İKİ YARALI |Tamamlandı|

By bayanclara

8.3M 96.3K 19.3K

Yaralar vardır; Hiç kapanmayacakmış gibi hissettiren. Yaralar vardır; Kapanmış olsa... More

Giriş / Açıklama
BÖLÜM / 2
BÖLÜM / 3
BÖLÜM / 4
BÖLÜM / 5
BÖLÜM / 6
BÖLÜM / 7
BÖLÜM / 8
BÖLÜM / 9
BÖLÜM / 10
BÖLÜM / 11
BÖLÜM / 12
BÖLÜM / 13
BÖLÜM / 14
BÖLÜM / 15
BÖLÜM / 16
BÖLÜM / 17
BÖLÜM / 18
BÖLÜM / 19
BÖLÜM / 20
BÖLÜM / 21
BÖLÜM / 22
BÖLÜM / 23
BÖLÜM / 24
BÖLÜM / 25
BÖLÜM / 26
BÖLÜM / 27
BÖLÜM / 28
BÖLÜM / 29
BÖLÜM / 30
BÖLÜM / 31
BÖLÜM / 32
BÖLÜM / 33
BÖLÜM / 34
BÖLÜM / 35
BÖLÜM / 36
BÖLÜM / 37
BÖLÜM / 38
BÖLÜM / 39
BÖLÜM / 40
BÖLÜM / 41
BÖLÜM / 42
BÖLÜM / 43
BÖLÜM / 44
BÖLÜM / 45
BÖLÜM / 46
BÖLÜM / 47
BÖLÜM / 48
BÖLÜM / 49 - F i n a l
Özel Bölüm ~ 1
Özel Bölüm ~ 2
Özel Bölüm ~ 3
Özel Bölüm ~ 4
Özel Bölüm ~ Son
*İKİ YARALI ÖZEL*
*1* ~ Kalbin Diğer Yarısı
*2* ~ Geçmeyen Acılar
*3* ~ Beklenmeyen Misafir
*4* ~ Ben Daha Çok
*5* ~ Sır

BÖLÜM / 1

301K 9.8K 1.4K
By bayanclara

Yatağımın ucuna oturmuş saçlarımı örerken karşımdaki aynadan kendimi izliyordum. Yüzüm fazlasıyla ifadesizdi. Geçtiğimiz son birkaç ayın yükünü bir türlü atamamıştım omuzlarımdan. Gitmiyordu. Gitmeyecekti.

Gözlerim dolabımın yanındaki duvar saatine takıldığında fazlaca oyalandığımı fark ettim ve ellerimi hızlandırarak örme işini bitirip saçımın ucunu siyah lastik bir tokayla bağladım. Daha sonra saçımı omuzumdan geriye atıp ayağa kalktım ve yatağımın üzerindeki çantamla telefonumu alarak odamdan çıktım.

Merdivenleri indikten sonra mutfağa yöneldim. İçeri girdiğimde annemle Merve ablanın kahvaltı yaptıklarını gördüm. Merve abla yardımcımızdı ve annem çalıştığı için evin işleriyle o ilgilenirdi. Sadece yardımcımız değil ailemizin bir parçasıydı da aynı zamanda. Annem öz kardeşi, ben de öz ablammış gibi görürdüm onu.

"Günaydın," diyerek annemin yanındaki sandalyeye geçtim. İkisi de bana aynı şekilde karşılık verdikten sonra Merve abla masadaki boş bardaklardan birine çay koyup bana uzattı. Teşekkür ederek aldım. Karşımdaki sandalyenin boşluğunu fark ederek "Babam nerede?" diye sordum ekmeğimden küçük bir parça koparırken.

"Birkaç saat önce hastaneden aradılar. Acile hasta getirmişler. Apar topar gitti."

Anladığımı belirterek kafamı salladım. Alışıktım böyle durumlara. Babam kalp cerrahıydı ve dolayısıyla sürekli hastanedeydi. Gecesi, gündüzü yoktu.

"Yalnız mı gideceksin?"

Annemin sorusu üzerine ağzımdaki lokmamı bitirip "Evet," diye cevap verdim.

"Sabahleyin hastam yok. İstersen seni bırakabilirim?"

"Yapma anne," dedim gülerek. "Okul uzak değil ki. Hem boş yere yorulma, ben giderim."

"Annen seni özlediği için söylüyor Melis," dedi Merve abla lafa girerek. "Her boş anını seninle değerlendirmeye çalışıyor."

"Biliyorum," diye mırıldandım anneme dönerek. "Ama artık buradayım. Her gün bizim, değil mi anneciğim? Zaten hastanede fazlasıyla yoruluyorsun. Benimle uğraşıp daha da yorulmanı istemiyorum."

3 yıl... Koskoca üç yıl boyunca onları bensiz bırakmıştım. Tabii ben de onlarsız kalmıştım. Normalde burada, yani İzmir'de yaşıyordum. Ama liseye geçtiğim zaman İstanbul'da, dedemlerin yanında okumaya heveslenmiştim. Tek çocuktum. Dolayısıyla annemlerin göz bebeğiydim. Hiçbir zaman yapmadıkları gibi o zaman da beni kırmamış ve liseyi okumam için beni İstanbul'a göndermişlerdi. Tam üç yıl boyunca orada okumuştum. Hatta mutluydum da. Hem de çok. Ta ki iki ay öncesine kadar. İki ay öncesinde olan olmuş ve hayatımdaki en büyük acıları yaşamıştım. Daha sonra ise, yani tam bir ay önce İzmir'e dönmüştüm.

İstanbul'da okurken her ne kadar bütün tatillerde İzmir'e gelsem de hep bir şeyler eksik kalmıştı. Ailem ve hatta arkadaşlarımla bile ister istemez arama bir uzaklık girmişti. Bunun için annem de babam da geldiğimden beri üzerime titriyorlardı.

"Pekâlâ, istediğin gibi olsun ama şunu bil ki küçük hanım, ben seninle vakit geçirirken asla yorulmuyorum. Asıl kızımla vakit geçirmek bana enerji veriyor."

"Anne," dedi gülerek. "Tamam, biliyorum mesleğini seviyorsun da, bana da mı yani?"

Annem psikologdu ve işinde cidden iyiydi. Tabii bunun benim için kötü yanları da vardı. Beni kendimden bile iyi tanıyordu. Psikolog bir anne bazen gerçekten yorucu olabiliyordu. Ondan bir şey saklamam pek mümkün olmuyordu. Ama şöyle de bir gerçek vardı ki, beni hiçbir zaman sıkmamıştı. Anlatmak istersem anlatırdım, istemezsem hiç ısrar etmez ve beni kendi halime bırakırdı.

"İyi tamam tamam," dedi o da gülerek. "Bir şey demiyorum ama acele etmezsen geç kalacaksın."

Annemin ikazından sonra elimi çabuk tutup kahvaltımı hızlıca bitirdim. Daha sonra annemle Merve ablaya veda edip çantamı aldığım gibi evden çıktım.

Yola çıktıktan sonra kaldırımın birine geçerek çantamdan telefonumu çıkardım. Kulaklığımı da çıkardıktan sonra telefona bağlayıp kulağıma taktım. En son dinlediğim şarkıyı başa sardıktan sonra ellerimi hırkamın cebine sokup yürümeye başladım.

Lise son sınıftaydım. Kimilerine göre yaşayacağım en önemli senelerden birindeydim. Bu sene hayatımı belirleyecek bir sınava girecek ve hayalini kurduğum üniversiteyi kazanmaya çalışacaktım.

İstanbul'da bulunduğum zamanların çoğunda yani son birkaç ay dışında tek derdim derslerim ve annemlerle arkadaşlarıma duyduğum özlemdi. Daha sonra ise hayatımdaki en büyük acımı yaşamış ve terkedilmiştim. Hem de âşık olduğum ilk kişi tarafından ve canımdan çok severken.
Daha sonra sadece birkaç haftada bütün düzenim bozulmuş ve her şey tersine dönmüştü. Hiç olmadığı kadar canım yanmıştı. Gerçi hala yanıyordu, hem de ilk günkü gibi.
Düşüncelerim bütün bedenimi etkisi altına almışken, birden bire sol omzuma yediğim darbeyle neye uğradığımı şaşırdım ve tam yere düşmek üzereyken son anda yan tarafımdaki duvara tutunarak ayakta kalmayı başarabildim. Söylenerek doğrulup ileri baktığımda bana çarpan kişinin arkasına bile bakmadan yürümeye devam ettiğini gördüm. Sinirlenerek arkasından "Ezseydin bari!" diye bağırdım. Kulağımdaki kulaklıktan dolayı olsa gerek haddinden fazla bağırmıştım. Bunu da çarpan çocuğun durup yavaşça arkasına dönmesinden anlamıştım.
Biraz önce çarparak omzumu çürüten çocuk bana bakıp kaşlarını kaldırdı. Rahatlığı daha da sinirlenmeme sebep olmuştu. Neyse ki yetişmem gereken bir okulum vardı ve onunla uğraşacak vaktim yoktu. Bu nedenle kısa süren bakışmamıza gözlerimi devirerek son verip yola doğru yürüdüm ve karşı kaldırıma geçtim. Bazen haklı olsan da alttan almak zorunda kalıyordun.
Kalan yolumu da hızla yürüdükten sonra nihayetinde okula varabilmiştim. Kapıdan girmeden önce benimkilerin nerede olduklarını bilmediğimden Bahar'a mesaj attım. Telefon elinde olsa gerek hemen cevap yazdı. Telefonumu ve kulaklığımı çıkardıktan sonra okul binasına girip kantine doğru ilerledim.
Kantine geldiğimde etrafa şöyle bir bakıp bana el sallayan Mert'i görünce onlara doğru ilerlemeye başladım. Masaya vardığımda "Günaydın millet," diyerek Bahar'ın yanındaki boş sandalyeye yerleştim.
Bahar, Mert ve şuan burada olmayan Egemen... Benim biricik dostlarım. Hayatımda ailemden sonra gelen ilk kişiler. Bu üçüyle çocukluk arkadaşıydık. Hatta arkadaştan öte kardeştik.
Çantamı sandalyenin koluna astıktan sonra karşımdaki boş sandalyeye bakarak "Egemen nerde?" diye sordum.
"Sevgilisinin yanında," dedi Bahar, önündeki çaydan bir yudum alarak.
"Hadi ya," dedim kaşlarımı kaldırarak. "Sonunda şu meşhur mavi gözlü kızla tanışabileceğiz demek."
Dediğim gibi İzmir'e yaklaşık bir ay önce dönmüştüm ve geldiğimde Egemen'in kız arkadaşı olduğunu öğrenmiştim. Ama tanışmak nasip olmamıştı, çünkü kız arkadaşı ben geldiğim zaman İzmir'de değildi.
"İyi insan lafının üzerine gelirmiş," diyen Mert kaşlarıyla ileriyi gösterdiğinde, Bahar'la beraber Mert'in gösterdiği yere baktık. Egemen yanındaki kızla yanımıza doğru gelirken "Hım," diye mırıldandım. "Fotoğraflarındaki halinden daha güzelmiş."
Egemen ve sevgili kız arkadaşı Deniz yanımıza geldiklerinde, Egemen yan masadan iki sandalye çekip oturmalarını sağladı. Deniz bana dönerek elini uzattı ve "Merhaba, ben Deniz. Melis'ti değil mi?" diye sordu gülümseyerek. Samimi davranışının hoşuma gittiğini belirterek gülümsedim ve elini sıktım. "Evet, Melis. Memnun oldum."
"Bende."
Böyle başlayan sohbetimiz ders zili çalıncaya kadar devam etti. Bu süre içinde Deniz'in bizden bir alt sınıfta olduğunu ve Egemen'le beş aydır beraber olduklarını öğrendim.
Zilin çalmasıyla beraber ayaklandık. Ben Mert ve Bahar'la aynı sınıftaydım ama Egemen bizden ayrıydı. Çünkü biz sayısal öğrencisiydik, Egemen ise eşit ağırlıktaydı.
Beraber kantin çıkışına doğru ilerlerden durdum ve "Ya hazır kantindeyken su alayım. Siz çıkın, ben hemen gelirim," dedim.
"Sınıfın yerini biliyorsun değil mi?" diye sordu Bahar.
"Biliyorum, biliyorum," diyerek kantin sırasına doğru ilerledim. Sıralardan en kısa olanına girip hızlıca suyumu aldıktan sonra kantinden çıktım ve merdivenlere yöneldim.
Merdivenlerden çıkarken elimdeki suyun kapağını açtım ve içmeye başladım. Tam o anda arkamdan birinin omzuma -ki sabah çarpılan omzumdu- çarpmasıyla su şişesi elimden fırladı ve üstüm ıslandı. Ben ne olduğunu anlayamadan yerdeki şişeyle bakışırken, çarpan kişiye sövmek için kafamı kaldırdığımda karşılaştığım kişi şaşırmama sebep oldu. Çünkü bu sabahki çocuktu.
"E, ama yuh yani. Sabah vurduğun yetmedi, şimdi de üstümü ıslattın!" diye bağırdım sinirle.
"Bilerek mi yaptım sanki?" diye sordu kaşlarını çatarak.
"Hah," dedim alayla. "Bir de bilerek yapsaydın! Özür dilemekten acizsin sanırım?"
Çocuğun kaşları daha da çatılırken cevap vermek yerine kötü kötü bakmaya devam etti. Kafamı sabır dilenircesine yukarı kaldırıp indirdikten sonra sinirle yerdeki şişeye vurdum ve hızla çocuğun yanından geçerek merdivenleri çıkmaya devam ettim. Bir yandan da "Hayır, yani bütün manyaklar mı beni bulur?" diye söyleniyordum.
Üçüncü kata çıktığımda sınıfa gitmeden önce lavaboya girdim ve üzerimdeki suyu biraz olsun peçeteyle kurutmaya çalıştım. Daha sonra üzerimi düzeltip lavabodan çıktım ve sınıfa doğru ilerledim.
Sınıf kapısından içeri girdiğimde etrafa şöyle kısa bir bakış atıp cam kenarının arka ikilisinde oturan arkadaşlarımı fark ettim ve yanlarına doğru ilerledim. Bahar'ın yanına geçtiğimde Mert arkadan "E, hani suyun?" diye sordu. Aklıma o çocuk gelince gözlerimi devirdim.
"Hödüğün biri yüzünden suyu ben değil kıyafetlerim içti."
Mert ve Bahar anlamadıklarını belli ederek birbirlerine baktıklarında yüz ifadelerine güldüm ama açıklama yapmaya üşenerek bir şey demedim.
"Ya abi, yeminle bir an öldüm sandım. O nasıl kalabalıktı Ya Rabbi, o nasıl kokuydu! Nefessizlikten ölmeyeyim diye üç durak önce indim!"
Sınıfın kapısından içeri söylenerek giren çocuğa döndük hepimiz. Diğerleri alışık olmalılar ki pek takmayıp önlerine döndüler. Yanımdaki Bahar ise kıkırdamakla meşguldü.
"Yine mi otobüs belası be kardeşim? Ne çektin be!"
Mert'in alayla kurduğu cümle çocuğun daha da söylenmesine neden olurken bize doğru ilerleyip Mert'in yanına oturdu. Bahar'a kaş göz yaptığımda anlamayarak "Ne?" diye sordu.
"Yok, bir şey," deyip çocuğa baktım. Mert'le konuşuyordu.
"A," dedi Mert benim farkıma vararak. "Siz tanışmıyorsunuz değil mi? Selim bak bu Melis, çocukluk arkadaşım."
Selim denen çocuk sanki beni daha yeni fark ediyormuş gibi bana döndüğünde yüzündeki tanıdıklıkla kaşlarımı çattım. Onda da aynı his uyanmış olacak ki bana garip garip bakmaya başladı.
"Melis mi?" diye sordu bir şeyi hatırlamak istiyormuşçasına. Kafamı sallayarak onayladım.
"Melis, Melis, Melis," diyerek ismimi tekrarladıktan sonra biranda parmağını şaklattı ve beni işaret ederek "Sen ortaokulda katılmak zorunda kaldığım satranç kulübündeki Melis olabilir misin acaba? Hani şarkı söyleyerek satranç oynayanların dikkatini bozuyorduk? Eğer yanılmıyorsam ona çok benziyorsun," dedi şaşkınlıkla.
Şöyle kısa bir düşündükten sonra hatırladığım şeyle gülerek "A, Selim... Evet hatırladım! Kulüpte milleti delirtiyorduk!"
Yanılmıyorsam sekizinci sınıfta bir gün öğretmenimiz sınıftakilerin kulüplerini ayarlamıştı ve ben o gün gelmediğim için adımı boş kalan kulübe yazmıştı. O kadar şanslıydım ki gittiğim kulüp satranç kulübüydü ve ben satrancı hiç sevmezdim.
Selim'le de orda tanışmıştık. O da benim gibi satrancı sevmiyordu ve öğretmeni bu kulübe koymuştu. Bizde bunu değerlendirip kulüpte hep beraber vakit geçirmeye başlamıştık. Hatta bazen millet satranç oynarken oynayanların başına geçer, onları streslendirecek şeyler söyler ve akıllarını karıştırırdık. Ortaokuldayken pek uslu bir kız olduğum söylenemezdi ama saygısızlık da hiç yapmazdım. Kulüpte de öyleydik. Başımızdaki öğretmen kızana kadar milleti delirtir, daha sonra sınıfın bir köşesine gider sohbet ederdik.
"İşe bak! Tarihiniz bizden de eskiymiş," dedi Mert dalga geçerek.
"Valla ben de çok şaşırdım," dedi Selim sırıtarak. "Hem bir şey söyleyeyim mi? Ortaokuldaki haline benziyorsun ama baya güzelleşmişsin Melis!"
"Hop!" dedi Mert Selim'in kafasına bir şaplak geçirerek. "Melis'e sulanırsan külahları değişiriz Selim."
Selim başını ovarken "Saçmalamasana abi! Hem ben sarışınlardan hoşlanıyorum, bilmiyor musun?" dedi.
Mert, Selim'e gözlerini kısarak bakıp "Ben şimdiden söyleyeyim de, ilerde sorun çıkmasın," dedi.
Selim, Mert'e kötü bakışlarını gönderip cebinden telefonunu çıkardı ve onunla uğraşmaya başladı. Atışmalarına gülerek önüme döndüm.
"Mert!"
Kapıdan gelen sesle ikinci defa kafamı kaldırdığımda gördüğüm şahsiyet suratımı buruşturmama neden oldu. Çocuğun da gözleri bana takılırken, Mert arkadan "Geliyorum," deyip Selim'in yanından geçti ve bize dönerek "Ben gelirim birazdan," deyip gitti.
İkisi birlikte sınıftan çıkarken "Mert bu hödüğü nerden tanıyor ya?" diye mırıldandım.
"Hödük mü?" diye sordu Bahar. "Kime, Batu'ya mı diyorsun?"
"Batu mu, adı?"
Soruma soruyla karşılık vererek "Tanıyor musun onu?" dedi.
"Yok be, nerden tanıyacağım? Sabah çarpıştık. Daha doğrusu bana çarptı. Hani su döküldü demiştim ya, onun yüzünden döküldü işte."
"Ha," dedi Bahar gülerek. "Çok romantik bir tanışmaymış."
"Kızıl," dedim sinirle. Saçlarından dolayı ona bazen böyle hitap ediyordum.
"Tamam, tamam. Bir şey demedim."
"Sahi, Mert nerden tanıyor onu?" diye sordum lafı çevirmek istercesine.
"Geçen sene geldi bizim okula. Soğuk bir çocuk tanıdığım kadarıyla. Öyle çok kişiyle falan takılmıyor ama sanırım en yakın arkadaşı Mert. Üstelik Deniz'in de abisi."
"Yok artık, ciddi misin?" diye sordum şaşırarak.
"Evet," dedi. "Ama dediğim gibi soğuk biraz. Pek konuşmuyoruz."
"Hangi sınıfta?" diye sordum.
"Karşı sınıfta," deyip birden gülmeye başladı. "Karşı dedim de bak aklıma ne geldi," deyip daha çok gülmeye başladı. Ben şaşkınca ona bakarken gülmesini zar zor durdurup, "Neyse söylemeyeceğim. Sürprizi kaçmasın. Ne de olsa çok yakında öğrenirsin," dediğinde, neyden bahsettiğini sormak için ağzımı açtım. Fakat açılan sınıf kapısından içeri giren hocayla susmak zorunda kaldım. Hocanın hemen arkasından giren Mert kapıyı kapatarak hızla yanımıza geldi ve yerine geçti.
Hoca oturmamızı söylediğinde Bahar'a döndüm. Bir şey dememe izin vermeden "Boşuna ısrar etme Melis. Öğrendiğin zamanki tepkini merak ediyorum. Bu yüzden söylemeyeceğim," dediğinde suratımı astım.
"Evet arkadaşlar," deyip konuşmaya başlayan kimya hocası dersin yarısına kadar bu senenin önemiyle ilgili konuştuktan sonra ikinci ders, ders işleyeceğini söyleyerek bizi serbest bıraktı. Sınıftakilerin neredeyse hepsi çantalarından birer test kitabı çıkarıp çözmeye başladıklarında şaşırmadım çünkü benim çantamda da bir adet test kitabı bulunuyordu. Sonuçta bu sene son senemizdi ve biz sayısal öğrencileriydik. Her saatimiz, hatta dakikamız çok önemliydi. Bu yüzden bende onlara uyarak çantamdaki geometri kitabını çıkardım ve çözmeye başladım.

***

*İnstagram; rabiiaosma

*İnstagram Sayfası; bayanclarahikayeleri

Continue Reading

You'll Also Like

186K 11.9K 51
Mahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.
1.1M 41.5K 48
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
1.6M 84.8K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
1.5M 26.7K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...