KOZA

By maddoctorbet

18.4K 2.4K 12.6K

"Kelebek öldü." dedim dişlerimi sıkarak. Adam ürpermedi bile. Omuzlarımdaki ceketinin yakasını düzeltti önce... More

Tanıtım
0.0: Başlangıç
Ölü Bir Kelebek
1.0: Gelecek
0.1: Geçmiş
2.0: Düşmüş Kelebek
0.2: Hayatta Kalan
3.0: İlaçlar ve Zehirler
0.3: Yıldırım
4.0: İskeletler ve Emirler
0.4: Nabız
5.0: Yeniden Çizilen Yollar
0.5: Geceden Doğan Gün
6.0: Çeyreklik
0.6: Dante ve Virgilius
Şüpheli Bir Albay
7.0: İyileşmek
0.7: Kaçınılmaz Unutuluş
8.0: Ait Hissetmeye Başlamak
0.8: Gus'ın Laboratuarı
9.0: Üçüncü Kanal
0.9: Gervasio
10.0: Görünmez Adam
0.10: Yıkım Yeşili
11.0: Mavi Lagoon
Hatalı Bir Yarbay
0.11: Kusursuz Yansımalar
12.0: Triton
0.12: Doğru Uyuşturucu
13.0: Kontrollü Vahşet (+18)
0.13: Presyum
14.0: Parmak İzi (+18)
Manipülatif Bir Kadın
0.14 : Kırılma Noktası
0.15: Hain
Sonsöz: İhanete Uğramış Bir General
TEŞEKKÜRLER
2. Kitap: ALAKARGA

15.0: İstila

172 31 137
By maddoctorbet

Selam :)

İyi okumalar...

--------

--------

Son olarak yedek şarjörleri sırt çantama koyup fermuarı çektim. Kontrollerim tamamdı, siren çaldığı anda iki gün içinde WDA anlaşmalı şehrin duvarlarının dışında savunmaya hazır bir şekilde konuşlanmalıydı. Teoride konuşlandıktan sonra en fazla yirmi gün kadar bir savaşa hazırlık için süremiz olduğu söylenirdi ama herkes bilirdi ki bu genelde yedi gün kadar sürerdi. Regembestia çok nadiren beklerdi, WDA ise üç gün içerisinde savaşıp savaşmayacağı kararını alırdı.

Her şey birkaç gün içerisinde olup bitecekti. Karşımda duran aynaya dikkatle baktım. Üzerimdeki üniformaya, sol koluma özel seviyeli olduğumu belli etmek için işlenmiş olan ortasına temsili bir eleksiyo geçirilmiş beyaz WDA amblemine takılı kaldı bakışlarım. Kaçıncı savaşınız olursa olsun taşıma uçağı ile üsten ayrılmadan önceki o his her zaman aynı oluyordu.

Başka biriymişsiniz gibi düşünüyordunuz. Bunlar benim başıma gelmemişti, benimle aynı boylarda olan bana çok benzeyen bir kız şu an uçağa biniyordu. Yeni edindiği arkadaşları ile beraber savaşa yol almadan önce şöyle bir derin nefes almıştı. Bedeninde uyanmış her içgüdüyü hissetmeme rağmen bu duygular bana aitmiş gibi gelmiyordu. Olmuyordu. Sanırım yaşadığım olaylar uç sınırlarda gezdiğinde başka biri oluverip olacakları uzaktan izliyor hayatı otomatik pilota alıyordum ve bu elimde değildi. Sırt çantasını omuzlayıp uçağa yürürken hissettiğim tam olarak buydu. Sanki tek kamera tekniğinde çekilmiş orta bütçeli bir savaş filminin açılışına bakıyordum. Mimiksiz yüzüm ve kötü oyunculuğumla kadrajı dolduruyor, birazdan uzun bir o kadar da ucuz motivasyon konuşmasında gaza gelmeye hazırlanıyordum.

Bu hissi hiç ama hiç özlememiştim.

Siyah, yaklaşık 30 kişilik olan savaş nakil uçağına çıkarken Lee bana elini uzattı iki tarafın da kapısı açık olduğuna göre henüz herkes gelmemişti. Cam kenarı bir koltuğu gözüme kestirip sırt çantamı yerdeki kemerlere bağladım. Bu uçaklar üst rütbelileri nakil etmenin yanı sıra kurtarma uçağı olarak da kullanılıyordu. Boyut avantajının yanı sıra silahlandırmaya ve modifiye etmeye uygun bir prototipti. Yanıma oturan Elaina destek olmak istercesine elini dizime koyduğunda bu tatlı  tavrını karşılıksız bırakmayıp avcumla narin bileğini sardım. Diğerlerinin bir an önce gelmesini ve hedef şehir olan Tartu'ya yola çıkmamızı istiyordum. Duvarların içinde beklemenin nasıl bir his olduğunu çok iyi biliyordum. Hatıralar beni kendime getirdi, bir illüzyondan kurtulmuşçasına başımı iki yana salladım.

Kimseye bir şey olmayacaktı. Carmen ve Darrell varken karşı tarafın hiç şansı yoktu. Ben vakti zamanında rahmetli ekibimin en dayanıklısı olmama rağmen ikisi karşısında zayıf kalmıştım. Bir şeyler değişmişti, buna inanıyordum.

Sağ dizimi bilinçsizce titrettiğimi fark ettim. Harika... Sabırsızlığım da kendini göstermeye başladığına göre gün kesinlikle Bestia parçalama günüydü. 

Geliyorlar mı diye camdan dışarı baktığımda Gus'ın devasa bir konteynırın nakli için görevlileri yönlendirdiğini gördüm. İstihbarat ve mühimmat kapsülleri çoktan yola çıktığından bunun içinde ne olduğunu merak etmiştim. Boyutundan dolayı teorileri kafamda değerlendirirken yanıma oturan Elaina'nın kendi kendine Flemenkçe bir ninni mırıldandığını ve yavaş yavaş dolan uçağı fark etmemiştim bile. En son binen Adam ile beraber dikkatim dağılmasın diye kimin eksik kaldığına şöyle bir bakmıştım. Carmen mühimmatlarla Lena ise istihbarat kapsülleriyle çoktan yola çıktığından tek kalan kişi Onyeka'ydı. Tam sormak için ağzımı açacaktım ki hala açık olan kapıdan baktığımda nerede olduğunu görmüştüm.

Vedalaşıyordu. 

Boğazıma oturan düğüm, kucağında döndürdüğü iki küçük kızıyla aynı ağırlıktaydı. Arkada duran eşinin yüzündeki son derece soğuk kanlı gülümseme beni kızlara sarılışından daha fazla etkilemişti. Dik duruşu, endişesiyle onu germek istemeyişi... O kadar güçlüydü ki eşi ile daha önce tanışmadığım için kendimi şanssız hissetmiştim. Onyeka kızlarını yere bıraktıktan sonra eşine döndü. Ne dediğini anlamadım, dudak okumak için fazla uzaktılar. Ama eşi şakasına kızarak göğsünü yumruklamaya başladığında Onyeka kahkahayı basmıştı. Eşinin omuzlarından tutup kendine çektiğinde benim bile ta buradan kalbim titremişti. 

Güzel bir aileydi. Zamanlamaya ve dünyada ters giden her şeye rağmen... Çok uzun süre dik dik baktığım için rahatsız hissederek önüme döndüm. Aile kavramı, ölen bu çağa onca çılgınlığa rağmen hala aklını çelebiliyordu. Eğer annem beni bir kobay faresi olarak kullanmasaydı belki...

Resim kafamda canlanamadan asla gerçekleşmeyecek olan ihtimalleri kafamda güzelce bir süpürdüm. Beni sevmeye çalışmaya tenezzül bile etmemiş bir kadını ihtimallere konuk etmeyecektim. Tam bir zavallılık olurdu.

Kafamı kaldırıp tam karşımda kemerlerini bağlamakta olan Darrell'i süzdüm, az önceki düşüncelerimin dikkatinden kaçmış olduğunu umut ediyordum. Bu Regembestia'yla Sevilla'dan beri ilk karşılaşmamdı. Öyle hissettirmese bile uzun zaman olmuştu ve en son karşılaşmamızda açık ara farkla mağlup olmuştum.

Tekrar karşılaşacak olmak kafamın içindeki asırlık olduğunu düşünüp fazlasıyla sağlam olduğuna inandığım bazı duvarlarda çatlaklara neden oluyordu. Stres en güvensiz hissettiğim yaralarımın üstünde geziniyordu. 

Adam kemerlerini bağladıktan sonra başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Ne kadarını duymuştu emin olmasam da çatlamaları fark ettiğini biliyordum. Bu uçaktaki herkeste vardı, kimi nefretle kimi hırsla üzerini sıvamaya başlasa da kırılganlaşmamız önlenemez haldeydi. O kadar inceliyorduk ki hem son derece keskin hem de fazlasıyla frajil... Uçağa binen Onyeka ile beraber pervaneler dönmeye başladı, çalışmaya başlayan motorlardan beklentimden daha kibar bir ses geldi. Onyeka dürüst bir adamdı, o kadar içi dışı birdi ki yüzünden şu anda geçirdiği tüm o iç hesaplaşmaları okuyabiliyordunuz. Başına bir şey gelmesi halinde doğacak sonuçların kafasında nasıl dört bir koldan yayıldığını hissediyordunuz. Hepimiz hissediyorduk.

Daha kötüsü ise bunları hissediyor olmamıza rağmen yapabileceğimiz hiçbir şey olmadığını da çok iyi biliyorduk.

●○●

Üs 808, Reola yakınlarındaki iniş pistine yirmi kilometre uzaklıktaydı. Konuşlanma tahmin ettiğimden daha hızlı olmuş Gus beni çok şaşırtarak her şeyi pratik bir şekilde hızla halletmişti. Geriye sadece Darrell'in diğer onlusu kalmıştı, Dante'nin yedeği... 

Yangın merdivenlerinden Gus'ın uzun tuhaf örgüsünü savura savura etrafa emir yağdırışını izlemek keyifliydi. İnsanların salaklığına ya da istediği şeyi tam olarak yapamamalarına verdiği tepkilere şahit olmak efsanevi derecede keyiflendiriciydi. Korkuluğa yaslanıp şişe camından hallice gözlüklerini yüzünden yolarcasına sinirle çıkarışını izledim. Keşke daha fazla huzurunu kaçırsalardı kendini beğenmiş herifin. Duam o kadar hızla kabul oldu ki personellerden birinin taşıdığı metal kutu Gus'ın gözlerinin önünde yere ağır çekimdeymişçesine düştü. Gus'ın asla yetişemeyeceğini bilmesine rağmen yakalamak adına uzanışı ve inkar edercesine savurduğu "Hayır!" nidası o kadar şairaneydi ki bu kez sarsılarak güldüm. O kadar kendimi kaybetmiştim ki kafamdaki şapka havaya savrulmuştu. Onu tutmak için enerjimi uyandırmıştım lakin benim turuncu ışınlarımdan önce şapkayı çoktan tutmuş olan yeşil sisle karşılaştım. Ardından güçlü kollar tereddütsüzce etrafımı sarmıştı. 

Çenesini başımın üstüne yerleştirip beni tam anlamıyla kendiyle kuşattığını fark ettiğimde ilk başta afallasam da ayak uydurup ona yaslanmam uzun sürmemişti. Yeşil sisi bedenimi tanımışçasına tenimi okşayarak tüm bedenimi kavradığında gülümsedim ve enerjimin ısısının onun bedenine sızmasına izin verdim. Benim de onun gibi birinin yakınlığına ihtiyacım vardı. 

Son akşam yemeği temalı toplantıdan ve lavabodaki kaçamaktan beri hiç bir araya gelememiştik, vaktimiz asla olmamıştı. Siren sesi tüm dünyayı birbirine katmış Estonya menzilinde saptanan kopyalama gemisi tüm normal hayat akışını durdurmuştu. Hoş... Bir araya gelsek bile birbirimize ne diyebilirdik ki?

"İnlemelerinin seksi olduğunu belki, bilmiyorum. Senin bir önerin var mı?" diyen Adam ile beraber birazcık utansam da yüzsüzlüğe vurmam uzun sürmemişti. Çünkü aklımda canlanan hoş anılar kanımın kaynamasına yetmişti.

"3 yıl sonunda nihayet orgazm yaşadığımda dünyanın kapısını çalıp resmen baskın yapan uzaylılara nasıl bir tebrik notu yazabileceğim hakkında danışabilirdim." diye bir öneri sundum. Adam ciddi karakterinden bir istisna yaparak seviyesiz kara mizahıma ayak uydurdu. 

"Ölü General Kelebek bazı fizyolojik özelliklerini tekrar kullanmaya başladı diye tüm dünyayı ayağa kaldıran Regembestia bağnazlığı inanılmaz."

İşaret parmağımı kol kaslarının üstünde fazlasıyla kendini belli eden yüzeyel venin üzerinde dolaştırdım.

"Yıl olmuş 2060, hala uzaylılara kadınların da cinsel özgürlükleri olduğunu anlatmaya çalışıyoruz."

Gülüşlerimiz birbirine karışırken beni daha sıkı sardı. Buna minnettar olsam da bir noktada yakınlığının bana bu kadar doğal gelmesi tuhaf hissettirdi. O akşam söylediği şey geldi aklıma, ikimizi de ateşleyen itirafı zihnimde yankılandı. "Şu anda en büyük zaafım sensin Aksoy. Görmezden gelemediğim, en basit hareketinle bile en güçlü duygularımı tetikleyebilen sensin."

Kalbimin hemen üzerinde minik tırtıllar dolaşmaya başladı, ikimiz arasındaki işlerin tırmanmaya başladığı nokta beni ürküttü. Seks içgüdüseldi, yönetimi kendi açımdan daha kolaydı. Ama şu an içimde kaynayan daha ciddi şeylerle mücadele etmeye gelirsek o bambaşka bir seviyeydi. Kendimi yeterli görmediğim bir seviyeydi.

"Neden buradasın Darrell?" diye sorduğumda bir nebze olsun bu hisle baş etmemi kolaylaştıracağını ummuştum. Ama o saçlarıma tatlı bir öpücük kondurarak işimi daha da sarpa sarmıştı.

"Yapmam gereken her şeyi yaptıktan sonra olmak istediğim yere geldim, bir sorun mu var Aksoy?" 

Olmak istediği yer... İrademiz bir noktada patlak vermiş olabilir ve bir yatak bulmayı bile beklemeden lavabonun kenarında sevişmiş olabilirdik. Ama bu yangın merdiveninde işi pişireceğim anlamına gelmiyordu.

"Öyle bir beklentim olduğunu cidden düşünmedin, değil mi?"

Tabii ki düşünmemiştim. Bu Adam Darrell'di. Ben onun sabrını Everest'e bile tırmandırsam benimle dalga geçer sonuna kadar kızar sinirden kimseye zarar vermemek için hışımla o yeri terk eder yine de böyle sığ bir düşünceyle karşıma çıkmazdı. O bunun için fazla şefkatli ve düzgün bir adamdı. Yine de her ortalama genç kızın aklında dolaşan "Neden ben?" sorusu zihnimde yankılanmıştı bir defa. Bunun kaynağının kaybetme korkusuna dayalı olduğunu bilsem de şu an mantıklı düşünemeyecek kadar karmaşık duygulara sahiptim.

"Neden sen Aksoy? Nasıl anlatsam... Eğer bu üs içinde beraber gülmek için birini seçecek olsam bu şüphesiz sen olurdun, karar vermem üç saniyemi bile almazdı. Böyle daha açıklayıcı oldu mu?" 

Beraber gülmek... Vücudumun gerginlikten kaskatı kesildiğini kollarında gevşediğimde fark etmiştim. Her zamanki gibi bana taşıyabileğimden fazlasını yüklememiş, karışık zihnim altında ezilmeme engel olmuştu. Beraber gülmek istediğin kişi... Son derece sıradanmış gibi hafif ama ne kadar değerli olduğunu hissettirecek kadar anlamlı. Bunu sevmiştim.

Adam konuyu değiştirmek istercesine boğazını temizledi.

"Gervasio ile Altın Yirmi'deyken mi tanışmıştın? Sen generalken onun çoktan istifa etmiş olması lazım."

Kaşlarımı çattım, Gervasio bugün aklıma gelecek son şeylerden biri olurdu sanırım. Her ne kadar ergenliğimde bana bir baba figürü olmuş olsa da beni hayal kırıklığına uğrattığı zamanlar konusunda sabıkası epey kabarıktı. Altın Yirmi'deyken güzel hatırlayabileceğim tek şey Rick'ti.

"Rick mi?"

Başımı salladım.

"Hayatımda tanıdığım en mükemmel insandı."

Adam şaşırarak tekrar sordu.

"Ege'den bile mi?"

Kaşlarımı çatarak ona döndüm. Beni sıkıca sardığı için biraz zorlanmış olsam da başarmıştım. Yüzüne bakabilmek için kollarımı boynuna sarıp hafifçe uzun saçlarına asıldım.

"Ege'yi kusurlarıyla sevmiştim. Asla mükemmel biri değildi. Ama Rick'in tek kusuru, mükemmel olduğunun kendisi de farkında olduğu için baş edemediğimiz egosuydu."

Adam kaşlarını kaldırdı.

"Vaov... Kulağa çok merak uyandırıcı biri olarak geliyor. Neden ondan hiç bahsetmedin?"

Bakışlarımı kaçırdım. Başımı sessizce göğsüne gömdüğümde cavabını almıştı. Çünkü şu ana dek canımı en çok yakan ve asla yüzleşemediğim ölüm Rick'inkiydi.

Rick yani en yakın arkadaşım, sevdiğim adam yüzünden ölmüştü. Her ne kadar suçu Ege'ye atsam da içten içe biliyordum. Orada ölen ben olmalıydım, Rick hiçbir zaman o uçakta olmamalıydı. Ama o benimle olmayı, dostluğumuzu seçtiği için o uçağa kaçak olarak binmişti. Ve ölmüştü.

Adam düşüncelerimi okuduysa da yorum yapmadı. Zorlamadı. Yine de kafamda canlanan o anı gördüğünde kolları kaskatı kesildi. Benim ismimi dünyaya duyuran ve unutulmaz kılan olay 401 numaralı Dublin-Madrid tahliye uçağıydı. Orada efsane olduysam bunun iki sebebi vardı. İlki Ege'nin büyük bir hata yapmış olmasıydı, ki bunun telafisini yapmaya çalışmış olsa da tam manasıyla yetişmiş kabul edemiyordum. İkincisi ise en önemlisiydi, Rick'in büyük fedakarlığıydı.

Ve buna rağmen ben ondan kolayca bahsedemiyordum, çünkü bununla yüzleşmek için henüz hazır değildim. Adam bana sımsıkı sarıldı. Konuyu açtığına pişman etmiştim adamı. Beraber gülecek miydik? Evet, çok yanlış istikamette konular alıyorduk.

"Biliyor musun, Rick ile çok iyi anlaşırdınız."

Adam kaşlarını kaldırdı.

"Neden?"

Çenemi bilmişçe havaya kaldırdım.

"İlk olarak o da benim gibi sarkastik."

Adam adeta meydan okuyarak şeytanca sırıttı.

"Senin kadar melankolik değildir ama." Ona dil çıkarmakla yetindiğimde güldü. "İkinci önermen ne peki?"

Omuz silktim, bu seferki sebebim karşı konulamazdı.

"O da senin gibi Ege'yi günahı kadar bile sevmezdi."

Adam öyle bir kahkaha attı ki gülüşü karşısında büyülenmiş bir şekilde onu izledim.

Kahkahalarının arasında "Akıllı bir adam olduğuna ikna oldum." dedi.

Yorum yapmayıp gülüşünü izledim. Gus'ın takıntılarıyla uzaktan eğlenirken biriyle beraber gülmeye ne kadar ihtiyacım olduğunu az önceye kadar fark etmemiş olmam büyük gafletti. Adam bitirince sakinleşip nazikçe yanağımı okşadı. İşi pişirecek değildim ama belki minik bir öpücük... Parmak ucumda yükselip dudaklarına doğru uzanmıştım lakin arkadan gelen sesler dikkatimi dağıtmıştı. Panikle arkamı dönmüş olsam da aslında endişe gerektirecek bir şey olmadığını sadece gülüp oynama kısmı için bize ayrılan kısa sürenin bittiğini görmüştüm..

Çünkü diğer ekip nihayet teşrif etmişti.

●○●

Toplantı odasına Adam ile beraber yürürken ne  bizimkilerin yapacağı sulu şakalar umurumdaydı ne de diğer yeni ekipte bırakacağım ilk izlenim önemliydi. Bizi beraberken gören herkes bir şekilde aramızdaki çekilimi fark ettiği için artık pes etmiş beyaz bayrakları havaya kaldırmıştım. Bu durumla barışmaya karar vermiştim çünkü kabullendiğim an diğerleri artık eğlencesi azaldığı için daha az dalga geçecekti. Başka hiçbir sebebim yoktu, bu sebep olmasa sonuna kadar inkar etmeye devam ederdim.

Adam kafamdaki düşünceye güldü, inadımla çok eğlendiğini fark etmiştim.

Odaya girdiğimizde dikkatimi ilk çeken Carmen'den en az otuz santim kısa olsa bile kıvırcık saçlarıyla bu boy farkını yirmi santime indiren Ronda olduğunu tahmin ettiğim kızdı. Carmen kızdan bahsederken şimdi anlıyordum ki kızın kalçalarının büyüklüğünü asla abartmamıştı. O minyon vücut için iddialı bir yapılanma olduğuna kesinlikle katılmakla beraber imrenmiştim. Bacakları nasıl o kadar ince olabilirdi? Bunun her türlü anatomik kurala aykırı olduğuna bahse girerdim. 

Gördüğüm ikinci şeyle keşke gözlerim Ronda'nın kalçalarında sabit kalıp odada gezinmeseydi dedim. Çünkü onu gördüğüm an zaman durmuş, her şey şeffaflaşmıştı. Kanım akmayı kesmiş, Sevilla'daki her kayıp gözümün önünden bir film şeridi gibi akıp gitmişti. O da hissetmiş olacak ki kahverengi gözleri direkt beni buldu ve korkuyla irileşti. Ömer varlığımı inkar edercesine birkaç adım sendeleyerek geri giderken beni kimse tutamadı, ben bile kendimi tutamadım.

Bu hain iti parçalayacaktım ve kimse onu elimden alamayacaktı. Darrell bile.

- Bölüm Sonu -

Yorum ve oylarınızı bekliyorum.

Bir süre bölüm beklemeyin dedikten üç gün sonra bölüm paylaşan Betül.

Sözlerime bu kadar güvenin işte!

Sevgiler...

-B

Continue Reading

You'll Also Like

156K 9K 46
TEXTİNG ASKER KURGUSU
80.6K 2.8K 20
Avukatın mafya müvekkeli ile zorlu yaşamı
5.5K 1.1K 14
Mezopotamya ve Akdeniz arasında, bir çok medeniyetin doğup büyüdüğü, tarihi İpek Yolu'da dahil çok önemli yolların kavşağında bulunan eski ve mistik...
140K 6.6K 16
Felaketlerle başlayan bir gece kaç Bedel ödettirdi? 🕯️