Aşiret Paket

Door icheisseniss

1.8M 108K 56.7K

Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz... Meer

1
DUYURU
2-karakter Tanıtımı-
3
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
FİNAL

4

53.5K 3K 771
Door icheisseniss


Akif beyin teklifi üzerine bir kafeye geçip oturmuştuk. Ve yapabileceğim tek güncelleme; Dinçsoy erkeklerinin ve kadının adını öğrenmiş olmamdı. Bora, Cenk, Barlas ve Dilek.

Kahverengi masanın üzerine koymuş olduğum Iphone 13 marka telefonumun camına uzun tırnaklarımla sırasıyla vurmaya başladım. İşaret parmağıyla başlıyor, serçe parmağa gelip yeniden aynı hareketi tekrarlıyordum. Sıkılmıştım çünkü ortama büyük bir sessizlik çökmüştü.

Akif beyin öksürmesiyle birlikte tüm bakışlar ona doğru döndü. Bu adam ciğerlerini bugün kaybetmese iyiydi cidden. Tek eli masanın üstünde, diğeri eşinin elini sıkıca kavramışken babamın gözlerine odaklanarak konuştu.

"Anladığım kadarıyla testin sonuçları şimdiden belli. Çocukların benzerlikleri bunu en iyi şekilde kanıtlıyor. Biz buraya gelmeden önce çok düşündük. Herkes kendi öz çocuğunu alacak." dedi, konuşmasını emin bir şekilde bitirerek.

Konuşmasının ardından gözlerim kocaman açılmıştı. Tanımadığım insanlarla yaşamayacaktım. 

Babama bırakmadan ben konuşacaktım ki, abim sertçe konuşmuştu. "Selin zaten benim öz kardeşim. Herkes 17 yıldır büyüttüğü çocuğu alıp, gidecek!" Tıslarcasına konuşmuştu. Konuşmayı yüreğime büyük bir su serperken bu defa Bora denen adam girmişti konuşmaya.

"Hukuken henüz 18 yaşına girmemiş birini biyolojik ailesinden ayırmaktan mı bahsediyorsun? İlla polis gönderip mi aldıralım?" dedi.

Akif bey derince nefes aldı. "Polis filan yok. Bizi de anla Doruk. 17 yıldır öz kızımızdan mahrumuz." Sesi geçen konuşmasına göre daha güvensiz çıkmıştı ancak üzülmedim, üzülemedim. 17 yıllık düzenimi nasıl birden bozardım? Abimi, arkadaşlarımı nasıl bırakıp da tanımadığım insanların evine giderdim?

Babam konuşacağına dair ufak bir ses çıkardıktan sonra konuşmuştu. "Akif beye katılıyorum. Herkes kendi kızını alırsa daha iyi olur." Dünyam başıma yıkılmıştı. Bakışlarımı ondan çekemezken annem bana bakarak ağlıyordu bu defa. Benden pek hoşlanmadığını biliyordum ama 17 yıl boyunca yanındaydım. Nasıl bu kadar çabuk vazgeçmişti benden?

Abimin sesini yükselterek babamla konuşmasını duyuyordum ama ne söylediğini çıkaramıyordum. Kulaklarım duyduğum şeyleri algılamıyordu. 

Evet, babam beni sevmezdi ama hiçbir zaman benden böyle kolay vazgeçmemişti. Hiç baba-kız aktiviteleri yapmamıştık. Hiç bana kitap okumamıştı. Beni hiç giydirmemişti. Benimle hiç parka gelmemişti. Derslerim için okula uğramamış, harçlığımı hiç elime vermemişti. Benimle hiç film izlememiş, hiç dedikodu yapmamıştı. Babam hiç saçımı okşamamıştı. Hiç elimi tutmamıştı. 

Şimdiye kadar bunları hep kişiliğine bağlardım. Sevgisini gösteremiyor diye düşünürdüm ancak demek ki böyle değildi. Ben sedyede oturup iğne yaptırmamakta diretseydim, elimi şefkatle tutmak yerine bağırmayı seçerdi.

Şimdi benden vazgeçmesi zaten son bir saattir beklediğim bir şeydi. Benim babam o olmamıştı ki hiç. Benim babam Doruk abim olmuştu hep. Bana kitaplar okuyup, okula gitmeden önce saçlarımı tarayıp güzelce bağlardı. Elimden tutmayı çok sever, beni her boş zamanında parka götürürdü. Sık sık okula gelip hocalarıma durumumu sorar, benimle saatlerce bıkmadan dizi izlerdi. 

Abimi kaybetme korkusu içimi delicesine sarmışken bağırdığını biliyordum ancak hiçbir şey söylemeden elimi masanın üstünden yumruk yaptığı elinin üstüne koydum. Ondan destek almam gerekiyordu. Her zaman olduğu gibi.

Bakışları bana dönerken sesindeki yumuşama barizdi. 

"Hastaneden arıyorlar. Sonuçlar açıklanmış." Abimin elini bırakmadan ayaklandım. Abimin hızlı adımlarına ayak uydurdum ve arabaya doğru ilerledim. İlk defa bu kadar sessiz hissediyordum kendimi. Sanki konuşsam sesimi duyamayacakmış gibi hissediyordum.

Yaklaşık on beş dakikadır hastaneye gelmiş ve doktorun sonuçları açıklamasını bekliyorduk. Sonuçlar hastaneye ulaşmadan hemen önce yanımıza gelmiş ve korkumuzun yersiz olduğunu, sonuçların negatif çıkacağını söylemişti. Lise biyoloji bilgilerimle bile sonuçların pozitif olduğu belliyken, umarım diye geçirdim içimden. Umarım doktorun dediği doğrudur.

Bora ve Akif bey, hastane koridorunda ayakta volta atarken; annemlerle Fulya çok iyi anlaşmışa benziyordu. Yeniden inceledim Fulya'yı. Üstündeki mini güzel etek, tam annemin bana zorla giydirmeye çalıştığı cinsten hanımefendiliğine hanımefendilik katıyordu. Eteğin rengi oldukça güzel, tasarımı da buna paralel olarak mükemmeldi lakin ben içindeyken rahat hissedemediğim şeyleri giymeyi sevmiyordum. Eteğe bayılırdım. Özel günlerde giymeyi de çok severdim ancak bu kadardı işte. Annem her gün giymemi bekliyor, vücudumu herkesin görmesini istiyordu. Bazen bundan dolayı ne kadar şanslı olduğumu dile getirirdi. Bundan mutluluk duyardım lakin dediğim gibi, etek giydiğim zaman rahatça hareket edemiyor, hareket alanımı kısıtlıyordum ve benim gibi bir yerlerinde kurt olan bir kız için çok riskliydi.

Doktorun içeri girmesiyle birlikte, bakışlarımı annemlerin üzerinden çektim ve doktora odakladım. Elindeki zarfı henüz yırtmamıştı.

Zarfı havaya kaldırdı ve gülümsedi. "Sonuçlar açıklanmış." Hızlı hareketlerle zarfa odaklandı ve köşelerini yırtıp kağıdı içerisinden çıkardı. Yüzündeki gülümseme kendini korurken, kağıdı okuyordu. Derince nefeslendi ve gülümseyerek okumaya devam etti. "Ben size söylemişti-" dedi ve durdu. Yüzündeki tebessüm hızla silinirken gözlerimi sıkıca yumdum ve başımı ellerimin arasına alıp öne doğru eğildim.

Belliydi zaten! Ümit bağlamış olmam bile aptallıktı!

"Sonucu okusana be adam!" diye bağırdı muhtemelen babam olmayan babam.

Bulunduğum yerden ayaklandım ve sırtımı koltukların yanındaki duvara dayayıp sonucu beklemeye başladım.

Doktor derince yutkundu. "Maalesef... Fulya Dinçsoy, Kahraman Can'ın kızı; Selin Can, Akif Dinçsoy'un kızı." dudaklarından basitçe dökülen cümlelerle birlikte yaslandığım duvara sırtımı sürterek yere oturdum ve başımı geriye yasladım. Abimin bağırış sesleri, Dilek hanımın hıçkırık seslerine karışırken Akif bey, hastaneye tehditler savuruyordu. Annem ve babam öz kızlarına sıkıca sarılırken, abiler bulundukları konumda taş kesmişti.

Ayağı kalkacak mecali bile kendimde bulamazken Dilek hanım, eşinin kollarından sıyrılıp hızla yanıma gelmiş ve beni kollarının arasına hapsetmişti. Hıçkırıkları kulaklarımda yankılanırken bağırıyordu. "Kızım! Özür dilerim, nasıl bir anneyim ben! Nasıl bir anneyim de kendi kızımı bilmedim!" Vücudum onunla birlikte sarsılırken 17 yıllık hayatımda ilk defa bu kadar huzur dolu olduğumu düşündüm bir an.

Dilek hanımın hıçkırıkları yavaşça kendilerini hafif iç çekişlere bırakırken, kollarını ilk önce gevşetti. Ardından tamamen çekti. "B-ben özür dilerim kızım. Sana sormadan -" 

"Sorun değil." dedim, kendisini daha fazla zorlamaması için. 

Abimi aradı gözlerim. Sakinleşmiş, bir köşeye sinmiş, karşısındaki duvarı izliyordu. Tam ayağı kalkmış yanına gidecekken Akif bey durdurdu beni. 

Dokunmaya çekiniyor, ellerini nereye koyacağını bilemiyor bir hali vardı, en baştaki kendinden emin tavırlarının yerine. "Ailenle... Daha doğrusu üvey ailenle vedalaş. Biz eşyalarını aldırttık, gideceğiz." Eşyalarımı mı aldırtmışlardı?

"Bana neden sormadınız? Alacağım şeyler olabilirdi." dedim, kırık çıkan sesimle. Konuşmak dahi istemiyordum ki.

Tebessüm etmeye çalıştı. "Bütün eşyalarını aldırıyoruz. Bir de abinin yani... Üvey abinin özel olarak söylediği birkaç eşya varmış, onları da." dedi.

Yalnızca kafamı sallamakla yetindim ve abimin yanına ilerledim. Çöktüğü hastane duvarının yanına ben de çömeldim. "T-shirtlerini o kıza verme... Tamam mı?" dedim, kendim bile zor duyduğum ses tonuyla. Biraz daha sesli konuşsaydım ağlardım. Zaten gözlerim dolu doluydu ve sabahtan beri çarpılmış gibi yukarı bakıyordum durmadan.

Kurduğum cümlenin ardından sıkıca sarıldı bana. Anında karşılık verirken kokusunu derince solumaya çalışıyordum. Gülmeye zorladım kendimi. "Niye ağlıyorsun ya. Buluşuruz iki günde bir." dedim, gülmeye çalışarak.

Gülmedi. Hıçkırık sesi geldi kulağıma önce. Ardından titreyen sesi. "Antep'e gidiyorsun, Selin." Beynim durdu, Dünya durdu, hatta her şey durdu. İstanbul ve Antep arası mesafe ne kadardı? Gözümden bir damla abimin boynuna akarken sessiz kaldım bir süre. 

Ağlamayla karışık bir şekilde derince iç çektim. "Bırakma beni." 

Başını boynuma daha fazla bastırırken hafifçe sarsıldı. "Onlara... Hiç istemesem de bir şans vermelisin"

Kafamı hızla sağa sola salladım. "İstemiyorum, istemiyorum! Kimseyi, sen dışında kimseyi istemiyorum. Gidelim n'olur." Yalvarırcasına konuşmuştum.

Yavaşça bedenini ayırdı benden ama kolları hala omuzlarımdaydı. Omuzlarımdan yavaşça yüzüme çıkardı ellerini. Baş parmağıyla narince okşadı. "Abi." dedim, sızlanırcasına.

"Selin... İleride bakıp keşke şans verseydim dememen için... Şimdi onlara bir şans ver." Kızarık gözleri arkama kaydı ardından yine bana döndü. "Akif bey ve Dilek hanımdan söz ediyorum. Gidip elin oğluna abi filan deme... Keserim dilini." Hıçkırırken gülümsedim. 

"Hem ben haftanın her günü ararım kardeşimi." Cümlesinin bitiminde ayaklandı ve bana elini uzattı. Elini tuttum ve ayağı kalktım, son bir kez daha abime sarılıp veda ettikten sonra tam Akif beylerin yanına varmıştım ki, annem gelmişti. Eski annem.

"Selin... Vedalaşmayacak mısın benimle kızım?" dedi o da kırık çıkan sesi ile. Yeni aklına gelmiştim ama haklıydı. Öz kızını bulmuştu. Anneme doğru döndüm ve bana sarılmasına izin verdim. Ellerimi onun gibi beline dolarken canım yanıyordu. Bunca yıldır anne dediğim kadın benim annem değildi.

Yavaşça ayrıldı benden. Babam da gelmişti şimdi.

Gözleri dolu doluyken sol elimi tuttu ve sıktı hafifçe. "Pek iyi anlaşamazdık ama gerçekten iyi bir çocuk oldun bize. Sen bizi mutlu ettin Allah'ta seni mutlu etsin, kızım. Sık sık yaramazlık yapardın ama... Gönlümüzü almayı, bizi gururlandırmayı da iyi bilirdin. Sana yansıtamadım biliyorum ama seni hep sevdim. Hakkım sana helaldir, sen de helal et bana hakkını." dedi yüzündeki buruk gülümsemeyle. 

Yalnızca başımla onay verdim. "Hakkım varsa helal olsun." dedim, sesim herhangi bir tonlamadan yoksunken. Arkamı yeniden dönmüş, gidecekken bu defa babam seslenmişti.

"Benimle vedalaşmayacak mısın, Selin?"

"Vedalaşacağım." dedim, sertçe. Konuşmasını bekledim.

"Ben... Ben annen kadar bile olamadım sana, biliyorum ama babalar böyledir-"

"Değildir! Babalar. Böyle. Değildir! Bir kez bile tutmadın elimi! Bir kez bile daha yeni kızın olduğunu öğrendiğin kıza baktığın gibi bakmadın bana! Seninle hiç oturup sohbet etmedim ben! Dertlerimi anlatmadım!-"

O da gerilmişti. Sesinin tonunu artırdı. "Çünkü hep Doruk hep Doruk dedin bana! Onu çoktan benim yerime koymuştun sen!-"

"Bu mudur savunma şeklin!? O, senin aksine bana yapamadığın babalığı yaptı çünkü! Her gün beni okula bıraktı, karakola düştüğümde ilk o geldi, bisiklete ilk bindiğimde arkamda sen olacağına yine o vardı! Saçlarımı hep o taradı! Beni okula hep o hazırladı! Hani Canan hanım diyor ya 'bizi gururlandırdın' diye!" Sır verecekmişim gibi öne doğru eğildim. "Amacım seni değil, gerçek babamı gururlandırmaktı!" dedim, elimle abimi gösterirken. "Bana göstermediğin şefkati hep ondan gördüm ben! Sen hiçbir veli toplantımda yoktun! Birincide, ikincide, üçüncüde," gülümsedim. "Yalnızca ödül törenlerimde ordaydın! Ama ben o ödülleri aldıktan hemen sonra sana değil, abime koştum! Çünkü onun için başardım, o göğsünü gere gere 'kardeşim yaptı' desin diye yaptım! Baba olmayı beceremeyen, aynı evde yabancı gibi yaşadığım adam için değil!"

Sakinleştim ve gözümde bekleyen damlanın düşmesi için gözümü sıkıca kapattım. " Sana da helal hakkım baba. Öz kızına bana davrandığın gibi davranma ama tamam mı? Benim gibi aptal değilse defolup gider evden."  Biraz es verdim ve nefeslendim. Arkamı dönmeden önce konuştum. "Ama biliyor musun, baba? Sen hiçbir zaman beni hak etmemiştin zaten."

Arkamı döndüm ve sadece yürüdüm. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Yetmedi. Asansörü siktir ettim ve merdivenlerden aşağı inmeye başladım. 12. kattan aşağı koşar adım inmeye başladım. Her indiğim katta içim daha bir yanarken kendimi kaybettiğimi hissediyordum. Kimdim ben? 

1. Kata geldiğimde durdum ve nefes nefese cebimdeki telefonu çıkartıp adımı arama motoruna yazdım.

'Türkiye, başarılı sporcu Selin Can'ın başarısını konuşuyor! ülkemizde yapılan '22. Gençler Spor Turnuvalarında' box alanında bütün sporcuları eleyip altın kupayı kazanan Selin Can, cumhurbaşkanı tarafından verilen Altın Kupa'yı dolu gözlerle havaya kaldırdı.'

Bu gerçek ben miydi? Peki 17 yıl önce siktiğimin hastanesinde karıştırılmamış olsaydım; eğilimlerim, ağladığım, güldüğüm, sevdiğim şeyler aynı olacak mıydı? Yine Box sporuna ilgi salacak mıydım? 

Durduğum yerden hareket ettim ve hastanenin geniş bahçesine, Dinçsoyların arabayı park ettikleri yere doğru ilerledim. Hepsi orada toplanmış, güvenlikleri olduğunu düşündüğüm adamlar da fıldır fıldır etrafı arıyordu. Muhtemelen beni arıyorlardı. Sarı keltoşun bakışları benden taraf dönünce, babasına hemen beni işaret etmişti.

Akif bey hızla yanıma geldi. "Bizi çok endişelendirdin, Selin. Ama şükür buradasın." dedi gülümseyerek.






.

.

12.08.2023

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

727 86 12
Kurt uluduğu vakit, sefer vakti demektir. Ataları kurt olan yüce soy ve en güçlü Kurt Adam kavimi olan Türkler, bozkıra yeni bir huzur getirmek için...
5.8K 581 36
Feza: Haberini aldım Feza: Obsesifsin demek ha? Feza: Fazla ergence bir yapay hastalık değil mi? Feza: Arkadaşınla konuşurken duydum Feza: Fazla dra...
176K 11.4K 37
Siz:Bana bak Selim kişisi Siz:Bir gün bir şekilde sana helal olucam ve Siz:Şu sıktığım yumruğu suratında patlatıcam. Siz:O gün aaa neden vurdun deme...
244K 9.7K 48
Bir kız düşünün. O kız, öyle bir kız ki, on iki yaşındayken kardeşiyle beraber başına gelen kokunç olaydan sonra bile ayaklarının üzerinde durabilen...