ARAFTA İKİ KİŞİ

By kasinan

2.6M 96.7K 12.9K

More

ARAFTA İKİ KİŞİ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
DUYURU
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
DUYURU
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
AÇIKLAMA
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. Bölüm
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
DUYURU
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
74. BÖLÜM
VEDA

62. BÖLÜM

16.5K 800 13
By kasinan

Zeynep ve Zeliha, huzurevine geldiklerinde önce yöneticiyle görüşmek istediler. Huzurevinin müdürü 'Zeynep Sayer' adını duyar duymaz onları bekletmeden kabul etmişti. Orta yaşlı, zarif bir hanım olan müdür onlara kibarca yer gösterip geliş sebeplerini sordu. Zeynep, asıl geliş sebeplerini anlattı. Kadın biraz düşündükten sonra

"Zeynep Hanım, aslında ben konuyu biliyorum. Daha önce Kerem Bey ve Oktay Bey, Melek Hanım'la görüştüler ancak sonuç alamadılar."

"Biliyorum ama bir kez de ben şansımı denemek istiyorum."

Kadın bir süre daha düşündükten sonra

"Bakın, Kerem Bey'in hem kuruma hem de huzurevimize çok büyük katkıları var. Ben samimi olarak yardımcı olmayı istiyorum. Melek Hanım, resim konusunda fazlasıyla inatçı. Eğer siz doğrudan bu konuyla karşısına çıkarsanız daha önceki görüşmelerden farklı bir durum oluşmayacak. Benim bir fikrim var."

"Dinliyorum."

"Siz ve hanımefendi, Kerem Bey'in büyük bağışlar yaptığı huzurevini ziyaret ve kontrol etmek amacıyla buraya gelmiş olun. "

"Ama böyle bir uygulamanın olduğunu sanmıyorum."

"Doğru, yok! Ancak buradaki misafirlerimiz bunu elbette bilmiyorlar. Yönetim kurulunun ve bağışçıların burayı denetliyor olması onlar için sorun oluşturmaz aksine bundan hoşlanırlar. Az sonra buradaki misafirlerimizin büyük bölümü, Melek Hanım da dâhil olmak üzere çay salonuna inecekler. Bu rutin bir toplanma. Genellikle buradaki misafirlerimiz akşamüstü çayını birlikte alırlar. Böylece daha sosyal olmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Melek Hanım, burada pek yakın dostluklar kurmasa da eğer kendini iyi hissediyorsa genellikle çay salonuna iner. Siz de misafirlerimizle çay içmek ve söyleşmek amacıyla orada bulunursunuz. Ben sizi misafirlerimize takdim ederim, sizler de onlarla küçük sohbetler edersiniz. Bu sırada Melek Hanım'la daha rahat konuşma fırsatınız doğabilir. "

Zeliha bu fikri çok beğenmişti. "Bu, çok mantıklı Zeynep! Böylece kadını da tedirgin etmemiş oluruz." dedi. Müdür "Ben aynı fikri Oktay Bey'e de sunmuştum ama o fazla vakit olmadığını söylemiş ve doğrudan Melek Hanım'la görüşmek istemişti."

Zeynep, Oktay'ın soğuk ve kendini beğenmiş tavrının kadını rahatsız ettiğini düşündü. Efsun'u gerçekten sevmesine karşın bu adama bir türlü kanı ısınmıyordu işte. Muhif'ten henüz ses çıkmamıştı. Kafasının bir yanı yine Oktay'la ilgili şüphelerine kaydı. O sırada müdürün onları çay salonuna götürmek üzere kalktığını fark edince beynindekini kovalayıp Melek Soylu'ya odaklandı.

Çay salonuna geldiklerinde alışıldık huzurevlerinden farklı bir manzarayla karşılaştılar. Şık ve bakımlı yaşlı erkek ve kadınlar küçük gruplar hâlinde oturma gruplarına yerleşmiş, keyifli sohbetler etmekteydiler. Bardak tabak sesleriyle küçük kahkahalar ve huzurlu konuşmalar ortamı hareketlendiriyordu.

Müdür Hanım, salonun ortasına gelince durdu ve kendinden emin ancak sıcak bir tonla "Değerli sakinlerimiz, sizlere Zeynep ve Zeliha Hanımları takdim etmekten onur duyarım. Zeynep Hanım, vakfımızın büyük bağışçılarından ve yönetim kurulu üyelerimizden Sayın Kerem Sayer'in eşi. O ve Zeliha Hanım, bugün evimizi denetlemek ve sizlerin bir taleplerinin olup olmadığını öğrenmek üzere aramızdalar. Ben şimdi sizleri misafirlerimizle yalnız bırakayım. Hepinize keyifli sohbetleri dilerim."

Kadın konuşurken Zeynep'in polis gözleri alışkın hareketlerle salonu gözden geçiriyordu. Küçük gruplardan uzak, bahçeye bakan pencerenin önünde koyu yeşil berjer koltuğa oturmuş, elindeki kitabı son derece zarif bir tavırla okuyan yaşlı kadın hemen gözüne çarptı.

Kadın, Kerem Sayer adını işitince bir anlığına kitaptan başını kaldırmış, gözlüklerinin üzerinden Zeynep'i kayıtsız görünmeye çalışan gözlerle kısa sürede tepeden tırnağa süzmüştü. Müdürün konuşmasının bitimiyle gözlüğünü burnuna iyice yaklaştırarak kitabına dönmüştü. Kadın, onların bulundukları yerden hayli uzaktı ama Zeynep hem davranışından hem de tariflere uygun görünümünden onun Melek Soylu olduğunu anlamıştı. Zeliha'nın hafifçe koluna dokundu. Zeliha mesajı almış gibi başını belli belirsiz salladı.

En yakınlarındaki küçük grubun yanına yaklaştılar. Onlarla selamlaşıp sıradan bir sohbete giriştiler. Zeynep, fark ettirmeden kadını izliyor ve onun kendileriyle ilgilenmediğini gözlüyordu. Küçük gruptaki beyaz saçlı, kısa boylu ve tombul hanım Zeynep'in kolunu tutup yanındaki sandalyeye oturttu.

"Demek sen bizim Kerem'in eşisin. Gazetelerde haberi okuyunca çok sevindim şekerim."

"Teşekkür ederim, efendim!"

"Ben Kerem'in çocukluğunu bilirim. Kerem okula başladığında ben Darüşşafaka'da öğretmendim. Daha sınıfıma ayak bastığı gün, o çocuğun bir gün büyük adam olacağını biliyordum."

Zeynep, kadının konuşmasını ilgiyle izler gibi görünse de aklı Melek Soylu'daydı. Yanındaki yaşlı hanım hiç susmadan konuşmayı sürdürüyordu. Kerem'in bakışlarındaki zekâyı, hareketlerinin olgunluğunu dinlemek Zeynep'e yavaş yavaş fenalık bastırmaya başlamıştı ama kabalık etmeden bir süre daha burada oyalanması gerekiyordu. Zeliha ise bir başka küçük grupla sohbete dalmıştı ve hâlinden memnun görünüyordu.

Yaşlı kadın, "Ah şekerim, Kerem olmasa benim gibi maaşlı bir öğretmenin burada yaşamasına imkân var mı? Benim hayırlı oğlum, duymuş benim bir başıma kaldığımı. Çoluğum yok çocuğum yok. Kocam da ölünce bu dünyada bir başıma kaldım işte. Neyse efendim, uzatmayayım sözü. Beni buldurdu ve buraya alınmamı sağladı. O olmasa ben şimdi çoktaaaannnnn düşmüştüm Darülaceze kapılarına..."

Yanındakiler de yaşlı öğretmeni başlarıyla onaylayıp Kerem'in ilgisi, hayırseverliği üzerine küçük konferanslara giriştiler. Zeynep, uygun süreyi doldurduğuna kanaat getirince kibarca izin alıp yanlarından kalktı. Zeliha da bulunduğu yeri değiştirmiş kadına yakın bir başka grubun yanına yerleşmişti.

Zeynep, onların yanına gidip sohbetlerine katıldı. Zeliha, onlarla sohbet etmekten çok zevk alan yaşlılara kibar bir dille bir istekleri olup olmadığını sorduktan sonra ayağa kalktı. Zeynep, ellerinin terlediğini ve giderek gerildiğini hissediyordu. Melek Soylu bu süre içinde başını kitabından kaldırmamış ve onlarla hiç ilgilenmemişti.

Zeliha emin adımlarla Melek Soylu'nun yanına yanaştı. Zeynep onun bir adım gerisinde duruyordu. Zeliha, kadının elindeki kitaba bakıp gülümsedi. Zeynep de sezdirmeden kitabı incelemiş ama Türkçe olmadığı için bir şey anlamamıştı. Zeliha, aksansız kolej Fransızcasıyla

"Le Deuxieme Sexe (İkinci Cins)" diye kitabın adını seslendirince yaşlı kadın başını kitaptan kaldırıp gözlüklerini burnunun ucuna itti. Zarif görüntüsüyle pek de uyuşmayan kalın ve otoriter bir sesle

"Beauvoir'ı bilir misiniz?" diye sordu.

Zeliha davet edilmeyi beklemeden kadının karşısındaki koltuğa ilişince Melek Soylu ifadesiz bir çehreyle Zeynep'e de onun yanındaki sandalyede yer gösterdi. Zeliha gülümseyerek

"Yıllardır okumamıştım ama kolejde neredeyse tüm kitaplarını okutmuşlardı."

"Hımmm, hangi okul?"

"Dame de Sion"

Kadının yaşlı gözlerinden bir pırıltı geçti. Gülümseyerek

"Benim de okul yıllarından alışkanlığım işte ama Beauvoir'ı pek bir severim."

Zeliha ikinci bir hamle yaparak "On ne nait pas femme on le devient" cümlesini söyleyince Zeynep bu, anlamadığı cümle karşısında ne tepki vermesi gerektiğini düşünüyordu. Allah'tan imdadına Melek Soylu yetişti:

" Kadın doğulmaz, kadın olunur! Ne kadar doğru! Zamane kızlarımız bu sözün anlamını da değerini de bilmiyor ne yazık ki!"

Zamane kızlarını temsil ettiğini düşündüğü Zeynep'e bir yan bakış atmayı da ihmal etmedi. Zeynep, sessizliğini koruyarak sadece hafif bir tebessümle başını eğdi. Kadın, ilgisini Zeliha'ya yöneltip

"Söyleyin bakalım yavrum! Siz Beauvoir'ın sözünü ettiği gibi kadınlardan oldunuz mu?"

" Kendi adıma buna ne cevap vereyim bilemedim efendim! Ayaklarımın üzerinde durmaya çalışıyorum, diyeyim."

"Ne iş yapıyorsunuz?"

Kadın ısrarla Zeynep'i yok saymaya ve Zeliha'yla ikili diyaloğu sürdürmeye devam ediyordu. Zeliha "Adli Tabibim ben, efendim!" deyince kaşları hayretle kalktı. Zeliha fırsatı değerlendirip "Zeynep'le tanışıklığımız da oradan zaten. Zeynep, Cinayet masasında komiser. Sıklıkla bana işi düşüyordu. Zamanla iş arkadaşlığımız, dostluğa dönüştü."

Melek Soylu ilk kez ilgilenir gözlerle Zeynep'i süzdü. Bu bilgi, kafasında yarattıklarıyla örtüşmemişti anlaşılan. Zeliha, kendinden beklenmeyecek bir performans sergiliyordu. Kadının şaşkınlığından istifade edip "Pardon isminizi bilmiyorum." dedi. Yaşlı kadın "Melek Soylu" diye tanıttı kendini. Zeliha devam etti:

"Aslında Melek Hanım, Simone de Beauvoir'ın ünlü sözünün anlamını ben Zeynep'i tanıyınca fark ettim. O, erkeklerin dünyasında kadın kimliğini tek başına taşıyıp bunu yaparken de asla nahifliğini yitirmeden duruyor ayaklarının üzerinde. Hiçbir erkeğin gölgesine sığınmadan üstelik."

Yaşlı kadının, okuduğu kitaptan ve Beauvoir hayranlığından onun feminist damarını yakalamıştı Zeliha ve anlaşılan oradan yürümeye kararlıydı. Yaşlı kadın bu defa alaycı bir tavırla

"Öyle mi? Bu genç hanımın, bir burjuvayla evliliğini pek açıklamıyor doğrusu!"

Zeynep, Zeliha'nın şutunu kapan yaşlı kadının hatasından yararlanıp, topu ayağına geçirirken golü atmaya hazırlandı ve en sakin ifadesiyle

"Burjuvayla kast ettiğiniz kocamın bir Beyaz Türk olmamasıysa çok haklısınız. Ben de değilim zaten. Kocam, iyi bir adam olduğu için beyninin gücüyle elde ettiği başarı ve parayla mükâfatlandırılmış bir insan. Ben de onun gibi bir adamla ödüllendirildim sanırım. Her kadının, onun önünde değil yanı başında, onu taşıyabilecek bir adama ihtiyacı var. Ben buna sahip olduğum için şanslıyım!"

Melek Soylu bu beklemediği cevapla belli etmemeye çalışsa da afallamıştı. Bu defa lafı dolandırmadan dümdüz kurdu cümlesini

"O, çok övdüğünüz kocanızın bendeki bir resmi elde etmek için önüme bir servet döktüğünü biliyor olmalısınız!"

"Biliyorum!"

"Burjuva derken tam da bu tavrını kast ettim, küçük hanım! Haaa, bir de sonradan gönderdiği o kendini beğenmiş züppe var tabi!"

"Kerem, ne yazık ki, her şeyin bedelinin parayla ölçüldüğü bir dünyada yaşıyor hanımefendi. Maddi değeri olan bir şey için de para öne sürmekten başka yol düşünememesi normal. Yalnız şunu bilmenizi isterim ki o tabloya sahip olmak istemesinin nedeni koleksiyonuna katacağı yeni bir parça olduğu için değil! Bunun çok ötesinde bir anlamı var."

Kadının bu nedeni deli gibi merak ettiğini sezmiş ve kasten konuşmayı tam da bu noktada kesmişti. Konuyu değiştirerek "Bizim bugün burada olma amacımız da bu değil zaten. Sizlerle tanışıp sohbet etmeyi arzu etmiştik!"

"Sen hâlâ çalışıyor musun?"

Bu soruya Zeliha cevap verdi. "Zeynep, bundan bir süre önce bir operasyonda çok ciddi yaralandı, hanımefendi. Kerem Bey, zamanında yetişmese Zeynep'i kaybetmiş olacaktık. Çok ağır ameliyatlar ve tedavi süreci geçirdi. Şu an...

"Şu an bir süreliğine masa başındayım anlayacağınız! Ama doktorum izin verir vermez görevimin başına döneceğim!"

"İlginç! Kerem Sayer gibi bir adamın karısını böyle hayal etmezdim."

"Bazen insanları bazı kalıplar içinde düşünmemek gerekiyor galiba!"

Kadın, Zeynep'in bu cümlesiyle susup onu dikkatle incelemeyi sürdürdü. Zeynep, oturduğu yerden kalkarak "Haydi Zeliha! Biz yavaş yavaş izin isteyelim. Hanımefendinin de vaktini aldık. Biz de yola çıkalım artık!"

Zeliha, ayağa kalkarken Zeynep çantasından kartvizitini çıkardı ve kadına uzatarak "Eğer herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa çekinmeden arayabilirsiniz!" dedikten sonra kadına elini uzattı. Kadın, onun ve Zeliha'nın ellerini sıktıktan sonra gözlerini Zeynep'e dikerek

"Düşündüğüm gibi biri değilsin sen, küçük hanım! Sizinle sohbet etmeyi sevdim. Vaktiniz olursa yine gelin!" dedi. Zeynep, başıyla kadına zarif bir selam verdikten sonra yanından ayrıldı.

Arabaya bindiklerinde ayağından topuklu ayakkabıları çıkarıp "Oh be!" diyerek rahat bir nefes aldı. Zeliha, onun topuklularla gezmeye alışık olmayan ayaklarını eğip bükerek rahatlatmaya çalışmasını gülerek izledikten sonra "Eh, en azından kovulmadık!" dedi. Zeynep "Oltayı attık, düşündüğüm gibi bir kadınsa bir süre benim hakkımda kafa yoracaktır. İyi oldu, iyi! Zeliha sağ ol ya! Gerçekten düşündüğümden de iyiydin!"

"Şimdi sen iyi bir şey mi söyledin beni hafife mi aldın, bilemedim."

" İyi bir şey söyledim. Teşekkür et ve kapa konuyu."

"Eh, zorlama kibarlık buraya kadarmış!"

"Çok bile dayandım. Ne o be? Küçük parmağı kaldırıp çay fincanı tutmalar, bacakları yılan misali kıvırıp bacak bacak üstüne atmalar... Yemişim sizin kadınlığınızı ben be! Bir de feminist takılmıyor mu kadın? Al, evire çevire döv!"

"Kızım, eski İstanbullu kadın! Kibarlığı poz değil, feministliğine gelince biraz kolej etkisi biraz da kırık bir kalp bence!"

"Aha şimdi içine Melike kaçtı senin!"

Zeliha, kocaman bir kahkaha atarken Zeynep, saatlerdir içemediği sigarasından keyifle bir nefes çekti.

XXX

Eve geldiğinde kapıyı ona her zamanki gibi Muhif açtı. Zeynep'i tepeden tırnağa inceleyerek

"Daha saat 12 olmadı. Korkma kül kedisine dönmezsin henüz!" dedi.

"Aman pek de komiğiz! Kerem geldi mi?"

"Geldi, hanımefendi. Çalışma odasında!"

"Ayyyy, iyi beni böyle görmeden gidip normal hâlime döneyim."

"Yalnız, sen böyle süslenip püslenip çıkınca ben o eski çaputlarını ateşe attım."

"Muhiffff!"

"Tamam, şirret cadı, tamam! Git, bürün yine çuval parçalarına. Zaten böyle bayağı bayağı kadına dönmüşsün, bozar seni!"

Zeynep "İşine bak, bahçe cücesi!" diye homurdanarak üst kata çıktı ama daha odaya giremeden onun sesini duyup çalışma odasından çıkan Kerem'e yakalandı.

Kerem, onu görünce uzun bir beğeni ıslığı döküldü dudaklarından. "Vay, vay, vay! Ölümüm mü yaklaştı benim?"

"Kerem, dalga geçme!"

"Dalga geçmiyorum, mi mujer! Bu ne hâl, gözlerim kamaştı!"

"Zeliha'yla buluştuk da. Onun züppe arkadaşlarının yanında ben de adam gibi görüneyim, dedim."

"Hayatım, sen Zeliha'yla daha sık buluş bence!"

"Kerem ya!"

"Neeee?"

Zeynep, yatak odasına girip ayakkabıları ayağından fırlatmıştı bile. Kerem, arkasından gelip onun beline sarıldı. Dudaklarını ensesinde en sevdiği yere bastırıp "Çıkarma üstündekileri!" diye fısıldadı. Zeynep, yavaşça ona doğru dönerken Kerem, küçük adımlarla onu duvara doğru itmiş ve elini eteğin altına sokmuştu bile. Zeynep, beline doğru toplanan eteğin bacaklarını serbest bırakmasıyla rahatlayıp bir bacağını Kerem'in beline doladı. Kerem diğer elini duvara dayamış, Zeynep iki eliyle onun başını çekip dudaklarına kapanmıştı bile.

XXX

Ertesi gün Zeynep merkeze geldiğinde onu bir sürpriz bekliyordu. Masasına bir not bırakılmıştı, olay yeri incelemenin topladığı delilleri inceleyen laboratuvarın şefiydi notu bırakan. Zeynep'in gelir gelmez kendisini aramasını istiyordu.

Zeynep, telefonu eline aldığı gibi terasa çıktı. Her ihtimale karşı görüşmeyi içeride yapmak istememişti. Numarayı tuşladı.

"Ben Zeynep Sayer, Cinayet Masası'ndan. Sizi aramam için not bırakmışsınız."

"Evet, ben bıraktım Zeynep Komiser. Ben Hasan Alemdar. Dün incelediğimiz araçla ilgili."

"Dinliyorum Hasan Bey!"

"Zeynep Hanım, aracın arka bölümünde çikolata lekeleri vardı biliyorsunuz.

"Evet, biliyorum. Ne oldu?"

"Ben gözden kaçan bir şey var mı diye arka tarafın taban kaplamasını söktürmüştüm ve döşemede tahlil yaptım."

Zeynep'in sabrı giderek azalıyordu. Adam bir türlü konuya gelemiyordu. Sabırsızca

"Evet." dedi.

"Döşemede ilginç bir şey dikkatimi çekti."

"Hasan Bey, söyleyecek misiniz ne olduğunu?"

"Anlatıyorum Zeynep Hanım! Döşemenin sağ arka taraf denk gelen bölümünde bir madde tespit ettik. Madde, suyla karışık olduğu için leke yapmamış."

Zeynep, kalbinin hızla çarpmaya başladığını hissetti. Adamın söylediklerine odaklanmak üzere derin bir nefes aldı. Hasan Alemdar, konuşmayı sürdürdü.

"Bir tür zehir bu. Striknin kreatin denen bir zehir. Size haber vermek istedim."

"Teşekkür ederim, Hasan Bey. Şimdi sizden ricam, ben durumu üstlerime haber verene dek sizin raporu yazmamanız."

"Anlamadım, Zeynep Komiser."

" Başkomiserimle bu bilgiyi paylaşacağım. Çok önemli bir veri bu bizim için. Lütfen bizden haber çıkana kadar, raporu yazıp işleme koymayın. Hassas bir durum söz konusu."

" Peki, sizden haber bekliyorum."

"Tekrar teşekkür ederim."

Telefonu kapadıktan sonra bir an düşündü. Bu bilgi teorileri netleştiriyordu. Zehir adama arabada verilmişti, Zeliha'nın saptaması yerindeydi. Durumu diğerleriyle paylaşması gerekiyordu ama Erol Başkomiser henüz gelmemişti. Onun numarasını tuşladı.

"Amirim, günaydın!"

"Günaydın Zeynep, hayırdır kızım!"

"Amirim, hemen görüşmemiz lazım.

"Yoldayım, on beş dakikaya kadar geliyorum.

"İsterseniz dışarıda bir sabah kahvesi içelim. Ne zamandır birlikte Sami Baba'ya gitmiyoruz."

Erol Başkomiser, Zeynep'in onunla merkezde konuşmak istemediğini ve bir gelişme olduğunu anlamıştı. Telefonun dinlenme ihtimaline karşılık durumu hiç bozmadan.

"Ya aklınla bin yaşa! Hava da çok güzel, deniz havası alalım. Hatta sen Harun'a da haber ver. İşi yoksa gelsin!"

Zeynep'in niyeti de tam olarak buydu zaten. Harun'u arayıp onu da çağırdıktan sonra aceleyle Sami Baba'nın yerine gitmek için yola çıktı. Sahildeki küçük kahveye vardığında Erol Başkomiser gelmişti, bile. Zeynep gelince "Harun gelsin öyle konuşalım." diyerek kahveleri söyledi.

Zeynep, durumu Kerem' e de söylemeleri gerektiğini biliyordu. Ancak bu telefonla olmayacaktı. Önce bir bilgileri derleyip toparlamalı sonra da Kerem'e haber vermeliydi. O an akşama Suzet'in de geleceğini düşünerek olayın sonunda gelişme göstermeye başladığını düşündü.

Sami Baba, kahveleri getirip hâl hatır sorarken Harun da geldi. Onun yanlarından ayrılmasından sonra Zeynep, sabah öğrendiklerini anlattı.

Erol Başkomiser, düşünceli zamanlarında hep yaptığı gibi çenesini kaşıyarak "Bu, zehir adama arabada verilmiş demektir." dedi. Zeynep, başıyla onayladı. Erol Başkomiser

"O zaman, Oktay'ı şıklardan eliyoruz." diye devam ederken Harun

"Ufak ihtimal bile olsa adama su şişesi yine de şirketteyken verilmiş olabilir. Yani arabaya binerken suyunu da yanına aldı belki."

"Bana pek olabilir gibi gelmiyor bu ama yine de binde bir dahi olsa ihtimali var."

"Başkomiser'im biliyorum Oktay'ın temize çıkmasını istiyorsunuz. Kerem'i düşününce ben de bunu çok istiyorum ama..."

"Oktay'ın temize çıkmasını istiyorum doğru. Bunu seninle daha önce de konuştuk. Bu iş Oktay'ın işi gibi gelmiyor bana ama bu Oktay'ı yok sayacağım anlamına da gelmiyor. Sen, onu pek sevmiyorsun biliyorum."

"Başkomiserim konu sevgi değil. Kerem için önemli olduğunu biliyorum ve gerçekten de o olmasın diye dua ediyorum ama bu iş Kerem'e yakın birilerinin içinde olduğu bir tezgâh. O yüzden de Oktay'ın bir anda üstünü çizmek içimden gelmiyor."

"Çizmiyoruz zaten. Sadece durum onu temize çıkarır gibi. Adam Oktay'ın yanından ayrılıp kendi aracına biniyor. Benzincide araç değiştiriyor ve biz zehrin izini bu araçta buluyoruz. Şimdi akıl kârı mı Zeynep? Adam, Oktay'ın ona sebepsizce verdiği bir şişe suyu zemzem gibi arabadan arabaya yanında taşısın?"

Durumun anlamsızlığının Zeynep de farkındaydı. Üstelemedi. Harun, konuşmayı sessizce takip ediyordu. Sonra

"Bu ancak adam ilaç filan alacaksa mümkün. Yani saatli bir ilacı varsa ve bunun için yanında su taşıyorsa olabilir ama aksi takdirde bence de çok manasız. Zeynep, ben bu Oktay denen adamı bir iki defa gördüm. Sana hak veriyorum. Adamda beni de rahatsız eden bir şey var ama açıkçası bu çapta bir işi sükûnetle planlayacak bir tip değil o. Daha çok anlık işlerin adamı. Haaa, cinayet filan işlemez demiyorum ama böyle plan programla yapamaz. Tamam soğukkanlı, tamam akıllı filan ama yine de benim görüşüm o büyük planların adamı değil."

"Biliyorum Harun, bunu başından beri ben de düşünüyorum sadece Oktay bir şekilde bu işe bulaşmış olabilir diyorum, ben."

"Bu benim de aklıma geldi. Eğer işin içindeyse benim tahminin asıl adamımız o değil, onun bir açığını yakalayıp bu işin içine dâhil etmiş olabilirler."

"Her neyse çocuklar! Şu anda elimizdeki somut veri, zehrin adama çocukla birlikte olduğu arabada verildiği. Diğer kısımlar şimdilik senaryodan ibaret."

"Amirim ben laboratuvar şefine bizden haber almadan rapor yazmamasını söyledim."

"Hah, bunu çok iyi akıl etmişsin. Şimdi ben arar ve gerekeni söylerim raporlarda araçta zehir bulunduğu geçmemeli. Sen bunu Kerem'le de paylaş."

"Şimdi şirkete gidip konuşacağım. Akşam pek fırsatım olmayabilir."

"Tamam, kızım! Sen şirkete git, biz de merkeze dönelim. Ben rapor işini de hâlledeyim."

XXX

Şirkete geldiğinde daha girişten itibaren onu tanıyıp "Buyurun, Zeynep Hanım!" diyen personele hiç alışamayacağını düşündü, Zeynep. Kerem'in ofisine çıkarken asansörde "Bu hayatı bir yıl değil, bin yıl da yaşasam hâlâ bir başkasına sesleniyorlarmış gibi hissedeceğim!" diye düşünüyordu.

Asansör, Kerem'in asistanı Gözde'nin masasına bakıyordu. Zeynep, asansör kapısından çıktığı anda Gözde onu fark etmiş ve ayağa kalkmıştı bile. Sıcacık bir gülümsemeyle "Hoş geldiniz, Zeynep Hanım! " deyince Zeynep de sıcak bir gülümsemeyle "Merhaba Gözde! Epeydir görüşmedik. Çok iyi görünüyorsun." dedi.

Genç kadın, her seferinde Kerem Sayer'in eşinin bu dostça tavrından etkileniyor ve onun doğal hâline gıptayla bakıyordu. Gülümseyerek

"Teşekkür ederim. Kerem Bey'in geleceğinizden haberi yoktu sanırım."

"Hayır, yok! Meşgulse bekleyebilirim."

" Yoooo, mümkün değil. Kerem Bey, sizi beklettiğimi duyarsa...

Zeynep, bir kahkaha atarak "Söylemeyiz biz de... Gerçekten toplantıda filansa acele etme!"

"Telekonferansı vardı ama bitmek üzeredir, ben haber vereyim." dedikten sonra Kerem'in bürosuna doğru yürüdü. Biraz sonra gülümseyerek

"Buyurun Zeynep Hanım! "diye ona kapıyı açtı. Kerem, Zeynep içeri girdiğinde konferansı bitirmekteydi. Onu görünce masasından kalkıp yanına geldi. Beline sarılıp başını boynuna gömerek

"Hımmmm, bu sürprizi neye borçluyum?" diye mırıldandı.

Zeynep gülerek "Kerem, rahat dur; şimdi Gözde girecek içeri rezil olacağız."

"Girmez. Sen buradayken ben çağırmadıkça içeri girmez o, girenle de ölümüne savaşır."

Zeynep bir kahkaha atarak kocasının dudaklarını karşılamak üzere başını ona doğru uzattı. Uzun bir öpüşmeden sonra Zeynep hiç istemese de kendini geriye çekerek

"Eve gidip Muhif'e yardım edeceğim, vaktim yok. Rahat dur da söyleyeceklerimi söyleyeyim."

" Niye Muhif'e yardım ediyorsun ki?"

"Akşam Suzet gelecek ya!"

"Haaaa, anlaşıldı. Bizimki panikten mutfağı yakmazsa iyidir. Unutmuşum ben onu! Sen ne söyleyeceksin bakalım?"

Zeynep, sabah olanları Kerem'e anlattı. Kerem onu dikkatle dinledikten sonra başını koltuğunun arkalığına dayayarak bir süre gözlerini kapadı. Zeynep, onun bu tepkisini anlamaya çalışırken

"Ohhhh! Sonunda ya! Gerçekten üstümden yük kalktı. Oktay değil ya, bu işin ardından kim çıkarsa çıksın artık umrumda değil!"

Zeynep, Oktay ihtimalinin elenmediğini Kerem'e şimdi söylemenin doğru olmayacağını düşündü. Zaten, bunu kabul edecek gibi de görünmüyordu. Konuyu uzatmadan "Eve gelmeni beklemek istemedim. Büyük olasılıkla Oktay, temize çıktı!"

"Büyük olasılık değil, mi mujer! Tamamen! Bu noktadan sonra kimse beni Oktay'ın bu işle ilgisi olduğuna inandıramaz!"



Continue Reading

You'll Also Like

4.5M 399K 78
Hasret köyden uzakta bir dere kenarındaki küçücük evinde hem hayatla hem de annesiyle mücadele eden başı dik, dili sivri bir kızdır. Yaşadığı yerin...
92.7K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
234K 10.4K 26
Soğuktan donmuş ellerini cebinden çıkardı. Sadece bir kez kapıya vurması ile kapının açılması bir olmuştu. Hazırlıksızca karşısında duran adama baktı...
46.2K 176 1
Bir çift düşünün ki doğdukları andan beri beraberler. Bir çift düşünün ki birbirlerini görmedikleri tek günleri geçmedi. Bir çift düşünün ki gördükle...