Bir Ege Masalı

By marvelhu

546K 21.8K 4K

***Kitap psikoloji temalı bir kitaptır.*** Başarılı bir doktor olan kadının ünlü bir oyuncuyla yolu nasıl ke... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bir Ege Masalı
Bir Ege Masalı/2
Bir Ege Masalı/3
Bir Ege Masalı/4
Önemli
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Kıyamet Günü
ANKA
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Yaşam Savaşı
Bölüm 65
15 Mayıs Özel
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 78
Bölüm 79
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm 82
Bölüm 83
Bölüm 84
Bölüm 85

Bölüm 64

663 41 4
By marvelhu

Herkese merhaba arkadaşlar

Yeni bölümle karşınızdayım. Sanırım bu bölüm yazdığım en uzun bölüm oldu.

Neyse efenim iyi okumalar dilerim 💙

Huzursuz bir uyku.. Sık sık aldığım nefesler..

Zihnimin bedenime uyanması için yaptığı baskının karşısında yorgun ve uykuya muhtaç bedenim vardı.

Yüzümde hissettiğim nefesle uyanmaya başladığımı ve yanımdaki kişinin Karan olduğunu anlamıştım.

Saçlarımdaki eli ufak ufak varla yok arası hareket ederken alnıma, kapalı gözlerime, burnuma kondurduğu öpücükler dudaklarımda ufak bir kıvrılmaya neden olmuştu.

"Seni çok seviyorum her şeyim."

Karan'ın dudaklarımın üzerindeki dudaklarından çıkan fısıltı ortama yayılırken dudak kıvrımıma kondurduğu öpücükle gözlerim açılmak yerine daha çok karanlığa kapılmış ve ben uykuya dalmıştım.

***

"Gelemem diyorum Cihan, uzatma."

"Batarsa batsın. Güneş'i bırakmam."

"Ne demek bu?"

"Hayır, sakın gelmesin. Abin izin vermiyor de. Gelemez buraya."

"Tamam ben bi ara buluşacağım Kaya ile. Gelmesin o."

"Güneş'in gözünün önüne kardeşimi sokmayacağım Cihan. Güneş nasıl başa çıkıyorsa ben de çıkarım. Hiçbiriniz gelmeyeceksiniz."

"Merak ediyor olabilir. Ne yapayım? Bak benim kardeşlerimle aram çok iyi der gibi kızın gözüne mi sokayım? Şimdiye kadar nasıl engel olduysan yine engel ol Cihan."

"Eyvallah bilader."

Duyduğum sesler ile kendime gelirken kaşlarım çatılmıştı.

Kaya, Özgür ve Cihan bu yüzden mi ortada yoklardı?

Ah,Karan...

İçimden kopup gelen duygu selinin önüne geçen endişe ile yattığım yerden hızla doğrulduğumda Karan'ın telefonundaki bakışları da hızla bana çevrilmişti.

Gözlerimiz birbirini bulduğunda beni bir kez daha anlamıştı.

"İyiler, iyisin."

'İyisin' derken sesi öyle bir şekilde çıkmıştı ki sanki bu ihtimalle hayata tutunabilmiş gibiydi.

Aldığım cevapla içim biraz olsun rahatlarken kaybolmayan endişem ile dudaklarım aralanıyordu ki Karan yine beni anladı.

"Güvendeler. Yanlarına sadece birer hemşire giriyor. Kapıda kimseye belli etmeden nöbet tutan adamlar var. Tanıdık olmayan hiçbir yüz yanlarına girmiyor. Her şey kontrolüm altında."

Bu kez gerçekten rahat bir nefes alırken minnet edercesine gözlerine takılı kalan bakışlarımı fark ettiğinde dudaklarına ufak bir gülümseme yer edindi.

Oturduğu koltuktan kalkarken komodinin üzerinde duran bir dosyayı kucağıma bıraktı.

"İçin rahat etsin, hemşirelerin ve adamların bilgileri. Tek bir yanlışlarında ne olacağının bilincindeler. Sana güvenmiyorum diyorsan da zaafımı biliyorsun."

Gözlerim gözlerinden ilk defa kaçarken onda açtığım yaraların iğne ucu kadarını bile bana göstermediğini anlamıştım.

Ve bu çok acı vericiydi. Daha önce tattığım hiçbir acıya benzemiyordu.

Ben bu acıyla başa çıkmayı bilmiyordum. Başa çıkacak kadar güçlü de değildim.

Ben Karan'a sürekli acı veren bencil bir kadındım.

Ona şu an 'sana güveniyorum saçmalama.' demeyi hayatımda hiçbir şeyi istemediğim kadar istemiştim fakat yalandan da olsa söyleyemezdim.

Çünkü biliyordum ki inanmazdı.

Ben Karan dahil kimseye güvenmiyordum fakat Karan'a inanıyordum.

Onu üzmek en son isteyeceğim şey bile olamazken bir nebze de olsa açıklama yapma girişimine kalkıştım.

"Beni hep güvendiğim kişiler yıktı. Şansa bak ki bi sana güvenmedim sen de bana hak etmediği-"

Fakat sözlerim Karan tarafından susturuldu.

"Sen her şeyin en iyisini hak ediyorsun. Hak etmemek ne demek! Ben sana hiçbir şey yapamıyorum Güneş. Hak ettiğin gibi sevemiyorum seni. Şu haline bak."

Karan'ın sözleri ile bulunduğum oda anlam kazanırken bir kez daha hastane odasındaki yatakta, sağ kolum serumlardan dolayı şiştiği için sol kolumda olan serumla, iki elimin de dikiş atıldığına emin olduğum derin kesikler yüzünden sargılar içinde olduğunu yeni hatırlamıştım.

Beni unutan herkes gibi ben de kendimi unutmaya alışmıştım fakat Karan buna ısrarla karşı çıkıyordu.

"Ben seni koruyamıyorum. Seni ne kendinden ne o şerefsiz profesörden ne de diğerlerinden... Benim seni kendimden bile korumam gerekirken.. ben beceremiyorum Güneş. Boğuluyorum, tıkanıyorum. Başında beklemekten başka elimden bir şey gelmiyor. Sen yara almaya devam ediyorsun ben öylece kalıyorum Güneş. Özür dilerim.. Ben seni sevmeyi beceremiyorum."

İlk kez sesindeki yenilgiyle bana kendini açtığında kızarmış gözlerinden dökülen yaşlarla konuşmasını beklemiştim.

Anlatsın istiyordum. O anlatacaksa sonsuza dek susmaya razıydım. Yeter ki içinde kalıp onu zehirlemesin.

Çünkü iyi biliyordum. İnsanın içinde kalan her duygu, her sözcük zamanla yok olmak yerine daha da güçlenerek zehirlemeye devam ediyordu.

Kolumdaki serumu sargılı ellerim yüzünden çekelerken Karan aceleyle araya girerek beni benden bir kez daha korumuş ve serumu nazikçe çıkarmıştı. Bir şey olmamış gibi Karan'ı yatağa oturmaya zorladım ve kollarımı ona sımsıkı sarıp başını omzuma yasladım.

Gözyaşları omzumu ıslatırken kollarını bana öyle sıkı sarmıştı ki o istemeden ondan ayrılmam mümkün değildi.

Onun her bir gözyaşı sanki benim içime ateş olarak yağıyordu.

Elim onun bana hep yaptığı gibi saçlarına çıktığında sargıdan dolayı yumuşak saçlarını hissedemezken yine de okşamaya çalıştım.

"Beni öyle güzel seviyorsun ki Karan. Kendini sakın suçlama. Biliyorum, hayatıma daha çok dahil olmak istiyorsun. Beni her şeye karşı sen korumak istiyorsun ama yapamam. Eğer sen beni korursan ben ben olmaktan çıkarım Karan. Hem,hem.. benim kahramanım sensin."

Birkaç santim benden uzaklaşarak göz göze geldiğimizde gözlerinden akan yaşlarla bana inanmak ister gibi bakıyordu.

İçime düşen yangının aksine gülümseyerek çok az açıkta kalmış parmaklarımla gözlerini sildim.

Gülümsemem buruktu. İçim gibi.

"Seni sevmeyi beceremeyen benim. Hayatımdaki insanlar öyle çekilmiyor ki hayatıma yani sana odaklanamıyorum. Seni hem bu kadar severken hem de bu kadar uzağıma itmek zorunda olmak hiç kolay değil."

Utanıyordum. Karan'ı sevdiğim için değil, ona sevgimi gösteremediğim için.

Gözümden akan yaşı sanki kendisi de ağlamıyormuş gibi silerken alnını alnıma dayayıp fısıldadı.

"Birbirimizi sevmeyi birlikte öğrenelim."

Gözlerimi kapatıp tüm algılarımla onu hissederken ben de fısıldadım.

"Öğrenelim."

Huzurlu geçen birkaç saniyenin ardından kapı tıklatılmış ve biz mecburen ayrılmıştık. İçeriye giren genç doktor bakışlarını üzerime dikmiş ve gülümsemişti.

"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

Ufak bir tebessüm sunmaya çalışsam da yaka kartından adının Ali olduğunu öğrendiğim doktora gülmemi istemediğini belli eden Karan'ın bakışları ile gülüşüm büyümüştü.

Karan'daki gözlerim gözlerine tutunmuş ve dudaklarım da Karan'a aptal aşık gibi sırıtırken varlığını unuttuğum doktor öksürerek kendini hatırlatmış ve doktoru unuttuğumu fark eden Karan ise az önce ağlayan o değilmiş gibi serseri bir şekilde gülmüştü.

"İyiyim, teşekkürler. Çıkışımı yapalım."

Başını sallayan doktor beni onaylarken konuşmuştu.

"Düzgün beslenmediğiniz ve bedeninizin yorgun olduğu kesin. Ellerinizdeki kesikler oldukça derindi. Fazlaca kan kaybetmişsiniz. Bol bol dinlenip, iyi beslenmeniz lazım. Size bazı vitaminler ve ilaçlar yazacağım.Ayrıca pansumanınızı aksatmayın. Geçmiş olsun."

Doktoru başımla onayladığımda odadan çıkmak için arkasını dönmüştü ki Karan aklına bir şey gelmiş gibi durdurdu onu.

"Doktor!"

Doktor bey Karan'a döndüğünde ufak bir tebessüm sunmuştu.

"Buyrun?"

Ancak Karan oldukça düşünceliydi.

"Sevgilimin kullandığı bazı vitaminler var, onlara ek mi yazacaksınız? Ayrıca alerjisinin olduğu bazı ilaçlar var. Onlara dikkat etmek lazım. Özellikle yemesi gereken besinler var mı? Pansumanı kaç saatte yenilenecek?"

Dudaklarıma hakim olan gülümseme karşımdaki güzel manzaranın sahibi olan adamın eseriydi.

Karan kaşlarını çatmış eksik bir şey kalmasın diye düşünürken doktorun bakışları bana dönmüştü.

"Hangi vitaminleri kullandığınızı ve alerjiniz olduğu ilaçları söylerseniz ona göre yazarım."

Benim cevap vermeme gerek kalmadan Karan yataktan kalkmış ve doktorun kolundan tutup odadan çıkarmıştı.

"Ben anlatacağım sana. Hem daha soracaklarım var."

Odadan çıkarttığı doktorun arkasından kapıdan tekrar başını uzatmıştı.

"Ben gelene kadar kalkma yerinden. Anlaştık mı sarışın?"

Dudaklarımdan kaybolmayan gülümseme ile başımı salladım.

"Anlaştık yakışıklı."

Hitap şeklim beni bile şaşırtırken kapı kolunu tutan eli kayan Karan içeri düşer gibi olmuş son anda tutunmuştu.

Dudaklarındaki çapkın gülüşle bana bakarken ben de ona sırıtıyordum ki doktor Karan'a seslenip sevgilimi almış ve götürmüştü.

Gülümseyerek ellerime bakarken parmaklarımı yumruk haline getirip hasar kontrol yapmaya çalışırken abartıyor olduklarını düşünen yanım duyumsadığım acı ile kayboldu.

Gerçekten derin kesmiştim.

Merak içimi kemirirken Karan'a söz verdiğim için yerimden kıpırdayamamış ve hastaların durumuna bakamamıştım.

Sıkıntıyla ne yapacağımı düşünürken Karan tekrar odaya gelmişti.

Dudaklarımda giderken bıraktığı gülümsemenin yok olduğunu görünce kaşları çatılmıştı.

"Ne düşünüyorsun?"

Düşünen bakışlarım Karan'a çıktı.

"Karaca ailesini bir eve yerleştirmem gerekiyor. Profesör sorununu çözene kadar ne Karaca ailesini ne de Özmen ailesini yalnız bırakamam. İki aileyi aynı evde düşünemiyorum."

Yatağa oturarak kucağımdaki sargılı ellerimi ellerine alıp öpen Karan'la dudaklarımda ufak bir gülümseme oluştu.

"Bir fikrin var mı senin?"

Ona fikrini sormam dudaklarında büyük bir gülümsemeye yer açmıştı.

Bu basit bir fikir alışverişi değildi. Bu Karan'a attığım büyük bir adımdı.

Sargıdan azıcık gözüken parmak uçlarıma tek tek öpücük kondururken dudaklarından tenime geçen şifa ile sızlayan kesikler gibi sızlayan kalbim de durumdan hoşnut olup sessizce sevginin devamını beklemişti.

"Evi biraz daha büyük tutup Dolunay ailesini de toplayalım. Sonra bir nikah kıyarız, kaçar gideriz ardından."

Beni güldürmek için söylediği besbelliyken dudaklarımdan kaçan kıkırtılar hoşuna gitmişti.

Oturduğum yerden dizlerimde doğrulup Karan'a sarıldığımda başımı çevirip yanağına kokusunu içime çekerek büyük bir öpücük kondurmuştum.

Kolları belimi sararken öpücüğümle birlikte dudaklarından hoşnut mırıltılar dökülmüştü.

"Artık gerçeğe dönme zamanı."

Geri çekilip yüz yüze geldiğimizde gözlerini kaplayan anlayışla başını salladı.

"Gelmemi ister misin?"

Henüz aileleri birlikte görmeye hazır değilken bir de o ortama Karan'ı sokmak şu an kaldırabileceğim bir şey değildi.

"Şimdi değil."

Gözlerinde kırgın bir bakış görmemek için yataktan indiğimde topuklu ayakkabılarımı yatağın hemen yanında bulmuştum.

Ayağıma ısrarla olmaması ile ellerimi kullanmaya çalışsam da Karan hemen araya girmişti.

Sedyede oturuyorken önümde diz çökmüş ve ayağımı kavrayarak ayakkabıyı nazikçe ayağıma giydirmişti.

Önümde diz çökmesinin sebebi evlilik teklifi değil de ayakkabı giydirmek için olması bile içime ayrı bir sıcaklık akıtırken bu adama sevdalı olduğum için bir kez daha Allah'a şükrettim.

İçimde kopup taşan duygu seli sebebiyle sessizce teşekkür ederek çantamı almış odadan çıkıyorken arkamdan keyifli sesi gelmişti.

"Öpücük yok mu?"

Dudaklarımda oluşan tebessüm heyecanım sebebiyle tüm vücudum gibi titrerken bu heyecanın ömür boyu bitmeyeceğini bir kez daha hissetmiştim.

Bedenimi ona çevirdiğimde dudaklarında tutmaya çalıştığı gülüşü kollarına ilerlememle genişlemiş ve belimi sıkıca sarmıştı.

Dudaklarımız birbirine kavuştuğunda yerinden çıkacak gibi atan kalbime titreyen bedenim eşlik etmiş ve ben ayakta durabilmek için Karan'a sığınmıştım.

Nefes nefese geri çekildiğimizde anlını alnıma yaslayıp bir süre soluklanmıştık ki onu bırakıp gidemeyeceğime emin olmuşken konuşmuştu.

"Biraz daha durursan seni bırakmayacağım. Hadi git, haberleşiriz."

Dudaklarımdaki gülümseme ile başımı sallayıp omuzlarına doladığım kollarımı çektim ve hızlı adımlarla odadan çıktım.

Arkama bir kez olsun dönmedim çünkü biliyordum. Bir kez ona bakarsam yanından ayrılamazdım.

Üst kattaki yoğun bakım ünitesinin önündeki kalabalık oldukça tanıdıkken beni ilk fark eden Begüm Karaca olmuştu.

Sahi onların ne işi vardı? Babamın haberini alınca İtalya'dan bu kadar erken gelmiş olamazlardı değil mi?

Büyük, güneşte kızıla çalan kahve gözleri, uzun kirpikleri ve az miktarda yaptırdığı için doğal sanılan dolgulu dudakları ile mükemmel bir surata sahipti. Uzun boyu,fit vücudu ile yanından geçen herhangi biri onun manken olduğunu direkt anlayabilirdi.

Makyajı aktığı için silindiği belli olan yüzü ile bana döndüğünde aklımdan başka bir soru daha geçmişti?

Biz ne zamandır görüşmüyorduk?

Öyle uzun bir zaman olmuş olmalı ki kısa bir an kim olduğunu düşünmek zorunda kalmıştım.

"Neredesin sen? Kimse doğru dürüst bilgi vermiyor?! Babam iyi mi?!"

Begüm'ün sesi ile herkes bana bakmışken cevap vermeden önce hepsinde gözlerimi gezdirmiştim.

Kübra kumral saçlarını kızıla boyatmıştı. Beyaz teni ve anneannemin gözlerine sahip mavi gözleri ile saçları doğal gibi duruyorken onun yanındaki Feyza ablamın da saçlarının uçlarını sarıya boyattığını fark etmiştim.

Sanki onlar bir aileydi ve ben uzaktan tanıdıkları yabancı biriydim. Bu cümlede sanki fazlaydı. Ben onlar için gerçekten yabancıydım.

"Ameliyatı iyi geçmişti. Değerleri de bana gelen bilgiye göre normal. Tedbir amaçlı yoğun bakımda."

Gözlerimi oğlunun yanında oturan anneme çevirdim.

"İyi misin anne?"

Solgun duran yüzü ile yanındaki Mine ile bakışlarımız kesişmişti.

Aramızdaki anlaşmanın en önemli maddesi, isteklerimin hiçbiri tarafından bilinmemesi gerektiğiydi.

Her ay düzenli gittikleri check-up Mine ve doktor istiyor diye sanıyorlardı. İlaçlarını düzenli kullansınlar diye Mine'nin yaptığı baskıyı da görevine olan düşkünlüğünden, babam şeker hastası olduğu için yememesi gereken yiyeceklerin itina ile ondan uzaklaştırılmasını da yine aynı sebepten sanıyorlardı.

"İyiyim merak etme."

Sesi de iyi gelirken derin bir nefes almıştım.

"Araba çarptı dediniz, nasıl oldu?"

Haluk Karaca kalp hastası bir adamdı. Aracın kendisine çarpması yumuşak bir şekilde gerçekleştiğinden vücudunda sadece ezikler bulunuyordu fakat kalbi korkuya dayanamayıp riske girmişti.

"Bilmiyorum, yanında değildim."

Serkan Karaca'nın gözleri üzerime çevrildiğinde ona hiç bakmadan yanlarından geçtim ve yoğun bakım için uygun bir şekilde giyindikten sonra içeriye girdim.

Yanyana olan yataklarda yatan ikilinin sağ taraftaki yatağında Haluk Karaca vardı.

Gözlerim kapalı gözlerinde ve yüzünde dolanırken hemen solunda yatan Ahmet Özmen'e baktım.

İkisini de sırayla kontrol ettiğimde derin bir nefes almıştım. İyilerdi.

İkisinin arasına çektiğim koltuğa oturduğumda gözlerim tam karşımdaki duvardaydı.

"Kendimi kandırmak istiyorum.' Seni sevmiyorlar çünkü evlat nasıl sevilir bilmiyorlar' demek istiyorum ama sizin çok sevdiğiniz evlatlarınız var. Ben miydim fazla olan?"

İkisinden de çıt çıkmıyordu çünkü ikisi de derin bir uykudaydı.

Gözlerim Ahmet Özmen'e çevrildi.

"Senelerce gizlenip para yardımı yapmak yerine karşıma çıkıp pişmanım deseydin, çoktan seni affetmiştim ama sen bana gerçeği söylerken bile benden kaçtın. Üstelik kimliğim gibi tek sahip olduğum şeyi, mesleğimi de alarak."

Sargılı ellerime kayan gözlerimle gülümsedim.

"Bu kesikler deli olduğum için değil. Yanınızda kalabilmek için."

Parmaklarım birbirine dolanmak isterken sargı izin vermemişti.

"Kendimi kandırmak, benim yapabildiğim en iyi şey ama bana sebep bırakmadınız."

Başımı Haluk Karaca'ya çevirdim.

"Öz olmadığımı öğrendiğimde hem çok üzülmüştüm hem de çok sevinmiştim. Sevinmiştim çünkü benim öz olmadığımı bildiğin için öyle davranıyorsun sanmıştım. Bir kez daha kapına gelmeyi düşünmüştüm beni kabul et diye yalvarmayı.. ama sen bilmiyormuşsun."

Ellerim kafamdaki bonenin üstünden sertçe kafama vururken sesim de yükselmişti.

"Neden, neden, neden ben?! Neden ben sevilmiyorum?! Aklım almıyor! Kendimden nefret ediyorum ama nedenini bilmiyorum!"

Ses tonum düşerken kızaran gözlerime inat ağlamadım.

Kendi kendime mırıldandım.

"Kimse sevmiyor diye galiba benim doğrularım sevileyim diye öyle çok siz olmuştu ki! Farkında olmadan ben de kendime yabancı olmuşum."

Ahmet Özmen'in örtünün dışında kalan elini sargılar izin verdiği kadar tuttum.

"Bu eller bana bir tek beni verirken dokunmuş. Onda da çöp tutar gibi tutmuşsun. Hani babalar kahramandı?"

Atarcasına elini geri bırakıp bacaklarımı vücuduma çekerek kollarımı kendime doladım.

Sanki.. sanki diğerlerinin yerine de sarmıştım.

"Kaç sene olmuş görüşmeyeli, ellerim sargı içinde.. kimse fark etmedi. Beni kimsenin görmediğini biliyordum ama artık bedenimi bile görmez olmuşlar."

Oturduğum koltuktan kalktım.

Ahmet Özmen'e değmeyen gözlerim Haluk Karaca'da takılı kalmıştı.

"Ben her şeye rağmen özlemişim baba. Hepinizi, tek tek..  Kabullendim, siz beni özlemediniz. Olsun, alışığım ben."

Yoğun bakımdan çıktığımda bedenim biri tarafından sıkıca tutuldu.

"Beren, Beren babam iyi mi?"

Eren'in telaşlı sesini duyduğumda pür dikkat bizi izleyen Karaca ailesinin yanından birkaç adım atarak da olsa uzaklaştım.

"Merak etme iyi."

Anlık olarak gözleri üzerimde gezindiğinde ellerimin halini fark etmiş ve kaşları çatılırken iki elimi de elleri arasına nazikçe almıştı.

"Ellerine ne oldu senin? İyi misin?"

Gözleri cevap bekler gibi gözlerime çıktığında ona her nasıl bakıyorsam gözlerini kaçırmıştı.

Zorlukla yutkunup Eren'in sırtının dönük olduğu tarafta duran Serkan Karaca'ya baktım.

Gözlerimi hiçbir zaman beğenmezdi ve bunu şimdi de kanıtlamak ister gibi çatık kaşlarla bana bakıyordu.

"İyiyim. Önemli bir şey değil."

Ellerime dikkatlice bakarak sanki sargının içini görüyormuşcasına yüzüne acı bir ifade yerleşti.

"Önemli belli ki bu kadar sargılı. Canın acıyor mu? Yemek de yiyemedin değil mi? Gel sana bir oda ayarlayalım, dinlen. Ne yemek istersin? Sağlıklı bir şeyler söyleyelim. Sonra da ilaçlarını içersin. İlaçlarını almaya zamanın olmamıştır şimdi. Neyse ben de reçetenin fotoğrafı vardı. Ben hallederim onu."

Gözleri gözlerime tutunmuş ısrarla konuşurken daha önce hiç hissetmediğim bir duyguyu gözlerimiz arasında paylaşmıştık.

Yeni doğup da eve gelen minicik bebeğin küçük abisinin ısrarlarıyla kucağına verilmesiyle göz göze gelmeleri ve aralarında o ilk kurulan temasla başlayan bağı doğumumdan 26 sene sonra babası hastane odasında yoğun bakımdayken yalan ailemin az uzağında kuruyorduk.

İlk defa gözlerinden bir ifadeyi okuyabildim.

'Senin canın, benim canım.' Der gibiydi.

Az önce sevgisizlikten dolan gözlerim şimdi bu minik bağ nedeniyle taşıyordu. Gözümden ılık bir şekilde akmıştı ancak biliyordum ki gözlerim parlıyordu.

Çünkü bir gün abim olmasını deli gibi istediğim Eren'in gözleri de benim gibiydi.

Hem ağlamış hem de gülmüştü masmavi gözleri.

Ben Karan'dan sonra ilk defa sevgisizlikten değil gördüğüm sevgiden dolayı ağlıyordum ve yalnız da değildim.

Eren'in göz yaşımı silmesi ile ona cevap vermek için açılan dudaklarım Serkan Karaca'nın yanımızda bitmesi ile kapanmıştı.

"Hayırdır, tanışıyor muyuz?"

Ellerimi tutan ellerinden uzaklaştığımda Eren de hızla toparlamıştı kendini.

Tam Serkan Karaca'ya cevap verecekti ki araya girdim.

"Kendisi Ahmet Özmen'in oğlu Eren Özmen. Babası da içeride yoğun bakımda."

Bir kez olsun Eren'e bakamazken kendisinden bu şekilde bahsetmem hakkında ne düşündüğünü düşünmek istemiyordum.

"Ahmet Özmen?"

Serkan Karaca'nın sorar şekilde söylediği ismi tanımlayacak bir çok sıfat vardı fakat hepsini içimde tutmayı tercih etmiştim.

"Babamın eskiden bir dostu. Belki hatırlarsın. Kızı Selen, okuldan arkadaşımdı. O şekilde hatırladım ben de."

Selen'i anmak ufak bir bağ kurduğum Eren'de nasıl bir etki bıraktığını bilmezken Serkan Karaca'nın yeşil gözlerindeki hesap soran tavır yok olarak Eren'e döndü.

"Ben Serkan, Beren'in abisiyim."

Eren'in tavrını merak eden yanıma engel olamazken gözlerim hızla Eren'in bulmuş ve gözlerinden geçen acı ifadeyi yakalamıştım.

Serkan Karaca'nın uzattığı ele bir süre bakmış ve kendini toparlamaya çalışsa da uzun sürmüştü.

"ben de Eren."

Kısık çıkan sesini zorlukla toparladığını hissederken Serkan Karaca'nın elini tutmuş ve tokalaşmışlardı.

"Hadi Beren."

Başımı sallayarak ikili ile yürümüş ve Karaca ailesinin içine dalan Eren'in 'geçmiş olsun' dediğini duymuştum.

Sorar gibi birbirine bakan Karaca ailesini Serkan Karaca, benim az önce kendisine verdiğim cevapla cevaplandırmıştı.

Duvara yaslanarak bakışlarımı karşımdaki koltukta Serkan'ın yanında oturan Eren'e çevirdiğimde Karaca ailesinin üyelerini teker teker merakla incelediğini fark etmiştim.

Eren'den bakışlarımı çekmemi sağlayan şey, karşıma gelen Feyza Karaca olmuştu.

"Babam ne zaman çıkacak? Çıkınca ne yapacağız? Çocuklara oda tuttuk hastaneden ama böyle olmayacak. Var mı bir planın?"

Başımı sallayarak onu onayladım.

"Farkındayım. Ayarlıyorum bir yer. Babam iyileşene kadar bir süre dönemezsiniz."

Profesör sorununu çözene dek desene sen şuna. Hoş, çözebilecek misin o bile belli değil. Beceriksiz!

"Dönemezsiniz derken? Babamla annem kalsın işte. Yusuf işe gidiyor, çocukların kursu var. Biz döneriz."

İnan bana bunu ben daha çok istiyorum abla.

"Ağır bir kalp ameliyatı geçirdi. Mutlu olması gerekiyor. Hepimiz bir arada kalacağız. Kocan izin alsın ayrı kalamıyorsanız. Çocukların kursunu da ben halledeceğim."

Ters ters bana bakarken cebimdeki telefonuma gelen bildirimle susmak zorunda kalmıştı.

Gelen mesajı gönderene baktığımda dudaklarım kıvrıldı. Mesaj Karan'dandı.

Ev işini hallettim. Yanyana iki ev. Hem birlikte olacaklar hem ayrı. Aşağıda araba bekliyor, gitmek isteyenleri gönderebilirsin. Eren'le konuştum. Haberi var. Evi o ayarlamış görünecek. Sanki kendi evlerinin yanını size kiralamış gibi. Sen ev konusunu aç, gerisini Eren halleder güzelim. Herkesi göndersen iyi olur çünkü başka planlarım var ;)

Bedenimdeki gerginliği anında alırken mesajın sonuna koyduğu göz kırpma, zihnimde canlandığında kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu ki ablamın sesiyle kendime geldim.

"Ev işini çözsen iyi olur o zaman. Yorulduk yeterince."

Başımı sallayarak onu onayladım ve annemin de yanlarında oturduğu koltuğa yaklaştım.

"Ev ayarlamaya çalışıyorum anne. Ayarlayabilirsem sen de eve git de dinlen. "

Annem konuşamadan mesajı alan Eren konuştu.

"Ev mi yok?"

Ona dönüp başımı onaylarcasına salladığımda tekrardan konuşmuştu.

"Bunca sıkıntının içinde bir de ev aramayın. Bizim evin yanındaki ev boş. Size orayı tutarız."

Minnetle Eren'e baktığımda konuşmuştum.

"Asla hayır demem. Çok iyi olur. "

Başını sallayarak onayladı ve oturduğu yerden kalktı.

"Ev sahibini arayalım o zaman."

Onu onaylayarak arkasından ilerlediğimde koridorun sonuna kadar gelmiştik ki nazikçe kolumdan tutulup çekildim.

Dudaklarımdan kaçmak isteyen çığlık ağzımı kapatan el sayesinde yok olurken birinin beni kaçıracağı düşüncesinden dolayı değil, düşeceğimi sandığım için olan çığlık bastırılmıştı.

"Benim, sarışın."

Eren de Karaca ailesinin olduğu yöne baktıktan sonra yan tarafımıza geçtiğinde Karan'ın beni saran kollarının ardından saç diplerime öpücük kondurduğunu hissetmiştim.

"Ayıp be ayıp. İki dakika rahat dur. Sesimi çıkaramıyorum diye gavat yaptın beni iyice."

Eren'in Karan'a olan siteminin ardından beni kendine doğru çekmesi ile zarar görmeyeyim diye kollarını çeken Karan'ın da Eren'e söylenmesi bir olmuştu.

Birbirinden ölesiye nefret eden, neredeyse kanlı bıçaklı kavgalı olan ikilide 30 yıllık evliliklerinde didişen bir çift görmem deli olduğuma işareti.

"Sarışın dedim diye üzerine alınıp sevinmiştin de umutların boşa mı çıktı Eren? Sevgilim o benim.Hem sen ne zaman gidiyorsun?!"

Karan'ın sözleri üzerine kıkırdarken Karan beni güldürmüş olmasıyla gülerek göz kırpmış ve benim ona olan hayran bakışlarım Eren'in ters bakışlarıyla yere çevrilmişti.

"Tövbe Estağfurullah! Beren'e dua et onun hatrına susuyorum yoksa ben bilirdim seni sarışın yapmayı! Ayrıca gitmiyorum! Babamın refakatçisi olacağım. Sen git!"

Sargılı elimi kavrayan Karan, Eren'in ilk cümlesine kulak asmamış fakat gitmeyeceğini duyunca Eren'e dönmüştü.

"İyi. Uslu bir refakatçi ol ve nöbetini tut. Bizim Güneş'le planlarımız var."

Sorarcasına Karan'a baktığımda Eren konuşmuştu.

"Beren de benimle kalacak. Yani, bir şey olursa müdahale eder. Sen git."

Başımı sallayarak Eren'i onayladım.

" Eren doğru söylüyor, Karan. Başka bir zaman yaparız. Hastaneden ayrılamam. Hem sen de dinlen. Yorgunsun."

Bir yandan konuşurken diğer yandan da dayandığı duvardan ayrılıp diğer eliyle elimi kavramıştı Karan.

"Birincisi küçük hanım, ben sizinle dinlenebiliyorum. İkincisi ise; hastaneden ayrılacağımızı kim söyledi?"

Elleri ellerimi kavramışken gözlerimiz birbirine tutunmuştu ki Eren'in sesini duydum.

"Serkan mı o?"

Duyduğum isimle birlikte hızla Karan'ın ellerini bırakıp uzaklaşırken Eren kahkaha atmıştı.

Sinirlendiği belli olan Karan'a döndüğümde gülümsemeye çalıştım.

"Özür dilerim Karan. Abimler gidene kadar uzak dursak iyi olacak."

Karan'a açıklama derdindeyken Eren'in duyduğu 'abimler' kelimesinden sonra gülüşü durmuştu. Yaptığım yanlışı fark ettiğimde elimden hiçbir şey gelmeden öylece kalakalmıştım.

Eren'in moralinin bozulduğunu fark eden Karan konuştu.

"Ev hazır, araba hazır. Koruma işini hallettik. Benim biraz işim var. Sonrasında geleceğim. Ben gelene kadar Eren'e emanetsin güzelim."

Aralarında benim bilmediğim çok şey geçen ikili gözleriyle konuşmuşlar ve ardından Eren'in sesini duymuştum.

"Eyvallah."

O, önden ilerlemeye başladığında Karan bana yaklaşıp alnıma bir öpücük kondurmuştu.

"Bildiği bir gerçek zaten.Üzüldü diye üzme canımı. Unutma, kimse senden daha değerli ve önemli değil."

Ona başımı sallayarak karşılık verdiğimde oldukça basit duran ancak büyük anlamlara sahip o iki kelimeyi söyledim.

"Seni seviyorum."

Benden uzaklaşmadan hemen önce o da aynı şekilde konuşmuştu.

"Seni seviyorum."

Tekrardan Karaca ailesinin yanına döndüğümde Eren durumdan bahsetmişti.

Aşağıda bekleyen şoförü de kendisinin ayarladığını söylerken teşekkür eden Serkan Karaca ailesini de alarak uzaklaşmıştı.

Karaca ailesi gittikten sonra Eren'in yanına koltuğa oturduğumda ikimizin arasında başlayan sessizlik belli bir müddet sürmüştü.

"Serkan, çok şanslı."

Gülümsedim. Kesinlikle öyleydi. Kendisini çok seven bir ailesi vardı.

"Öyle."

Eren devam etti.

"Çünkü senin gibi bir kardeşi var."

Sesindeki ton içimde bir yerlerin kıyılmasına neden olmuştu.

Gözlerim karşımdaki duvardan Eren'in gözlerine çevrildi.

"Ben onun kardeşi değilim."

Karaca ailesi ile aramın iyi olamadığını biliyordu fakat tam olarak detaylara sahip olmadığını gözlerindeki merak sayesinde anlamıştım.

"O benim abim."

Gözlerini acıyla kapattığında buruk bir gülümseme yerleşti dudaklarıma.

Bir daha tek bir kelime etmezken sessizlik içinde dakikaları tükettik.

Ta ki küçük bir çocuk yanımıza gelene kadar..

"Bunu bir abi gönderdi. Sana çok sevdalıymış öyle söyledi."

Elime bıraktığı not kağıdı ile birlikte gülerken notu okudum.

"Sence bir hastane odası olsak, oda numaramız kaç olurdu?"

Yazdığı nottan hiçbir şey anlamazken sorusunu tekrar tekrar düşündüm.

Bir hastane odası olsak..

Biz..

Başlangıcımız..

10 Haziran'da karşıma çıkmıştı.

Acaba karşılaşma günümüz müydü?

10 yaşındayken karşıma çıkan masal kitabıyla etmeye başladığım dualarımı mı kastediyordu?

Hastanenin 10 numaralı odasının olmadığını fark etmem kısa bir sürede gerçekleşirken Eren'e gittiğimi söyleyerek yanından ayrılmıştım.

Bulunduğum kattaki odalardan birinin numarası 1010' du.

İçime dolan bir hisle birlikte kapıyı açtığımda odadaki hiçbir şeyi fark etmeden gözlerim doğrudan gözlerini bulmuştu.

"Karan."

Gözlerindeki ışıltı sesimin fısıltı halinde çıkmasını sağlarken gülümsemiş ve bana bu dünyada cenneti yaşatmıştı.

Işıklarla süslenmiş odada sedye olması gereken yerdeki büyük minderler ve büyük duvara yansıtılmış projeksiyon ile açık hava sinemasına benzetilmiş odada gözlerimi gezdirdim.

"Madem buradan çıkamıyoruz o zaman ben de dışarıyı sana getireyim dedim. Beğendin mi?"

Eli ensesine çıkmışken gergince vereceğim cevabı bekliyordu.

Ona doğru ilerleyip sımsıkı sarılırken kulağına doğru fısıldadım.

"Bayıldım."

Kolları beni sarmışken bana kısa gelen bir sürenin ardından ayrıldı.

"Sana kıyafet getirmiştim. İstersen üzerini değiştir."

Kafamı sallayarak ondan uzaklaşıp gösterdiği çantaya doğru ilerledim.

Yanında başka bir çanta daha duruyorken merak ettiğimi anlamış olacak ki konuştu.

"O Eren'e. Ben çıkayım sen de rahatça giyin. Bu arada hepsi yıkandı. Rahatça giyebilirsin."

Dudaklarımdaki gülümseme sevdalandığım adamın büyük kalbine aitti.

Ona gülümseyerek başımı salladığımda eli ensesindeki saçları karıştırırken tekrar konuşmuştu.

"Ellerin sargılı, tek başına halledebilecek misin?"

Başımı sallayarak onu onayladım. Bir şekilde halledecektim.

Utanmış gibi aceleyle çantayı alıp çıktığında ben de eşyaları karıştırmış ve içinde bulduğum iç çamaşırları gördüğümde yüzümün alev aldığını hissederken yıkanan şeylerin bunlar olduğunu anlamıştım.

Ateşe değmiş gibi geri bırakırken bulduğum eşofman takımını aceleyle alıp odanın tuvaletinde giyinmiştim.

Ellerimi fazlası ile zorladığım için sızlamaya başlamış olsa da görünürde bir şey olmadığından umursamadım.

Saçlarımı da toplamak istesem de yapamayacağımın farkında olduğum için olduğu gibi bırakmıştım.

Karan kısa süre içerisinde geri döndüğünde elleri dolu bir şekilde gelmişti.

Merakla ona bakarken sırayla yemekleri çıkarmış ve minderlerin hemen önündeki örtünün üzerine dizerek piknik alanına çevirmişti.

Oturduğum yerden gözümü kırpmadan onu izlerken bakışlarımı fark edip göz kırpmıştı.

"Eren'i de çağıralım mı?"

Karan'ın sorduğu soru ile içimi kemiren noktanın açığa çıkmasıyla omuz silktim.

"Madem çok ısrar ediyorsun, çağıralım."

Tek kaşını kaldırarak alayla bana bakan Karan'a dil çıkardığımda öylece kalakalmıştı. Benden bunu beklemediği kesindi.

Ben de kendimden beklemiyordum.

Aceleyle oturduğum yerden kalkıp Eren'in yanına gittiğimde onu da yemeğe çağırmış ve kabul etmesini sağlamıştım.

Birlikte odaya geri döndüğümüzde bakışları odada dolanmış ve ters ters Karan'a bakmakla yetinmişti.

Çeşit çeşit ev yemeklerinin sıcaklığı ile iştahım açılsa da ellerimden dolayı kimseye çaktırmadan zorlukla yemeye çalıştığımda elimdeki kaşık alınmıştı.

Karan'ın elimden kaşığımı alması ile ona döndüğümde aslında ikisinin de henüz başlamamış olduğunu fark etmiştim.

"Yediğinden emin olmam lazım."

Önümdeki sıcak mercimek çorbasını da eline almasıyla bana itiraz hakkı tanımayan Karan çorbayı üfleyerek yedirmeye başlamıştı.

Bir süre gözlerini üzerimde hissettiğim Eren'e bakmamıştım ki Karan'ın 'hadi' demesi ile o da yemeğe başlamıştı.

Gözlerim Karan'a neler anlatıyordu bilmiyordum ama anlatmak istediğimi net bir şekilde anladığını biliyordum.

"Sen de ye."

İkazımla birlikte birkaç yudum da kendisi almış, çoğunlukla bana yedirerek yemek faslını zorlukla bitirmiştik.

Ne kadar doydum diye bağırsam da ikisi de oralı olmadan yemem için zorlamışlardı.

"İlaç vakti."

Karan'ın bir poşet dolusu ilacı çıkarmasının yanı sıra bir poşet de Eren çıkardığında soru sorarcasına ikiliye baktım.

"Hepsini ben içmeyeceğim değil mi?"

Eren ve Karan'ın birbirine dönen gözleri daha sonrasında ilaç poşetlerine kaymıştı.

İkisi de ilaçları çıkartıp karşılaştırırken aynı zamanda prospektüsleri okuyorlardı.

Geçen dakikalar boyunca ilaçları tartışacak hale geldiğimde artık araya girmem gerektiğinin bilincindeydim.

"Tamam ben karar veririm"

İçlerinden seçtiğim iki ilacı içerken çantamdaki sakinleştirici aklıma düşmüş, içmek istesem de vazgeçmiştim.

Uykusuzluğumun üzerine onu içersem uyumamam imkansız hale gelirdi fakat uyanık kalmak zorundaydım.

Eren'in 'ben gideyim.' Demesinin ardından Karan'la yalnız kaldığımızda meyve soymaya başladığını fark etmiştim.

"Yok artık."

Elindeki elmadan başını bana çevirdiğinde sorarcasına bakmıştı.

"Sen yiyeceksin herhalde, ben yiyemem çünkü."

Elindeki elmayı bırakırken cıkladı. Büyük minderde hemen yanımda oturuyorken bana doğru yaklaştı.

"Elmaya bayılıyorsun. Sen yiyeceksin."

Burunlarımız birbirine çarparken yakınımdaki yüzü ve yakıcı nefesi ile neyden bahsettiğimizi bile unutmuş, onun çekimine kapılmıştım.

Cevap veremeyecek halde olduğumu fark edince aramızdaki sessizliğe nefesi karışmıştı.

Dudakları dudaklarımın üzerindeyken ısrarla beklemesi ile daha fazla dayanamayıp dudaklarını kavramıştım.

Başlattığım öpüşmemiz Karan sayesinde bitmezken nefessiz kalmış olsam da çekilmek istemeyen yanımla karşılaşmama sebep olmuştu.

Zorlukla geri çekildiğimde yakınımdaki yüzünü izleyen gözlerim zaten koyu olan gözlerinin daha da kararmış vaziyette uzun kirpiklerinin ardından aralanışını izledi.

Doyamadığım gözlerine bakarken dışarıdan bir ses geldi.

"Beren bir şeyler ters gidiyor, yetiş!"

Anlaşılan kaderim Karan'la iki dakika aşk yaşamama da engeldi.

Bölüm sonuu

Düşünceleriniz neler?

Diğer bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın 💙

Continue Reading

You'll Also Like

63.2K 5.1K 6
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
5.1M 279K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
573K 74K 26
"Leyla!" Günlerin yer değiştirdiği o saatlerde, gecenin en karasında, bir ruhun kilitli kalmış sokaklarındaydık. "Burada ne arıyorsun?" Başkası içi...
390K 1.7K 4
YENİDEN YAZILIYOR 🍷⛓️🌓 Enemies to lovers... ⛓️ ~mafya İyi kalpli ama yaşadığı ilişkiler yüzünden kırık olan Ahu ablası evlenince onunla aynı evde...