Hayat Seninle Güzel

נכתב על ידי sudetzk

2.1M 66.7K 5K

Hayatı boyunca sevgi görmemiş asi bir kız,bir anda bir adamı her şeyden çok severse; Sevgiyle büyütülmüş, eğl... עוד

1.Bölüm
2.Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14. Bölüm
16. Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32.Bölüm

15.Bölüm

42.3K 2.4K 228
נכתב על ידי sudetzk

 - İYİ OKUMALAR-

SIRMA

Sabah uyandığımda Ömeri koala gibi sarmıştım. Başım göğsünde kollarımla belini sarmışken, onun bir eli belimde diğeri başının altındaydı. Rüyasında her ne görüyorsa dudaklarında küçücük bir tebessüm belirdi ve ağzından fısıltı gibi bir isim çıktı.

" Menekşe'm." Menekşeyi anladık da o sonda ki iyelik eki ne ya! Ben dalmış Menekşenin kim olduğunu düşünürken birden dışarıdan gelen köpek sesiyle irkildim ve yerimden sıçrayıp küçük bir çığlık attığımda Ömerde sıçrayarak uyandı.

" Ne! Ne oluyor?!" diyerek etrafına bakındığında onu böyle uyandırdığım için suçlulukla yere baktım." Sırma ne oluyor iyi misin? Kabus mu gördün yine?" dediğinde başımı iki yana salladım.

" Şey, ben... Köpekler birden havlayınca...korktum." derken son kelimeyi duyduğundan şüpheliydim. Başım hala yerdeyken Ömer çenemden tutup başımı kaldırarak ona bakmamı sağladı ve konuştu.

" Korkma, bizim köpeklerimiz onlar." dedikten sonra kısa bir an durup devam etti. " Hadi kalkıp giyin, kahvaltımızı edip alışverişe çıkalım. Sonra da biraz gezeriz." dediğinde alnıma değen sıcak dudaklarıyla söylediklerini bir süre kavrayamadım. O kalkıp odadan çıktığında ancak söylediklerini idrak edebilmiştim. Sonra aklıma Ömerin rüyasında gördüğü kız geldi. Menekşe, kim acaba? Eski sevgilisi falan olabilir mi acaba?

O çıktıktan sonra elimi yüzümü yıkayıp dün akşam odama bırakılan beyaz elbiseyi giydim. Elbise üzerime tam olmuştu, sanırım bu kıyafetler Neşenin olmalı çünkü onunla aynı bedeni giydiğimizi Ömerde kaldığım 2 günde fark etmiştim. Odadan çıktığımda Melekte Neşenin odasından çıkmış Emir Alinin odasına giriyordu.

" Uyandın mı abiciğim? Kahvaltı hazır sizi bekliyoruz." deyip tam kapıyı çekecekken vazgeçip tekrar konuştu. " Gelirken şu huysuz şirineyi de getir olur mu?" dedikten sonra kapıyı çekip bana döndü. 

" Aaa, uyanmışsın. Ben de seni uyandırmaya geliyordum." derken onun yanına varmıştım. " Günaydın, hadi kahvaltıya inelim." 

Aşağı indiğimizde Emir Ali ve Neşe dışında ki herkes masadaydı. Herkese günaydın dedikten sonra gidip Ömerin yanında ki boş yere oturdum. Biraz sonra Emir Ali ve Neşe de inince kahvaltıya başladık. Uzun masa bugüne kadar gördüğüm en büyük yemek masalarından biriydi. Aile kalabalık olduğu için bu normaldi sanırım. Demir amca masanın bir başında otururken Serhat amca tam karşısında diğer başta oturuyordu. Eşleriyse hemen yanı başlarındaydı. Herkes neşeyle kahvaltısını yaparken İrem teyze evin en küçüğü olan 12 yaşında ki Şuleye bakarak konuştu.

" Sütünü iç Şule, onu içmeden okula gidemezsin."

" İçiyorum İrem anne." diyen Şule abisinin kıvırcık saçlarının aksine dümdüz siyah saçlara sahipti. Önünde ki kâkülleri zaten şirin olan kızı daha da güzelleştirmişti. Şule sütünü içmeye başladığında bu kez Afşine döndü İrem teyze.

" O yumurta yenecek, Afşin Sancaktar. Duydun mu beni?" dediğinde Afşin yüzünü buruşturup derin bir iç çekti ve hiç bir şey söylemedi. Şuleyi anladım da Afşin benden bir yaş küçük ama annesi hala onun yediklerine karışıyor ve o da annesine karşı gelmiyor, ilginç.

Bu sırada Ömerle Afşinin bakışmaları ilgimi çekti. Afşin eliyle yumurtayı gösterdiğinde Ömer başını olumlu anlamda salladı. İkisi de yumurtalarını dilimlediler ve Ömer yumurtasını yerken Afşin onun tabağına yenilerini bırakmaya başladı. Böylece masadakilere çaktırmadan bütün yumurtaları Ömer yemiş oldu. Ben onların bu haline gülümserken Demir amca konuştu.

" Neşe, miden nasıl oldu kızım? Hastaneye gidelim geçmediyse." diyen babasıyla bakışlarını ona çeviren Neşe gülümseyip konuştu.

" Yok babacığım, gayet iyim." dediğinde babası başını salladı.

" Annene bu gün biraz yardımcı ol, o zaman. Holdingin 80. yılı için vereceğimiz davete az kaldı. Anneni biliyorsun kendini paralar bunun için." dediğinde İrem teyzenin itirazı gecikmedi.

" Saçmalıyorsun ama Demir, belki başka işleri vardır çocuğun. Ben Suna ve Sılayla hallederim işleri." dediğinde Demir amca derin bir nefes aldı.

" Eğer biri yardım edecekse Sıla ve Neşe yardımcı olur sana. Neşenin işi varsa Melek yardımcı olur. Oğullarından birisi yardımcı olur, hiç olmadı benim yanıma gelirsin birlikte hallederiz ama Sunanın bu işlerle ilgilenmesini istemediğimi biliyorsun." dediğinde ortamın bütün neşesi kaçmış, ufak bir gerginlik oluşmuştu.

" Demir artık abartmıyor musun bunu? Yıllar oldu yeter!" derken içinde bulundukları durum her neyse bıkmış gibi bir hali vardı. 

" Gerçekten şimdi bunu mu tartışmak istiyorsun İrem?" derken elindeki çatalı tabağının yanına koyup arkasına yaslanmış, İrem teyzenin gözlerine bakıyordu Demir amca.

" Baba tuzu uzatır mısın?" diye ortaya atlayan kişi Ömerdi. Ben şaşkınlıkla ona bakarken o ısrarla babasına bakıyordu. Babası kısa bir an ona bakınca eliyle tuzu işaret etti.

" Tuz baba, tuzu uzatır mısın?" diyerek tekrar konuştuğunda Demir amca bir şey demeden tuzu uzattı. Bu sırada Neşe konuştu.

" Davet için hangi organizasyon şirketiyle çalışacağız anneciğim? Geçen gün bir arkadaşım bir şirketi çok beğendiğini söylemişti, kahvaltıdan sonra ona bir bakalım bence." İrem teyze ona cevap verecekken evin yardımcısı olan Tülay hanım elinde telefonla Neşenin yanına yaklaştı.

" Affedersiniz." dedikten sonra Neşeye döndü. " Neşe, kızım arkadaşın seni istiyor." dediğinde Neşe soran gözlerle ona döndü.

" Arkadaşım mı? Kim acaba?" derken telefonu eline alıp ayağa kalktı ve bahçeye doğru yürüdü. Neşenin hemen ardından Ömer de ayağa kalkarken herkes ona döndü.

" Biz çıkalım artık, alışverişten sonra biraz gezeriz." derken bana dönmüş kalkmamı bekliyordu. Ona uyup ayağa kalktım ve masadakilere döndüm.

" Afiyet olsun." dediğimde İrem teyze konuştu.

" Teşekkürler kızım, iyi gezmeler." 

Ömer önde ben arkada dışarı yöneldik. Dün akşam ki o kargaşada fark etmediğim şeyi Ömerin spor arabası gelince fark ettim. Bu araba pek Ömere göre değil sanki. Arabaya bindiğimizde hala düşüncelerim aynıydı. Bu araba Ömerin o beyefendi tavırlarına hiç uymuyordu.

" Önce gidip senin için bir şeyler alalım, sonra da seni İstanbulun bilmediğin güzel yerlerine götüreyim ne dersin?" dediğinde başımı sallamakla yetindim.

Ömer arabayı çalıştırıp bir alışveriş merkezinin önünde durduğunda her ikimizde konuşmamıştık. Arabadan indiğimizde içimi kemiren şeyi Ömere nasıl söyleyeceğimin derdindeydim. Sonuçta yanımda telefon dahil hiç bir şeyim yoktu ki alışveriş için param olsun.

" Ömer." derken elini tutup çekmiştim durması için. " Ömer, benim hiç param yok ki." dediğimde Ömer gözlerini devirip yoluna devam etti.

" Devam et Sırma, hadi." derken beni de peşinde sürüklüyordu. 

Alışveriş merkezine girip bir mağazaya girdik. Her ne kadar bana bir şeyler baksak da Ömer benden daha ilgiliydi. Ben bir kaç parça bir şey almayı planlarken Ömer hoşuna giden ne varsa alıyordu. Bir ara gözüme takılan bir elbiseyi elime aldığımda Ömer şöyle bir baktı ve başını iki yana salladı.

 " Bu renk sana yakışmaz, bırak bence. Bak şu daha güzel." deyip başka bir elbise gösterdiğinde elimde ki elbiseyi bırakıp onun beğendiği elbiseyi aldım. 

Bir süre sonra aynı şeyi beğendiğim başka bir elbiseye, bluza ve eteğe de yapınca ilgimi çekti. Çünkü elbise ve eteğin boyu biraz kısa ve bluz dekolteliydi. Bu sırada gözüme takılan şeyle sırıtmama zorlukla engel olup kısa bir kot şortu elime aldım ve Ömere gösterdim.

" Ömer ben bunu çok beğendim." derken içimden kahkaha atıyordum çünkü ben şortlardan nefret ederim ve asla giymem. Ömer kısa bir an elimde ki şorta baktı kaşları havaya kalktı.

 " Neyi beğendin?" dediğinde elimde ki şortu biraz daha havaya kaldırdım.

" Bunu. Baksana çok güzel, hem bana da çok yakışır." derken üzerime tutmuştum. 

 " Haa, onu mu diyorsun? İhtiyacın varsa eğer iç çamaşırı da alırız tabi." dediğinde bir yandan kızarırken diğer yandan dediğini çözmeye çalışıyordum.

" Ne!? İç çamaşırı da nereden çıktı?" derken sesimi düşürmüştüm.

" Elinde ki şeyi iç çamaşırı olarak kullanacağını düşünmüştüm." dediğinde gözlerimi devirdim.

" Peki sana bunu düşündüren şey ne acaba?" dediğimde boşta ki eliyle şortu işaret etti.

" Ancak bir iç çamaşırı için o kadar az kumaş harcanır çünkü." dedikten sonra arkasını döndü. " Hadi şunları dene de işimizi bitirip gidelim." dediğinde içimden kıs kıs gülerken hızla onun yanından geçtim.

" Ben bunu alıyorum." derken artık sabrını zorladığımı biliyordum. Elimde şortla ilerlerken birden elimden çekilmesiyle arkamı dönüp Ömere baktım. Elinde tuttuğu şortu bana göstererek konuşmaya başladığında sesi sakin bakışları öfkeliydi.

" Bu şortla nereni kapatmayı planlıyorsun acaba? Ayrıca sen bunu giydiğinde kaç erkek dönüp bakacak sana, bir fikrin var mı?" dediğinde içimden sevinç çığlıkları attım. Ay, resmen kıskanıyor beni bu! 

Hemen, şimdi uzanıp yanaklarını sıkmak ve " Kıskandın mı sen beni tatlı şey?" demek istiyorum. Ve sanırım bunu o kadar çok istedim ki şu anda ellerimin onun yanaklarında olduğunu hayal ediyorum. Yani hayal olmalı değil mi? Bunu yapmamışımdır.

Ömerin gözlerindeki şaşkın bakışlar ve hala yanaklarında duran ellerimle bir anda donup kaldım. Bunu yaptığıma inanamıyorum ya! Gerçekten inanamıyorum. Rezillik, rezillik! Bir kaç saniye sonra ellerimi hızla çektiğimde yüzüm alev alev yanıyordu. Ayy, çok utandım! Bu sırada Ömer tek kaşını kaldırmış, dudakları bir tarafa kıvrılmış bana bakıyordu.

" Tatlı şey?" derken muzip bakışlarla bana bakıyordu. Ben cevap veremeyince küçük bir kahkaha atıp beni kolunun altına aldı ve deneme kabinlerine götürdü. 

" Hadi şunları dene de gidelim artık." dediğinde durup ona baktım ve derin bir nefes alıp aklımda ki soruyu sordum.

" O şortu giysem gerçekten beni kıskanır mıydın?" dediğimde kısa bir düşünme payından sonra hafif bir tebessümle konuştu.

" Seni kıskanmam için o şortu giymene gerek yok, yeterince güzelsin zaten." dediğinde kısa bir an dediklerini algılayamadım, beynim kısa devre yaptı resmen.

" Be-beni kıskanıyor musun yani? Ayrıca güzel mi buluyorsun beni?" dediğimde tek kaşını havaya kaldırıp konuştu.

" Bunların ikisini de hiç inkar etmedim ki." dedikten sonra beni bir kabine soktu. " Giyin hadi." Saniyeler sonra geri çıkıp ona baktım.

" İskendere yakışıklı dediğim içinde kıskanmış mıydın?" diye sorduğumda gülümsedi sadece. Kıskanmış. " Ama kıskanmadığını söylemiştin."

" Kıskanmadığımı söylemedim, sana karışamayacağımı söyledim." deyip konuşmama izin vermeden devam etti. " Ve sende seninle ilgili istediğim her şeyi yapabileceğimi söyledin. Şimdi senin bir an önce şunları denemeni istiyorum." deyip gülümseyerek beni tekrar kabine soktu.

Yaklaşık iki saat sonra mağazadan çıktığımızda Ömerin elleri çantalarla doluydu ama bana vermemekte ısrarcıydı. Bir sürü giysi almıştık ve hepsi çok güzeldi. Hepsini tek tek denedim ve Ömer bir kez bile şikayet etmedi. Hatta bir kaç tane elbise de sonradan getirdi.

" Bunlar gerçekten çok fazla Ömer. Keşke hepsini almasaydık." dediğimde hiç bir şey söylemedi. Sanırım sıkılmıştı artık bu tarz cümlelerimden. Ben çıkışa yönelirken onun üst kata yönelmesi ile kısa bir an durdum.

" Nereye? Gitmiyor muyuz?" dediğimde başını iki yana salladı.

" Acıktım." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

" Daha üç saat olmadı ki yemek yiyeli." dediğimde onunla birlikte merdivenlere yönelmiştim.

" Olsun, acıktım ben." dediğinde sadece gülümsedim. 

Gayet eğlenceli bir şekilde yemeklerimizi yedikten sonra kalktık. Şu andan itibaren eminim ki Ömerin bütün kabuğunu kırdım. Artık bana mesafeli değil ve bende asla aramıza o mesafeyi sokmayacağım. Alışveriş merkezinden çıktığımızda duyduğum sesle arkama dönmek zorunda kaldım.

" Sırma, bu sen misin gerçekten?" diyen Şebneme dönmemle üzerime atlaması aynı saniyelere denk geldi. Sımsıkı sarıldıktan sonra benden ayrıldı ve beni süzüp konuşmaya başladı.

" Önce inanamadım bunun sen olduğuna, hatta bizimkiler saçmalama falan dedi. Ama ben yine de gelip bir bakayım dedim. Senin İstanbula gelmen yasak değil miydi?" dediğinde gözlerim direk Ömere kaydı. Herhangi bir tepki vermeden bizi bekliyordu.

" Yok ya, öncedendi o." dediğimde başını salladı.

" Ne güzel, gel hadi bak bizimkilerin hepsi burada." derken daha ben bir şey diyemeden elimden tutup beni karşıda ki kafeye soktu ve diğerlerinin olduğu masaya doğru sürüklemeye başladı. 

Eski dostlarımın yanına vardığımızda Defnenin öldürücü bakışlarıyla hiç şaşırmazken Nedimin bakışları yine aynıydı, fazla cüretkar. Emin, Ayşe ve Burhansa her zaman ki gibi gülümseyerek karşıladılar beni. Herkesle selamlaştıktan sonra dönüp Ömere baktığımda bir kaç adım gerimde beni beklediğini gördüm ve elinden tutup yanıma çektim. 

" Defne, Nedim, Emin, Ayşe, Burhan, Şebnem." derken tek tek arkadaşlarımı tanıttım. " Ve bu da Ömer." derken ona döndüm tekrar. Onu arkadaşım olarak tanıtmak istemedim çünkü bu kelime onun için çok yavan kalıyor. Sevgilim olduğundan da bir hayli şüpheliyim bu yüzden en iyisi bir süre sıfatlardan uzak duralım.

" Hadi bizimle bir şeyler için, Sırma çok özledim seni." diyen Şebnemi kırmayı hiç istememekle birlikte bakışlarım Ömere döndü. O istemezse kalamam nihayetinde. 

" Sen otur, ben şunları arabaya bırakıp geleyim." dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

" Tamam." O giderken ben de uygun bir yere oturdum ve yanımda tek kişilik boşluk bıraktım Ömer için. Oturur oturmaz dışarıya baktım ve Ömerin çantaları arabasına yerleştirmesini izledim.

" Eee Sırma, neler yapıyorsun?" diyen Defneye döndüğümde bana bakıyordu.

" Aynı, bildiğiniz gibi işte." dediğimde bu kez Emin konuştu.

" Keremden duyduğuma göre bildiğimiz gibi değilmiş. Partilerden elini eteğini çekmişsin." dediğinde gülümsedim ve sadece başımı salladım. Bu sırada yanımıza gelen garson ne alacağımızı sormuştu. 

" Bir arkadaş daha gelecek o gelince söyleriz." diyen Emine rağmen ben konuştum, sanırım Ömerin ne isteyeceğini biliyordum.

" Bir fincan kahve ve bir de çay alalım biz." dediğimde herkes kısa bir an bana baktı.

" Çay kupada mı olsun ince belli bardakta mı?" diye sorduğunda gülümsedim.

" İnce belli bardakta olsun." dediğimde başını sallayıp gitti. O gidince hala gelmeyen Ömere baktığımda bir yandan bagaja koyduğu çantalarda bir şey ararken diğer yandan telefonla konuşuyordu.

" Abi yalnız araba müthiş." diyen Burhana baktığımda masadakilerin de Ömere baktığını fark ettim.

"  Maserati Granturismo galiba, süper bir arabadır o.  Arkadaş arabalardan anlıyor galiba ya da görünüş olsun diye almış." Ben Emine cevap veremeden Ömer gelip yanıma oturdu.

" Tekrar herkese merhaba." derken bana elinde tuttuğu ceketi uzattı. Elindeki kot ceket yeni aldıklarımızdan birisi. Bir saattir onu mu arıyordu? " Üşürsün falan, yanında bulunsun." dediğinde kocaman gülümseyerek elinden aldım ceketi.

" Teşekkür ederim." dediğimde içeceklerimiz geldi. Çayı görünce hafif gülümsedi.

" Bende teşekkür ederim." derken çayı işaret etmişti. Bu esnada bize şaşkınca bakan Şebnem konuşmaya başladı.

" Eee, siz ne zaman tanıştınız?" diye sorduğunda neden sorduğunu anlamamıştım.

" Bir kaç ay oldu." diyen Ömere bakıp sorulan soruyu yeniden cevapladım.

" Altı ay oldu tanışalı." dediğimde Ömer hafif gülümsedi ve çayından bir yudum aldı. 

" Sormadan edemeyeceğim, abi araba senin mi?" diyen Burhana başını sallayarak cevap verdi Ömer. " Görünüşü bayağı iyiymiş ama kullanışı nasıl?" 

" Kişiye göre değişir ama bence çok iyi. Vazgeçemediğim bir araba, 3 saniyede 100 km' yi buluyor." dediğinde bu kez Emin konuştu.

" Hızı seviyoruz o halde?" 

" Gerektiği yerde." diyen Ömere yeni bir soru daha sordu Emin.

" Kaç yıldır kullanıyorsun?"

" Altı yıldır bende ama arada dört yıl kadar araba kullanmadım." dediğinde Emin bayağı şaşırdı.

" Bu bebek dört yıl boyunca ne yaptı peki?" dediğinde Ömer gülümsedi.

" Garajda yattı." deyince bu kez Burhan konuştu.

" Niye kullanmadın onca yıl?"

" Sağlık sorunlarımdan dolayı." dediğinde artık ciddi ciddi şu sağlık sorunlarını merak etmeye başladım.

" Bırakın şu araba muhabbetini artık." diyen Şebnem bana döndü. " Akşama doğum günü partim var gelir misiniz? Lütfen gelin." dediğinde soran gözlerle Ömere döndüğümde kulağıma eğilip fısıldayarak konuştu.

" İçki içmek yok." dediğinde gülümseyip başımı salladım.

" Tamam." dedikten sonra Şebneme döndüm." Geliyoruz canım." dediğimde Şebnem şaşkınca başını salladı.

" Sırma sen birilerinden izin alır mıydın ya? Cidden çok değişmişsin." diyen Defneye baktığımda yüzünde iyi mi kötü mü bilemediğim bir ifade vardı.

" Bazen değişmek için sebeplerin olur ve değişirsin, ya da en azından çaba sarf edersin." dediğimde bu kez Şebnem konuştu.

" Senin sebebini sormama gerek yok sanırım." derken sıcacık gülümsüyordu. Bu sırada içeriye giren dört kişilik grup sesli bir şekilde konuşunca ilgimi çektiler.

" Şu karşıda ki Maseratinin plakasını gördünüz mü?" 

" Yoo, niye ki?"

" Plakası MER 05 lan." 

" Yani?" 

" Ömerin arabası oğlum." 

" Hangi Ömer?"

" Sancaktar lan, hani bizim üstlerden Aras, Bora, Mert, Ozan falan vardı. Onların beşincisi olan. Arasla tartışmıştı sonra da kaza yapınca okulu bırakmıştı." 

" Haaa, tamam hatırladım. Abi adam ne araba kullanıyordu lan? O tipten hiç beklemezsin halbuki, ana kuzusu gibi bir şeydi diğerlerinin yanında." 

" O kadar iyidi de niye öyle bir kaza yaptı?" 

" Direksiyonun başında ki Ömer olsaydı o kaza olmazdı abi."

" Zaten çok da yarışmazdı o, izleyici olarak gelirdi. Sadece arada bir Boranın yerine yarışıyordu. Boradan sonra ilk kez gördüm arabasını, İzmirde yaşıyormuş diye duydum." 

" Arasın elinden kızı alan da buydu değil mi? Yoksa Bora mıydı O?"

" Yok, yok Ömerdi o. Arasla o yüzden büyük kavga etmişlerdi de okulda zor ayırmıştık. Bir an Aras çocuğu öldürecek sandım." 

Duyduklarımla ister istemez kaşlarım çatılırken, bunların doğruluğunu merak ettim. Yani Ömer kimsenin elinden sevgilisini almaz, hele de Aras gibi birinden hiç alamaz. Ben büyük bir ilgiyle onların konuşmasını dinlerken Ömer bana doğru eğilip konuştu.

" Kalkalım mı artık?" dediğinde sadece başımı sallayabildim. O da duymuş muydu acaba? 

" Olur." dediğimde masadakilerden izin alıp oradan çıktık. 

Benim aklım hala o çocukların konuşmasındayken Ömer hiç bir şey demeden yanımda yürüyordu. Arabanın yanına vardığımızda önce benim kapımı açtı ve gülümseyerek neşeyle konuştu.

" Siz genç ve güzel bayan, ne kadar şanslı olduğunuzu biliyor musunuz? Eğer henüz farkına varamadıysanız merak etmeyin bugünün sonunda ne kadar harika bir rehberinizin olduğunu görecek ve kendinizi çok şanslı hissedeceksiniz. Buyurun efendim, aracımızda ki en konforlu yer size ayırt edilmiş bulunmakta." dediğinde kıkırdayarak arabaya bindim.

Sonrasında muhteşem bir İstanbul turu yaptık. Önce Kanlıcaya gittik ve Ömer orada ki tarihi sokaklarda bir kaç antikacıya soktu beni. Antikacılar bana hep soğuk ve resmi insanlar gibi gelmiştir ama oradakiler gerçekten çok tatlıydılar. Antikacıların dışında bir kaç dükkana daha girdik ve gerçekten çok eğlendim. Sonrasında biraz dinlenmek için bir yere oturup kanlıca yoğurdu yedik. Daha önce defalarca İstanbula gelmiş olmama rağmen hiç kanlıca yoğurdu yememiştim. Ama gerçekten çok güzelmiş. 

Daha sonra bir çok yere gittik ama en çok ilgimi çeken yerler oyuncak müzesi ve şu anda batan güneşi izlediğimiz Pierre Loti tepesi. Burası gerçekten çok güzel bir yer. Elimde ki bardaktan bir yudum daha aldığımda Ömere baktım. Arkamda bir yere bakarken ayaklanıp hemen geleceğini söyledi ve bir kaç dakika sonra elinde iki tane pamuk şekerle çıkageldi.

" Pamuk şeker mi yiyeceksin?" diye sorduğumda hafif gülümsedi ve şekerlerin birini bana uzattı.

" Hayır, sadece sana eşlik edeceğim." dediğinde bende gülümsedim.

" Peki ya sevmiyorsam?" dediğimde yerine otururken kendinden emin bir şekilde gülümsedi.

" Sevdiğini biliyorum Sırma ve artık büyüdüğünü düşündüğün için yemediğini de." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

" Sen, nasıl biliyorsun bunu?" dediğimde bana doğru eğilip bir sır verir gibi konuştu.

" Ben aslında pamuk şeker seven kızları bulup öldüren bir seri katilim ve yeni kurbanım sensin." dediğinde kahkahamı tutamadım. Ömer ve katil olmak kesinlikle yan yana gelemeyecek iki kelime.

" A-a Ömer, bu cidden sen misin?" diyerek hemen yanımızda duran kadınla dejavu yaşadım. Sadece bu kez cümlenin öznesi farklı.

" Ah, cidden sensin." diyen kadınla birlikte Ömer gülümseyerek ayağa kalktı.

" Merhaba hocam, nasılsınız?" dediğinde kaşlarım havaya kalktı çünkü kadın çok genç.

" Seni tekrar karşımda böyle görmek o kadar güzel ki Ömer." derken ondan ayrılıp baştan aşağı süzdü ve tekrar sarıldı. Tamam sevdiğin bir öğrencin de bu neyin sevinci bu kadar ya! Bir ayrılın artık! Tekrar ayrıldıklarında Ömer yanımızda ki boş sandalyeyi göstererek konuştu.

" Bize katılmaz mısınız hocam?" dediğinde kadın şöyle bir arkasına baktı ve başını sallayıp oturdu.

" Arkadaşlarım gelecek o zamana kadar oturayım biraz." dedikten sonra sonunda Ömer bizi tanıştırdı.

" Eski okulumdan hocam Maria ve Sırma." dediğinde gülümsedim. O da benim gibi arkadaşım demektense hiç bir sıfat kullanmamayı tercih etmişti.

" Memnun oldum." 

" Bende." dediğimde yeniden Ömere döndü.

" Natalie ile olmadı mı bir daha?" dediğinde Ömer onu onaylamak için başını sallamakla yetindi.

" Kazadan sonra mı ayrıldınız?" diye sorduğunda Ömer konuşmak istemediğini belli ederek cevapladı onu.

" Hayır, öncesinde tüm bağları koparmıştım." dediğinde kaşlarım çatıldı. Ömer mi o kızdan ayrılmış? Ben kızın onu terk ettiğini düşünmüştüm.

" Eee, Araslar ne yapıyor? Mezun olduklarından beri hiç görüşmedik." dediğinde Ömerin vereceği tepkiyi merakla bekledim.

" İyilerdir herhâlde, bilmiyorum." dediğinde kadın ciddi manada şaşırdı.

" Nasıl, onlarla da mı görüşmüyorsun?" diye sorduğunda Ömer sadece başını salladı.

" Maria." diye seslenen kadın Ömerin kurtarıcısı olurken Maria bizimle vedalaşıp arkadaşının yanına gittiğinde Ömere soran gözlerle baktım.

" Siz Araslarla arkadaş mıydınız?" dediğimde başını salladı.

" Evet, bir kaç yıl öncesine kadar arkadaştık." 

" Ben başka şeyler düşünmüştüm. Arkadaşınsa niye konuşmuyorsunuz? Hatta birbirinizin düşmanı gibi davranıyorsunuz?" dediğimde elleriyle yüzünü sıvazladı ve keyifsizce konuştu.

" Şimdi bu sorunu cevaplayabileceğimi sanmıyorum, belki başka bir zaman." dedikten sonra ayağa kalktı. 

Onunla birlikte bende ayaklandım ama son anda masada ki pamuk şekerleri hatırlayıp onları da aldım ve Ömerin yanında yürümeye başladım. Ömerin keyfinin kaçtığı her halinden belliydi. Elimde ki pamuk şekerlerden birini açıp içinden kocaman bir parça aldım ve ağzıma attım. Hemen arkasından yine kocaman bir parça alıp bu kez onun ağzına uzattım, hatta tıktım. Ömer şaşkınlıkla bana bakarken gülümseyerek konuştum.

" Tek başına tadı çıkmıyor." dediğimde gülümsedi ve beni kolunun altına çekti. 

Bu ani davranışıyla kalbim hızlanırken o gayet normalmiş gibi elimde ki pamuk şekerden bir parça alıp ağzına attı. Arabanın yanına gelene kadar pamuk şekerlerden birisini bitirmiştik bile. Pierre Lotiden ayrıldıktan kısa bir süre sonra Ömerin keyfi yerine geldi ve birlikte güzel bir yemek yedik. Oradan çıktığımızda Ömer arabayı hediyelik eşyalar satan bir dükkanın önünde durdu. Soran gözlerle ona baktığımda kaşlarını kaldırıp konuştu.

" Partiye gitmiyor muyuz?"

" Ben onu tamamen unutmuşum." Gerçekten tamamen aklımdan çıkmıştı parti.

" Eh insanların aklını başından aldığım doğrudur. Ah, bu ben yok muyum?" deyip parmaklarını kısa saçlarının arasından geçirdi ve gülümseyerek arabadan indi. Onun ardından gülerken gelip benim kapımı da açtı.

Hediyeyi alıp Şebnemin verdiği adrese yola çıktığımızda yol üstünde bir benzincide durup parti için daha uygun olacağını düşündüğüm dizlerime kadar gelen siyah sıfır kol bir elbise giydim. Partinin yapılacağı yere geldiğimizde kocaman bir yalı bizi karşıladı.

Parti yalının deniz kenarında olan bahçesinde yapılıyordu. Ömer arabayı park etti ve arabada inip yalının bahçesine girdik. Bahçeye girmemizle Şebnemin üzerime atlaması bir oldu. Ona hediyesini verip doğum gününü kutladıktan sonra yanımızdan ayrılıp başka bir arkadaşının yanına gitti. Şebnem gidince gözlerim bizimkileri aradı ama bu sırada hiç beklemediğim biriyle göz göze geldim.

" Kerem! Ne işin var senin burada." dediğimde ona sarılmıştım bile.

" Şebnem çok ısrar edince kıramadım." dediği sırada arkasında Buğranın grubunu gördüm. 

Onlarında burada olacaklarını düşünmeliydim. Ben onları fark ettiğimde Buğra çoktan yanımıza doğru gelmeye başlamıştı. Yanımıza geldiğinde iğneleyici bakışlarını fark etmek zor değildi. 

" Ooo bakın burada kimler varmış? Senin çoktan sütünü içip uyumuş olman gerekmiyor muydu süt çocuğu?" diyen Buğra beni es geçip Ömere sataştı. Ömer sadece gülümsedi ve hiç bir şey söylemedi. 

" Hadi gelin bu taraftayız." diyen Kereme itiraz etmek için ağzımı açmıştım ki Ömer benden önce davranıp kendiyle birlikte beni de oraya yönlendirdi. Onların yanına vardığımızda herkesle selamlaştık ve onların sohbetine katıldık. Bu sırada birisi kolunu omzuma attı ve beni kendisine çekti.

" Naber, Sarı?" diyen Aliyle şaşırıp kaldım.

" Sende mi geldin? Çok özledim ben seni." derken sarılmıştım ona. Benden ayrıldıktan sonra Ömerle tokalaşıp neşeyle konuştu.

" Naber damat bey?" dediğinde benim gözlerim kocaman olurken Ömer gülümsedi ve tek kaşı havaya kalktı.

" Damat?" dediğinde Ali ellerimizi gösterirken konuştu.

" Hadi ama inkar etmeyeceksiniz değil mi? Paparazzi değiliz oğlum biz, merak etme." dediğinde Ömer sadece gülümsedi. Bu sırada serin boğaz havası ile içim ürperdi ve hafifçe titredim. Ömer bunu fark edip beni kolunun altına çekti.

" Ceketini alıp geleyim istersen, hava serin." dediğinde başımı iki yana sallayıp onun davranışlarının verdiği cesaretle ellerimi beline doladım.

" Böyle iyi." dediğimde gülümsedi sadece ve Aliyle bir şeyler konuşmaya başladı. 

Bu sırada etrafıma bakındığımda gözü bizde olan onlarca insan gördüm. Neden bize bakıyorlar ki? Tamam, İstanbul ve İzmirin gece hayatında bilinen biriyim ama normalde etrafımda her zaman erkekler olurdu. Hiç birisi sevgilim olmasa da en yakın arkadaşım bile erkek. 

Bu arada sevgili demişken, Ömer şimdi benim sevgilim mi? Yani bayağı sevgili gibi davranıyoruz ama yine de o bana bir şey söylemedi. Ama sanırım ben sevgili olduğumuzu kabul edeceğim ve buna göre davranacağım. Bu sırada başlayan şarkının sevdiğim bir şarkı olduğunu fark ettim ve Aliyle konuşan Ömere döndüm. Ama o kadar derin bir sohbetin içindeydiler ki bölemedim bile. Hüsranla tekrar dans edenlere baktığımda yüzümün düştüğünü biliyordum.  Ama bir kaç saniye geçmeden Ömer yüzümde ki saçları kenara çekip bana baktı ve göz kırpıp başını soru maiyetinde iki yana salladı.

" Ne oldu?" dediğinde gülümseyerek konuştum.

" Dans edelim mi?" dediğimde kısa bir an dans edenlere baktı ve tekrar bana döndü.

" Bakalım paslanmış mıyım?" dedikten sonra elimi tutup dans edilen geniş alana yöneldi.

Ömerden nasıl bir performans bekliyordum bilmiyorum ama kesinlikle beklediğim bu değildi. İnsan bir şeyi de kötü yapmaz mı ya? Yok! Burada ki en iyi dans eden adam Ömer herhâlde. Hani paslanıp paslanmadığına bakacaktık ya, bu adam çelik gibi istese de pas tutamaz.

Ayrıca dans ederken aramızda ki mesafeyi koruyordu ve bunu öyle orantılı yapıyordu ki ben bile sonradan anladım bunu. Bu hareketiyle içimde ki Ömer aşkı biraz daha arttı. Çünkü bunca yıl bar bar dolanan ben şu fazla samimi yapılan danslardan hiç haz etmem. Yıllar önce, 15 yaşındayken bir kez böyle dans etmiştim ve bir daha asla yapmadım, yapmam da. Yarım saate yakın dans ettikten sonra pes eden ben oldum ve Ömeri çekiştirerek zor çıkardım dans edenlerin arasından. Adam dans etmeyi bırakmamak için her şeyi yaptı resmen.

" Çok çabuk pes ettin Sırma ya." derken buna üzüldüğü belliydi. 

" Başka zaman yine dans ederiz, bu kadar üzülme." derken kıkırdamaktan alıkoyamadım kendimi.

" İstediğin kadar dalga geç, önce sen pes ettin." dediğinde gülümseyip omuz silktim.

" Yoruldum, ne yapayım?" dediğimde hiç bir şey söylemeden elimi tuttu ve bizimkilerin yanına yöneldik.

" Ne dans ettin be abi?" diyen Ali Ömere bakıyordu.

" Sırma çabuk pes etti, yapacak bir şey yoktu." dediğinde Ali şaşırdı.

" Sırma mı çabuk pes etti? Abi kaç saattir dans ettiğinizden haberin var mı?" dediğinde Ömer ona bir şey demeden ben atladım yoksa susuzluktan öleceğim burada.

" Susadım ben." dediğimde ikisi birden bana döndü ve Ali elinde ki içki bardağını bana uzattı. Uzattığı bardağa tereddütle baktığımda konuştu Ali.

" Daha önce sorun etmiyordun ama yine de hiç içmedim." dediğinde başımı iki yana salladım.

" Yok ondan değil, sadece içki içmek istemiyorum." dediğimde Ali ve diğerleri şaşkınlıkla bana baktı. 

" Sen içki içmek mi istemiyorsun Sırma?" diyen Kerem fazlasıyla şaşkındı. Ona cevap veremeden konuşan Ömerle konuşmama çok da gerek kalmadı.

" Sırma artık içki içmiyor." dediğinde herkes şaşkınlıkla ona bakarken ben ne zaman ona içki içmeyeceğimi söylediğimi hatırlamaya çalışıyordum. Sadece bu gece için değil miydi o söz?

" Buna sen mi karar veriyorsun?" diye soran Buğrayı sakince cevapladı Ömer.

" Evet, ben karar veriyorum." 

" Kim olarak buna karar verebiliyorsun ki, kalıcı olduğunu mu sanıyorsun Sırmanın hayatında? Kaç kişiyle takıldığından haberin var mı? Sende onlar gibi geçicisin. Kendini hazırla buna. Sırma böyledir, her şeyi yapar sonra da ellerini yıkayıp tertemiz kenara çekilir." dediğinde Ömerin yeşilleri bir anda alev aldı sanki. Aslında ben alışkındım böyle sözlere ama yine de Ömerin yanında bunların bir kez daha dile getirilmesiyle gözlerimin dolmasını engellemem kolay olmadı.

" Ağzını topla Buğra!" diyen Ali Keremle aynı anda konuşmuştu.

" Kimle konuştuğunu sanıyorsun lan sen?" Onların tepkilerini bastıransa Ömerin sorusuydu.

" Sırmayı seviyor musun sen?" dediğinde herkes Buğranın cevabını beklerken ben Ömerin neden böyle bir şey sorduğunu anlamaya çalışıyordum.

" Elbette ki, hepiniz gittiğiniz de onun yanında yalnızca ben kalacağım. İşte o zaman anlayacak benim değerimi." dediğinde Ömer keyifsiz bir şekilde güldü.

" Sen Sırmayı sevmiyorsun, hatta ona değer bile vermiyorsun. Bu sadece aptalca bir saplantı." dediğinde Buğra alayla baktı ona.

" Bak sen, nasıl karar verdin buna?" diye sorduğunda Ömer derin bir nefes alıp konuştu.

" Normalde beni anlamayan insanlarla muhatap olmam ama senin için ufacık bir istisna yapacağım. Sen Sırmayı sevmiyorsun çünkü eğer onu sevseydin onun başkasıyla olmasına izin vermezdin. Onu da bıraktım eğer onu sevseydin, senin erkekliğine yakışsa da bir kadınla ilgili böyle konuşmazdın." dediğinde Buğra kısa bir an durdu ve tekrar konuştu.

" Ben değil de sen mi seviyorsun onu yani?" diye sorduğunda Ömer tekrar konuştu.

" Sevmek çok büyük bir söz ama ona değer veriyorum. Senin gibi değil, gerçekten değer veriyorum. Saçının teline bile hiç bir erkeğin dokunmasını istemeyecek kadar değer veriyorum ona. O yüzden sen ondan uzak duracaksın ve ağzından onun hakkında iyi ya da kötü bir tek kelime dahi çıkmayacak. Ve son olarak aramızda ki şey ne ve nereye gidiyor bilmiyorum ama ortak bir hayata doğru giderse onun için benden sonrası olmayacak. Bu yüzden onun için içinde taşıdığın en küçük umudu bile öldür." 

המשך קריאה

You'll Also Like

615K 25.6K 44
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
311K 17.4K 61
Hadi ama nerden bilebilirdim ki okulun ilk gününden müdürün oğluna tekme atıcağımı!
2M 32.5K 53
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
613K 5.3K 20
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...