Güneş Mağaralarındaki yüzme eğlencesine gidemeyen Arryn, can sıkıntısıyla odasına kapanmıştı. Kalenin hekimbaşının verdiği ilaçlarla ateşi düşen Armina ile oturmuş oradan buradan çene çalıyorlardı.
Armina ellerini ablasına uzattı. "Abla baksana ellerimde bu kırmızı şeyler çıktı."
"Gördüm canım, ateştendir, geçer. Yıkarken sabun kullanma, ben sana bir krem de veririm sürersin."
"Tamam. Keşke Amryn de burada olsaydı dimi?"
Arryn iç geçirerek ikiz gibi büyüdüğü bir yaş büyüğü olan ablasını düşündü. Yan yanayken hiç geçinemeseler de kavgalarının tamamen şımarıklık olduğunu şimdi anlıyordu. Her gün her şeyden bir tartışma çıkarabilme huylarının yanında Amryn ile aslında tamamen kafa dengiydiler. İkisinin hayata dair farklı planları ve zevkleri olsa da birlikte en çok eğlendiği kişi oydu. Acaba Amryn de onu özlemiş miydi, kıymetini anlamış mıydı, saç saça kavgalarını bile mumla arıyor muydu?
"Neler yapıyor acaba? Sıkıntıdan çatlamıştır kesin! Mektubuma cevap da yazmadı."
"Yakında evlenecek mi?"
"Nişan bozmak çok alışılmadık bir durum, herhalde evlenirler."
"Tyrio Eretra ile evlenip Batıkaraya giderse Amryn'i bir daha göremeyiz değil mi?"
Arryn hırçın bir ifadeyle omuz silkti.
"Tanrı biliyor ya o Tyrio sümsüğü ile evlenmesini hiç istemiyorum. Siyasetle ve savaşla ilgili değil, o sersemi sevmedim."
"Tyrio ile nişanlı olmasaydı ikiniz birlikte burada olurdunuz."
"Evet. Bence düşman hanelere gelin olmamalıyız. Babam bir yerde hata yapıyor ama beni dinleyen kim!"
Evvelki yaz başında, Batıkara ile Doğukara arasında uzun süren mektuplaşmalar neticesinde bu nişana karar verilmişti. Fakat iki hane arasındaki uzaklık, nişan töreni için geleneğe göre kız tarafının hanesinde ailelerin toplanmasını hele batı-güney savaşı sürerken imkânsız kılıyordu. Sıra dışı bir kararla, Tyrio Eretra kendi başına Doğuya gelip müstakbel eşiyle tanışmış, kızın gönlünü çalmış, kendini Lord Turi'ye kabul ettirmeyi başarmıştı ve nişan yapılmıştı.
Damadın neredeyse üç ay evlerinde kalmasından en çok huzursuz olan da Arryn 'den başkası değildi. Herkes onun huysuzluğunu ve damada karşı önyargılarını, namı diğer ikizini kıskanmasına yormuştu. Koca adayıyla vakit geçirirken en eski arkadaşını ihmal eden Amryn de, Arryn'in fesatlıktan kudurduğunu söylerken epey eğleniyor, kardeşinin hala bir çocuk olduğunu, gönül işlerine onun kafasının basmayacağını anlatıp duruyordu.
Arryn için en yakın arkadaşını yitirme korkusu kısmen doğru olsa da bununla sınırlı değildi tepkisinin nedeni. Tyrio'yu ne bir delikanlı olarak beğenmişti ne ondan iyi yansımalar almıştı. Genç adamı yapmacık ve güvenilmez buluyordu. Fakat o zaman da kimse onun sözünü dinlememişti.
Armina, ablasının dalıp gittiği eski meseleler yerine yeni şeyler düşünüyordu, sordu,
"Sence Amryn burada olsa kimi seçerdi?"
"Mmm, Aden'i kesinlikle! İkisi evlense herhalde yataktan çıkmazlardı!"
Gülüştüler. Armina, "Aden çok yakışıklı ama çok şımarık biri, sen haklıydın."
"Tam Amryn'e göre hoppa ve kibirli sersemin teki işte."
"Keşke burada olsaydı!" diye küçük olan yineledi.
Arryn az sonra iki saattir oturduğu divandan kalkıp elbisesinin eteklerini elleriyle toplayarak odanın içindeki tuvalete yöneldi. O daha tuvalet kapısına varmadan, eteğindeki kan lekesini gören Armina ardından çığlığı bastı.
"Abla kanıyorsun! Abla çiçek açtın! Aman Tanrım evleneceksin!" diye histerik bir kriz halinde ağlayıp bağırmaya başladı.
Arryn ona doğru atıldı hemen,
"Sus Sus! Armina bağırma nolur!"
"Ahh abla sen çiçek açtın! Evlendirecekler seni!"
"Armina gözünü seveyim sus, sus..."
Armina titreyerek ağlıyor ve şok halinde parmağıyla eteğindeki ve kalktığı divandaki lekeyi işaret edip duruyordu. Arryn de ağlamaya başladı ve koşup odanın kapısını içerden kilitledi. Armina'nın yanına gelip sarıldı.
"Sus bitanem nolur sakin ol."
"Abla kanıyorsun! Oldu bu oldu, sen çiçek..."
"Şşştt evet. Sus... Armina dinle beni, yeni değil bu."
Küçük kız hıçkırığını güçlükle yutkunup dehşete düşmüş ifadesiyle bakmaya başladı. Arryn açıkladı,
"Ben üç aydır aybaşı görüyorum. Daha Gök'te başladı. Kimse bilmiyor ve saklayacağım. Yalvarırım sus. Duymasınlar!"
Armina'yı güçlükle sakinleştirip su içirdi, yanına oturdu ve ellerini tuttu.
"Canım, bu benim sırrım, anla beni, evlenemem! Artık bu ikimizin sırrı."
Armina gözyaşları içinde başını salladı. "Nasıl?"
"Olabildiğince saklayacağım işte. Zor oluyor ama hallediyorum. Kendimi hazır hissettiğimde veya fark edilirse, yeni oldu diyeceğim. Nolur kimseye söyleme Armina, henüz evliliğe hazır değilim."
"Tamam."
Arryn, kardeşine sarılıp sessiz sessiz ağladı. Sonra kendini toparlayıp elbisesini ve çamaşırlarını ilaçlı suya bastırdı, oturduğu divandaki lekeyi ilaçlı suyla ovalayarak sildi, leke çıkana dek ellerinin derileri aşındı. Temiz giysiler giyip ıslak olanları kuruması için balkona astığı sırada oda hizmetkârları geldi. Armina kapıdaki sesleri duyunca çığlık attı.
Arryn ise soğukkanlı bir halde, Armina'ya şurup hazırlarken yeni elbisesine damlattığı için elbiseyi yıkadığını söyleyip gelenlerin şüphesini savuşturdu.
Akşamüstü olduğunda Armina'yı göğsünde uyutmuş ve olanlardan bunalmıştı. Odadan dışarı ok gibi fırladı, koridorda Ken'in yolladığı çiçeklerle burun buruna geldi, kendisine bir notla beraber beyaz frezyaları uzatan prensin hizmetçisine soğuk bir ifadeyle,
"İçeri bırakın." Deyip yanından hızlıca geçti ve doğruca ahırlara gitti. Seyisten atının hazırlanmasını istedi.
"Muhafızınız size eşlik edecek mi leydim?" diye sordu saygılı adam.
"Hayır."
"İzniniz var mı?"
"Ne izni?"
"Kaleden ayrılmak için izin almanız gerekir leydim, üzgünüm."
"Kimseden izin falan almayacağım! Bana hemen atımı verin! Of yeter bunaldım burada!"
"Efendim lütfen zorluk çıkarmayın, kralın kesin emri..."
Arryn bağırıp çağırıp çocukça inat ederken oradan geçmekte olan Kral muhafızlarından biri geldi,
"Ne oluyor?"
"Hah tam zamanında geldiniz Sir! Şey, siz altın pelerinliydiniz dimi?"
"Leto Lionell, Kral muhafızı." Diyerek selam verdi genç adam.
"Harika, şu seyise söyler misiniz, atımla dolaşmak istiyorum derhal yolumdan çekilsin yoksa fena olacak!"
"Dolaşmak mı?" diye bocalayan genç adam bir yandan tüm algıları Arryn'in güzelliğine kilitlenmiş neredeyse uyuşmuş haldeydi.
"Dolaşmak yani gezmek falan? Çarşıya çıkmam gerek Sir."
Leto, genç kızı yakından görüp birebir konuşma fırsatı bulmanın aptallığından bir nebze silkindi, "Kralın emriyle tek başınıza kaleden ayrılmanız mümkün değil Leydi Arryn." Dedi resmi, sert bir sesle.
"O halde sizle gidelim?"
"E-efendim?"
Leto, şaşkın ve büyülenmiş gibi bakakaldı Arryn'in gamzeli gülüşündeki cilveli ifadeye.
"Ben... Şey, vazife başındayım." Diye kekeledi.
"Tamam, sorumluluğu ben alıyorum, hadi gidip kumandanınızdan izin alalım. Siz beni dışarı çıkarmayı kabul ediyorsanız ben sizin için izin alırım, hadi?"
Leto, şaşkınca omuz silkip yol gösterdi. Kaleye girdiler ve kral dairesinin bulunduğu batı kanadında, idari kısımların olduğu ikinci katta bir odaya geldiler. Arryn istediğini yapabilmek için kumandana rüşvet vermeyi bile düşünüyordu. Rüşvet kabul eden biri değilse de herkes bir Şifacıya eninde sonunda ihtiyaç duyardı, adama hastalanması halinde özel olarak onunla ilgileneceğini de söyleyebilirdi.
Çift kanatlı büyük bir kapının önünde durdular, Leto kapıdaki iki altın pelerinli mevkidaşı ile selamlaştı ve çok beklemeden odaya alındılar. Herhangi bir kumandan ararken geniş çalışma odasında karşısında Leo Lionell'i gören Arryn ise adeta duvara çarpmışçasına sendeledi.
Leo, başını masasında biriken dağınık evraklardan kaldırmış şaşkınca bir kıza bir kuzenine bakıyordu. Avcunun içiyle ahşap masaya şak diye vurdu.
"Tabi ya ben de perşembe öğleden sonramı başka nasıl geçirecektim!" Diye söylendi.
Leto utana sıkıla konuştu,
"Prensim... Leydi Arryn çarşıya çıkmak için atını istiyor, ona yalnız başına çıkamayacağını söyledim. Fakat kendisi..."
Genç adamın gergin bir ifadeyle parmaklarını ovuşturarak konuşması, Arryn'in sinirine dokundu, durumu zaten yeterince zorken bir de şüpheli hale getirecekti.
"Ben de Sir Leto'ya o halde siz de beninle at binersiniz diye emrivaki yaptım. Galiba sizin izniniz gerekiyormuş Prens, Sir Leto bana refakat edebilir mi?"
Hiç bu kadar şaşıracağını ummadığı bir anda gafil avlanmanın şaşkınlığıyla bakakalmıştı, parmaklarını dağınık saçlarının arasından geçirip dalgalı kâküllerini daha da dağıttı, sıkıntıyla konuştu,
"Siz randevulaştınız mı açık açık söyleyin bakalım!" dedi.
Arryn haykırdı, "Nee? Hayır!!!"
"Hayır Prens Leo, yemin ederim öyle bir şey yok!" diyen Leto tam anlamıyla çuvallamıştı, Leo'nun gazabından korktuğu için titriyordu.
İki hafta kadar önce, Leo kaledeki tüm kuzenleri karşısına dizip uyarmıştı. 'Leydi Arryn ile hepiniz aynı anda değil, teker teker tanışacaksınız. Önce Ken, biliyorsunuz Lord Turi'nin favori damat adayı o! Eğer Ken, kızı istemezse sırayla şansınızı deneyebilirsiniz. O vakte kadar o kıza yan gözle bakanın gözünü oyarım!' aynen böyle söylemişti.
"Tamamen tesadüf oldu Prensim yemin ederim randevu falan değil."
Arryn yüzünü ekşitmiş, "Çok da meraklıydım sana!" diye Leto'ya çıkışıyordu.
Leo çalışma masasının arkasında ayağa kalktı. Arryn söylenmeyi sürdürdü,
"Ben bu kalede esir miyim söylesenize? Hayır, öyleysem bileyim de ona göre davranayım, değil mi?"
Leo, ağır adımlarla masanın etrafından dolandı, odanın ortasına geldi ve kuzeni Leto'nun karşısına dikildi. Genç adam yutkununca çok zayıf ve ince boynunda âdemelması aşağı yukarı seğirdi. Leo ona sonra görüşeceğiz der gibi tehditkâr bir baş sallamayla,
"Sen çık!" diye buyurdu.
Arryn gözlerini kırpıştırarak bekledi. Leo elleri belinde birkaç adım atarak şimdi de onun tepesine dikildi.
"Yine macera mı arayacaktın?"
Bu kelimeye tekrar tekrar vurgu yapılmasına öfkelenen Arryn, Lessey'in doğum gününün rövanşını almak istedi. Başını adamın yüzüne kaldırdı.
"Evet! Kardeşinizde bulamadığım türden bir şey iyi olurdu!"
"Bulamadın demek ha? Ne arıyordun peki?"
"Heyecan Prens Leo! Kabız bir bilim adamı değil."
Leo bu sözler karşısında dişlerini sıkarak boynunu sağa sola kırdı.
"Heyecan? Hımmm..." diye yineledi, sonra kızın omzuna doğru eğilip kulağına tısladı, "Bence senin cayır cayır becerilmeye ihtiyacın var. Bunun için biran önce evlenmen lazım. Yoksa bizim başımıza bela açacaksın! Sahi neredeyse 18 yaşına geleceksin hala çiçek açmamış olman tuhaf değil mi? Gayet de serpilmiş görünüyorsun."
Arryn kıpkırmızı olmuştu, öfkeyle bir çığlık atıp Leo'yu göğsünden itmek için elini kaldırdı, Leo kızın bileğini havada yakalayıp sıktı.
"Benim kardeşim kabız bir bilim adamı değil, asil bir centilmen ama sen kesinlikle yanık bir Doğulu sürtüksün!"
"Ahh, bırak!"
Leo, kızın bileğini büküp omzundan itekleyerek arkasındaki kapıya kadar önünde sürüdü, Arryn sırtını kapıya çarpınca inledi, Leo onu büyük meşe kapıyla göğsü arasında sıkıştırdı. Hiddetten kızaran yüzüne ve lacivert alevler saçan çakmak çakmak gözlerine sokuldu,
"Ne? Becerilmekten bahsetmem mi hoşuna gitmedi? Ama kardeşimde bulamadığın her neyse bak bana neler düşündürdü, yaptığını gördün mü? Daha kelimelere tahammül edemiyorsan bir aslancıkla evlendiğinde ne yapacaksın..."
"Aşağılık! Edepsiz! Korkunç bir manyaksın!"
Leo güldü. Uysal ve akıllı bir leydi gibi pozlar kesen doğulu genç kızın gerçek yüzünün yani tüm nefretinin böylece açığa çıktığına memnundu. Onun gerçek karakterini ve kendi ailesine karşı tutumunu görmek istiyordu. Bir yandan da pembeleşen yanaklarına, dolu dolu olan gözlerine, ıslak dudaklarına ve sık sık soluk alışlarla inip kalkan beyaz gerdanına hayranlıkla baktı.
Arryn akıllı ve dikkatli bir kızdı, kendisini her anlamda köşeye sıkıştıran erkeğin bakışlarında yanıp sönen şeyi anladı. Kendini kontrol edebilmek için yutkundu ve dudaklarını yaladı, sakin bir sesle,
"Yoksa?" diye Leo'nun yüzüne doğru soludu, "Sen mi olmak isterdin o altın arslan? Bekar olsaydın beni kendine alacağını söylemiştin..."
"Unutmamışsın."
"Macera arayışımı senin unutmadığın gibi."
Leo, parlak gülüşünde bariz bir vahşi taraf bulunduran diğerlerinden daha öndeki köpek dişlerini göstererek sırıttı ve başını iki yana salladı.
"Yemin ederim çok fena aranıyorsun!"
"Aradığımı verecek kudrette bir adama rastlamadım henüz!"
Bunca kasıtlı tahrikten başı dönen Leo burundan soludu, kalbi tüm uzuvlarına seri nabız atışlarıyla kan pompalarken adeta gözü dönmüştü. Hiç nazik olmayan bir tavırla Arryn'in küçük beyaz çenesini eliyle kavradı. Kesik kesik soluyarak burnunun ucunda duran, durmakla kalmayıp ateşine benzin döken Arryn'in kor cüretine dalıp gitti.
Adamın nefes alış verişiyle burun kanatlarının öyle şişip indiğini ve yay gibi gergin bedeninde beliren boyun damarlarını görüyordu genç kız. Leo'nun gövdesinden yayılan sıcaklığı duyumsuyor, aralarındaki tüm gerginlik, çekim ya da tam tersine itiş gücünün adamın kemikli parmaklarında toplandığını hissediyordu. Onun kalın ve güçlü bileklerinin tehditkâr da olsa tutuşunda en ilkel dürtülerine hitap eden onu çeken, cezbeden, ezen fakat bu ezişte hoşuna giden bir his vardı.
Tüm bunlar Arryn için fazlasıyla gizemli ve karmakarışık şeylerdi, bunları anlamlandırması çok zordu. Şimdi sihir gibi geliyordu. Arryn daha önce vals yaptıkları zaman da bu sıcaklığı hissetmiş, daha önce hiçbir insanın, evcil köpeklerinin veya atının cildinin altında böylesine sıcak bir kan aktığına şahit olmamıştı. Adam niye ve nasıl bu kadar sıcaktı, ne vardı o bronz tenin altında fokur fokur kaynayan? Buna sebep kendisi miydi? Öyleyse bu hiç iyiye işaret değildi.
Leo için Arryn, beyazlar içindeki sabırsız bekâretiyle hediyesini açacak şanslıyı bekliyor, beklerken paketine sığmıyor, taşıyor, ümit dağıtarak etrafındaki erkekleri köpürtüyordu.
Doğu ormanlarında ilk karşılaştıkları günden beri aralarında tütmekte olan tuhaf kıvılcım ilk kez böyle aniden patlak verdi.
"Ben senin hakkından gelirdim de dua et..." dedi genç adam dişlerinin arasından.
Arryn gülümsedi, kızın gamzeleri Leo'nun gururuna dokundu, canını acıttı. Arryn gür kıvırcık kirpiklerini işveyle indirip Leo'nun biçimli dudaklarına dikti. Artık çığırından çıktığının bal gibi farkındaydı fakat yaptığı deliliğe bir son veremiyordu. Adamın şehvetli dolgun dudaklarının kıvrımlarına, onu her an öpecekmiş veya öpmek istermiş gibi dalgınca baktı fakat sözleriyle ısırdı,
"Sen! Küstah zorba! O bahsettiğin şeyleri bana yapmayı rüyanda bile göremezsin! SENİN! BİLE! İSTEYİP DE! ELDE EDEMEYECEĞİN BİRİYİM BEN!"
Leo'nun buna verecek bir cevabı yoktu, kahrolası bir gerçek, koyu bir pranga, sabah çiği gibi rutubetli bir haklılık aralarında dolunay gibi doğuyordu. Soğuk yenen bir yenilginin afiyetle tadına vardı. Kızın sıkıca tuttuğu bileğini ve çenesini bırakıp bir adım geriye çekildi. Burnundan solurken yer ayaklarının altından kayıyordu adeta.
Arryn gülümsemeye devam etti,
"Çok ateşlisin ha altın arslan? Anlıyorum... Sen bu hususta karına başvur veya kendine bir metres bul. Ben nasılsa bir ara evlenirim zaten!" kırıtarak çıkıp gitmeye davrandı.
Atla dolaşma fikri, macera bükücü biri tarafından sonsuza dek sabote edilmese bile Arryn, utancından günlerce odasından çıkabileceğini sanmıyordu.
Kapıya dönmüşken Leo onun yolunu kesti fakat bu defa bir buçuk metre mesafede durdu, ona dokunmadı. Arryn tek kaşını ilgiyle kaldırarak fena bir sırıtışla baktı adama. Leo alt dudağını dişlemiş, aynı dilden konuşan insanların birbirini bulduğunda yaşadığı hazza benzer bir tebessümle ona bakıyordu. İnanamaz fakat yeterince memnun...
"Kardeşimden uzak dur." Dedi.
Arryn gözlerini yumdu, son gücüyle inler gibi sordu, "Hı? Neden?"
"Çok zorsun ha yaban gülü? Kardeşimden uzak duracaksın! Ben nasılsa bir ara sana aradığını veririm zaten!"
Arryn kirpiklerini yere eğdi ve ince yüzüne ifadesiz bir hal takındı, omuz silkti.
"Zaten yakın değildim. Geçebilir miyim?"
'Yanlış yoldayım ama yol nasıl güzel anlatamam! Leo...'
Leo istemeye istemeye yoldan çekildi, kızın ardında bıraktığı yoğun ve buruk gül esansını genzine çekti. Çarpılan kapının ardından avcunun içiyle alnını ovuşturdu.
'Kahretsin bu kızı istiyorum! İlk gördüğüm günden beri!'
*****