ANDROMEDA

Oleh Sultanakr

11.9K 16.3K 8.6K

[WattpadRomance TR Okuma Listesinde] Zihnimde akmakta olan bir kum saatinin sesini duyuyordum. İnce, dar kısı... Lebih Banyak

ANDROMEDA
1. BÖLÜM: "SEÇİM"
2. BÖLÜM: "DAVET"
3. BÖLÜM: "ŞEYTAN'IN SIRRI"
4. BÖLÜM: "AIDONEUS"
5. BÖLÜM: "ZEUS'UN ZAAFI"
6. BÖLÜM: "HERA"
7. BÖLÜM: "GEÇMİŞ"
8. BÖLÜM: "OYUN"
9. BÖLÜM: "MAHŞER"
10. BÖLÜM: "KAOS"
11. BÖLÜM: "KRİZ"
12. BÖLÜM: "ÖLÜ RUHLAR SENARYOSU"
13. BÖLÜM: "GEÇMİŞİN SİLUETİ"
14. BÖLÜM: "KIRMIZI"
15. BÖLÜM: "PERSEPHONE"
16. BÖLÜM: "DOĞUM GÜNÜ"
17. BÖLÜM: "HEDİYE"
18. BÖLÜM: "SINIR"
19. BÖLÜM: "YILAN"
20. BÖLÜM: "ACININ EBEDİ RUHU"
ANDROMEDA
OUROBOROS
21. BÖLÜM: "SORU"
22. BÖLÜM: "KARANLIK"
23. BÖLÜM: "BEDEL"
24. BÖLÜM:"LACRİMOSA"
25. BÖLÜM: "EROS'UN OKU"
26. BÖLÜM: "MEZARLIK"
27.BÖLÜM: "KAOSUN BAŞLANGICI"
28. BÖLÜM: "VİCDAN MAHKEMESİ"
29. BÖLÜM: "NEMESİS'İN LANETİ"
30. BÖLÜM: "CEHENNEM BALOSU"
31. BÖLÜM:"KHAOS VE EREBOS"
32. BÖLÜM: "YANGIN"
33. BÖLÜM: "YIKIM"
34. BÖLÜM: "ELSION (YERALTI CENNETİ)"
35. BÖLÜM: "ÖLÜM MELEĞİ"
36. BÖLÜM: "RUH"
PANDORA
BİRİNCİ PART
İKİNCİ PART
37. BÖLÜM: "ESARET"
39. BÖLÜM: "GERÇEKLİK"
40. BÖLÜM: "HİÇLİK"
41. BÖLÜM: "DÖNÜM NOKTASI"
42. BÖLÜM:"ARAF"
43. BÖLÜM: "TEHDİT"
44. BÖLÜM: "MASUMİYET"
45. BÖLÜM: "EVLİLİK"
46. BÖLÜM TANITIMI
46. BÖLÜM: AY TUTULMASI
47. BÖLÜM: AN
48. BÖLÜM: SAKLAMBAÇ
49. BÖLÜM: KÜL
50.BÖLÜM: YARIM

38. BÖLÜM: "GİRİFT"

145 311 0
Oleh Sultanakr

20 Ağustos 2022

The Streets of Belgrade – Infinity Ripple

Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar. 💃

Girift: İç içe girmiş, karmaşık, birbirine dolanmış, çapraşık anlamına gelir.

🎲

546 Gün Önce

Ruhun ve aklın arasında derin bir uçurum vardır. Mantık ve vicdanın birbirine olan saygısızlığına eşittir. İnsan yaşadığı ve yaşayacağı her anda bu iki seçenek arasında kalır. Ruhun vicdan, aklın ise mantıkla birleştiğinin farkındadır. İşte o an bir bilinmezlik ortaya çıkar.

Geçmiş, bir ömrün yarısından ibarettir.

Sağ elimde, avucumun tam ortasında kendine yer edinmiş kırmızı zarın geleceğimi mahvetmesine izin vermiştim. Geleceği kendim yeniden inşa edebilirdim ama geçmişimi bir daha geri alamazdım. Onunla yüzleşmem gereken konularım vardı. Ne zaman geçmişteki hatalarımı düzeltebilirsem işte o zaman geleceğe yönelip tercihler yapabilirdim.

"Eflal."

Özgür'ün sesiyle kapıldığım düşüncelerden sıyrıldım ve gözlerine baktım. Gözlerinde gördüğüm merak, sanki doğru noktayı bulduğumu belirtiyor gibiydi.

"Annen bir saat sonra nakil edilecek. Onunla biraz vakit geçir, ardından mekâna geçeriz."

Kafamı belli belirsiz salladım ve sırtımı ona döndüm. Yavaş adımlarla içeriye geçip ezbere bildiğim hastane odasına ilerledim. Kapının önünde durduğumda gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Avucumda izini bırakmış zarı cebime koyup gözlerimi araladım. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde annemin eşyalarının hazır olduğunu gördüm. Annemin bakışları bana doğru çevrilirken dudaklarıma buruk bir tebessüm yerleştirdim.

Zihnimin en ücra köşelerinde bir kadının cılız sesi yankılanırken bakışlarım annemin gözlerine takılı kalmıştı. Ağır adımlarla yanına yaklaştım ve buruk tebessümü sıcak bir gülümsemeye çevirdim.

"Nasılsın anne?"

Bakışlarını bir saniyeliğine benden çekti ve hazırlanmış eşyalarına baktı. Yeniden bana baktığında sol omzunu silkti.

"Yalnız."

Annemin dudakları arasından dökülen yalnızca bir sözcük, yüreğimin en derinliklerinde bir ağırlık oluşturmuştu. O öyle bir ağırlıktı ki sahip olduğu kuvvetin omuzlarıma yansıdığını hissetmiştim. Yere çivilenmiş ayaklarımı güçlükle hareket ettirdim ve yatağa doğru yaklaştım. Yatağın hemen kenarına oturduğumda derin bir nefes aldım.

Bizi içine çeken sessizliğin katili ben oldum.

"Sen yalnız değilsin."

Annemin mavi gözleri dolmuştu.

"Olacağım."

Kafamı iki yana salladım.

"Hiçbir zaman izin vermeyeceğim."

Annemin sol gözündeki birikinti ağır bastı ve bir damla firar etti.

"Ya sen yanımda yokken bana bir şey olursa?"

İşte o an ruhumdaki bir odanın kapısı aralandı. Gerçek ile hayal arasındaki uçurumun ne kadar yakın olduğunu gösterdi. Zihnimde bir kelime tüm ihtişamıyla bana göz kırptı. Dilimin ucuna biriken kelimeler bir türlü akmadı. Oradaki uçurumun kenarına işlendi.

"Olmayacak." dilimden dökülen sözcükle birlikte gözünün altını sildim.

"İzin vermeyeceğim."

Annem derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Tenimi dondurucu bir soğukluk kaplarken ruhumdaki kız çocuğunun morga girdiğini hissetmiştim. Onu orada yalnız bırakıp anneme seslendim.

"Bana bir söz vermeni istiyorum."

Annem, gözlerini açtı.

"Ne olursa olsun pes etmeyeceksin."

Dudaklarının köşeleri yavaşça iki yana kıvrılmaya başladı. Kafasını ağır bir şekilde sallayıp kollarını iki yana açtı. Başımı omzunun üzerine yaslayıp gözlerimi kapattım. Ruhumdaki küçük kız morgdaki kadının cesedine sarılırken zamanın bu anda durmasını istemiştim.

Bir anda odanın kapısı açıldı. Bulunduğumuz şekilden koptuğumuzda anın hayalleri sevmediğini bir kez daha öğrenmiş oldum. İçeriye giren doktor ve Özgür bize bakarken derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım.

"Eflal Hanım, annenizi şu dakikadan itibaren acil olarak nakil etmemiz gerekmektedir."

Yüreğimde oluşan burkulmayla doktora doğru bir adım attım.

"Biz henüz vakit geçiremedik."

Doktor, bir şey yapamayacağının belirtisiyle başını yere eğdi. Dişlerimi sanki kırmak istercesine sıktım ve bıraktım. İçimdeki huzursuzluk yavaştan kendini belli etmeye başlarken bedenimi anneme döndürdüm. Annem ağırca ayağa kalktığında ona doğru yaklaştım.

"Ne olursa olsun."

"Seni arayacağım."

Derin bir nefes aldım.

"Ne zaman olursa olsun."

"Seni haberdar edeceğim."

Dolan gözlerimi kırpıştırdığımda sol gözümden bir damla aktı. Yanağımı ısıtıp geçen damlanın yüreğimdeki soğukluğu ısıtmasını istedim ama olmadı. Annem sert bir şekilde beni kendine çekip sarıldığında burnumu boynuna gömdüm. Ciğerlerime depolayıp orada saklamak istediğim kokusunu doya doya içime çektim.

"Eflal, gitmeliler."

Bedenimi yavaşça annemden ayırdım ve yüzünü ellerimin arasına aldım.

"Kendini asla yalnız hissetmeyeceksin, bana söz ver."

Annem kafasını onaylarcasına salladığında ellerimi yüzünden ayırdım. Bir elin varlığını omzumda hissettiğimde hafifçe kenara çekildim. Bakışlarım saniyelik Özgür'e kayarken odaya giren hemşire o sırada annemi tekerlekli sandalyeye yerleşmesine yardımcı oluyordu.

Bütün eşyalar annemle birlikte odadan çıkarken bende Özgür ile peşlerinden ilerliyordum. Attığım her adım ruhumdaki odanın kapısını biraz daha aralıyordu. Annem için bekleyen helikopterin biraz uzağında kaldığımızda annemin götürülüşünü izledim. Birden alnımda hissettiğim ıslaklık ile bakışlarım gökyüzüne tırmandı. Gökyüzünden salınan kar taneleri yeryüzüne düşmek için birbirleriyle savaşıyordu.

Tanrı, sanki bizi izliyor gibiydi.

Koluma dolanan bir el ile geriye doğru yavaşça çekilirken bakışlarımı havalanmaya başlayan helikoptere çevirdim. Helikopter havalandıkça Özgür, beni geriye doğru çekiyordu. Pistin dışına çıktığımızda helikopter gökyüzüne ulaşmıştı.

"Eflal."

Dolu gözlerimi kırpıştırıp Özgür'e baktım. Kehribar harelerinde daha önce hiç görmediğim bir duygu vardı. Sağ elinin yavaşça havaya kalktığını fark ettim. Usulca elini yanağıma koydu ve baş parmağıyla ne zaman aktığını fark etmediğim göz yaşımı sildi.

"Annen iyi olacak."

Gözlerimi kırpıştırdım ve kafamı salladım.

"Biliyorum."

Elini yanağımdan çekip sol elindeki saatine baktı. Bakışları yeniden gözlerimi buldu ve dudakları aralandı.

"Artık gitmeliyiz."

Hiçbir şey söylemedim ve başımı sallamakla yetindim. Özgür ile birlikte hemen yanımızda bekleyen motoruna bindik. Zihnime kazınmış yollardan geçerken düşüncelerimi akan rüzgârla uzaklaştırdım. Mekânın önünde durduğumuzda motordan indim ve Özgür'ü bekledim.

Motorunu müsait bir şekilde park alanına yerleştirip bana doğru yaklaştı. Elini belime koyduğunda adımlarımı onun adımlarına eşlik ettirdim. Mekânın içerisine girdiğimizde arkadaşlarının masalara ikişerli oturduğunu gördüm. Hepsinin bakışları bize kaydığında Özgür, en ortada kalan masaya yaklaşmam için hareketlendi. Kapı arkamda kalacak şekilde oturduğumda o da çoktan karşımdaki sandalyeye kurulmuştu.

Arkama yaslanıp ellerimi masaya koydum ve Özgür'ün gözlerine baktım. Ruhumun içinde kurulmuş olan bir masanın arkasında kendimi buldum. Siluetim ve Alpay'ın oyunu gözlerimin önünde sergilenirken Özgür'ün sesi, beni o durumdan çekilip kurtulmamı sağlamıştı.

"Cumartesi günü mekânda bir oyun oynanacak. Karşına çıkan ilk rakibini alt etmen için oyunu çok iyi bir şekilde öğrenmen gerek."

Bugün günlerden Çarşamba'ydı.

"İlk olarak yeniden başlıyorum."

Özgür, masanın üzerindeki kırmızı ve mavi zarı gösterdi.

"Kırmızı geçmiş, mavi ise geleceği temsil eder. Zarların üzerindeki bulunan daireler, oyunun gidişatını belirleyen numaralardır. Masaya bir garson gelsin."

Masaya bir garson yaklaştı ve zarları eline aldı.

"Oyun oynandığı sürece her masanın bir garsonu vardır. Oyun için görevlendirilmiş bu garsonun ilk önceliği, masanın ortasında duran zarları eline alıp hileli mi değil mi diye kontrol etmesidir. Kontroller yapıldıktan sonra oyun oynayacak kişiler hemen yanlarına koyulmuş kâğıda takma isimlerini yazar."

Bakışlarım masanın üzerindeki kâğıt parçasına takıldığında elimi kaleme uzattım. Kalem sayfanın en üstündeki boşluğa dokunduğunda kontrol artık zihnimdeydi.

"Kâğıda ismi yazdıktan sonra garson alır ve kişileri tanıtır."

Özgür'ün söylediği gibi oldu. Garson masanın üzerindeki kâğıtları aldığında bakışları saniyelik olarak bana çevrildi. Yapmacık bir öksürük sesi işittim ve harelerimi Özgür'e çevirdim. Bakışlarının hâlâ bende olduğunu fark etmiştim.

"Andromeda ve Zeus'un oyununu başlatıyorum."

Özgür, eliyle beni gösterdi.

"Masadaki bir centilmense karşında kim olursa olsun onun başlamasını ister ama bir kurnazsa kendini ön plana çeker. Oyuna senin başlamanı istiyorum Andromeda. Birden altıya kadar garsona bir sayı söyle ve arkana yaslan."

Ruhumdaki odanın içindeki masanın üzerindeki zara baktım. Oradaki sayının dilimden akmasına izin verdim.

"Dört."

Her şeyin başlangıcı bu rakamdı.

Garson zarı masaya attı. Kırmızı zar olduğu yerde bir kere dönüp dururken mavi zar, birkaç tur döndü ve beni yanıltmadı.

"Şanslısın."

Güldüm ve bakışlarımı Özgür'e çevirdim.

"Bu sadece bir olasılık."

Bir şey söylemedi, yalnızca omuzlarını silkti ve önündeki zarlara baktı.

"Masaya atılan ilk zarların önemli bir unsuru vardır. Eğer kırmızı zarda dört gelseydi sıra otomatik olarak bana geçecekti ve geçmişten bir parçanı vermen gerekecekti ama mavi zarda dört geldiği için sen benim geleceğimden bir parça alacaksın."

Derin bir nefes alıp dirseklerimi masaya yasladım. Ellerimi çenemin altına sabitlerken dudaklarımı öne doğru büzdüm.

"Sen benim geçmişimin içindeki tek geleceksin Andromeda."

Özgür, elinin tersiyle garsona gitmesini gerektiren bir işaret yaptı. Masadan garson uzaklaştığında parmaklarını birkaç kere masaya vurdu.

"Bugünlük seni fazla yormayalım. Arada sana küçük püf noktaları anlatarak oyunu daha iyi anlamanı sağlarız. Gel, seni çocuklarla tanıştırayım."

Yanağımın içini dişlemeye başlarken ellerimi çenemden çektim ve sandalyeden kalktım. Tanıdık olan bu yüzler; ruhumda bir yerde saklı, tozlu bir kitabın arasında sıkışmış gibiydi. Kahverengi gözlü ve siyah saçlı biri oturduğu sandalyeden kalktı ve elini uzattı.

İsmini biliyordum. Bartu'ydu.

"Merhaba, ben Bartu ama arkadaşlarım mekânda Barut der."

Dudaklarımda minik bir tebessüm oluşurken, ruhumdaki acının birikintisi çoğalmıştı. Bakışlarım yeşil gözlü, sarı saçlı çocuğa kaydı.

Aybars.

"Aybars."

Onun hemen yanındaki çocuğun gözleri ve yüzü Bartu ile aynıydı, ikiziydi.

"Ben Bartu'nun ikizi Ateş. Yan yana geldiğimizde Ateş ve Barut oluyoruz."

Dudaklarımdaki tebessüm genişlemeye başlarken arkasındaki çocuk ayağa kalktı. Kafasını yavaşça eğip kaldırdı.

"Tuna."

Bende onun gibi yaptım ve kafa selamıyla karşılık verdim. Acaba, hayal ettiğim o anlardaki gibi aramız hep güzel olacak mıydı?

"Siz evlere dağılabilirsiniz. Biz bugün Eflal ile buradayız, yarın okulda görüşürüz."

Herkes dudaklarından dökülen 'Görüşürüz.' nidalarıyla mekânı terk ederken yorulan bedenimi sandalyeye bıraktım. Bakışlarım Özgür'e takıldı, ellerini ceplerine sokup yeniden karşımdaki sandalyeye oturdu.

Sağ bacağı ritmik olarak hareketlenmeye başladığında gözlerimiz buluştu. Sağ elini masaya uzattı ve kırmızı zarı eline aldı. Parmaklarının arasında gezdirirken bakışları hâlâ gözlerimden ayrılmamıştı. Kehribar harelerin yoğun duygular içerdiğini hissedebiliyor ve görüyordum. Sessizliğin kulağımda oluşturduğu çınlamaları uzaklaştırmak için derin bir nefes aldım.

"Bundan sonra ne olacak?"

Özgür, gözlerini kırpıştırdı. Parmaklarını durdurduğunda kırmızı zar masanın üzerine düştü. Omzunu yavaşça kaldırdı ve indirdi. Benliğimizi saran sükunet bir türlü son bulmamıştı. Özgür'ün bakışları bir anda arkama kaydığında ayağa kalktı. Sandalyeden kalkmadan bedenimi arkaya doğru çevirdim. Bir çift yeşil gözle karşılaştığımda kulaklarımda kim olduğunu bildiğim kadının çığlığı yankılandı.

"Hayırdır ağabey, hangi rüzgar sizi bu saatte buraya getirdi?"

Barbaros Hancıoğlu'nun bakışları benim üzerime kaydı. Birkaç saniye sonra yeniden Özgür'e dönerken ellerini ceplerine soktu.

"Onun burada ne işi var?"

Özgür, ağabeyini taklit ederek ellerini cebine soktu ve çenesini dikleştirdi.

"Andromeda, sahibini buldu Perseus."

Barbaros'un kaşları çatılırken gözlerinde yanmaya hazır bir koru fark ettim. Bir adım Özgür'e doğru yaklaştı.

"Ne dedin sen?"

Özgür, derin bir nefes aldı.

"Andromeda sahibini buldu dedim, Perseus."

Saniyeler içinde Barbaros ellerini ceplerinden çıkardı ve Özgür'ün yakalarından tuttu. Bir anda oturduğum sandalyeden ayağa kalktığımda Özgür elini bana doğru uzattı.

"Bir şey yok Andromeda."

"Otur oturduğun yere!"

Aynı anda ikisinin dudaklarından dökülen cümle Özgür'ün bardağından taşan son damla olmuştu. Bir anda ağabeyinin yakalarından tutup geriye doğru ittirdiğinde sağ elimi yumruk yaptım.

"Sakın Perseus. Şirket varisi olmanın, Andromeda'da sesini yükselteceğin anlamına gelmez."

Barbaros, bir adım geriye giderken kafasını iki yana salladı. Özgür yeniden ellerini cebine soktu ve derin bir nefes aldı.

"Bir daha buraya gelme Barbaros. Dedem seni Andromeda'da görürse hoşuna gitmez."

Barbaros dişlerini sıktı ve işaret parmağını Özgür'e doğru uzattı.

"Arkana aldığın insanlara dikkat et Zeus, kimin ne olduğunu öğrendiğin zaman geç olabilir."

Özgür'ün dudak kenarı yukarıya doğru acıyla kıvrıldı.

"Sende dikkat et Perseus. Dedemizin kanatları altında kalırken düşmekte olduğun uçurumu fark edemezsin."

Barbaros, duyduğu laftan hemen sonra Nalan'ı da alıp mekânın çıkışına doğru ilerledi. Bakışlarımı Özgür'e çevirdiğimde bana baktığını fark ettim.

"Geleceğimdeki tek parçayı almalarına izin vermeyeceğim."

Sen benim geçmişimin içindeki tek geleceksin Andromeda.

Ruhumdaki kız çocuğu bir duvara yaslanıp yere doğru çökmeye başladı. Gözlerinden akan her damla yaş bir düşünce olup zihnime aktı. Acı hıçkırıkları ruhuma dolarken kulaklarımdaki yankısına bir kadın sesi karıştı.

Geçmişin kanatlarına saklan, o seni gelecekten koruyacaktır.

Birden bütün sesler kesildi ve bakışlarımı Özgür'den çekip zarlara baktım. Geçmişin kanatları ardına saklanırken geleceği teğet geçeceğimin bilincindeydim. Ruhumdaki kızın kaldığı odanın kapısını kilitledim ve onu oraya hapsettim. Geçmiş bir Pandora'ydı ve gelecek onun içinde şimdilik hapsedilmişti. Ne zaman açılacağına da ben karar verecektim ama uzun zaman sonra öğreneceğim bir şeyi unutmuştum.

Her şeyin elbet bir bedeli vardı ve ben o bedeli kabul etmiştim.

Merhaba, ben geldim. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.

Yeniden uzun bir aradan sonra buradayım. Zihnim o kadar dağınık ve öyle bir çıkmazda ki nereye baksam düşecekmiş gibi hissediyorum. Eflal ile aramdaki bağı okuyanlar fark etmiştir; o ne zaman isterse o zaman bir masanın etrafında buluşabiliyoruz fakat uzun zamandır beri bırakın masayı zihnime bile uğramıyordu. Her neyse ki bu durum sandığım kadar da uzun olmadı, yani sanırım.

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Umarım beğenmişsinizdir.

Koyduğum son noktada görüşmek üzere.

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

44.7M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
63.5K 3.6K 32
Ben İpar Gök, İpar yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen bir çiçekti. İsmimi babam koymuştu, annemle karşılaştıkları ilk gün ona İpar hatun...
175K 819 6
!!! KİTAPTA BOLCA SMUT BULUNUR !!!
36.8K 1.7K 18
Tesadüfen yolları kesişen avukat kızın ve askerin yaşadıkları zorluklar, aynı zamanda beraber geçirdikleri güzel vakitler... Kitaptaki olayların hiçb...