ARAFTA İKİ KİŞİ

Von kasinan

2.6M 96.7K 12.9K

Mehr

ARAFTA İKİ KİŞİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
DUYURU
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
DUYURU
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
AÇIKLAMA
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. Bölüm
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
DUYURU
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
74. BÖLÜM
VEDA

68. BÖLÜM

16.5K 1K 127
Von kasinan

Epeyce beklettiğimin farkındayım ancak iş nedeniyle çok yoğun olduğumu belirtmiştim. Bu süreçte büyük bir sabırla bekleyen tüm okurlarıma nezaketleri için ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız...


Açık kapıdan içeri baktığında gördüğü, kanını dondurmuştu Kerem'in. Duvarın dibine çöküp oturmuş Zeynep, dizlerini karnına doğru çekmiş, sağ elindeki silahı şakağına dayamış öylece duruyordu. Kim bilir ne zamandır o hâldeydi. Titreyen bileği yüzünden silah elinde kıpırdıyor, elleri terlediği için silahı kavramakta güçlük çekiyordu.

Keskin gözlerinin anlık bakışıyla gördüklerini beynine kazıdı Kerem ve onu tutmaya çalışan elleri sertçe iterek kararlı ama temkinli bir adımla içeri daldı. 

"Mi mujer!" diye seslendi hafifçe. Zeynep'in boş bakışları ona döndü. Silahı indirmemiş ve hareket etmemişti. Bakıyor ama Kerem'i görmüyor gibiydi.

Kapının dışında Erol Başkomiser'in sesi yankılanıyordu. "Kerem yaklaşma! Oğlum, yaklaşma bak bir delilik yapacak!" Duymuyordu bile Kerem. Yavaşça bir adım daha attı. 

"Geldim, mi mujer! Ben geldim! Seni ne çok özlemişim ben! Kokunu, saçını, ellerini, sıcaklığını çok özledim. Sarılır mısın bana?"

Zeynep, hâlâ hareketsiz oturuyordu ama diğerleri odaya girmek istediklerinde yaptığı gibi silahı şakağına daha da çok yapıştırmıyordu. Gözleri Kerem'in hareketlerini takip ediyor, öylece duruyordu.

Küçük adımlarla onun yanına kadar ulaştı Kerem. Yavaşça eğilip yanına oturdu. Bir an dokunup dokunmamakta tereddüt etti. O an kulaklarında Zeynep'in sesi yankılandı. Zeynep, onun yanında ilk kez kâbus gördüğünde Kerem'e "Sen uyanınca bana sarılmadın!" diye sitem etmişti ve o zaman ona verdiği sözü hatırladı: "Bir dahaki sefere, dirseğin boğazıma yapıştığında emin ol, sımsıkı sarılacağım sana! Ne olursa olsun sarılacağım!"

Tereddüdü o an son buldu ve kolunu uzatıp onun omzuna sardı. Bir an durdu. Zeynep, kuş gibi titriyordu ama kendini geri çekmemişti. Onun başını göğsünün üstüne dayarken diğer eliyle ani bir hareketle şakağına dayadığı silahı çekip aldı. Silahı eliyle iteleyerek kendilerinden uzaklaştırdığında Harun deli gibi fırlayıp silahı yerden kapmıştı bile. 

Kerem de Zeynep de farkında olmasalar da kapının önünde herkes derin bir nefes aldı. Erol Başkomiser, genç polislerin birinin getiriverdiği tabureye yığılırcasına otururken Muhif de uzun süredir tuttuğu nefesi bıraktı. Harun, Zeynep'in silahını almış sanki tüm olayın suçlusu o silahmış gibi ona nefretle bakarak yan taraftaki polislerden birine uzatmıştı. 

Kerem, Zeynep'in başını göğsüne dayadıktan sonra Zeynep'i göğsünü kapamıştı. Tükenmiş gibiydi. Sessizce titreyen vücuduyla kendini öylece bırakıvermişti. Kerem, onun saçlarını yüzünü okşuyor ve kulağına "Şşşşştttt, geçti canım! Geçti. Ben yanındayım!" diye mırıldanıyordu.

Bu sesler beyninde yankılandıkça Zeynep saatler önceki yalnızlığını yeniden hissetti ve saatlerdir burnunun direğini sızlatıp gözlerine ulaşamayan yaşlar aniden boşaldı. Gözyaşları inanılmaz bir hızla akıyor ve hıçkırıktan zaman zaman nefessiz kalıyordu. Kerem, ritmini hiç bozmadan onun saçlarını okşuyor ve tükenene kadar ağlamasına izin vermeye kararlı görünüyordu. 

Muhif, Kerem'in olayı kontrol altına aldığını anladığı anda telefonunu çıkarıp Melike'nin numarasını tuşladı. Ona olup bitenleri kısaca özetleyip yalıda kendileriyle buluşmasını söyledi. Şimdi herkes, Zeynep'in ağlama krizinin sakinlemesini bekliyor, kimseden çıt çıkmıyordu. Onca kalabalıktan duyulan tek ses kesik hıçkırıklardı.

XXX

Uzun süre sonra Zeynep'in iyice sakinleştiğini fark eden Kerem, doğrulmuş ve onu kucağına almıştı. Başını hâlâ onun göğsünden kaldırmadan yüreğinin atışlarını dinlerken Zeynep, artık tümüyle ayılmış, olup biten her şey dayanılmaz ağırlığıyla üstüne çökmüştü. Artık zihnindeki belirsizlik perdesi kalkmış her şey yaşandığı andaki kadar berrak ve pürüzsüz olarak beynini doldurmuştu. Olup bitenleri tamamen hatırlıyordu ve bunları ilk fırsatta Kerem'e söylemesi gerektiğini biliyordu. Her şeyi ona anlatacak ve onun kendisinden uzaklaşmasına izin verecekti ama şimdi değil! Şimdi, onun kucağında, onun yürek atışları eşliğinde onun soluğunu hissederek evine, yatağına gitmek istiyordu. 

Kerem odanın dışındaki kalabalığı yararak ağır adımlarla Zeynep'i arabaya götürdü. Yanına oturup onu yine kucağına çekip sımsıkı kavradı. Muhif çoktan direksiyona geçmiş geride kalanlara hiç bakmadan arabayı çalıştırmıştı bile. 

Kerem'in o an tek düşündüğü Zeynep'ti. Onu bu hâle sokan şeyin ne olduğu... Harun'un hesabını sonra görecek, Erol Baba'ya sonra gerekeni söyleyecekti. Hatta Zeynep'i bu hâle getiren her neyse onu bulup hiç acımadan yok edecekti ama şimdi değil! Şimdi sadece kollarındaki bitkin vücudu, incitmeden, hırpalamadan evine yatağına götürmesi gerekiyordu.

XXX

Eve geldiklerinde Melike de çoktan gelmiş kapıda onları bekliyordu. Kerem, onun merhabasına başıyla bir selam verip Zeynep'i kucakladığı gibi odasına, yatağına taşıdı. Melike ve Muhif peşlerinden geliyordu. Muhif, telefonda yapamadığı açıklamayı şimdi yapıyordu Melike'ye.

Zeynep'i yatağa yatırdığında genç kadın, gözlerini açmış ve Kerem'in eline sımsıkı yapışıp "Gitme!" demişti hâlsizce.

"Gitmiyorum mi mujer, yanındayım. İstesen de gitmem!"

Sonra onun elini bırakmadan yatağa oturmuştu. Melike yatağa yanaştı ve şefkatle dostunun saçlarına dokunup "Zeynep, aç gözlerini canım!" dedi.

Zeynep, yoğun bir gayretle açtı gözlerini. Melike, yanıbaşında durmuş ona gülümsüyordu. Onun tebessümüne karşılık vermek istedi ama yüz kasları komut almıyor gibiydi. Yutkundu ve zorlukla "İyiyim!" dedi.

"Şimdi sana bir ilaç vereceğim, sonra konuşuruz. Olur mu?"

"Hayır!"

"Hayır ne?"

"Hayır ilaç istemiyorum. İyiyim. Kerem'le konuşmak istiyorum sadece!"

"Tamam, canım konuşacaksın! İlaç verirsem rahat uyursun Zeynep! Bitkin düştün."

"İstemiyorum dedim, almayacağım! Sadece Kerem'i istiyorum!"

"Ben buradayım, hayatım! Bak tutuyorum elini. Ne istiyorsan konuşacağız ama önce ilacı almalısın!"

"Kerem lütfen! İlaç istemiyorum. Zihnimi bulandırıyor."

"Bu öyle bir şey değil Zeynep. Sadece uyumana yardımcı olacak."

"Kerem yardım eder uyumama. Edersin değil mi?"

"Tamam, hayatım! Nasıl istiyorsan..."

Sonra Melike'ye dönerek "İlaç vermeyin!" dedi. Melike başıyla onu onaylayıp tekrar Zeynep'e döndü.

"Bana söylemek istediğin bir şey var mı?"

"Şimdi değil. Önce Kerem..."

"Peki, canım; nasıl istersen. Ben buradayım. İstediğin zaman haber ver, geleceğim."

Zeynep başıyla onu onaylayınca Melike, Muhif'in eşliğinde odadan çıkıp kapıyı kapadı. Kerem, Zeynep'in biraz daha toparlandığını görüyor ama bitkinliğinden ürküyordu. Çok ciddi bir kriz geçirmişti ve bunun fiziksel sonuçlarını şimdi yaşıyordu.

Zeynep'in yatakta doğrulmaya çalıştığını fark edince eliyle omzuna bastırıp buna engel oldu. 

"Hayır, mi mujer! Yat ve dinlen biraz."

"Yıkanmam gerek! Yıkanıp üstümden o pisliği temizlemem gerek!"

"Ben yıkarım seni!"

Kerem, doğrulup Zeynep'i kucakladı. Genç kadın başını yine onun göğsüne dayamıştı. O güçlü, sert, yaşam dolu kadının küçük bir çocuk kadar aciz ve zayıf görünmesi yüreğini kanatıyordu. Şefkatle kucakladı onu e saçlarına bir öpücük kondurarak banyoya taşıdı.

Muslukları açıp suyu ılık kıvama getirdi. Zeynep, bıraktığı yerde öylece duruyor, âdeta boşlukta yaşıyor gibi anlamsız bakışlarla zemindeki taşları inceliyordu. Kerem, ani bir hareketle suyu soğuğa çevirdi. Zeynep, asla ılık suyla yıkanmazdı ki! Şimdi de onu diriltecek olan yine soğuk suydu. Sonra nazikçe Zeynep'in üzerindekileri çıkardı. Zeynep, küçük bir kız çocuğu gibi Kerem'in onu soymasını bekliyordu. Sonra kucağına alıp soğuk suyun altına onunla birlikte girdi. Zeynep, tenine değen buz gibi suyun yarattığı iğne etkisiyle ürperdi ama hâlâ sessiz ve hareketsizdi. 

Onun, mis gibi çiçek kokan şampuanını avcuna döküp bacaklarının arasına oturttuğu Zeynep'in saçlarını yıkamaya koyuldu. Yumuşacık hareketlerle bir yandan başına masaj yaparak saçını yıkıyor ve hemen önünde sessizce oturan kadının çaresizliği yüreğini dağladıkça dünyaya olan öfkesi giderek artıyordu. Hislerini kendine saklayıp sakin ve ritmik hareketlerle genç kadını yıkamayı sürdürürken onun yeniden ağlamaya başladığını fark etti. 

Sessizce ağlıyordu Zeynep. Omuzları hafifçe titriyor ara ara dudaklarından saklayamadığı küçük hıçkırıklar fırlıyordu. Kerem, yavaşça onu ayağa kaldırıp kendine doğru çevirdi. Sabunlu süngeri vücudunda hafif hafif gezdirerek onu hissettiği tüm kirlerden arındırmaya çalışıyordu. Zeynep, ellerini Kerem'in omuzlarına koymuş, hâlâ derin derin ağlayarak küçük bir bebek gibi onun tarafından temizlenmeyi bekliyordu. 

Sonunda Kerem, suyu kapayıp havlulardan birine uzandı. Zeynep'i sımsıkı havluya sardıktan sonra kendi üzerindeki ıslak kıyafetleri çıkardı. Yerde biriken ıslak giysi tomarına hafif bir tekme atıp Zeynep'i kucağına almak üzere hazırlanırken onun başını göğsüne dayayıp "Kerem!" demesiyle durakladı.

"Söyle hayatım!"

"Ben... Ben katilim!"

Zeynep'in dudaklarından dökülen sözün dehşeti bir anda banyonun serin havasını sardı. Kerem irkildiğini belli etmeden onu kucakladı ve yatağa götürdü. Zeynep, yeniden suskunluğa bürünmüştü. Kerem onu yatağa bıraktıktan sonra, eline ilk geçenleri üzerine giydi ve eline aldığı kuru bir havluyla onun yanına döndü. Havluyu saçlarına sarıp hafif hareketlerle onları kurulamaya başladı. Zeynep, onun elini tutup gözlerini gözlerine dikerek

"Ben katilim, dedim!"

"Değilsin!"

"Katilim! Katilim diyorum sana! Onu ben öldürdüm."

Kerem, Zeynep'in saçlarını kurulamayı bıraktı ve karşısına geçip oturdu. Ellerini avcunun içine aldı ve gözlerini onunkilere dikerek "Sen katil filan değilsin mi mujer!"

"Kerem, anlamıyor musun? Hatırlıyorum diyorum. O herifi öldürdüm ben! Onu, onu işte! Üvey babamı."

"Sen kendini koruyordun, hayatım!"

"Hayır! O yere düşmüştü. Ayağı takıldı yere düştü. Çok sarhoştu. Yere düştü! Ben bıçağı elime alıp..."

Yeniden ağlamaya başlamıştı. Kerem ona sarılıp başını göğsüne yasladı.

"Zeynep! Küçücük bir çocuktun sen! Küçük masum bir bebektin daha! O herif sana bir insana yapılmayacak her şeyi yaptı."

"Yine de onu ben öldürdüm."

"Ne yaptığını bile anlamayacak yaştaydın. Sana işkence ediyordu. Koruması gereken küçücük bir çocuğa bir hayvanın bile yapmayacağı şeyleri yapıyordu o!"

"Ellerime kanı bulaştı Kerem! Hayat boyu çıkmayacak gibi bulaştı!"

"Hayır, mi mujer! Sen hâlâ o masum küçük kızsın inan bana! "

"Değilim! Ben hiç masum olmadım!"

"Dediğim de bu işte! O senin saflığını, çocukluğunu aldı. O seni..."

"Bir can aldım!"

" Masum birinin canını almadın. Bu dünyada aldığı her nefes haram olan birini yok ettin sadece. Üstelik de bunu bilerek ve isteyerek yapmadın. Ne yaptığının farkında bile değildin. Sen, sadece o canını yakmasın istedin!"

Zeynep, yeniden ağlamaya başladı. Hıçkırıkların şiddeti artınca Kerem, beklenmedik bir şekilde Zeynep'i omuzlarından sarsarak durdurdu. Sesi bir anda sertleşmişti.

"Yeter Zeynep! Yeter artık! Sok şunu kafana! Katil filan değilsin sen! Yaptığın şeyin ne olduğunu bilemeyecek kadar küçüktün sen. Sana yapılanları anlamayacak kadar küçüktün. Seni koruması gereken bir hayvanı ortadan kaldırdın sadece. Sen katil filan değilsin anladın mı? Sen kimseyi öldürmedin!"

"Ben, ben, ben... Ben artık seninle kalamam!"

"O nedenmiş?"

"Kalamam işte! Senin yüzüne bakamam!"

"Allah, Allah ! Bak ben sana bir şey diyeyim mi? Sen katil olduğunu sanıyorsun ya, hani adam öldürdüğünü filan... Asıl katil kim, biliyor musun? Benim! Ben senin gibi küçük bir çocukken bana zarar vereni öldürmedim üstelik. Ben, bilerek ve isteyerek birini bıçakladım unuttun mu? " 

Zeynep, Kerem'in bağırarak söyledikleriyle olduğu yerde donup kaldı. Onun duraklaması Kerem'i yeniden konuşmaya yöneltti.

"Benim canım yanmadı mı sanıyorsun? Ben kendimi sorgulamadım mı? Defalarca kendim için yüreğimde mahkeme kurup kendimi yargılamadım mı? Kâbuslarımda aynı şeyi tekrar tekrar yaşamadım mı? Doğruydu, yanlıştı hesabına artık girmeyeceğim olan oldu. Bugün olsa aynı şeyi yapar mıyım? 

Bak sana çok açık ve kesin bir şey söyleyeyim mi? Muhif ya da sen tehlikedeyseniz bir an bile düşünmeden yine yaparım! Katil olacakmışım, aynı vicdan azabını yine yaşayacakmışım umurumda olmaz! Bana silah doğrulatana belki karşılık vermeyebilirim ama siz söz konusuysanız bir an bile düşünmem!

Şimdi, aklını başına al ve düşün! Sen bir katille, üstelik bir kez daha katil olabilecek biriyle birlikte yaşayabilecek misin? Bu soruya cevabın "Hayır!"sa o zaman ben de gitmene izin veririm!"

Zeynep, yutkundu. Kaşları çatılmış, bakışları korkutucu bir şey görmüşçesine dehşetle dolmuştu. Gözyaşları durmuş ama gözünden akan son bir damla yanağının üstüne oturmuştu. Bu hâliye bir yandan çıldırmanın eşiğindeki bir kadın gibi, diğer yandan masum bir bebek gibi görünüyordu. Kerem, onun başını tutup kendi göğsüne bastırmamak için kendini zor zapt ediyordu. Onun karar vermesini beklemek zorundaydı. Vereceği kararı az çok tahmin etse de Zeynep'in hayata yeniden dönebilmesi için o sözlerin dudaklarından dökülmesi şarttı.

Zeynep, gözlerini Kerem'in gözlerinin içine dikmiş; neredeyse hiç kırpmadan dimdik onun yüzüne bakıyordu. Kerem de bu bakışları aynı netlikle cevaplıyor ve saniyeler sessizlikle uzuyordu. Bir süre sonra Zeynep'in başı âdeta istemsizce Kerem'in göğsüne düştü ve yalvarırcasına bir mırıltıyla "Kerem, seviş benimle!" dedi. Kerem, hiç beklemediği bu cümleyle irkildi Zeynep'in başını kaldırıp gözlerine baktı. Zeynep

"N'olur! Benimle seviş, yalvarırım. Bedenimi, ruhumu, varlığımı yıka! Arınmamı sağla, ruhumdaki kandan arınmamı sağla!"

Kerem, kollarında en küçük baskıda kırılıverecek porselen bir bebek gibi yatan kadının gözlerine bütün sevgisini bakışlarıyla yollarcasına baktı ve onun titreyen dudaklarına uzandı. 

Dudakları o güne kadar hiç olmadığı kadar yumuşak, incitmekten korkarcasına değiyordu Zeynep'inkilere. Yavaşça yatağa bıraktığı narin bedeni öperken dudakları değdiği her noktayı temizleyip yeniden canlandırırcasına temkinli ve sıcaktı. 

Zeynep, düşünmeyi bırakmış kendini Kerem'in ellerine ve dudaklarına teslim etmişti. Birlikte oldukları bunca zamandır tutkunun o karşı konulmaz ateşiyle yanmaya alışkın bedenleri bugün bambaşka bir teması tadıyordu. 

Zeynep, Kerem'i tanıyana kadar hiç bilmediği ait olmanın ve korunmanın en somut hâlini onun tüm bedenini sarıp sarmalayan dokunuşlarıyla yaşıyordu. Zeynep, Kerem'i bir an önce içinde, tüm bedeninde hissetme arzusuyla onu tamamen üzerine çekmek için hamle yaptı. Kerem, öpücüklerine ara verip "Şşşşşttt, acele etme! Bana izin ver!" diyerek onu engelledi. 

Kelebek dokunuşu gibi hafif ve sıcacık öpücükler karnından aşağı kayınca Zeynep, karşı koyamadığı iniltinin dökülmesine izin verdi. Gözlerini tamamen kapamış ve kendini hazzın büyüsüne terk etmişti. 

Bacaklarının üst kısmında gezinen eller, bacaklarını nazikçe araladı ve Zeynep, öpücükleri vücudunun en hassas yerlerinde hissetmeye başladı. Kerem'in başı şimdi bacaklarının arasındaydı; onun sıcak soluğu ve dilinin değdiği her yeri ateşle dağlaması Zeynep'in iniltilerini giderek yükselten küçük çığlıklara çevirmişti. 

Tüm vücudundaki kanın kadınlığına gittiğini hissediyor ve orada dudakların etkisiyle vücuduna elektrik verilmiş gibi titriyordu. Kerem'in dilinin darbeleri hızlandıkça Zeynep, çığlıklarını bastırmak için alt dudağını ısırıyor başı garip bir ritimle sağa sola dönüp duruyordu. Giderek son noktaya yaklaştığını hissediyor ve sabrının tükendiğini hissediyordu. Son gücüyle "Kerem, lütfen! Hadi artık, seni içimde istiyorum!" diye inledi. Kerem, hafifçe başını kaldırıp "Bırak kendini mi mujer! Bırak bana!" dedikten sonra yeniden başını eğip onu çıldırtmaya devam etti. 

Zeynep, direnme noktasının sonuna gelmişti tüm kadınlığını yakan dudaklara ve değdiği yerlerde bütün sinir uçlarını uyarıp duran dile daha fazla direnmesinin imkânı yoktu. Beli istemsizce kalktı ve zevki sonuna kadar yaşamak için sıktığı kalçaları titremeye başladı. Gücünün son damlasına kadar vücudunun sarsıldığını hissediyor ve içinde ne var ne yoksa bu boşalmayla vücudundan sökülüp atılıyor gibi geliyordu. 

Her şey bittiğinde Zeynep, o ana dek sımsıkı kapadığı gözlerini açtı. Nefes nefeseydi. Soluğunu düzene sokmaya bile gücü kalmamış gibi hissediyordu. Kerem yanına uzanmış ve başını göğsüne çekmişti. Yüreğinin altında onunkinin çarptığını hissediyor ve buna sahip olduğu için Tanrı'ya şükrediyordu. Gözlerinden inen yaşlara engel olamadı. Onun yüzünden yuvarlanan damlalar, Kerem'in dudaklarında son buluyor, genç adam karısının saçlarını okşarken onun yaşamak zorunda kaldığı her şey için lanet ediyordu. Eğer o pisliği Zeynep, gebertmemiş olsa şimdi kendisi, hiç tereddüt etmeden üstelik de neredeyse zevk alarak bu işi yapacaktı, biliyordu. 

Zeynep'e zarar veren, onun canını yakan kim olursa olsun, nereye girerse girsin bulup yok etmeye bir kez daha yemin etti. Zeynep'in düzenli nefes alıp verişlerini fark ettiğinde onun uyuya kaldığını anladı. Genç kadın bedenini ve ruhunu harap eden yorgunluğa daha fazla direnememiş ve sızmıştı. Onu yavaşça yatağa bırakıp üzerini dikkatle örttükten sonra kalktı. Hızla üzerini değiştirip aşağıda ona verilecek bir hesabı olanların yanına doğru giderken yüzüne on dört yaşındaki o acımasız delikanlının bakışları yerleşmişti, bile!



Weiterlesen

Das wird dir gefallen

307K 23.7K 76
Sevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini f...
92.4K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
234K 10.4K 26
Soğuktan donmuş ellerini cebinden çıkardı. Sadece bir kez kapıya vurması ile kapının açılması bir olmuştu. Hazırlıksızca karşısında duran adama baktı...
205K 21.5K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️