ARAFTA İKİ KİŞİ

Od kasinan

2.6M 96.7K 12.9K

Více

ARAFTA İKİ KİŞİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
DUYURU
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
DUYURU
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
AÇIKLAMA
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
62. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. Bölüm
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
DUYURU
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
74. BÖLÜM
VEDA

63. BÖLÜM

19.7K 975 46
Od kasinan

Zeynep, Kerem'in odasından çıktıktan sonra Gözde'nin yanına yaklaştı. Onu fark eden genç kadın ayağa kalkmak isteyince Zeynep, zarif bir hareketle onu durdurup önündeki sandalyeye oturdu ve

"Gözde senden bir şey rica edeceğim ve çok çabuk hâlletmeni isteyeceğim." deyince Gözde  "Elbette Zeynep Hanım, buyurun!" dedi. Zeynep, yolda gelirken planladıklarını Gözde'ye aktarıp ondan isteklerinin derhal yerine geleceği sözünü alınca eve gitmek üzere yola koyuldu.

Muhif, kapıyı ona açtığında Zeynep'in hiç alışık olmadığı bir telaş içindeydi. Zeynep, nedenini bilse de aldırmadı ve "Sadık, hadi birer keyif kahvesi yap da terasa gel. Karşılıklı bir kahve içelim." dedi.

"İşim başımdan aşkın, ne keyfi Allah aşkına! Yapayım sana kahveni, iç işte!"

"Hadi ama, on beş dakika altı üstü. Bu kadarcık zamanın yok mu benimle kahve içecek? Gören de İngiltere kraliçesi geliyor, zanneder."

Muhif, homurdana homurdana mutfağa döndü. Zeynep, yüzünde bir tebessümle terasa çıkıp sigarasını yaktı. Biraz sonra Muhif, kahveleri tepsiye koymuş yanına gelmişti bile.

"Bak on beş dakika ama, beni oyalayıp durma!"

"Tamam dedik ya!"

"Al bakalım." diyerek ona kahvesini uzatıp kendisi de Zeynep'in karşısındaki koltuğa geçti. Zeynep, kahveden bir yudum alıp sigarasından bir nefes çektikten sonra kendini büyük bir mücadeleye hazırlayarak koltuğunda geriye yaslandı.

"Şimdi sana bir şey söyleyeceğim ve sen dırdır etmeyeceksin!"

"Ben ne zaman dırdır ettim? Zırvalarsan söylenirim hepsi o! Çıkar bakalım ağzındaki baklayı."

"Akşama Suzet geliyor ya!"

"Bak, sululuk istemiyorum; öyle laf çarpmalar, bıyık altı gülüşmeler, kocanla bakışıp kikirdeşmeler yok!"

"Ya, bir sus da dinle!"

"Hayır, ben diyeceğimi diyeyim de... Sizin ne mal olduğunuzu biliyorum ben çünkü!"

"Sadıkkkkk!"

"Tamam be, konuş!"

"Sen de bizimle sofraya oturacaksın!"

"Yok, daha neler?"

" İtiraz istemiyorum demiştim ama."

"Ben de sana zırvalarsan söylerim demiştim ve zırvalıyorsun!"

"Hayır efendim, zırvalamıyorum. Beni emrivaki yapmak zorunda bırakma. Ben her şeyi hâllettim."

"Neyi hâllettin ha, neyi? Ben sofraya oturacağım da servisi ecinniler mi yapacak?"

Tam o sırada çalan kapı zili kavgayı kesti. Zeynep "Ben seninle nasıl başa çıkacağım" anlamında başını sallayıp dururken Muhif, kapıya bakmak için yürüdü. Zeynep, gelenleri bildiği için onları Muhif'in hışmından korumak için peşinden gitti.

Tam tahmin ettiği gibi kapıda Gözde'nin gönderdiği şirketten bir kadın üç erkek, dört kişilik ekip duruyordu. Muhif sertçe "Kimi arıyorsunuz?" diye sorunca adamlardan biri cevap verdi.

"Kerem Sayer'in evi mi efendim?"

"Duruma göre değişir? Kimsiniz ve ne arıyorsunuz?"

"Biz Elite Davet - Organizasyon'dan geliyoruz efendim! Şirketimiz, Zeynep Sayer'in talebi üzerine gönderdi bizi."

"Neeeeeee?"

Muhif, şimşek gibi geriye, Zeynep'e doğru döndü. Zeynep alabildiğine sakin bir tavırla

"Evet, ben istedim. Buyurun içeriye. Muhif Bey size mutfağı gösterecek."

"Hayır efendim, hiçbir şey göstermeyeceğim. Kimse benim mutfağıma giremez!"

"Muhif, bunu arkadaşların yanında konuşmasak!"

"Hayır, diyorum!"

"Keyfin bilir! Buyurun ben size çalışacağınız yeri göstereyim." diyerek mutfağa doğru ilerlerken adamlara da onu takip etmeleri işaretini verdi. Mutfağa geldiklerinde "Siz hazırlıklarınızı yapın, ben birazdan Muhif Bey'i size direktiflerini vermek üzere yanınıza göndereceğim." dedikten sonra Muhif'in koluna girerek onu terasa doğru çekiştirdi.

Muhif, hâlâ söylenip duruyor ve mutfağında yabancı kimsenin yeri olmadığını avaz avaz haykırıyordu. Gelenler, bu garip görüntüye şaşırmış da olsalar aldıkları eğitim gereği hiç renk vermeden yanlarında getirdikleri malzemeleri çıkarmaya ve hazırlık yapmaya başladılar.

Zeynep, Muhif'i terasta koltuğa zorla oturtup karşısına dikildi. Kollarını göğsünde kavuşturmuş ve en zorlu suçluları yıldıran Zeynep Komiser bakışını takınmıştı bile. Sert bir sesle

"Sana insan gibi söyledim, laf anlamadın! Şimdi sesini kesecek ve beni dinleyeceksin!"

Muhif, sussa da Zeynep'in yüzüne dik dik bakmaktan geri durmamıştı.

"Şimdi, gelen insan her şeyden önce senin misafirin ve evimize sen davet ettin."

" Suzet, benim kim olduğumu ve bu evde ne iş yaptığımı biliyor."

"Hayır efendim, Suzet senin kim olduğunu bilmiyor! Sen, herkese yaptığın gibi ona da kendini Kerem Sayer'in uşağı olarak tanıttın!"

"Zaten öyleyim!"

"Hayır, değilsin! Bunu üçümüz de biliyoruz. Başkalarına istediğin dümeni çevir, karışmam ama belli ki bu kadın senin için önemli!"

Muhif, hafifçe kızararak gözlerini yere indirdi. Zeynep onun tavrını fark etse de kendi duruşundan taviz vermedi.

"Her şeyi bir yana koy. Ne Kerem ne de ben kadını tanıyoruz. O bizim değil senin davetin üzerine geliyor. Onun yanında başkalarına yaptığın gibi klasik uşak rolüne bürünürsen bu her şeyden önce kadını rahatsız eder. Bunu almıyor mu o kalın kafan?"

Muhif'in sesinin tonu düşmüştü ama hâlâ direnmeyi sürdürüyordu.

"Niye rahatsız etsin ki? Buraya gelirken Kerem Sayer'in evine geliyor, benim değil üstelik biliyor benim onun yanında çalıştığımı."

"Kerem Sayer'in yardımcısı olduğunu biliyor."

"Öyleyim zaten!"

"Elbette öylesin ama ondan öte can dostusun. Bu kadın, aptal değil! Senin bildiklerinin, Kerem'in hayatındaki yerinin bal gibi farkında. Sen şimdi bu akşam yemek servisi, içki servisi yapacağım diye saçma sapan inat edersen bu Kerem'i de küçük düşürür. Olayı hiç bu yönüyle görmedin değil mi?"

"Ben Kerem'in bir sürü misafirini ağırladım."

"Elbette ağırladın ama hiçbiri senin özel davetinle girmedi bu eve. Şu taş kafana bir sok, bu kadın 'senin misafirin' be!"

Zeynep'in bu kadar sert ve kesin konuşması Muhif'in direnmelerini geri püskürtmüştü. Her zaman atışmaya alışık olduğu, laf dalaşında ondan hiç de geri kalmadığı hâlde ilk kez Zeynep'in otoriter ve itiraz kabul etmez yanıyla tanışıyordu. Söylediklerine içten içe hak bile vermişti. Özellikle Kerem'i küçük düşüreceğini söylediğinde onu can evinden vurmuştu. Yine de bir anda teslim bayrağı çekmek Muhif'e göre değildi.

"Yemekleri ben yaparım. Zaten başladıydım."

"İyi tamam sen yap! Ama adamlara zorluk çıkarmayacaksın, ukalalık da etmeyeceksin ve homur homur homurdanmayacaksın! Suzet gelmeden önce o mutfaktan çıkacaksın, üstüne adam gibi bir takım elbise giyip bizle birlikte misafirini ağırlayacaksın, o buradayken hiçbir nedenle mutfağa girmek yok anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı!"

"Güzel! Şimdi otur şuraya, kahveni iç. Sana anlatacaklarım var!"

Zeynep, Muhif'in yemek konusunda inatçı davranacağından emin olduğu için Gözde'den sadece servis için eleman istemişti. Yemekleri kendisi yaptığı sürece adamlara dünyayı dar etmeyeceğini de bilecek kadar tanıyordu Muhif'i. Kavganın tartışmasız galibi olmanın verdiği keyifle gülümseyerek koltuğuna oturdu. Muhif de sakinleşmiş gibiydi. Bir süre onu gözledikten sonra sabah beri olanları Muhif'e de anlattı. Muhif, onun anlattıklarını dikkatle dinlemiş ve

"Yani Oktay temize mi çıkıyor bu durumda?"

"Öyle görünüyor ama sen yine de onu araştırmayı bırakma!"

"Yok, bırakmam. Suzet bu akşam onunla ilgili bazı şeyler de getirebilir. Şu ana kadar dişe dokunur bir şey yoktu zaten. Ben bir şeyler öğrenince sana söyleyeceğim."

"Biliyorum. Zaten anlaşılan şu an için çok da acelesi yok. Söyle bakalım sen akşam için ne yaptın?"

"Yemek mi?"

"Evet."

" Rulikos de Berenjena yapacağım, yanına zeytinyağlı enginar ve borekitas, tatlı olarak da travados"

" Hay, kafama edeyim, niye sorduysam? Bu ne be? Enginar dışında bir halt anlamadım."

Muhif, her zamanki alaycılığı yerine biraz mahcup bir tavırla

"Şimdi bunlar Yahudi yemekleri... Her yerde olmaz, herkes de bilmez. Özlemiştir kadıncağız diye ben şey... Olmamış mı? Aşırıya mı kaçtım ki?"

Zeynep onun bu tedirgin hâlini görünce kahkahalarla gülmeye başladı.

"Vay koca Muhif vay! Bugünleri de mi görecektik?"

"Hani alay etmeyecektin?"

"Ayol, alay edilmeyecek gibi değil ki. Suzet bu yemeklerin birinin bile adını biliyorsa ben de ne olayım."

"Bilir, bilir... Yapmayı filan bilmez de anacığının elinden yemiştir."

"İyi de sen bütün bunları nereden biliyorsun?"

"Bilirim ben, hem de âlâsını bilirim."

"Kadın yemekleri görünce şıp diye anlar zaten senin yaptığını."

"İşte ondan dedim ya, bu içerideki zibidiler bilmez bunları. Anca o tuhaf isimli Fransız yemekleri..."

Zeynep kahkahalarla gülmeyi sürdürerek "Haklısın Muhif, bunların isimleri pek bir yerli... Sen bakma o züppelere..."

"Bak, dalga geçme!"

"Tamam be tamam, hadi git yap bortas mıdır, mor tas mıdır neyse ne! Kadın gelmeden çık o mutfaktan da başka bir şey demiyorum."

Muhif, yerinden kalkıp mutfağa yönelirken arkasından seslendi.

"Bana bak, adamlara işkence etme, karışmam!"

"Tamam şirret cadı tamam, çemkirme!"

                                                           X         X         X

Kapı çalındığında Zeynep, Muhif'i zorlayarak da olsa çoktan mutfaktan çıkarmış ve hazırlanmasını sağlamıştı. Muhif de Kerem ve kendisiyle salonda oturmuş, misafirini bekliyordu. Her hâlinden oldukça gergin olduğu belliydi. Kerem ve Zeynep, onun hâline bakıp bakıp gözleriyle anlaşmış ve Muhif'i kızdırmamak için ses çıkarmasalar da bu durum, onları çok keyiflendirmişti.

Kapı zili duyulduğunda Muhif, ok gibi yerinden fırlamıştı. Zeynep, sakin bir hareketle doğrulup Muhif'in kolunu sertçe tutarak "Geri çekil!" dedi. Muhif, itiraz etmek için ağzını açtığında daha o konuşamadan

"Sana geri çekil, dedim Muhif! Laf dinle!" deyince olduğu yerde kalakalmıştı. Kerem, bu tuhaf manzara karşısında daha fazla dayanamamış ve kahkahayı patlatmıştı:

"Vuuuuu, Zeynep Sayer 2-0 galip!"

"Kes sululuğu!"

"Vay be Sadık'ım! Sen bu hâllere düşecek adam mıydın?"

"Onu bu çirkef cadıyı eve sokarken düşünecektin sen!"

"Valla çirkef mirkef ben, bugünleri gördüm ya ölsem gam yemem!"

"Zibidi!"

"Ödlek!"

"Suzet gitsin, ben ikinizi de..."

Zeynep, kapıyı açmaya giderken bir yandan da kulağına çarpan atışmaları keyifle dinliyordu. Sanem Çelik ya da asıl adıyla Suzet Padro, şoförünün kullandığı arabanın arka kapısından zarif bir tavırla inmiş, merdivenleri çıkıyordu. Zeynep yüzünde kibar bir gülümsemeyle karşıladı onu.

"Buyurun, hoş geldiniz! Zeynep Sayer, ben!"

"Hoş bulduk Zeynep Hanım, basındaki fotoğraflarınızdan biliyorum sizi ama objektifler size haksızlık etmiş."

"Çok teşekkür ederim, içeri buyurun!"

Zeynep, teraslı salonu eliyle işaret ederek misafirine yol gösterdi. Salona girdiklerinde iki erkeğin de ayakta onları beklediklerini gördü. Kerem, her zamanki dik duruşu ve özgüveniyle dikkati çekerken Muhif, az önce telaş içinde olan değilmişçesine kontrollü görünüyordu.

Kerem, iki adım atarak genç kadına elini uzattı ve kendini tanıttı. Onun peşi sıra gelen Muhif ise

"Hoş geldin, Suzet!" demekle yetindi. Yemek öncesi biraz sohbet etmek amacıyla koltuklara yerleştiler. Suzet Padro, ilgiyle çevreyi inceledikten sonra

"Çok güzel bir eviniz var, Kerem Bey! Bu sadelik, manzaranın güzelliğini iyice ortaya çıkarmış."

"Çok teşekkür ederim. Bu arada bana Kerem demenizi rica edeceğim. Kerem Bey, iş dünyasındaki unvanım."

Kadın hoş bir kahkahayla cevap verdi.

"Bilmez miyim? Gölgesi bile titreten Kerem Sayer. Peki, madem öyle istiyorsunuz resmiyeti bırakalım."

"Yalnız sorun şu ki biz size nasıl hitap edeceğimize karar veremiyoruz, değil mi hayatım? Sanem mi, Suzet mi?"

Zeynep de kapıyı açtığı andan beri bunu düşünüyordu ve pot kırmamak için kadının adını hiç kullanmamaya gayret etmişti. Kendisini büyük bir dertten kurtaran kocasına minnetle baktı.

"Suzet lütfen! Sanem de benim görünür işimdeki adım. Madem resmiyeti bırakıyoruz tam olsun. Üstelik Suzet adını o kadar az insan kullanıyor ki neredeyse unutacağım. Allah'tan Muhif var!"

O ana kadar konuşmaya hiç katılmayan Muhif'i ince bir hareketle konuşmaya dâhil etmişti, kadın. Muhif, hafife gülümsemekle yetindi. Zeynep de kadından aldığı pası gole çevirmekten geri kalmadı.

"Muhif, bize sizi daima övgüyle anlattığı için açıkçası ben de kocam da Muhif'i etkilemeyi başaran bu hanımla tanışmak istedik."

Şimdi hafifçe kızarma sırası Suzet'teydi. Bu kızarıklık Kerem'den de Zeynep'ten de kaçmamıştı. Manidar bir bakışla birbirlerinin gözlerini buldular. O sırada içeri giren servis elemanı Zeynep'e hitaben

"Hanımefendi, yemek hazır. Sizleri masaya alabilir miyiz?" deyince Kerem ayağa kalkıp elini karısına uzattı ve

"Sohbete yemekte devam edelim?" diyerek misafirlerini masaya buyur etti.

Gözde'nin gönderdiği elemanların işlerini çok iyi bildikleri kesindi. Yuvarlak yemek masası çok şık düzenlenmişti. Abartısız ama zarif görünüm, Zeynep'in tarzına da son derece uygun düşmüştü. Kerem, karısının sandalyesini çekip masaya oturmasına yardım edince Muhif de aynı jesti Suzet için yapmaktan kaçınmamıştı.

Yemekler masaya getirildiğinde Suzet'in gözleri iri iri açılmıştı

"Aman Allah'ım bu, bu Rulikos de Berenjena mı? Ayyy, borekitas da var. Bu nasıl güzel bir sürpriz!"

Muhif, alçak bir sesle

"Özlemişsindir dedim."

"Özlemem mi? İyi de kim yaptı bütün bunları? Borekitas neyse de Rulikos de Berenjena'yı İstanbul'da Musevilerin çoğu bile bilmez."

" Ben yaptım."

"Sen mi? Aaaa, bana bundan hiç söz etmemiştin."

"Bu evin tüm yemeklerini..."

Zeynep, Muhif'in sözünü bitirmesine fırsat bırakmadan atıldı

"Muhif, çok güzel yemek yapar ama açıkçası bugün, bunları yaptığını görünce ben de çok şaşırdım. Ben ilk kez Muhif'ten duydum adlarını."

Suzet, yemeğinden bir çatal aldıktan sonra

"Enfes olmuş, gerçekten nefis! Ben böylesini İsrail'de bile yemedim Muhif ya! Anneannemin yaptıkları gibi... Sen, bunları nereden öğrendin söylesene?"

"Eskiden oturduğumuz yerde yaşlı bir Musevi komşumuz vardı. Kerem hatırlamaz bile. O, o zamanlar yatılı okuldaydı. Ben de yemek yapmayı yeni öğreniyorum. Malum bekârlık, yalnızlık... Paramız pulumuz da yok o zamanlar... Kerem'in geleceği günler adam gibi bir şeyler yesin diye uğraşıyorum. O yaşlı kadın bana yemek yapmayı öğrettiydi. "

"Ben Kerem'le eskiye dayalı bir dostluğunuz olduğunu biliyordum ama...

"Muhif, ağabeyim gibidir. Neredeyse çocuktuk tanıştığımızda. Beni Muhif, yetiştirdi.

"Ben Darüşşafakada okudunuz diye biliyorum."

"Doğru, hafta sonları Muhif'in yanına çıkardım. Onun da benim de kimsemiz yoktu. Ben üniversiteyi bitirene kadar da bana o baktı."

"Bunu bilmiyordum."

Kerem gülerek "Mossad'dan nasıl kaçmış?" dedi. Suzet de gülümsemeyle karşılık verip

"Gerek duyulmadıkça kimsenin geçmişini fişlemiyoruz biz."

"Hadi canım!"

"Tabii ki siz çok özel bir iş adamısınız. Sadece bizim değil bütün gizli servislerin hatta kendi gizli servisinizin bile arşivinde sizle ilgili pek çok bilgi yer alır ancak şu da bir gerçek ki siz bizim özellikle ilgilendiğimiz, incelediğimiz ve şüpheli bulduğumuz biri değilsiniz."

"Açıkçası bu beni fazla ilgilendirmiyor, Suzet. Beni ilgilendiren tek şey son dönemde sevdiklerimin ve yakınımda olanların benim yüzümden güvende olmamaları. Birileri, bizimle bilemediğimiz bir nedenle uğraşıyor ama tek başıma da olsam kim olduklarını ortaya çıkaracağım ve o zaman hepiniz, benim hiç görmediğiniz bir yüzümle karşılaşabilirsiniz."

"Durumun farkındayım Kerem. Muhif'le oldukça detaylı görüşmeler yaptık. Bu konuda sadece kendi adıma değil MOSSAD adına da size garanti veriyorum ki size yardım için elimizden geleni yapacağız. Bu konu, sizi kişisel olarak hedef almış gibi görünebilir ama malumunuz çalışmanız nedeniyle aslında bu sadece kişisel sorununuz değil. Üzerinde çalıştığınız projenin yanlış ve kontrol edilemez birilerinin eline geçmesi bizi de fazlasıyla tedirgin ediyor."

"Konunun proje olduğuna inansam hiç tereddüt etmeden projeye ait ne var ne yoksa hepsini tek kalemde yakarım. Benim için sevdiklerimden önemli hiçbir şey yok. Projeye gelince doğru yıllarımı verdim ama tek başıma da olsam ben onu yeniden yapabilirim. Buradaki asıl sorun bence tehdit altında olan projem değil, sevdiklerim."

"Ve siz..."

"Kendim adına bir kaygım yok."

"Bunu ima etmedim. Hedefin siz olabileceğini söylüyorum yalnızca."

"Ne var biliyor musunuz? Bu beni rahatlatır."

Zeynep'in o an yüreğine bir bıçak girdi. Sanki biri o bıçağı aniden yüreğine saplamış ve olduğu yerde çeviriyor gibiydi. Kerem'e bir şey olması ya da tehdit altında olanın kendisi olması Kerem'i rahatlatabilirdi ama kendisini mahvederdi. Bu hayatta her şeyi kaldırabilirdi ama her şeyi... Sadece Kerem'i koruyamamayı taşıyamazdı. Kerem'i kendi zafiyeti yüzünden kaybederse...

Kerem, bir an Zeynep'in yüzünün solduğunu fark etti. Bunun sebebinin kendi cümlesinden çok, Zeynep'in kendisini koruma endişesi olduğunu fark ettiğinde içi sızladı. Suzet'e söylediği doğruydu.  Birilerinin onunla görülecek hesabı varsa buna hazırdı ama yakınlarına Efsun'a, Oktay'a, Muhif'e hele de Zeynep'e bir şey olursa bunu taşıyamazdı. İkisinin de kaygısı aynı konusu farklıydı ve ne yazık ki bu kaygıyı giderecek hiçbir şeye de sahip değillerdi.

Masadaki sessizlik uzayınca Suzet, "Şunu bilmeni istiyorum Kerem! Ben ve teşkilatım seni korumaya hazırız!"

Zeynep, yemeğin başından beri süren suskunluğunu bozdu.

"Kocamın söylemek istediği bu değil! Kerem, teknolojinin ve insan gücünün yetebildiği son noktaya kadar zaten korunuyor. Sizin iyi niyetinizden hiç endişemiz yok ancak bize korumadan farklı bir şey gerekiyor."

"Bilgi akışı..."

"Evet!"

"Zeynep, korumaya hazırız derken bunun her şeklinden söz etmiştim. Bilgi akışı konusunda da sıkıntınız olmasın. Zaten bu akşam burada bulunma sebebim de o değil mi?"

"Yani bize söyleyebileceğiniz şeyler var."

"Haklısınız var aslında ancak çok kayda değer olduklarını düşünmüyorum şu an için. Yine de ilerleyen dönemde elde edilecek bilgiler ışığında bir anlam kazanacağını düşünüyorum."

"Suzet, Aven Bahur'la ilgili derin araştırma yapacaktı." diye durumu Kerem ve Zeynep'e bir kez daha vurguladı, Muhif.

" Yaptım da... Öncelikle şunu söyleyeceğim. Biz, Aven Baruh'u yıllardır izliyoruz ancak özel hayatından çok işle ilgili yaptıklarını takip ediyorduk. Özel hayatıyla çok göze batan bir adam da değildi zaten. Yalnız Muhif'ten gelen son bilgiler ışığında özellikle burada öldürüldüğü gün arabasında bir çocuk olabileceğiyle ilgili şüpheleriniz doğrultusunda konuyu araştırdım."

Masadaki bütün gözler büyük bir dikkatle Suzet'te toplanmıştı. Genç kadın, şarabından bir yudum aldığı sırada Kerem dalgın bir tavırla bir sigara yakıp uzattı, Zeynep'e. Kendisi için yakarken de bir an kendine gelip "Sigara kullanıyor musunuz, bilemiyorum ama..." diye sordu. Genç kadın gülerek "Arada bir... Şu an almayayım ama sağ olun!" dedikten sonra bir nefes alıp konuşmaya başladı.

"Öğrendiğimize göre Aven Baruh'un çok uzun zamandır gizlediği bir kızı varmış."

"Kızı mı? Ben onun evli olduğunu bilmiyordum."

"Değil zaten. Kızı evlilik dışı bir ilişkiden. Kızın annesinin Rus olduğunu öğrendik ancak kadın hayatta değil. Uzun zaman önce kanserden ölmüş. Aven Baruh, kızını kendinden hep uzak tutmuş. Onunla ilgili bilgi sahibi olmayışımız bu yüzden. Kızı annesinin ölümünden sonra Amerika'ya getirtmiş ve orada büyütmüş. Kendisi de kızı büyürken onunla pek görüşmemiş."

"Anladığım kadarıyla arabadaki çocuk kızı olamaz."

"Hayır, biz torunu olduğunu düşünüyoruz. Kızı iki yıl önce İsviçre'de bir kayak kazasında ölmüş. Kaza sırasında kızın yanında iki yaşlarında bir erkek çocuğu olduğunu öğrendik. Büyük ihtimalle oğlu. Ancak Aven Baruh, kızının cenazesini çok gizli kaldırtmış ve çocukla bir araya geldiğine dair elimizde hiçbir şey yok. Çocuğu görüyor mu, çocuk kiminle ve nerede yaşıyor, bilemiyoruz. Bu arada kızı da evli değilmiş. Büyük ihtimalle o da evlilik dışı bir çocuk yetiştiriyordu. Bu durumda küçük çocuk babasıyla veya Aven'in görevlendirdiği birileriyle yaşıyor olabilir."

Zeynep, Suzet'in sözünü keserek

"Yani siz şimdi, Aven Baruh'un öldürüldüğü gün arabada bulunan çocuğun onun torunu olduğunu mu söylüyorsunuz?"

"Öyle olabilir diyorum. Şartlara bakılırsa en akla yakın tahmin de bu! Ancak dediğim gibi çocuk nerede ve kiminle bilemiyoruz."

"Ayrıca o gün Aven niye çocuklaydı? Daha da önemlisi çocukla birlikte Aven'le görüşen kimdi?"

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

249K 9.4K 52
Her şey beyazın masumluğuna aldanmakla başladı. Uyuşturucu kliniğinde uyuşturucu kullanmayan bir adamın ne işi olabilir? Ahsen, geçmişi ile yüzleşir...
628K 5K 8
Eski bir hikayemdir. Kore isimleri ile yazdığım ilk hikayelerden. Acemice yazılmış olabilir ama kesinlikle kurgusundan en ufak bir şüphem yoktur. Key...
65.6K 22.5K 40
-Tamamlandı- Zamana bırakılmış bir aşkın iki tarafıydı onlar.. *** İpek, geçmişinde bitirdiği ilişkisi ve babası tarafından terkedilmişliği yüzünden...
290K 29K 34
Aşk Evliliği Öldürdü 2. Kitap