Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYOR

By ilmelistan

4.8M 511K 109K

"Soyun!" dedi ve dudaklarındaki o histerik, şeytani gülümseme yeniden kendisini gösterdi. "Bunu yapamam." de... More

❦ BİRÇOK KÖTÜ ALIŞKANLIĞIM VARDIR... /BÖLÜM ●1●
❦ KENDİMİ BİR KAFESE HAPSETTİM /BÖLÜM ●2●
❦ ŞEYTANDAN NASİBİNİ ALMAK ADINA /BÖLÜM ●3●
❦ BAŞKALARINA ODAKLANMAN GEREK /BÖLÜM ●4●
❦ BUNU SEN SEÇTİN /BÖLÜM ●5●
❦ BENİM KARIM /BÖLÜM ●6●
❦ ŞAH MAT /BÖLÜM ●7●
❦ TİŞÖRTÜNÜ ÇIKART /BÖLÜM ●8●
❦ MUTLU YILLAR /BÖLÜM ●9●
❦ MASAJ YAPMANI İSTİYORUM /BÖLÜM ●10●
❦ BORNOZ /BÖLÜM ●11●
❦ GÖKYÜZÜNÜN İLACI /BÖLÜM ●12●
❦ BENİM İZNİM OLMADAN /BÖLÜM ●13●
❦ AVLUDA BİR AĞAÇ /BÖLÜM ●14●
❦ OYUNBAZ /BÖLÜM ●15●
❦ SOĞUK DUŞ /BÖLÜM ●16●
❦ YENİ BİR DİLEK /BÖLÜM ●17●
❦ SENDE BEN /BÖLÜM ●18●
❦ KAPALI DÜNYALAR SENFONİSİ /BÖLÜM ●19●
❦ TOPRAĞA DÜŞEN İLK YAPRAK /BÖLÜM ●20●
❦ SÜKÛNETİN AMANSIZ ÇAĞRISI /BÖLÜM ●21●
❦ KIZGIN KÖMÜRLER ALTINDA /BÖLÜM ●22●
❦ SERSERİ ADAMLAR APTAL KIZLARI SEVMEZ /BÖLÜM ●23●
❦ YERE DÜŞEN AĞLAMAZ /BÖLÜM ●24●
❦ GÖRÜNEN DAĞIN ARDINDAKİ DÜNYA /BÖLÜM ●25●
❦ DERİMİN ALTINDAKİ KARINCALAR /BÖLÜM ●26●
❦ YATAK ODASI / BÖLÜM ●27●
❦ ŞEHVETİN SICAK KOLLARI +18 / BÖLÜM ●28●
❦ NEDENİ BİLİNMEYEN SORUNLAR / BÖLÜM ●29●
❦ SU YOLU / BÖLÜM ●30●
❦ KULÜPTEKİ STRİPTİZCİLERİM / BÖLÜM ●31●
❦ 6 MİLYON TL / BÖLÜM ●32●
❦ SOĞUK KALPLER YARALAR / BÖLÜM ●33●
❦ SENİ KİRLETEBİLİRİM / BÖLÜM ●34●
❦ PART 1 / BÖLÜM ●35●
❦ PART 2 / SARIMSAKSIZ OLSUN / BÖLÜM ●35●
❦ DİLRUBA' NIN YÜZÜĞÜ / BÖLÜM ●36●
❦ NEREDEYDİN SEN? / BÖLÜM ●37●
❦ MASA LAMBASI / BÖLÜM ●38●
❦ SAKLI KALAN / BÖLÜM ●40●
❦ ONUN YAZDIĞI HİKAYELER / BÖLÜM ●41●
❦ ONUN ELLERİNDEKİ GÖZYAŞLARIM / BÖLÜM ●42●
❦ BENİM KANATLARIM / BÖLÜM ●43●
❦ ZİHNİMDEKİ TANIDIK PİYES / BÖLÜM ●44●
❦ KARMA ACIMAYI SEVMEZ / BÖLÜM ●45●
❦ ÇALINAN PANDORA KUTUSU / BÖLÜM ●46●
❦ BENİ TEMİZLER MİSİN? / BÖLÜM ●47●
❦ ONUN GÖZLERİNDEKİ IŞIK / BÖLÜM ●48●
❦ GERÇEKLERİN YILDIZ TOPU / BÖLÜM ●49●
❦ ÇAMURA BATAN TOPUKLULAR / BÖLÜM ●50●
BİR ANI
❦ KÜTÜPHANE DUVARLARI ARDINDA / BÖLÜM ●51●
❦ MASANIN ALTINDAN / BÖLÜM ●52●
❦ BÖLÜM ●53●
Hellö
❦ BÖLÜM ●54●
Deliler Ağlamaz Kitap Oluyor
YAZARLARA YARDIM
İzole ve Yeni İngilizce Serüvenim
DUYURU

❦ ONUN KIRDIĞIM KANATLARI VAR / BÖLÜM ●39●

24K 7.5K 1.8K
By ilmelistan

Hellö 💦

Ben geldimmmmmmm🐈

Bölüm geç geldi özür dilerim ama 1 hafta önce ameliyat oldum. Hala toparlanamadım ama bölümü bölerek yazdım. Yine bomba bir yerde bitirdim. Gerisi sizde kaldıııııı💕

Öpüldünüz💋

Bir insanı kaybetmek miydi insanların en büyük korkusu yoksa kendilerini kaybetmek mi? Parmaklarımdaki kıvrımlar kadar çok sorunum varmış ve ben büyüdükçe bunları işliyorum sanırdım. Oysaki en büyük sorun, işlenmeyen sorunlarımdan doğuyordu nedense. Ellerimde bulunan hayatımın içerisinde yaptığım en küçük hamle, en büyük hataları beraberinde getiriyormuşçasına acımasız ve bedeli ödetmeye ant biçmişti.

Ben neyin bedelini ödüyordum onun ellerinde? Sanki kendi parmaklarıma sığdıracağım kıvrım kalmadığı için onun ellerinde bana yaptığı hataların kıvrımlarını çiziyordum şimdi de.

Gözlerimin önüne gelen gerçeklerin bedeli, ruhumu bedenimden bir kurşun gibi söküp alacak kadar acımasızdı. Geçmiş, insanın bağı koparamadığı bir zelzeleden ibaretti sanki.

Gözlerim, bunca zamandır bana yabancı gelen ama şimdi, yeni anımsıyormuşum gibi yüz hatları yavaştan canlanan bedeninde dolanıyordu.

Her insanın küçükken âşık olduğu ve unuttuğu insanlar olurdu. Bir an, büyük küçük demeden kendimize örnek beklediğimiz, hoşumuza giden küçük bir ayrıntısına karşın aşk besleyebildiğimiz o saf duyguların altında kondurulabilecek en güzel seviyle sınanabiliyorduk. Belki, başka güzel birisini gördüğümüzde gönlümüzü ona kaptırabiliyorduk ama unutuyorduk işte bir şekilde.

Ama ben onu unutamamıştım. Benim için her zaman yeri farklı olmuştu. Duygusal bir bağ vardı aramızda. Onun annesinin ve babasının olmamasının verdiği acıma duygusu muydu bu bağ, yoksa bana köpek çizmeyi öğretmesi miydi?

Hâlâ bana öğrettiği o çocuksu köpek çizme yöntemini hatırlıyordum. Unutamazdım ki. Bana herkesten kısa süre içerisinde çizebileceğim, güzel bir şey öğretmişti. İnsanlar tarafından takdir görmeyi seven ben, ondan yeni çizimler öğrenmeyi hayal ederek, bir daha geldiğinde hangi eşyamı ona hediye olarak vereceğimi düşünerek geçirmiştim.

Ama bir daha onu getirmemişti babam. Oysaki bu sefer vereceğim hediyenin üzerine çizeceğim resmi bile aklımda planlamıştım. Boya kalemlerim, masamın köşesinde, özenle dizilmiş bir şekilde bekliyordu.

Bir gün babamın beni uyutmak için başucumda beklediği vakitte karar vermiştim ona vereceğim hediyeye.

Babam, ışıkları kapattığımda korktuğum için gece parıldayan, tavana yapışan yıldızlardan almıştı benim için. Işıkları kapattığı için olay çıkarmaya hazır olan küçük bedenim, tavanda gördüğü parıltılarla yattığı yerde âdeta put kesilmişti. Çünkü öyle güzel görünüyordu ki yıldızlar, babamın sözleriyle anında aklıma onun gelmesine neden olmuştu.

"Elektrikler gittiği zaman korkma diye..." demişti.

O an aklımda canlanan manzara tam olarak, yurtta elektrikler kesildiği için korkan erkek çocuğu olmuştu. Benim verdiğim gece lambası işe yaramayacaktı. Yine korkacaktı. Ama bu yıldızlar, onun ranzasındaki kurtarıcısı olacaktı. Korkmayacaktı.

Ertesi gün, babamla birlikte aynı yıldızlardan almış, bu sefer birlikte onu yurtta ziyaret etmeye gitmiştik.

Onu görmeye gittiğimizde görevliler görüşmede olduğunu söylemişlerdi. Ne görüşmesiydi bilmiyordum. Onu o gün göremeyeceğim için çok üzülmüştüm çünkü çantama özenle tıktığım resim defterlerim ve boyalarım aynı şekilde eve geri gidecekti. Oysaki onunla aynı resim defterlerimiz olsun diye babama yeni, pembe dışında zürafa olan bir defter kendime, mavi yine üzerinde zürafa olan defter de ona aldırmıştım.

Biz de babamla ona sürpriz yapmak için yatağının üzerini yıldızlarla kaplamıştık. Sürprizimi gece görecek diye çok heyecanlanmıştım. Ertesi gün beni arayacak diye gece, sürekli vereceği tepkileri düşünerek bakmıştım yıldızlara.

O da tıpkı benim gibi yıldızlara bakacaktı bu gece.

Ertesi gün, telefonun başından hiç ayrılmamıştım. O arayacak diye her defasında telefonun başına gidiyorum diye annem babamı aramış, yakınmıştı. Ama yine de kimse beni geri aramamıştı. Babamsa akşam eve geldiğinde ertesi gün arayacağını söyledi.

Ama ertesi gün de aramadı.

Üç gün sonra ona sinirli bir şekilde babamın elini tutarak gittiğim yurtta bir daha onu göremeyeceğimi öğrenmenin hayal kırıklığı ile karşı karşıya kalmıştım.

Evlatlık verilmişti.

Ve ailesi kimliğini ifşalamak istemiyordu.

İşte ben tam da o zaman öğrenmiştim sevdiğim insanı kaybetmenin verdiği duyguyu. Çocuksu denilip geçilecek bir etken olabilirdi ama bana köpek çizmeyi öğreten adama, onun için çizmeyi öğrendiğim at resmimi gösteremeyecektim.

Gösterememiştim de.

Göstermeyecektim.

Karşımda duran yeşil gözlü, büyümüş, çok yakışıklı olmuş o adam benim kocamdı. O masum, içimin kıpır kıpır olmasına neden olacak küçük çocuk, büyümüş ve benimle evlenmişti.

O an bu gerçeği kenara süpüren gerçeklerle kalbimde inanılmaz bir sancı yer edindi.

O çocuk, beni bir depoya hapsetmişti.

Karanlıkta...

O an hissettiğim hayal kırıklığı, paha biçilemez bir sancıdan ibaretti. Sanki sancı yükseliyor ve Tanrı inadına canımı almamaya direniyormuş gibi acıdığını hissediyordum.

O küçük, büyüdüğünde beni karanlığa hapsetmişti.

"Bu lambanın sende ne işi var?"

O an kabullenmek istemeyen tarafımla karşı karşıya kalırken sormuştum bu soruyu. Bir umut, belki de o küçük, Vural değildi. Keşke olmasaydı!

Ciğerimi yakan yeşillerinin boğum boğum kararmasını izledim. Sessiz kalıp, bir çizgi hâlini alan dudaklarını. Gerilerek belirginleşen elmacık kemiklerini izledim bu adamın. Ama ona bir türlü küçük adamı konduramadım.

"Sana bir soru sordum Vural..."

Ne cevap verecekti? Verdiği cevaptan nasıl bir tatmin duygusu elde edecektim ben? Tanrı'm! Vereceği her cevaptan ölesiye korkuyordum.

"Neden olduğunu biliyorsun." demesiyle bedenimde salınmaya başlamış korku ve hayal kırıklığı ile baş başaydım. Neden bu kadar sinirleniyordum, neden onu Vural'a kondurmak istemiyordum sebebi apaçık ortadaydı. İstemiyordum işte.

Benim iyiliğiyle sınandığım küçük yetim çocuk, karanlık, yapayalnız bir halde o depoda bırakmazdı çünkü.

"Sen evlatlık değilsin ki." diye isyan edercesine konuştuğumda olduğu yerde düşen omuzlarını seyrettim.

"Evet değilim." dedi bu sefer de. Kafam olağanca karışmıştı ve ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Benim bunu hediye ettiğim çocuk evlatlık verildi ama Vural." diye sesimi yükselterek konuştuğumda bu sefer de ona bir şey yapma ihtimali gözlerimin önünden geçti ama hayır, Vural'dı işte. O küçük çocuğun unuttuğum yeşil gözleri, yeniden canlanmıştı aklımda. Büyüdüğünde değişen hatlarını görebiliyordum.

"Annem ve babam beni küçükken yetiştirme yurduna vermişler." demesi ile daha da şaşırırken anlam veremez bir şekilde ona bakıyordum.

İyi de neden?

"Babamın kavgalı olduğu bir mafya vardı. Veliaht kalmaması için abimi öldürdüklerinde sıra bana geldiği için babam beni yetiştirme yurduna verip izimi kaybettirmeye çalışmıştı." demesi ile hayrete düşmüş bir şekilde ona bakıyordum.

Vural'ın bir abisi mi vardı?

Öğrendiklerimin verdiği şaşkınlık ile örselenmiştim. Derin nefesler alıp verirken sessiz sedasız ne yapacağımı düşünüyordum. Kimdi bu adam? Tırnaklarım avuç içlerimi yarım ay şeklinde iz bırakarak acıtırken ruhum sanki kemiklerime izlerini bırakmak adına kazıyordu.

Karşıma çıktığından beri "Neden ben?" diye düşünmekten iflahım sökülmüştü. Bir türlü konduramıyordum bana bunları yapmasının nedenini. Ama şimdi... Yapmasının nedeni olamayacak kadar farklı kulvarlarda tanıştığımızın farkındaydım. Ben ona ne yapmış olabilirdim de beni bu şekilde cezalandırma gereği duymuştu.

Her şeyden ziyade, neden bunca yıldır lambayı saklamış, beni yıllardır unutmamıştı?

"Neden hâlâ sende?" diye sorduğumda ise yakalanmanın verdiği gafletle bakıyordu bana.

E bu lambanın burada olduğunu biliyordu da, nasıl hâlâ onu bulmama şaşırıyordu ki?

"Yaydığı ışık hoşuma gidiyor." demesiyle olduğum yerde gözlerimi kıpıştırarak baktım ona. Ciddi miydi yoksa benimle dalga mı geçiyordu, yüzünün ifadesinden anlamak oldukça zor olurken sinirle solumadan edemedim.

"Bana anlatman gerekenler var." dedim artık dayanamayarak.

O ise başını olumsuz anlamda iki yana hafifçe salladı ve gözlerini gözlerimden ayırmadan uzun uzun baktı.

"Sana diyorum Vural!" diye sesimi daha da yükselttiğimde artık bana yapacaklarının korkusu içimde yine gün göstermemişti. Bu sefer sanki ondan öne geçmiştim ve zafer bayraklarımı sallamak için vaktim gelmişti ama şimdi... Sallayacak mecalim yoktu ki. Kafamda o kadar çok soru vardı ki...

"Ne bilmek istiyorsun?"

"Her şeyi... Tanrı'm! Dalga geçer gibi bir de soruyor musun?"

Kaşları hafiften çatılırken dik dik baktı bana. Sanki aklından geçen düşünceleri farklı bir bakış açısıyla izliyormuş gibiydi. Aklından ne geçtiğini asla çözemiyordum ve bu beni ölesiye korkutmaya yetiyordu. Yine de inadına sorumun ardında durup ona baktım.

"Dinliyorum."

"Senin pek de içini açacağını sanmıyorum." dedi ve derin bir nefes alıp bıraktı.

"Yine de dinlemek istiyor gibi bana bakıyorsun." dedi ve rahatsız olmuş gibi beni yavaşça süzdü. Hemen ardından çaresi kalmamış gibi anlatmaya başladı.

"Evlat alındıktan sonra bana ait olan birkaç eşyayı da yanımda götürmüştüm. Ailem, beni evlatlıkmış gibi gösterseler de aslında onların çocukları olduğumu sakladılar. Kavgalı oldukları mafya da beni pek aile almadı aslında. Ne de olsa evlatlıktım ve büyümeme daha çok vardı." demesiyle bütün dikkatimle onu dinliyordum.

"Peki, neden beni kaçırdın? Neden bana onca şeyi yapma gereği duydun?"

"Kişisel değildi. Seni ilk kaçırdığımda o kişinin sen olduğunu bile bilmiyordum." demesiyle hayrete düşmüş bir şekilde ona baktım.

"Ne zaman öğrendin?"

Kalbim kulaklarımda atıyordu. Bedenim, artık benim varlığımı kabul etmezmişçesine isyanla sarsılıyordu ama onun bakışlarının korkutucu aurası altında ezilmeye ant içmişçesine daralmaya devam ediyordu.

"Seni öldürmeye karar verdiğimde." dediğinde duyduklarım, ruhumu etimden söküp alacak gibiydi.

Beni öldürmek mi istemişti gerçekten? Oysaki bunların hepsinin evlilik sözleşmesi için olan bir yalandan ibaret olduğunu düşünmeye başlamıştım.

"Nasıl?" dedim titreyen parmaklarımı belli etmemek için daha da sıkarken. Sesim, titrek bir çocuk gibi cansız çıkmıştı.

"Seni depoda öldürecektim ama sonra, adını soyadını öğrendim ve... Sonra kim olduğunu hatırladım."

Derin bir nefes alıp bıraktım.

"Öğrendikten sonra seni öldürmek istemiyordum." dediğinde beni öldürebilme ihtimaline karşın şaşkınlıkla ona bakakalmıştım. Oysaki o adam, benim kocamdı. Vaktinde beni öldürmek istemiş cani bir adamdı.

"O zaman neden beni bırakmadın?" dedim isyan edercesine. O ise duyduklarının şaşkınlığına uğramış gibi kaşlarını kaldırarak bana baktı ve öne doğru birkaç adım atıp yakınıma geldikten hemen sonra konuşmaya devam etti.

"Sen benim ilk aşkımdın." dedi ve bana yukarıdan bakarken sözlerinin keskinliği ile sarsılırken konuşmaya devam etti.

"Seni yıllardır aradım ama bulamadım. Ailen trafik kazasında öldükten sonra evlatlık bilgilerin gizli bırakılmıştı." demesiyle öylece kalakaldım.

"Ama sonra... O dosyada yazan ismin ve anne baba adına karşın senin olduğuna emin oldum." demesiyle hayrete düşmüş bir şekilde ona bakıyordum.

"Ben de seninle evlenme kararı aldım." dedi. Sözleri bir bıçak kadar keskindi ve sanki her kelimesinde ruhuma geri dönüşü olmayan yaralar açılmıştı.

"Sen benimle zorla evlendin." dedim dolan gözlerimle ona hayal kırıklığıyla bakarken.

O küçük, Vural olamazdı.

"Diğer türlü benimle evlenmeyi asla kabul etmezdin."

Sözlerinin doğruluğu ile kaşlarım çatılırken o konuşmaya devam etmişti.

"Seni öldürmem gerekiyordu."

"Ve sen bu yüzden benimle evlendin mi yani?"

"Ölmen bir seçenek bile değildi." dediğinde şaşkınlıkla soluklandım.

Bana bir seçenek vermediğini kendi ağzıyla açıklıyordu. Ben, onun sunduğu tek seçenekle ilerlemiştim öyle mi? İyi de hiç mi acıma duygusu olmamıştı?

"Madem ilk aşkın bendim, neden bunca arbedeyi bana yaşattın?" dediğimde gözleri hafiften kısıldı ve hemen ardından deri bir nefes alıp soruma cevap verdi.

"Çünkü benden korkuyordun."

"Bir insan sevdiği insanı korkutur mu? Bu nasıl bir zihniyet?"

"Korkmasaydın, yanımda kalmayacaktın." dediğinde hayrete düşmüş bir şekilde ona bakmaya devam ettim. Bir insan bu kadar delirmiş olamazdı.

"Sen zaten beni zorla yanında tutuyordun."

"Senin gibi güçlü bir kadını, yanımda tutmak için zorlamaktan daha fazla şeye ihtiyacım vardı." dedi. Onun acımasız sözlerinin altında ezilirken ne diyeceğimi bilemedim bile. Kendince öyle haklı konuşuyordu ki her şeyin altında eziliyormuş gibi hissediyordum.

"Yani her şey beni kaçırdıktan sonra başladı öyle mi?" dememle içimde büyüyen şüpheye karşın öne doğru bir adım atıp ona daha da yakınlaştım ve dikkatle gözlerine gözlerimi diktim.

Hafiften çatılan kaşları, alnını ortasında iki çizgi oluşmasına neden olmuştu. Uzun kirpiklerinin arasında sıkışmış kalmış irisleriyse sanki bir an parıldadı ve ardından dudaklarını bir şey söylemek ister gibi açıp kapattı.

"Evet." dedi ama o kadar düşünmesine karşın daha da sinirlenmeden edemedim.

"Beni zorla kendinle evlendirince eline ne geçti?"

"Seni elde ettim." demesiyle öylece kalakaldım. Ne dediğinin farkında mıydı bu adam, sırf beni elde etmek için bunca şeyle karşı karşıya kalması da ne demekti?

"Beni elde etmek için beni kaybetmen mi lazımdı? Sen bana hayatımda kimsenin yapmadığı kötülükleri yaptın Vural." dediğimde ses tonum çoktan yükselmişti. Bedenim, titremek için an kollarken onun ellerinde hissettiğim uyuşma beni etrafı darmaduman etmem için uyarıyordu.

"Hak ettin." dedi bir anda beni şoka uğratan sözleri dile getirerek.

Ne demek hak ettim? Bu adam benimle dalga mı geçiyordu?

"Neyi hak ettim? Nasıl hak ettim? Bunu kim hak ederdi Vural?"

"Senin yaptıklarından doğan bir etkendi bu. Ben mi dedim sana adamların karşısına bornozla çık diye?"

"Hastasın sen!" dedim artık dayanamayarak.

Bir şeylere cevap arıyordum. Yaptığı her şeye mantıklı bir cevap arıyordum ama herhangi bir cevap yoktu ortalıkta. O sadece, kendi saplantılı isteklerini dile getirmekle yetiniyordu ve ben burada harap oluyordum.

"Diğer türlü benim yanımda kalacak mıydın? Sen buna inanıyor musun?" dediğinde sinirle soludum.

"Bir insan, diğerinin yanında kalmak istemiyorsa kalmayabilir. Bu bir tercihtir. Zorlayınca eline ne geçti?" dediğimde ise bir anda gözlerindeki parıltı gözlerimi aldı ve ürperirken dudaklarından tek kelime çıktı.

"Seni..."

"Sen beni elde falan etmedin."

"Yarın benimle evleniyorsun. Hem de organizasyonunu kendin yaptığın bir düğünde."

İşaret parmağımı kaldırıp onun göğsüne doğru sallarken hiddetle konuştum.

"Senin zorlamaların yüzünden."

Benim öfkemle, onun göğsüne şiddetle bastırdığım parmaklarıma öylesine baktı ve yüzüme doğru eğilip zehrini püskürttü. Nefesi, tenimi amansız bir yangın gibi yakarken, derimin ateşinin altında yandığına yemin edebilirdim.

"Ben, bugün düğün olmayacak dediğimde ne diye ısrar ettin o zaman?"

Dişlerimi birbirine bastırarak kırabilirdim. Tırnaklarımla onun iliklerime kadar korkmama neden olan yeşil gözlerini yerinden oyabilirdim.

"Senden nefret ediyorum."

Sözlerimle birlikte eli, anında koluma yerleşirken parmaklarının sıkılaşması ile bir an acıyla yüzüm buruştu ama bunu fark etmesiyle parmakları gevşedi. Yine de beni bırakmamıştı. Burnuma gelen odunsu kokusu, bir an dikkatimin dağılmasına neden olurken yüzüme doğru daha fazla eğildi ve dudaklarının arasından çıkan cehennem buharında bedenimi yakarken konuştu.

"Şansını fazla zorluyorsun."

"Hastasın sen. Küçükken âşık olduğunu düşündüğün bir çocuk yüzünden hayatımı mahvettin." dediğimde gözlerim sinirden dolmuştu. Kolumu ondan kurtarmak için bir hamle yaptığımda ise beni bırakmak yerine beni geriye doğru adımlamaya zorladı.

"Gülümsediğin insanlara dikkat etmemek senin hatan." demesiyle anlamaz bir şekilde ona baktım.

"Ne diyorsun sen?" dediğimde sırtımın cam duvara çarpmasıyla olduğum yerde sıkışırken onun sıkı parmakları üzerimden çekildi ve iki yanıma ellerini koyarak yüzüme doru eğildi.

"Yetimhanede, her çocuk umutla büyüyüp, umudunu unutmakla sınanır güzelim. Ben umudumu unutmaya başladığım o vakitte sen benim umudum oldun." demesiyle ne demek istediğini anlamamıştım.

"Daha çocuktuk." dediğimde ise dudaklarının üzerine yerleşen gülümseme, bir katilin, kurbanına son defa baktığı anı anımsatırcasına tehlikeliydi.

"Sen, bir çocuktan öteydin. Bana acımadın. Benim sana verdiklerimi kabul ederek, daha fazlasını verme çabasına girdin."

"O sadece bir lamba. Bana resim çizmeyi öğrettiğin için..." dediğimde gözlerindeki ışıldamayı anında fark etmem uzun sürmedi.

Hatırladığımı fark ettiğinde sevinmesinin verdiği bir tepki olmasına şaşırmadan edememiştim çünkü Vural'ın duygularını onun savunmasız olduğu bir anda anlamak pek de mümkün değildi.

"Ben bu lambayla büyüdüm." diyen Vural ise içimde garip bir sızının olmasına neden olurken sessizce nefes almaya çalıştım ama başaramadım bile.

Ondan nefret ediyor olsam da sanki ellerinin arasında olan bedenim, onun söyledikleriyle şekillenmeye hazır bir hamur görevindeydi.

"Bir cisme bu kadar anlam yüklemen benim sorunum değil Vural." dediğimde dudaklarının arasında amansız bir gülümseme belirdi ve ben istemsiz ikinci şokumu yaşayarak onu hayranlıkla izlerken buldum kendimi.

Saçları hafiften alnına düşmüştü. Tel tel kıvrımlarının izlediği yolu, parmak uçlarımla izlememek için kendimi zor tutuyordum. İçimdeki bu amansız istek nereden geliyordu bilmiyordum ama o, ne zaman şaşıracağım bir tepki verse kendimi bu hâlde buluyordum.

"Sen bir resme anlam yükleyerek bana bu hediyeyi adını kazıyarak vermiştin ama."

"Daha çocuktum." diye bağırdığımda ise üst dudağını kısa bir an ısırdı. Sanki sinirini yok etmeye çalışıyor gibiydi.

"Yani bu lambanın bir anlamı yok senin için öyle mi? O zaman neden seninle resim çizdiğimizi hatırlıyorsun?" diye sesini yükselterek sorduğunda geri çekildi ve bir an şaşırarak ona baktım. Ne yani, şimdi de hatırladıklarımızın kavgasını mı edecektik?

"Çünkü seninle tek anımız, resim çizdiğimiz bir gündü."

"O yüzden mi yatağımın üzerine yıldızlar yapıştırdın?" dediğinde bir an dişlerimi birbirine geçirdim ve buna itiraz etmek istedim ama lambayı yıllardır saklayan adamın bunu unutmayacağını tahmin ettiğimden itiraz bile edemedim.

"Çok küçüktüm. Bunun yıllar sonra hayatımı mahvedeceğini bilsem, bırak yıldızları ve lambayı, seninle bir resim kâğıdı bile harcamazdım." dediğimde daha ne olduğunu dahi anlamadan yanıma hışımla geldi ve yumruğunu tam kafamın yanına hızlıca geçirdi. 

Bana vuracak sanmıştım. Bilmiyordum. Bedenimde amansız bir şok etkisi beni karşılarken onun bu hareketiyle şaşkınlıkla kalakalmıştım.  Gözlerindeki öfke, korkumu, şaşkınlıkla örseliyordu.

"Sen bunların bir anlamı olmadığını mı söylüyorsun yani?" demesiyle bedenimdeki şok dalgası her yanımı yaymıştı.

Küçükken yaptığım bir şeyin gelecekte hayatımı bu şekilde mahvetmesi şöyle dursun, Vural'ın buna bu kadar bağlanabilecek bir karakter olduğunu hiç düşünememiştim.

"Elbette yok Vural. Bunların hepsi, küçükken yaptığım ve sonrasında unuttuğum bir anıdan ibaret." dediğimde gözlerindeki şeytani ışık, gözlerimi alacak kadar parıldadı ve ben onun gölgesi altında adeta ezildim.

"Ben senin için herkesin hayatıyla oynadım." demesiyle bir an beynimden vurulmuşa dönerek ona baktım.

"Neyden bahsediyorsun sen?"

Korkudan titrek çıkan sesimle birlikte onun her an yüzümü paramparça edecekmiş gibi duran yüzü bir olurken nefesim sanki boğazıma takılıyormuş gibi hissediyordum.

"Âşıktım ben sana ama sen bunun senin için bir anlamı olmadığını mı söylüyorsun?"

Delirmiş gibi hareket ediyordu. İfadeleri o kadar hızlıydı ki bir an tiki olduğunu düşünmeye bile başlamıştım ama bana sorduğu soruyu cevaplamazsam sanki uçurumdan aşağı beni yuvarlayacakmış gibi hissediyordum. Onun suyuna gitmezsem her şey daha kötü olacak gibiydi. Bu yüzden bir çare konuştum.

"Vural... O zamanlar çocuktuk. Hiç kimse çocukken yaptığı bir şeyden yargılanamaz"

"Yani senin için bir anlamı yok?" dedi ve başımdan aşağı kaynar sular dökülmesine neden oldu. Neden böyle soruyordu ki?

"Ben..."

"Var mı yok mu?"

Bir an ne cevap vereceğimi kestiremeyerek nefesimi tutmak zorunda kaldım ama korkuyor olsam da o cevabı verdim.

"Yok."

Kaşları havaya kalktı ve bir süre gözlerimin içerisine dik dik baktı.

Onun sessizliği beni amansız bir korkuyla sarmalarken istemsiz kalp atışlarıma odaklanmıştım ve bu benim korkumu asla azaltmaya yetmiyordu.

Bir an geri çekildi ve beni olduğum yerde sıkıştırmayı bırakıp saçlarını elleriyle geriye itekledi. Terlemiş olduğu, alnında pul pul belli olan ıslaklardan belliydi.

Korkudan olduğum yerde titrerken ne yapacağını merakla bekliyordum ama bir an bana dönüp söyledikleri şoka girmeme neden olacak kadar korkutucuydu.

"Yarın evlenmiyoruz." dedi ve bütün bedenini yeniden bana dönerken gözlerinde garip bir perde dikkatimi çekti. Bu beni nedense her zamankinden daha korkuttu. Sanki bir an ondaki ben, buhar oldu ve havada yok oldu. Dudaklarının arasından devam eden sözleriyse bütün korkularımı farklı bir evreye sürüklemişti.

"Yarın boşanıyoruz."

Bölüm nasıldı?

Yazar: İlayda Melis Okurgan

Youtube: Mel Okurgan
Instagram: ilmelistan
Twitter: ilmelistan

YARDIMCI HESAPLARI

Wattpad: melis_hikayeleri
Instagram: melseytanlari
Facebook: melis hikayeleri

Continue Reading

You'll Also Like

75.3K 3K 45
TAMAMLANDI. sesin kulaklarımda hiç duymamış olmama rağmen [yarı texting.] ≠ berat ayberk özdemir fanfiction. #1 beratayberközdemir | 01.02.22 #1 gala...
798K 46.3K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
1.6M 27K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
49.3K 1.2K 19
Bu benim ilk kitabım umarım güzel olur ve beğenirsiniz.