My Youth Is Yours | Jikook

By mooneluna

298K 27K 57.9K

"Jeon Jungkook, bu dünya üzerinde nefes alan en değerli varlıktı benim için. O benim sadece en yakın arkadaşı... More

1- Beşikten Mezara
2- Tapılası Kalçalar
3- Krizi Fırsata Çevirmek
4- Zaaf
5- Party Party Yeah
6- Güvenli Kollar
7- Ait Olunan Yer
8- Çılgın Çocuk
9- Neden Şimdi?
10- Bu Normal mi?
11- İstediğin Oldu
12- Jungkook Ve Ben?
13- Kamp Ateşi
14- Pişmanlık
15- Oyun
16- Arkadaşım
17- Patlama
18- Delirmek
19- Aşk
20- En Gözde Çift
21- Katil Civciv
22- Yanmak
24- Busan Ateşi
🦇Luna Scura🐺
25- My Youth is Yours (Final)

23- Gitme

14.3K 926 2.3K
By mooneluna

Selam benim canlarım biz geldik,

Çok beklediniz, çok özlediniz biliyorum ama bu aralar kötü bir dönemden geçiyorum maalesef. Her şey üst üste geldi ve gelmeye de devam ediyor. Önce teyzemin kanser ve 3.evre olduğunu öğrenip şok geçirdik ameliyat oldu, 1 aydır annem ona bakıyor , ben 3-4 günde bir gidip onları hastaneye götürüyorum bir yandan da annem olmadığı için evle ve yiğenimle ilgilenmek zorundayım. Tüm bunları sindiremeden üstüne bir de geçen hafta kedimi kaybettim ve cidden dünya başıma yıkıldı. Çünkü o benim evladım gibiydi. Dün de yeni bir haber aldık, annem ve teyzem covid olmuş.. Muhtemelen eve ziyarete gelenlerden birinden. Ama her şeye rağmen çok şükür nefes alıyoruz diye sakinleştirmeye çalışıyorum kendimi. Sabrediyorum. Güzel günler gelecek diyorum. Atlatacağız bunları inşallah da bu tempo bir süre devam edecek gibi görünüyor, bakalım.

Bu arada sınır da daha dün geçildi.. okuyan sayısı aynı ama oy ve yorumlar yerlerde. Hal böyle olunca zaten berbat olan motivasyon ve moralim daha da düşüyor. Bekleyen ve oy verip yorum atan canım okuyucularım hatrına sınırı 550'ye düşürüyorum. Ve lütfen yorum yapın en azından her şeye rağmen bu hikayeye devam etmeme değsin. Bu bölümü 1 ayda falan yazdım sanırım. Tüm bu kaosun içinde fırsat buldukça ve tam 8600 kelime..

Hepsi bu kadardı, iyi okumalar aşklarım

23- Gitme

"Tanrı aşkına Jungkook, lütfen sevgilim." dedim ağlayacak gibi. "Hadi artık bırak beni de okula gireyim nolursun."

Uzaklaştırma aldığı için benimle birlikte okula gelemiyordu ve o kadar huzursuzdu ki, önce sabah seni ben bırakacağım diye tutturmuş, sonra da "ya başına bir iş gelirse, ya biri sataşırsa, ya biri yavşarsa bla bla" diye diye yazılabilecek her türlü felaket senaryosunu yazarak beni çıldırma noktasına getirmişti.

"Acaba ben okul çıkışına kadar bahçede mi beklesem?" Dedi beni hiç umursamadan kendi kendine konuşarak. "Evet evet en iyisi öyle yapayım. Arabayı park eder içinde otururum. Sonra da çıkışta birlikte döneriz."

"Jungkook." Dedim sert çıkartmaya çalıştığım sesimle. "Seni cidden döverim."

"Bebeğim ne yapayım ama? Aklım sende kalıyor. Ben yanındayken bile o orospu çocukları sana sulanmaktan geri kalmıyor. Ben yokken kim bilir neler yapcaklar. Tanrım.." dedi dişlerinin arasından. "Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum Jimin."

"Hiç bir bok yapamazlar. Hem onların %90'ı seni delirtmek için uğraşıyor benimle. Sen yokken emin ol hiçbiri yanıma gelmez. Gelseler bile ben kendimi korurum Jungkook. Cidden artık endişelenmeyi bırak."

"Söylemesi kolay." Diyerek homurdandı hemen.

"Okuldan sonra doktor randevumuz var unutma. Annem geç kalmayın diye on kez tembihledi. Adam çok yoğun olduğu için bizi araya sıkıştıracakmış."

"Cidden bu kadar çabuk gitmemiz şart mı?" Diye sordu bıkkınca. Öfke sorunları için tedavi olmayı kabul etmişti ve durumu annemlere anlattığımda Jiwon anneyle de konuşup hemen tanıdık bir doktor ayarlamışlardı bile. Fakat benim huysuz tavşanım her zamanki gibi mırın kırın ediyordu.

"Şart." Dedim onu onaylayıp. "Ne kadar erken başlarsak o kadar iyi sevgilim. Hem bak ben de yanındayım." Diyerek dudaklarına bir öpücük kondurduğumda hemen gülümsemiş, "iyiki yanımdasın." Demişti. "Sen hep yanımda ol, başka kimseyi istemem."

"Hep olacağım." Dedim burnumu burnuna sürterek. "Benden asla kurtulamayacaksınız bay Jeon."

Gözlerimdeki gözleri sebebini anlamadığım bir şekilde koyulaşırken, "Jimin.." diye dudaklarıma uzandı yeniden. Ve fısıldayarak konuşmaya devam etti. "Bebeğim biliyor musun benim efendi-köle fantezim var."

"Ne?" Dedim şaşkınca. "Sen ciddi misin?"

"Hmmm.." diyerek alt dudağımı dudaklarına arasına alıp çok masum bir şeyden bahsediyormuş gibi sakince emdi. "Seninle ilgili ne fanteziler kurduğumu bir bilsen, muhtemelen arkana bile bakmadan kaçarsın."

"Sapık tavşan." Diyerek omzuna vurdum yalandan kaşlarımı çatıp.

"Ne var?" Diye savunmaya geçti hemen büzdüğü dudaklarıyla. "Sen hiç aynaya bakıyor musun? Tanrı da seni bu kadar kusursuz yaratmasaymış o zaman."

"Dün gece bana istediğini yapabilirdin." Diyerek homurdandım ve huysuz bir bakış attım ona. "Hatırlarsan altında çırılçıplak ve savunmasızdım."

"Haklısın." Dedi gözlerini devirip. "Ama kabahat bende. Seni şöyle evire çevire bir becer- ah! Aman iyi be, bir şey demiyorum. Vurup durma katil civciv."

"Ben gidiyorum." Dedim arka koltuktaki çantama uzanıp. Sonra ona dönerek itiraz istemeyen bir tonda konuştum.

"Sen de eve gidiyorsun ve ilk teneffüste beni görüntülü arıyorsun. Burda saatlerce arabanın içinde oturmayacaksın Jungkook. Yoksa tüm gün beni öpmene izin vermem ona göre."

"Bu çok acımasızca ama!" Dedi isyan eder gibi.

Öyleydi ve bu aslında benim için de büyük bir ceza olurdu ama onu başka türlü ikna edemezdim. Çünkü ciddi ciddi tüm günü burda, arabanın içinde geçirirdi bu deli.

Dudaklarına yaklaşıp parmaklarımı saçlarından geçirdiğimde, sıcak nefeslerimi de onu öpecekmiş gibi dudaklarına üfledim.

"Seni öpmemi istiyor musun?" Diye sordum fısıltıyla ve dudaklarımı öldürücü bir yavaşlıkla dudaklarına sürttüm. Elleri saniyesinde belimi bulup beni kendine çekmeye çalıştığında "evet.." dedi hemen boğuk boğuk.

Onu bu kadar kolay etkileyebilmekten ölesiye keyif alıyordum.

Ona doğru uzanarak dudaklarımı yalnızca bir saniyeliğine sertçe dudaklarına bastırıp geri çekildiğim an, elleri boşta kalmış, kapattığı gözlerini açarak şaşkınca bana bakmıştı.

Eh, onu yükselttiğim için çok daha ateşli bir öpücük beklediği belliydi. Ama o öpücüğü ancak akşam alabilirdi.

"O zaman sözümü dinle ve eve git sevgilim. Söz veriyorum çıkışta seni istediğin kadar öpeceğim." Deyip onun bir şey söylemesine müsaade etmeden kendimi dışarıya attığımda "dikkatli sür." Diye bağırmış, kapıyı kapatıp hızla okul binasına yürümüştüm. Biraz daha yanında dursaydım, okulu siktir edip tüm günümü onunla geçirmek isteyecektim çünkü.

İçeri girdiğimde hüzünlü bir nefes verdim omuzlarımı düşürüp. Saatlerce onsuz olacaktım ve şimdiden özlemiştim bile. Zaman nasıl geçecekti, nasıl akşam olacaktı hiç bilmiyordum.

Beni izleyen gözleri takmadan sınıfıma doğru ilerlerken "günaydın Jiminie." Diyen Hoseok hyungun sesiyle bakışlarımı onun sabah sabah bile parıldayan yüzüne çevirdim.

Bu adam bu hayatta gördüğüm en pozitif insandı sanırım. Her zaman böyle enerjikti ve sabahın bu vaktinde bile sıcacık gülümsemesiyle insanın içini bir güneş gibi ısıtıyordu.

"Günaydın hyung." Dedim onun neşesi bana da bulaşıp tebessüm etmemi sağlarken. "Nasılsın?"

"Ben iyiyim. İyiyim de sen nasılsın asıl? Bir hafta boyunca Jungkooksuz olacaksın." Diye dudaklarını büzdüğünde, yine aynı hüzün çökmüştü üzerime.

"Tek isteğim şu bir haftanın hızlıca geçmesi. Taehyung da yok. Kendimi üç çocukla ortada kalmış gibi hissediyorum." Dedim isyan eder gibi.

Hoseok hyung söylediklerime kahkaha atıp "deme öyle." Dedi omzumu patlatlayarak. "Hem yalnız değilsin bak ben varım. Yugyeom var, Jae var. Seni yalnız bırakmayız merak etme." diyerek gülüşünü genişletti.

"Sınıfta Mark senin yanından ayrılmayacak. Teneffüslerde ve öğle arasında da hep birlikte oluruz zaten. Bir haftalığına bize emanetsin yani civciv."

"Jungkook, öyle değil mi?" Dedim kıstığım gözleriyle yüzünü tararken. Kesin o örgütlemişti herkesi. Bunu yapacağını zaten tahmin ediyordum çünkü başka türlü içi rahat etmezdi.

"Hem Jungkook hem de Tae." Diyerek tebessüm etti. "Jungkook, oldukça tedirgin. Fakat onu anlayabiliyorum. Woobin itini güzelce benzettiği için onun cephesinden bir atak gelmesinden korkuyor haklı olarak. Taehyung da Mark'ı tembihleyip durmuş sınıfta Jimin'in yanına otur diye."

"Deli bunlar cidden.." diyerek başımı iki yana salladım. Bir tanesi yetmezmiş gibi bir de diğeriyle de uğraşıyordum. İkisi de konu ben olduğumda sınır tanımıyordu.

"Hyung siz onlara aldırmayın. Kimse bana bakıcılık yapmak zorunda değil. İkisine de bin kez söyledim kendimi koruyabilirim diye. Hem Jungkook yokken kimsenin bana sataşacağını da sanmam. Biliyorsun, çoğunun Woobin gibi onunla bir kuyruk acısı var bu yüzden ona karşı beni kullanmaktan geri kalmıyorlar."

"Jimin.." diyerek sırtımız sıvazladı Hoseok hyung. "Biz yalnızca onlar istediği için senin yanında değiliz. Sen bizim arkadaşımızsın ve seninle olmaktan da keyif alıyoruz. Ama eğer sen bizimle takılmak istemezsen onun için bir şey diyemem." Diyerek üzgünce omuz silktiğinde "elbette isterim hyung." Dedim hemen.

Beni yanlış anlaması, isteyeceğim son şey bile değildi. Çünkü hepsi de birbirinden iyi ve eğlenceli tiplerdi. Jungkook ve Taehyung'un yokluğunda onlarla olmak beni de huzurlu hissettirecekti.

"Buna sevindim." Diyerek gülümsedi. "O zaman ilk teneffüs kantinde buluşalım. Kahvaltı ederiz."

"Olur hyung." Diye onu onaylamış, "görüşürüz." Diyerek el sallayıp sınıfa adımlamıştım. Kapıdan içeri girecekken, yeniden adımın seslenilmesiyle tanıdık bedene döndürdüm vücudumu.

"Selam." Dedim yanıma doğru iyice yaklaşan Chan'e. Tam önümde durduğunda "selam." Diyerek karşılık verdi yüzünde görmeye alışık olduğum tatlı bir tebessümle ve o ağzını açıp bir şey söyleyeceği an, kulaklarımıza dolan zilin sesiyle susmak zorunda kaldı. Sınıflara girmemiz gerekiyordu.

"İyisin değil mi?" Dedi gözleriyle hızlıca yüzümü tararken.

"İyiyim." Diyerek başımı salladım. "Sen nasılsın?"

"Seni gördükten sonra daha iyi olduğum kesin." Diyerek şirince burnunu kırıştırdı önce, sonra "Jimin.." diyerek derin bir nefes verdi. Bir şeyler söyleyeceği belliydi.

"Ben.. sana ve ilişkine olan saygımdan sana gelemem ama lütfen Jungkook ve Taehyung'un yokluğunda sıkılırsan, birileriyle konuşmaya ihtiyaç duyarsan ya da-ya da ne bileyim birileri sataşır da kafanı bozarsa falan.. lütfen sen bana gelmekten çekinme olur mu? Ne olursa olsun yanında olacağımı biliyorsun."

"Biliyorum." Dedim hemen yüzümde oluşan sahici gülümsemeyle.

Tanrım.. umarım bu adam bir an önce hakettiği mutluluğu bulurdu çünkü gerçekten çok güzel seviyor, çok güzel değer veriyordu ve aynı şekilde karşılık görmeyi de çok hakediyordu.

"Biliyorum Chan. Ama lütfen bu kadar iyi olma. beni cidden mahçup hissettiriyorsun." Diyerek yerimde huzursuzca kıpırdandığımda, "ben sadece hakedene hakkettiği gibi davranıyorum." Diyerek göz kıptı ve arkasını dönüp gitmeden önce son kez konuştu.

"İyi dersler sarışın. Dediklerimi unutma."

"İyi dersler!" Diye bağırdım arkasından ve nihayet sınıfıma girebildim. Sonrası, Mark'ın gün boyu bana yapışık dolaşmasıyla, Jungkook'la iki teneffüste bir görüntülü konuşmakla, Hoseok hyunglarla takılmakla, rutine bağlamış birkaç aşk mektubuyla ve Mari'nin beni gördüğü her yerde öldürücü bakışlar atmasıyla geçmişti.

"Bu da hala olayı kabullenemedi." Dedi Mark çıkışta kapıya doğru ilerlediğimiz sırada suratını buruşturarak. "Yüzsüz."

Mari az önce hızla yanımızdan geçmiş, geçerken de gözlerinden ışın çıkararak bana belki yüzüncü kez ters bir bakış atmayı ihmal etmemişti.

"Sike sike kabullenecek." Dedim alayla. "İstediği kadar kudursun umrumda bile değil."

"Kabullenemeyen yalnızca o da değil ki.." diyerek kıkırdadı. "Sana tutuk olan zavallılar hala bir şansları olduğunu düşünüyorlar belli ki. Cidden her gün bu kadar mektup mu alıyorsun sen?"

"Alıştım artık sanırım." Diyerek omuz silktim. "Yani Jungkook'la birlikte olmaya başlamadan önce kimseyle çıkmıyordum onlar da bunu bildikleri için şanslarını deniyorlardı ama şu an bunu bilmeyen yok. Buna rağmen hala yazıyorlar. Bir şansları olmadığını bile bile. Ama istesem de bunu engelleyemem. Çünkü çoğu cesaret edip altına kim olduğunu bile yazmıyor."

"Tanrı Jungkook'a sabırlar versin." Dedi hüzünlü bir şekilde. "Onun ne kadar kıskanç bir herif olduğunu düşünürsek, hayatı boyunca bolca ihtiyacı olacak."

"Bundan ona bahsetme sakın." Dedim uyarır gibi. "Zaten yeterince huzursuz."

Okulun bahçesine adım attığımızda, Hoseok hyung ve Yugyeom'un bizi beklediğini görüp onların yanına ilerledik.

"Evet gençler.." dedi Yugyeom sırıtarak. Bir kolu Hoseok hyungun omzundaydı ve durabildiği kadar dibinde durmuştu onun. "Sıkıcı bir okul gününün daha sonuna geldik. Yarın kaldığımız yerden sıkılmaya devam."

Hepimiz onun söyledikleriyle kıkırdarken, "seninki kapıda." Demişti Hoseok hyung çıkışı işaret ederek. "İçeri de almamışlar. Kader mahkumu gibi sağa sola volta atıp duruyor. Hadi git bir an önce yanına da daha fazla işkence çekmesin."

Kafamı uzatıp çıkışa doğru baktığım an, Jungkook'un gerçekten de kalabalığın içinden bahçeye bakmaya çalıştığını gördüğümde yüzümde oluşan kocaman gülümsemeyi bastıramamış, burnumda ince bir sızı hissetmiş, parmak uçlarımdan saç diplerime kadar özlemle dolmuştum.

Çok özlemiştim onu. Çok. Onsuz olmaya asla alışık değildim çünkü o hasta bile olsa o haliyle okula gelir, yanımda olurdu. Ya da ben hasta olduğumda o da okula gitmez, benimle birlikte evde kalıp gönüllü olarak bana bakardı. İşte tam da bu yüzden onsuzluk çok zordu.

"Yarın görüşürüz." Dedim okul arkadaşlarıma dönüp tebessümle ve onlardan da aynı cevabı aldığımda hiç beklemeden hızla aşk adamıma adımladım.

Kalabalığı yara yara ona doğru iyice yaklaştığım an gözlerimiz buluşmuş, beni gördüğü gibi taptığım gamzelerinin yüzünde yer edindiğini görmek kalbimi tekletmişti.

"Nihayet!" Dedi aramızdaki mesafeyi sıfırlayıp kollarını sıkıca belime dolayarak. Burnu hemen boynuma gömülmüş derin bir soluk çekmişti içine. Benim kollarımda sırtına dolanmış, tıpkı onun gibi gözlerimi kapatıp göğsüne gömmüştüm başımı.

Şükürler olsun, artık nefes alıyordum. Nefes alıyorduk.

"Çok.." dedi sesi çatlarken. "Çok özledim Jimin. Kafayı yiyecek kadar özledim."

"Ben de." Dedim hemen ve kollarımı biraz daha sıkılaştırdım onu kendime katmak ister gibi. "Ben de çok özledim Jungkook."

Etrafımızdan öğrenciler geçiyor, kimisi bize laf atarken kimisi ne kadar tatlı olduğumuzu söylüyordu fakat hiçbiri umrumuzda değildi o an. Kimse umrumuzda değildi. Yalnızca ikimiz varmış gibi dakikalarca sarıp sarmaladık birbirimizi. Özlemimizi gidermeye çalışır gibi sarıldık sıkı sıkı.

İkimiz de gitmemiz gerektiği için hafifçe geri çekilmek zorunda kaldığımızda Jungkook dudaklarıma uzanmış, derince öpmüştü beni.

"Artık gitmeliyiz." Dedim alnımı alnına yaslarken. Yarım saat sonra randevusu vardı çünkü. Fakat söylediğime tezat, kollarımı sırtından çekip boynuna dolamıştım onu bırakmak istemiyor gibi.

"Gidelim.." dedi o da burnunu burnuma sürtüp, sus çizgime kelebek bir öpücük kondurarak. "Ama önce sabah verdiğin sözü gerçekleştirmen gerekiyor sevgilim."

Dudaklarım sabahki konuşmayı hatırladığımda istemsizce iki yana kıvrıldı hemen. Ona, onu istediği kadar öpeceğimi söylemiştim ve şimdi o da haklı olarak öpücüklerini istiyordu.

Kulağına doğru yaklaşıp "arabaya geçin o halde efendim.." diye fısıldadığımda kaskatı kesilen bedeni tatmin olmamı sağlamış, keyfim iyice yerine gelmişti. "Size istediğinizi seve seve vereceğim."

Başını geriye çekip, boğa görmüş kırmızı gibi deli bir ifadeyle gözlerime baktığında, gülüşüm yavaşça silinmiş, yaptığım şeye saniyeler içinde pişman olmuştum çünkü jungkook, az sonra beni parçalayacak gibi görünüyordu.

Dişlerini sıktığı için çenesi sertçe kasılıyor, parmakları giderek belime gömülüyordu ve ben tüm tüylerim diken diken olurken şaşkınca ona bakıyordum.

"Arabaya, hemen." dedi daha fazla beklemeye tahammül edemiyormuş gibi sert sesiyle beni belimden hafifçe ittirip arabasına doğru yönlendirirken.

Benim için kapıyı açıp oturmamı bekledikten sonra kapıyı hızla kapatarak tüm erkeksiliğiyle arabanın önünden dolanırken, onun bu halleri karşısında derince yutkunmuş, kendim için şans dilemiştim.

Çünkü kaşınmıştım. Gerçekten kaşınmıştım ve sanırım az sonra efendim tarafından güzelce kaşınacaktım..

TAEHYUNG

"Hoşgeldin." Diyen sesle, bakışlarımı dakikalardır izlediğim ayaklarımdan kaldırmış, bana dümdüz bir suratla bakan Min Yoongi'nin gözleriyle karşılaşmıştım.

Neredeyse bir saattir burda olmama rağmen bir türlü cesaretimi toplayıp zili çalamamıştım çünkü lanet olsun! Aşırı gergindim. Fakat o bir şekilde kapısında olduğumu farketmişti.

Dudaklarım ısırılmaktan paramparçaydı, tüm tırnaklarımı yemiştim ve terliyordum. Soğuk soğuk terler atıyordum bu eve gelme amacımı düşündükçe. Ama ona bunu hissettirmek niyetinde değildim.

Kaçabilirdim. Bu işi en başından kestirip atabilir ve iddia olayına hiç bulaşmayabilirdim ama onun bu gereksiz özgüveni beni hem öfkelendirmiş hem de içimde anlamsız bir merak uyandırmıştı. Bu yüzden artık kaçmak için çok geçti. Üstelik ben hiçbir zaman sözünden dönen bir adam olmamıştım.

Sonuç olarak iddiayı kaybetmiştim ve işte şimdi benden istediği gibi kapısının önündeydim.

Ona bir cevap vermeden içimde kopan fırtınaya tezat, aynı düz bakışlarla gözlerine bakmaya devam ettiğimde "içeri gel." Diyerek geriye çekilmiş, kapıyı sonuna kadar açmıştı benim için.

İçeri adımlayıp onun uyuşuk adımlarını takip ettim. Uzun holü geçerek salona doğru ilerlerken önümdeki bedenini baştan aşağı süzme fırsatı bulduğumda, kendimi yutkunmaktan alıkoyamamıştım.

Duştan yeni çıktığını belli eden nemli saçları, siyah, üzerine iki beden büyük gelen tişörtü ve gri eşofman altıyla bile öylesine seksi görünüyordu ki, ben izlemeye dalıp gitmişken bir anda bana dönüp yüzüme baktığında onu süzdüğümü farkettiği için irkilmeden edemedim.

Kahretsin.

Neyse ki, hiçbir şey söylemeden o da gözlerini üzerimde dolaştırmış sonra tek eliyle büyük koltuklardan birini oturmam için işaret ederek aynı zamanda "ne içersin?" Diye sormuştu.

"Sert bir şeyler." Dedim hemen.

Evden çıkmadan önce içmeyi düşünmüştüm aslında ama öyle bir ruh halindeydim ki, içkiye bulaşırsam bırakamayıp sarhoş olmaktan korkmuştum. Çünkü kafamın güzel olmasına daha önce hiç bu kadar ihtiyacım olmamıştı.

"Pekala.." dedi dudağının bir yanı kıvrılır gibi olurken. "Getiriyorum, sen keyfine bak."

Adi herif.

Onun keyfi yerindeydi tabii. Bu işin sonunda bakir deliğime sahip olacaktı. Her ne kadar bunu bilmese bile, benim üzerimde olacak olması yeter de artardı onu keyiflendirmeye.

Üzerimdeki deri ceketi çıkartıp koltuğun kenarına koyduğumda, giydiğim v yaka beyaz tişörtü göbek kısmından tutup kendimi yellemeye başladım.

Hava sıcak falan değildi ama ben terliyordum. Gerginliğim tüm vücuduma yansıyordu ve boynum kasılıyor, avuç içlerim su gibi oluyordu oturduğum yerde bile.

Siyah saçlarımı çekiştirdim yolmak ister gibi. Dizimi deli gibi sallamadan duramıyordum. Dilim sürekli dudaklarımın üzerinde dolanıp duruyordu. İçimden gelmese miydim acaba diye geçirip duruyordum ama artık kaçmak için çok geçti.

Üstelik aramızda en başından beri neredeyse çıplak elle tutulabilir bir çekim vardı ve itiraf etmesi zor olsa da, bir yanım onunla sevişmenin nasıl olacağını deli gibi merak ediyordu.

Yine de onun bunu bir oyun gibi gördüğünden emindim. Altta olmamı istemesinden bile belliydi bu. İçindeki öfkeyi ve hırsı atmak istiyordu üzerimde. Bana nasıl davranacağını bile bilmiyordum ve beni asıl geren şey de buydu zaten.

Ondan vanilya seksi beklemiyordum elbette. Fakat ileri gider ve sınırı aşarsa, onu kendi evinde, kendi yatağına gömmekten geri durmazdım.

Birkaç dakikanın sonunda Yoongi içeri elinde iki shot bardağı ve yarım şişe viskiyle gelmiş, tam önümdeki sehpaya bırakmıştı onları.

Gözlerine bakmak istemiyordum. Az sonra sevişecektik ama ben nedense o lanet kedi gözlere bakmamak için savaş veriyordum kendimle. Çünkü gözlerindeki o alayı görmek istemiyordum. İddiayı kazanmıştı ve bu onun için büyük bir zaferdi. Bunun farkındaydım. Bunu da sonuna kadar gözüme sokmak için uğraşacaktı bu gece.

Ve yalnızca gözüme sokmakla da kalmayacaktı..

Bardakları doldurup tekini bana uzattığında, tuttuğu minicik bardağı onun kemikli parmaklarına dokunmadan almaya çalışmıştım.

Elinden aldığım gibi hiç beklemeden kafama diktiğim an, "tokuştursaydık keşke?" Demişti kaşlarını havaya kaldırıp.

"Gerek yok." Dedim bardağı yeniden ona doldurması için uzatarak. Beni ikiletmeyerek yeniden bardağı doldurduğunda, yine hızla içmiştim ikinci shotı.

"İstersen şişeyi vereyim?" Dedi alayla. "Yorulmamış olurum."

"Şahane fikir." Diyerek elindeki şişeye uzanmaya çalıştığım zaman, geri çekilip "sarhoş olmana izin veremem Kim." Dedi dümdüz bir ifadeyle.

"Sebep?" Diye sordum. Kaşlarım çatılmıştı. Yarım şişenin tamamını içsem de sarhoş olmazdım ki ben. Ne sanıyordu bu herif beni? İki shotla yıkılacak mıydım?

"Çünkü bu gecenin her bir anını hatırlayacak kadar ayık olmanı istiyorum."

Kurduğu cümle tüylerimi diken diken ederken, yine de çabucak toparlanmış yüzüme sahte bir gülümseme kondurmuştum.

"Hatırlayacağım kadar iyi olsan iyi edersin o zaman Min."

"Şüphen olmasın." Dedi net bir sesle ve deminden beri elinde tuttuğu shotı önce bana doğru kaldırıp sonra kafasına dikti.

Sehpada duran şişeye uzanarak yeniden kendi bardağıma dolduracakken, "bu kadar yeter." Deyip bileğimden tuttuğunda, ifadesizce yüzüne baktım.

"Hadi artık odama çıkalım."

Pekala.. işte zamanı gelmişti.

Bu saatten sonra da ertelemeye çalışmanın bir anlamı olmayacağı için onu gergince başımla onaylayıp ayağa kalkmış, beni odası olduğunu düşündüğüm yere sürüklemesine izin vermiştim.

Odaya girip bileğimi bıraktığında, bana doğru dönüp gözlerime baktı anlamlandıramadığım bir ifadeyle. Sanki aklımdan geçenleri merak ediyor, beni okumaya çalışıyordu.

"Ne?" Dedim kaşlarım çatılırken. Sesli düşünsün istiyordum. Fakat o bir cevap vermeden gözlerime bakmaya devam ettiği için daha da gerilmeden edememiştim.

Kalbimin atışını kulaklarımda duyuyordum. Midem bulanıyordu ve karnıma sancılar girip duruyordu ama lanet olası herif karşımda böyle rahatça dikilebiliyordu.

"Min Yoongi.." Dedim burnumdan derin bir nefes verip. Daha fazla uzatmanın anlamı yoktu. "Buraya seninle bakışmaya gelmedim. Şu işi yapalım ve bir an önce bitsin."

Birkaç saniye daha hiçbir şey söylemeden öylece yüzüme bakmış, sonra başını sallayıp "haklısın.." demişti dudağının bir kenarı hafifçe kıvrılırken. "Bir an önce yapalım ve bitsin."

Bana doğru hızlı bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattığında, parmakları yüzümü kavramış dudaklarını sertçe dudaklarıma bastırmıştı.

Gözlerim, bu ani temasla istemsizce kapandı ve boşta duran kollarım denge sağlamak adına omuzlarına tutundu sıkıca.

Dudakları az önceki durgunluğuna tezat öyle hızlı hareket ediyordu ki benimkilerin üzerinde, hem heyecandan, hem stresten, hem de onun bu halinden dolayı saniyeler içinde nefes nefese kalmıştım ve doğru dürüst karşılık bile veremiyordum.

Dişlerini geçiriyor, dilini hiç acımadan ağzımın en içine yolluyor, dudaklarımı hırsla emiyordu. Az önceki ifadesizliğinden eser yoktu.

Yüzümdeki parmaklarını gövdeme sürte sürte üzerimdeki tişörtün uçlarını kavradığında dudaklarımdan kopan dudaklarını yalamış, sonra bir hışımla çıkarıp yere atmıştı onu.

Göğsü tıpkı benimli gibi hızla inip kalkıyordu. Gözleri hiç vakit kaybetmeden sırasıyla tamamen çıplak kalan boynumda, omuzlarımda, göğüslerimde ve karnımda dolaştığında, tüm tüylerim diken diken olmuş, yutkunmadan edememiştim.

İçimde öyle garip bir his vardı ki şimdi, sanki daha önce onlarca kişiyle sevişmemiş, kimsenin tenine dokunmamış, kimsenin önünde çıplak kalmamıştım.

Kalbim sıkışıyordu. Tüm vücudumun titrediğini hissediyordum ve hareketsizce, öylece durup yalnızca ondan gelecek hamleyi bekliyordum. Hayatımın belkide en pasif anını yaşıyordum.

Bana ne oluyordu böyle?

Az önce açtığı mesafeyi yeniden kapattığında bir eliyle çıplak belimi sararken, diğeriyle de ensemden kavramış, sonra yeniden gözlerime bakmıştı.

Birkaç saniye soluk soluğa bakıştıktan sonra, ben tam neden devam etmiyorsun diye soracakken Yoongi derin bir nefes verdi ve alnını sertçe alnıma yaslayarak gözlerini kapattı.

Anlamıyordum. Bu gece garip olan yalnızca ben değildim ve tam şu an neler olduğunu anlayamıyordum.

Az önce dudaklarıma deli gibi saldıran adam, şu an alnıma yaslanmış bir şekilde derin derin nefesler alıyor, elleriyle beni sıkıca kavrıyordu.

"Yoongi.." dedim fısıltı gibi çıkan sesimle fakat o tepkisizce durmaya devam ediyordu.

Ellerimle omuzlarına tutunup yüzüne bakmak için onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştığım an bana izin vermemiş, parmakları daha da sıkılaşmıştı tenimde.

Boğazım kurumuştu. Kalbim şimdi daha da hızlı çarpıyor, gerginliğim daha da artıyordu çünkü bir şeyler ters gidiyordu.

Birkaç saniye daha hareketsiz kalıp sonra alnını alnımdan ayırdı fakat yine de uzaklaşmadı yüzümden. Önce burnunun ucuyla burnuma sürttündü, sonra dudakları aldı burnunun yerini.

Öpmüyor yalnızca tenini tenime değdiriyordu ama değdiği yerleri ince ince sızlattığını bilmiyordu.

Dudakları tenimden kopup bir saniyeliğine alnı yeniden alnıma yaslanmış, kulaklarımı yutkunma sesi doldurmuştu. Ve sonra bir anda geri çekilip tamamen özgür bıraktı beni.

Omuzlarındaki ellerim havada kalmış, gözlerim sorgular gibi gözlerine bakmıştı. Ancak orda gördüğüm şey beni afallatmıştı.

"Git."

Dakikalar sonra ağzından çıkan tek kelime bu oldu. Öylece gözlerime bakarken git demişti bana yalnızca, git.

"Ne?" Dedim yanlış mı duydum acaba diye düşünürken. Gitmemi mi istiyordu?

Gözlerimdeki gözlerini hızla kaçırmış, az önce yere fırlattığı tişörtümü eline alırken, onu bana uzatarak "duydun." Demişti ifadesizce.

"Ne saçmalıyorsun sen?" Dedim. Kaşlarım çatılmıştı. Ne yapmaya çalışıyordu bu herif tanrı aşkına?

Buraya gelirken, hatta bu odaya girene kadar bile bana nasıl davranacağını bilmiyordum. Bu yüzden her şeyi beklemiştim ondan. Az önceki gibi hoyrat davranmasını, hırsla üzerime saldırmasını, canımı acıtmasını.. her şeyi beklemiştim ondan fakat şu anki davranışı beni tamamen hazırlıksız yakalamıştı.

"Beni buraya çağıran sensin." Dedim öfkeyle gözlerine bakıp. "Şimdi de gitmemi söylüyorsun. Amacın ne senin Yoongi? Ne geçiriyorsun o küçük aklından söylesene?"

Birkaç saniye ifadesizce gözlerime bakmış, derin bir yutkunuşun ardından yüzünde görmeye alışık olduğum o alaylı ifadeyi takınmıştı.

"Ne o? Seni becermediğim için ağlayacak mısın yoksa Kim?" Dedi kıkırdarken. "Altıma yatmaya bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordum."

Saniyeler içinde değişmişti ruh hali. Saniyeler içinde.

"Beni buraya bunun için mi çağırdın?" Dedim parmaklarımı sinirle saçlarımın arasından geçirerek.

Kan yavaş yavaş beynime sıçrıyordu ve sakin kalamıyordum artık. Psikopat herif ortaya böyle bir iddia atıyor, ben onun kapısına geldiğimdeyse benimle sevişmek istemediğini söylüyordu.

"Egonu tatmin etmek miydi amacın Min Yoongi söylesene? Beni ayağına getirtip kendimi sana nasıl teslim ettiğimi görmek miydi yalnızca amacın? Bu da oyunlarından biri mi?"

"En başından beri oynamıyor muyuz zaten?" Dedi umursamazca omuz silkip. "Kaybettin ve buraya kadar geldin. Açıkçası kaçacağından çok emindim ama sen beni yanılttın Kim. Burda olman benim için yeterli. Seni becermeme gerek yok. Fakat seni takdir ettiğimi de söylemeliyim.." diyerek göz kırptı. "Düşündüğümden daha cesaretliymişsin."

Birkaç saniye boş boş gözlerine bakmış, sonra kocaman bir kahkaha patlatmıştım söylediklerine. Sinirlerim bozulmuştu. Sinirlerim fena halde bozulmuştu. Bu orospu çocuğunun ağzını burnunu kırmak istiyordum şimdi.

Gülmem giderek şiddetlenirken gözlerimin yaşlarla dolduğunu hissediyordum. Kahkahalarımı durduramıyordum ve-ve sanırım delirmeye başlıyordum.

Öyle çok gülüyordum ki, gözlerimin doluluğundan bana uzanan elini bile görmemiştim. Fakat onun "sakin ol." Diyen sesi kulaklarıma ulaştığı an, omzumda duran elini de aynı anda hissetmiş, hızla geriye çekilip uzaklaşmıştım ondan.

"Sakın d-dokunma bana." Dedim kesilen nefeslerimin arasından ona bakarken. "Bana sakın dokunma Min Yoongi."

"Tamam.." dedi ellerini iki yana kaldırıp. "Sana dokunmuyorum. Yalnızca sakin ol."

"Sakin mi olayım?" Dedim gözlerimden ne zaman aktığını bilmediğim yaşlarımı elimin tersiyle silip burnumu çekerken.

"Sakin olayım öyle mi? Beni buraya sırf karşında küçük düşeyim diye çağırdın sen. En başından beri amacın buydu değil mi? Beni ilk öptüğün an bile aklında bugün vardı senin. Kim Taehyung'u bu şekilde rezil etmek. Söylesene.." dedim ona iyice yaklaşıp aramızdaki tüm mesafeyi sıfırlarken.

"Kamera nerde? Nereye sakladın onu? Kütüphanene mi?" Diyerek hemen yanımızda duran kütüphaneye çevirdim bakışlarımı ve hızla oraya ilerledim gerçekten bir kamera olup olmadığına bakmak için.

Kitapları ellerimle yerle bir ederken hepsi ayağımın dibine düşüyordu. Delirmiştim. Delirmiş gibi dağıtıyordum her yeri fakat asıl dağılan bendim.

Aradığım şeyi orda bulamadığımda hareketsizce beni izleyen herifin yanından hırsla geçmiş, bu kez karşı duvardaki cd'lerin ve birkaç biblonun olduğu raflara yönelmiştim.

"Yoksa burda mı hım?" Dedim raflardaki her şeyi de yere savururken. "Söylesene nereye sakladın? Bu anları kaydedip beni rezil etme zevkinden geri kalmayacağını biliyorum. Söylesene nerde?!" Diye bağırıp tek bir parça bile kalmaya kadar döktüm ne var ne yoksa. Fakat Yoongi bana bir cevap vermiyor, odasını darma duman etmemi izliyordu öylece.

Aradığımı bulamamam beni rahatlatmak yerine daha da simirlendirmiş, tepkisiz kalan adamın yakalarından kavrayıp şiddetle sarsmıştım onu. Ağzı bir şeyler söylemek ister gibi açılmış, sonra yeniden sessiz kalarak kapanmıştı.

"Söyle lanet herif nerde o?!" Dedim onu bir kez daha sarsarken. Düşünemiyordum. Öfkeden gözüm kararmıştı. Neye öfkelendiğimi bile anlayamayacak kadar sinirliydim. Beni küçük düşürmesine mi, yoksa benimle yatmamasına mı? Bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum.

"Kamera falan yok." Dedi net sesiyle ellerini onu sıkıca kavramış ellerimin üzerine koyduğunda gözlerime bakarak. "Yok." Diye tekrarladı ve kafasını salladı bana inandırmak ister gibi. "Sakin ol artık."

"Siktir git." Diyerek sertçe geriye ittim onu. Dengesini kaybetse de çabucak toparlandı ve yutkunarak baktı gözlerime.

"Bir daha sakın.." dedim işaret parmağımı ona sallarken. "Sakın karşıma çıkayım deme. Oyun bitti." Deyip burnumu çektim yeniden. "Artık senin yüzünü bile görmek istemiyorum Min Yoongi."

Gözlerine son kez baktım arkamı dönüp bu sikik evden çıkmadan önce fakat orda gördüğüm şey ne öfkeydi, ne zafer, ne de alay. Gördüğüm şey odaya ilk geldiğimizdeki o ifadeydi. Kararsızlık.

Ona daha fazla bakmaya dayanamayacağımı anladığım an, onu arkamda bırakarak hızla çıktım odasından. Merdivenleri ikişer ikişer inerken derin nefesler almaya çalışıyordum.

Bok gibiydim. Kendimi bok gibi hissediyordum şimdi. Buraya gelirken, o odaya girerken üzerimde olan gerginlik bile böyle hissettirmemişti bana fakat şu an daha kötü hissedemezdim.

Beni reddetmişti. Benimle birlikte olmayı reddetmişti. Düşündüğü tek şey kazanmak ve istediğini almaktı. Başarmıştı. İstediğini almış, beni küçük düşürmüştü. Karşısında ne kadar aciz kaldığımı görmek istemiş, görmüştü.

Hayatımın hiçbir anında kendimi bu kadar küçülmüş hissetmemiştim. Görünmez bir nokta gibiydim şimdi.

Salondaki koltuğa bıraktığım ceketimi titreyen ellerimle kavrarken, az önce girdiğim kapıya doğru yürüdüm hızla. Ve geri döndüğümde onu görmüştüm. Merdivenlerden iniyordu fakat hiç bakmadım yüzüne, yalnızca adımlarımı daha da hızlandırdım. Kapının kulbunu kavrayıp açtığım an, duydum sesini.

"Taehyung.."

Birkaç saniye duraksamış, sonra başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalışıp aralamıştım kapıyı.

Bana adımla seslenmişti. Taehyung demişti, Kim değil. Yalnızca Taehyung. Fakat dönüp bakmayacaktım ona. Gözlerine bakmayacaktım çünkü korkuyordum.

Araladığım kapıdan çıkmak için bir adım attığım an kolları belime dolandı ve ben kaskatı kesildim.

"Gitme.." dedi ilk kez duyduğum yumuşak sesiyle. Sonra yüzünü hissettim sırtımda. "Gitme lütfen.." dedi hiç beklemeden.

Dudakları sırtıma yaslı olduğu için sesi boğuk çıkıyordu. Ya da-ya da  benim heyecandan kulaklarım uğulduyordu, bilmiyordum.

Hareketsiz bedenim ve kocaman açılmış gözlerimle öylece karşımdaki sokağa bakıyordum.

Şu an tam olarak ne oluyordu?

Kalbim hızla çarpıyordu ve tam arkamda beni sıkı sıkıya sarmalamış olan adamın da kalbinin atışını sırtımda hissediyordum.

Onun.. onun kalbi de tıpkı benimki gibiydi. Benimki kadar hızlı ve benimki kadar ürkek.

"Özür dilerim." Dedi tişörtümün üzerinden kürek kemiklerime bir öpücük kondurarak. "Özür dilerim. Biliyorum ileri gittim ama, lütfen sen gitme."

Şok. Yaşadığım şey tam anlamıyla şoktu. Min Yoongi, bana gitme diyordu. Lütfen diyordu ve gitmemden korkar gibi sımsıkı tutuyordu bedenimi. Bu an.. bu an gerçek miydi?

Onu tanıdığım ilk günden beri gözlerindeki nefreti çok net görüyordum. Hırsı, öfkeyi, giderek artan kazanma arzusunu.. her şeyi, her şeyi görüyordum fakat bugün ilk kez gözleri çok farklı bakmıştı gözlerime. İlk kez. Fakat şimdi dönüp bakamıyordum bile ona. Belkide-belkide bakarsam, orda göreceğim gerçeklerden korkuyordum.

"Bırak.." dedim güçsüzce kendimi onun kolları arasından kurtarmaya çalışırken. Ama o beni şaşırtmaya yemin etmiş gibi kollarını daha da sıkılaştırdı ve "bırakmak istemiyorum.." dedi titrek bir nefes verip. "İstemiyorum Taehyung, gitme."

"Daha birkaç dakika önce beni evinden kovan sendin. Şimdi ne oldu da fikrin değişti hm? Bu da oyununun bir parçası mı?" Diye sordum boğazımı temizleyip güçlü çıkartmaya çalıştığım sesimle.

"Hayır." Dedi keskince ve yanağını sırtıma yasladığını hissettim. "Bu kez oyun yok. Yemin ederim yok. Gözlerime bir kez baksan anlayacaksın zaten."

Aklımdan geçeni okurmuş gibi gözlerine bakmamı istiyordu ve benim kalbim hızla atmaya devam ediyordu.

Yenilmişlikle derin bir nefes verip kolları arasında döndüğümde, ne olacaksa olsun diye geçirdim içimden. Bir yanım benimle hala oynuyor olabileceğini düşünse de, diğer yanım onun gözlerine bakmamı söylüyordu. Ve ben diğer yanımı dinleyerek başımı yavaşça kaldırmış, gözlerimi gözleriyle buluşturmuştum.

Gözlerimiz birbirine değdiği an, içim tiredi.

Bakışları öylesine yoğundu ki, daha çok başka bir şey daha vardı şimdi karalarında. Bu yoğunluk başımı döndürdüğünde, onun belimde duran ellerine sıkıca tutundum ve sertçe yutkundum.

Fazla gelmişti bana. Her şey çok fazla gelmişti. Ben buraya yalnızca onunla yatmak için gelmiştim ama şimdi onun kolları arasında, onun gözlerine bakarak saçma sapan duygu geçişleri yaşıyordum.

Ne oluyordu bana tanrı aşkına?

Konuşmaya karar verdiğinde "seni buraya gerçekten de seninle sevişmek için çağırdım." Dedi kollarını biraz daha sıkılaştırırken. Hala gitmemden korkar gibi sıkıca tutuyordu beni.

"Bunu gerçekten istedim çünkü-çünkü seni ilk öptüğüm o andan beri aklımdan çıkmıyorsun ve ben, benden nefret ettiğinin farkındayım Taehyung. Eğer ortaya böyle bir oyun atmasaydım, senin bana asla kendi isteğinle gelmeyeceğini biliyordum. Seni ancak böyle ikna edebilirdim. Bu yüzden ortaya böyle bir iddia koydum ve iddiayı kazandım. Fakat sonra.." diyerek duraksamıştı.

Ben söyledikleriyle kasılırken "sonra ne?" Diye sordum titrek sesimle devam etmesi için. Kalbimin sesini duyuyordum. Neler diyordu bu adam böyle?

"Sonra senin kapıda dakikalarca içeriye girip girmemekte nasıl tereddüt ettiğini gördüm. Seni izledim Taehyung. Belkide hayatında ilk kez birinin altında olacaktın ve bunu sırf bir iddiayı kaybettiğin için kabul etmek zorunda kalmıştın. Ben.." dedi yutkunurken. Gözleri hala gözlerimdeydi.

"Ben, seni buna mecbur bırakmak istemedim."

"Ne?" Dedim şaşkınlıkla açılan ağzımla ona bakmaya devam ederken.

Geldiğimden beri tüm o tereddütleri bu yüzden miydi yani?

"Duydun işte.." dedi gözlerini sıkıca kapatıp alınını alnıma yaslayarak. Sesi şimdi fısıltı gibi çıkıyordu.

"Kapıda dikilmeye başladığın andan beri o kadar gergindin ki, ben o an istemediğin halde burda olduğunu farkettim ve seni gerçekten de deliler gibi arzulasam da seni zorlamak istemedim. Yapamadım Taehyung."

Söyledikleri.. söyledikleri karnımın içinde binlerce kelebeğin aynı anda kanat çırpmasına sebep olurken, birkaç saniye öncesine kadar kafamda kurduğum tüm o senaryolar bir anda yok olmuştu.

Min Yoongi, benim için bugüne kadar güvenilmez, alay dolu, umursamaz ve kibirli herifin tekiydi fakat şimdi sanki tüm o maskelerini bir bir üzerinden çıkartmış, karşımda çırılçıplak kalmış gibi hissediyordum.

Sözleri baştan aşağı samimiyet kokuyordu ve ben belkide ilk kez karşımda gerçek Yoongi'yi görüyordum.

"Bir şey söylemeyecek misin?" Diye sordu alnını alnımdan yavaşça çekip tereddütle gözlerime bakarken.

Sessiz kalmamın onu gerdiğinin farkındaydım ama duyduklarımı sindirmek de pek kolay değildi benim için çünkü tanrı aşkına! Min Yoongi bana aklımdan çıkmıyorsun demişti! Sırf kendi istiyor diye beklediğimin aksine bencillik etmemiş, iddiayı kazandığı halde benimle yatmamış, beni ve nasıl hissedeceğimi düşünmüştü.

Bu yeni bir Min Yoongi'ydi benim için ve ben bu Yoongi'yi sevmiştim. Çok sevmiştim hem de.

Düşüncelerimle boğuşup sessiz kalmaya devam ettiğimde "Taehyung.." dedi yeniden belimdeki ellerinden birini yüzüme çıkartıp elmacık kemiğimin üzerini okşayarak. Gözleri öyle bir bakıyordu ki bana, sıcacık olmuştu içim.

"Biliyorum her şey senin için ani oldu ama ben sonrasında benden daha çok nefret etmeni göze alamadım. Bunun için git dedim sana. Ama sen bana bir daha yüzünü bile görmek istemiyorum dediğin an.. nefesim kesildi sanki. Seni tamamen kaybetmeyi göze alamadım. Bu yüzden artık nasıl hissettiğimi biliyorsun. Eğer.." dedi ve sertçe yutkundu. "Eğer şimdi yinede gitmek istersen bu defa seni durdurmayacağım."

Gözleri benden bir cevap ister gibi yüzümü turlarken, ben içimde yükselmeye başlayan duygularla nasıl baş edebileceğimin cevabını çoktan bulmuş ve ona verilebilecek en net cevabı vermek için kurumuş dudaklarımı hızla onun dudaklarıyla buluşturmuştum.

Deminden beri kollarına tutunan ellerimle hızla ensesine sarılıp onu kendime daha da çekerken, onun elleri şaşkınlıktan birkaç saniye havada kalmış, sonra hızla belime dolanmıştı.

Dudaklarımız sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi birbirini tüm şehvetiyle karşıladı ve ben onun yumuşacık üst dudağını emerken o da benim alt dudağımı kavradı.

Onun ağzından çıkanlar beni öyle bir dumura uğratmıştı ki yaşadığım yoğunluğu tüm hücrelerimde hissediyordum şimdi.

Başından beri aramızda olan bu çekim aklımı başımdan alıyordu ve ben onun benim hakkımda ne kadar yanıldığını ona ispatlamak istiyordum. Bu yüzden öptüm onu. Tüm varlığımla, tüm benliğimle, en açık halimle öptüm. Onu, en az onun beni istediği kadar istediğimi anlatmak ister gibi öptüm.

Aldığımız nefesler bize yetmemeye başladığında dudaklarımız sesli bir şekilde ayrıldı birbirinden. Gözlerimiz yeniden buluştuğu ansa şiddetle inip kalkan göğüslerimizle birbirimize baktık birkaç saniye.

"Min Yoongi.." dedim sert nefeslerimin arasından. Dakikalar sonra ilk kez konuşuyordum ve onun gözleri dudaklarımla gözlerim arasında mekik dokuyor, heyecanla ağzımdan çıkacakları bekliyordu.

"Sen beni hiç tanımamışsın." Dedim dudaklarım iki yana kıvrılırken. "Kimse ama hiç kimse, bana istemediğim bir şeyi yaptıramaz. Seninle o iddiaya girmeyi de, bu eve gelmeyi de ben istedim. Daha en başında işin bu noktaya geleceğinin ve seninle sevişeceğimin farkındaydım. Benim gerginliğim ve tereddütüm yalnızca kendi hissettiklerim yüzündendi."

"Ne.." dedi gözlerimdeki gözlerini kısıp anlamaya çalışır gibi. "Ne demek bu?"

"Birilerini aklından çıkaramayan yalnızca sen değilsin demek." Dedim omuz silkip gülümserken. Ensesindeki ellerimle saç diplerini okşadım.

"Aramızda en başından beri varolan o lanet çekim benim tüm ayarlarımı bozdu. Kendimi sürekli seni düşünürken bulmaya başladım. Ve açıkçası ben senin, benim aksime bunu yalnızca bir oyun olarak gördüğünü düşündüğüm için de, eğer sevişirsek senin için her şeyin biteceğini düşündüm. Sevişecektik, beni altına alacaktın ve istediğini elde etmiş olacaktın. Bense muhtemelen sana biraz daha düştüğümle kalacaktım."

"Taehyung.." dedi başını inanamıyormuş gibi iki yana sallarken. "Ben sana baktığım her an sana bir adım daha düşüyorum. Seninle seviştikten sonra peşini bırakacağıma nasıl inanabilirsin? Aklımda bu oyunu devam ettirebilmek için binlerce farklı iddia malzemesi vardı benim."

Kocaman bir kahkaha attığımda gözleri hayranlıkla izlemişti beni. "Hilebazsın." Dedim burnumu kırıştırarak. "Ama yinede seninle oynamayı seviyorum Min."

"Ben de.." dedi hiç beklemeden dudakları iki yana kıvrılırken. "Ben de seninle oynamayı seviyorum Kim."

Ve o andan sonra daha fazla konuşmamıza gerek kalmamıştı. Dudaklarımız yeniden buluştuğunda hala açık olduğunu bile farketmediğim kapı gürültüyle kapanmış ve sırtım Yoongi tarafından sertçe kapıya yaslanmıştı.

Dudaklarımız tüm gücüyle birbirini emerken elleri de üzerimdeki ince tişörtten içeri sızdığında, tenime değen kemikli parmakları tüylerimin diken diken olmasına sebep olmuştu.

Bacaklarımın arasına bastırdığı ince uyluğu çoktan sertleşmeye hazır olan erkekliğime temas ediyordu ve bu içimdeki tüm ateşi daha da körüklüyordu.

Büyük ve esmer ellerim onun bana tezat olan bembeyaz yüzünü kavradığında daha da yaklaştırdım onu bedenime. Öyle büyük bir ihtiyaç içindeydim ki, yanıyordum. Yanıyordum fakat yetmiyordu. Her zerresi temas etsin istiyordum tenime.

Dudaklarımın öpüşmekten sızlamaya başladığını hissediyordum ama umrumda bile değildi bu. Onunla sabaha kadar öpüşebilir, nefesini kendi nefeslerime hapsedebilirdim.

Min Yoongi başkaydı. Bambaşkaydı o. Bugüne kadar bir sürü insanla öpüşmüş, onlarcasıyla sevişmiştim fakat ilk kez böyle bir haz yaşıyordum. İlk kez iliklerime kadar titriyordum ve şu an yalnızca öpüşüyorduk. Sanırım-sanırım seviştiğimizde aklımı tamamen kaybedecektim.

Dudaklarımız ıslak bir sesle birbirinden koptuğunda ikimizde nefes nefesteydik ama Yoongi bir saniye bile duraksamamış, öpüşmekten şişmiş dudaklarını önce çeneme ordan da boynuma doğru sürmüştü.

Yüzündeki ellerim, boynumun hassas noktam olması sebebiyle ensesine güçlüce sarılırken, o diliyle beni keşfediyor, ben de aldığım zevkten dolayı tırnaklarımı onun tenine bastırıyordum.

"Yoon-Yoongi.." dedim nefesim kesilirken. Fakat o beni duymuyor, tenimi dudaklarıyla, diliyle ve dişleriyle işaretlemeye devam ediyordu. O da en az benim kadar kendinden geçmişti. Elleri vücudumun her noktasını ezberlemek ister gibi beni yaka yaka dolaşıyordu bedenimde.

Kulağımın biraz altında, dudakları arasına kıstırdığı ve güçlüce emdiği en hassas noktam gözlerimin arkaya doğru kaymasına sebep olurken, başımı da sertçe kapıya yaslamaktan alamadım kendimi.

Kendimden geçiyordum. Daha ön sevişmenin başında beni kendimden geçirmeye başlamıştı ve bu iyi değildi. Bu hiç iyi değildi çünkü onunla oldukça uzun bir gece geçirmek istiyordum.

Bu yüzden onu belinden kavrayıp hızla yerlerimizi değiştirdiğimde tenimden kopan dudakları bana nefes almak için alan sağlamıştı.

"Beni delirtmeye mi çalışıyorsun?" Diye sordum kararmış kedi gözlerine bakarken soluk soluğa.

Dudakları, kendini beğenmiş bir ifadeyle hemen iki yana kıvrılırken "hassas nokta bulma konusunda iyiyimdir." Diyerek omuz silkti.

Onun benden önce defalarca başkalarıyla seviştiğini biliyordum elbette çünkü hatrı sayılır bir ünü vardı fakat tam şu an bunu düşünmek dişlerimi gıcırdatmama sebep olmuştu.

"Öyle mi?" Diye sordum alayla, tüm bedenimi sertçe onunkine yapıştırırken. "Görelim bakalım kim daha iyiymiş."

Hala oynuyorduk birbirimizle. Ama bu defa ikimizde oldukça zevk alıyorduk ve biliyorduk ki, oyunun sonunda ikimizde kazanacaktık.

"Odama.." dedi Yoongi kesik kesik, dudaklarıma bakarken. "Odama gidelim."

Pekala, kapı önünde yeterince oyalanmıştık zaten bu yüzden onu başımla onaylayıp geri çekildiğim an, kıvrılan dudaklarıyla yüzüme bakmış, sonra da parmakları parmaklarımı kavrayarak aceleyle merdivenlere sürüklemişti ikimizi.

Az önce dağıttığım odaya girdiğimizde, Yoongi hiç beklemeden bana dönmüş, gözlerindeki tüm şehvetle bakmıştı gözlerime. Gözlerimiz birbirinden ayrılmazken ellerini belime sarıp beni yatağına doğru geri geri yürüttüğünde ona ayak uydurdum.

Dizlerimin arkası yatağına çarptığı an, onu omuzlarından tutup yeniden yerlerimizi değiştirdim ve hafifçe iterek yatağa oturmasını sağladım.

Bakışlarımızı koparmamak için başını yukarı doğru kaldırmıştı. Bacaklarını tek dizimle aralayıp arasına girdim hemen. Ona yaklaşıp tişörtünün uçlarını kavrayarak bir hışımla üzerinden çıkarttım ve yerdeki dağınıklığın arasına fırlattım onu.

Aynı şeyi kendi tişörtüme de yaptığımda çıplak kalan üst bedenimle öylece önünde durduğum için Yoongi beni arsızca süzmüş, sertçe yutkunmuştu.

Yarı sertleşmiş aletim, kot pantolonumdan bile belli oluyordu. Ve Yoongi'nin gözleri oraya takıldığında alt dudağını dişleri arasına almış, sonra yeniden gözlerime bakıp gülümsemişti.

Ah tanrım.. bu adamın tek bir bakışıyla  penisimin seyirmesi normal miydi?

Ondan ayrı kalmaya daha fazla tahammül edemediğimi hissetmiştim. Bu yüzden yavaşça üzerine doğru uzanmış, dudaklarımı hiç beklemeden dudaklarıyla buluşturmuştum.

Parmaklarım da boş durmayıp bembeyaz ve pürüzsüz teninde gezintiye çıktığında, dillerimiz birbirine dolanıyor, sıcak ağızlarımız içinde üstünlük kurmaya çalışıyordu.

Sonra parmaklarım çoktan dikleşmiş olan göğüs uçlarına dokundu ve o an Yoongi'nin hafifçe titrediğini hissettim.

Hassas noktası göğüs ucu muydu yoksa? Öğrenecektim.

Tüm ıslaklığıyla birbirini deli gibi sömüren dudaklarımızın arasına gönderdim parmaklarımı. Yoongi buna başta şaşırmış, sonra beni daha ıslak öpmeye başlamıştı. Bir yandan parmaklarımı emiyor, dilini onların üzerinde döndürüyor, bir yandan dudaklarımı talan etmeye devam ediyordu.

Tanrı şahit, bu öyle seksiydi ki kendimi inlememek için zor tutuyordum.

Yeterince ıslandığına emin olduğumda parmaklarımı çıkarttım ağzımızdan ve az önce tek bir dokunuşumla titrediği göğüs uçlarının etrafında dolaştırdım onları ağır ağır.

Yoongi, bu hareketimle dudaklarıma doğru kısıkça mırıldanırken, zafer kazanmış gibi gülümsedim onu öpmeye devam edip.

Islak parmak uçlarım kahverengi tomurcuğu sertçe sıkıp döndürdüğünde, dudaklarımız birbirinden ayrılmış, "Taehyung.." diye inlemişti Yoongi.

"Demek göğüs uçların.." dedim dudaklarımı kulağına yaklaştırıp derin bir tonda zafer kazanmış gibi. "O zaman onlarla daha fazla ilgilenmeliyim."

Dudaklarına son kez derin bir öpücük kondurup onun üzerinde yükseldim ve hafifçe geriye çekilip, beklemeden sol göğüs ucuna kapattım dudaklarımı.

Dilim kendini iyice belli eden tomurcukla oynarken, ellerimle de çıkık kaburgalarını okşamış, parmaklarımın son durağı eşofmanının lastiği olmuştu. Hiç düşünmeden, baksırıyla birlikte aşağı doğru çekiştirdiğimde, onun elleri de saçlarımı bulmuş, kalçasını kaldırarak yardım etmişti bana.

Şimdi eşofmanı uyluklarında duruyordu. Çoktan sertleşmiş aletiyse ben hala göğüs ucunu emmeyi bırakmadığım için göğsüme sürtünüyordu.

Sıcacıktı. Yanıyordu Min Yoongi. Tıpkı benim gibi, teninden alevler çıkıyordu ve benim ateşimi biraz daha körüklüyordu.

Dudaklarım yeterince ilgilendiğimi düşündüğüm sol göğsünden koparak başımı hiç kaldırmadan dilimle boydan boya ıslak bir yol çizip sağ göğüs ucunu bulmuştu bu kez. Aynı ilgiyi ona da gösterdiğimde, Yoongi'nin saçlarımdaki parmakları sıkılaşmış, kalçasını kaldırarak ihtiyaçla bastırmıştı kendini bana.

"Birileri sabırsız.." dedim ağzımın kenarlarına yayılan salyalarımı dilimle yalayıp ona alttan bakarken.

"Taehyung.." dedi inler gibi. "Oynama benimle, yalnızca devam et."

Onun bu aceleci tavrına kıkırdayıp kaburgalarını öpe öpe göbek deliğinin oraya kadar geldiğim an derin bir nefes çektim içime.

Çok güzel kokuyordu. Teni öyle güzel kokuyordu ki, az önce içtiğim içki sanki şimdi başıma vuruyor gibiydi. Sarhoş oluyordum nefes aldıkça. Sonsuz bir okyanus gibiydi o.

Dilimi yeniden devreye sokup göbeğini, belinin yanlarını hem emip hem ısırıklar bırakırken, Yoongi altımda resmen kıvranıyordu ve bu bana inanılmaz bir haz veriyordu.

Onu kıvrandırmaya bayılmıştım.

Kendimi bacakları arasında biraz daha aşağıya kaydırdığımda, sertleştiği için kıpkırmızı görünen, uzun ve damarlı aleti görüş açıma girmişti ve bu görüntü.. bu görüntü ağzımın daha da sulanmasını sağlarken hiç beklemeden boydan boya bir dil darbesi attım penisine.

"Ah.." diye inledi ve saçlarıma daha da asıldı.

Büyük avucumla onu bir anda kavrayıp "İstiyor musun?" Diye sordum en baştan çıkarıcı sesimle. "Ağzımın içinde olmayı istiyor musun Min?"

"Taehyung.." dedi uyarır gibi. Onunla oynadığım için deli oluyordu ama tüm bunları o başlatmamış mıydı zaten?

"Söyle." Dedim üzerinde yükselip gözlerine bakarken. Bir yandan da yavaş yavaş onu çekiyordum. "Eğer söylemezsen istediğini alamazsın."

"İstiyorum lanet olası." Dedi burnundan derin bir nefes verip başımı aşağıya doğru bastırarak. "O sıcak ağzını aletimin üzerinde istiyorum."

"Güzel.." dedim kocaman gülümseyerek ve dudaklarına derin bir öpücük kondurdum. "O zaman ağzım senindir."

Ve sonra hiç beklemeden uyluklarında duran eşofmanı tamamen çıkarıp fırlatıp attım bacaklarından. Onu bir anda ağzıma aldığımdaysa gecenin en büyük inlemesini kazandım ondan. Öyle sertleşmişti ki, patlamak için an kolluyor gibiydi sanki. Şimdiden sızdırıyordu.

Git gellerim hızlanırken, uzunluğundan dolayı zorlansam da, alabildiğim kadar boğazımın derinliklerinde ağırladım onu.

Tüm hünerlerimi sergiliyordum üzerinde. Sanki-sanki bugüne dek benimle sevişmediğine pişman etmek ister gibi. Bundan sonra kendime muhtaç etmek ister gibi emiyordum onu. Benden başkasına giderse, zihninde bu anlar canlansın ve bedeni benim yoksunluğumu çeksin diye ona bu anları unutturmamak için elimden geleni yapıyordum.

"Taehyung dur.." dedi nefes nefese beni saçlarımdan yukarı doğru çekerek. "Dur yoksa boşalacağım."

İstediğini yapıp dudaklarımı aletinden ayırdığımda yüzümü onunla aynı hizaya getirdiğim an, kollarını sırtıma dolayarak beni sertçe kendine çekip, üzerine düşmeme sebep oldu. Dudakları hırsla dudaklarıma kapandığında dişlerimiz birbirine çarptı fakat bu onu durdurmadı.

Deli gibi öpüyordu beni. Delirmiş gibiydi. Onu delirtmiştim ve istediğim şey de buydu zaten. Benim için delirsin istiyordum.

Dilimi yakalayan dudakları onu güçlüce emmeye başladığında, kendi tadını aldığına emindim.

Bunu düşünmek bile penisimi zonklatmıştı.

Ellerimden birini benimki gibi siyah olan saçlarından geçirip parmaklarım arasında sıkıştırmıştım tutamlarını. Dilimi, dudaklarımı öyle bir emiyordu ki, ağzımızın kenarları sırılsıklam oluyordu.

Sonra hiç beklemediğim bir anda beni belimden kavrayıp hızla yerlerimizi değiştirdiğinde, gücü karşısında şaşkınca ona bakmıştım gözlerimi kırpıştırarak.

"Sıra bende." Dedi dudakları yana doğru kıvrılırken. "Ama önce şu sikik pantolonundan bir kurtulalım."

Kalbim söyledikleriyle daha da hızlanırken boğuk sesi inlemek istememe sebep olmuştu. Beni yalnızca böyle konuşarak bile boşaltabilirdi.

Kemikli elleriyla pantolonumun kemerini sertçe çözmüş, sonra hiç sabrı kalmamış gibi bir hışımla çıkartmıştı üzerimdeki her şeyi.

Şimdi ikimizde çırılçıplaktık. Gözlerim ikimizin bedeni arasında dolaştığında ten rengimizin farkları içimi inanılmaz hoş etmişti.

Biz onunla siyahla beyaz gibiydik. Birbirine zıt ama birbirine karışmak için an kollayan siyahla beyaz gibi. Ve birazdan birbirimize karışacak, gri olacaktık.

"Altta olmamı istediğin için pişmansın öyle değil mi?" Diye sordum kıkırdayarak. Çünkü karşımdaki adam üzerimi çıkarttığından beri büyülenmiş gibi penisime bakıyordu.

Aferin oğlum, yine gururlandırdın beni.

Önce derince yutkundu, sonra gözleri nihayet gözlerimi bulduğunda "yoo hayır." Dedi umursamaz gibi omuz silkip ve bana biraz daha yaklaştı. "Hala altımda olmanı istiyorum."

Cümlesi bittiği an, uzun parmakları ve minik dudakları penisimi kavradığında, "oh.." diye inlemeden duramadım.

Lanet olsun, ağzı mükemmel hissettiriyordu.

Onun da aletinin hatrı sayılır bir uzunluğu vardı fakat ben bir kafa farkla ondan uzundum ve bu yüzden tamamını ağzına almakta zorlanıyor, ulaşamadığı yerleri eliyle kavrıyordu.

Dirseklerimin üzerinde uzanıp, bu görüntünün tadını çıkartmaya karar verdiğimde, o gözüme tıpkı benim karamel tenimin üzerine konmuş bembeyaz bir kelebek gibi görünmüştü ve bu görüntü, hayatım boyunca görmek istediğim tek şey olabilirdi.

Yoongi, git gellerine devam ederken, ben saniye saniye aklımı kaybediyordum. Çok iyiydi. Adi herif o kadar iyi kullanıyordu ki ağzını ve dilini, daha fazla dayanamadım. Dayanamadım ve onu kendime çektim.

Dudaklarına yapışıp kendi tadımla karışık salyalarının üzerinden dilimle geçtiğimde, o da inlemiş, kendini ihtiyaçla bana bastırmıştı. İkimiz de öyle serttik ki, artık hayalarımın boşalmak için isyan edip titrediğini hissediyordum.

"Taehyung.." dedi sonra en boğuk tonda kulağımın arkasına bir dil darbesi atıp. "Ben artık dayanamıyorum. Lütfen içinde olmama izin ver bebeğim."

Ah.. penisim seyiriyor Yoongi yapma böyle.

"Beni bu süslü laflar mı kandıracaksın?" Dedim oyuncu bir tavırla saçlarından çekiştirip çenesini güçlüce emerken.

Aslında beni çoktan kandırmıştı. Bu eve zaten bunu yapmak için gelmiştim ve bu fikre kendimi çoktan alıştırmıştım. Fakat önce onunla biraz daha oynamam gerekiyordu.

"Ama çok istiyorum." Dedi dudaklarını dudaklarıma bastırıp kedi bakışlarıyla. "Çok, çok istiyorum."

"Miyavla bir kere."

"Ne?"

"Miyavla dedim Yoongi."

"Ciddi misin sen?"

"Fazlasıyla?"

"Kedicik fantezin mi var?" Dedi dehşete düşmüş gibi yüzüme bakarken.

"Yoktu. Ama artık var." Diyerek kıkırdadım ve aralanmış dudaklarına uzanıp bir öpücük kondurdum. "Ve eğer miyavlamazsan beni asla altına alamaz-"

"Miyav!"

Miyavlamıştı. Ciddi ciddi, sırf beni altına alabilmek için beni hiç uğraştırmadan miyavlamıştı.

Min Yoongi bu gece cidden süprizlerle doluydu..

"Oh.." dedim tatmin olmuş bir gülümsemeyle. "Demek beni bu kadar çok istiyorsun?"

"Tahmin bile edemezsin. Bu yüzden.." diyerek hemen baş ucumuzdaki komodine uzanmış, içinden çıkarttığı kayganlaştırıcıyı gözümün önünde sallayıp "şimdi seni güzelce hazırlamama izin ver güzelim." Demişti.

"Sensin güzel." Dedim kaşlarım çatılırken. "Ben yakışıklıyım."

"Sen hem güzelsin, hem de yakışıklı." Dedi çeneme bir öpücük kondurup saçlarımı okşayarak. "İnanılmaz bir herifsin sen Kim."

Birkaç saniye öylece ona bakakaldığımda, dudakları iki yana kıvrılmıştı. Hareketleri yetmezmiş gibi şimdi bir de cümleleriyle öldürüyordu beni. Üstelik kalın sesiyle boğuk boğuk konuşuyordu ve bana gerçekten hiç yardımcı olmuyordu.

Ben ona bir cevap veremezken o, kayganlaştırının kapağını açıp yeniden bana bakmış ve "emin misin?" Demişti.

Emin miydim? Az sonra arka bekaretimi sonsuza kadar kaybedecektim ve muhtemelen oldukça acılı olacaktı. Daha önce seviştiğim erkeklerin arasında bakir olan yoktu. Bu yüzden de onlara nazik davranmam gerekmemişti. Onlara verdiğim zevki düşününce de o kadar da kötü olamaz diyordum içimden.

Umarım o kadar da kötü olmazdı çünkü onunla bir bütün olmayı gerçekten deli gibi istiyordum.

Yoongi gözlerime sorgular gibi bakıp "Taehyung, eğer.." dediği an, "hayır!" Dedim ona başımı iki yana sallayıp. "Hayır tereddüt etmiyorum Yoongi. Bunu gerçekten istiyorum."

"Pekala.." dedi gözleri parlarken. "Benim olman için sabırsızlanıyorum."

Ve sonra elinde tuttuğu kayganlaştırıcıdan avucuna biraz döküp onu parmaklarına yaydığında, yutkunmadan edemedim.

"Gerilme." Diyerek yeniden üzerime doğru uzanmış, alnıma yatıştırıcı bir öpücük kondurmuştu. "Canını yakmamaya çalışacağım söz veriyorum."

Ona başımı sallayıp hafifçe gülümsediğimde "bacaklarını biraz kaldır bebeğim." Dedi fısıltıyla.

Dediğini yapıp bacaklarımı karnıma doğru çekmiş, onun için daha rahat bir pozisyon almıştım. Kalbim yine çok-çok hızlı atmaya başlamıştı.

Bacaklarımın arasındaydı ve gerginliğimin farkında olduğu için hala üzerimde durmaya devam ediyor, gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Bunun için ona minnettardım.

Parmakları yalnızca hissederek kalça aramı bulduğunda, bulunduğu yeri hafifçe okşamış, elindeki kayganlaştırıcıyı deliğime doğru iyice yaydırmıştı.

Tek parmağını hafifçe içime doğru iterken aynı anda dudaklarını da dudaklarıma bastırmış, boğuk inlememi ağzımızın içine hapsetmişti.

Dudaklarımı ıslakça emiyor, aklımı tamamen meşgul etmeye çalışıyordu ve başarılıydı da. Ellerimden birisi ensesine sarılırken, diğeriyle de kürek kemiğini okşuyordum devam etmesi için.

Parmağı içimde yavaşça hareket etmeye başlamıştı ve bu-bu o kadar da kötü hissettirmiyordu. Onun dokunuşları, dudakları, teni, her şeyi, Min Yoongi'nin her şeyi bana iyi geliyordu.

Öpücüğümüz giderek ıslak bir hal alırken, içimde hareket eden parmağıyla birlikte çoktan sertleşmiş olan erkekliğim daha da sertleşiyordu ve sanki kanım kaynıyordu.

Daha fazlasını istiyordum. Çok daha fazlasını.

"İyi misin?" Diye sordu öpüşmekten kesilen nefeslerimiz arasında gözlerime bakıp. Oda loştu fakat gözlerindeki koyuluğu çok net bir şekilde görüyordum.

"Evet." Dedim dudaklarımı yalayıp. "Devam et."

"Şimdi bir parmak daha ekleyeceğim." Diye uyardığında onu hızla onaylamış, hemen sonra bir parmağını daha hissetmiştim içimde.

"Oh.." diye inledim boğukça. İşte bu biraz rahatsız hissettirmişti. Fakat dayanılmayacak bir acı değildi. Sadece hafif bir yanma hissediyordum.

Dudaklarını kulağımın hemen altındaki hassas noktama bastırıp dişleri arasına aldığında, belim istemsizce yukarı kalkmış, kalçalarımı parmaklarına bastırmaya çalışmıştım.

"Mmmm.." diye memnun bir ses çıkarıp bir yandan ince derimi emmeye bir yandan da parmaklarıyla gitgel yapmaya devam ediyordu.

Gittikçe yükseliyordum. Dudaklarının verdiği zevk ve parmaklarının işini bilir gibi içimde ustaca hareket etmesi beni saniye saniye yükseltiyordu ve penisim artık isyan etmek üzereydi.

Dudakları kulağımdan boynuma kayıp diliyle ve dişleriyle kendine yeni yollar çizmeye başladığında elinin hızını da arttırmış, ıslak sesler kulağımıza dolarken, daha kolay ve daha sert girip çıkmaya başlamıştı içime.

Tanrım, bu çok iyi hissettiriyordu!

"Yoongi.." Dedim isyan eder gibi. Dayanamayacaktım. O beni böyle talan ederken daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı.

"Söyle güzelim." Dedi ve gözleri gözlerimle buluştuğunda tüm tüylerim diken diken oldu. Bana öyle bir bakıyordu ki, sanki bıraksam beni tek lokmada yutacak gibiydi.

"Ben.." dedim yutkunarak. "Ben parmaklarınla gelmek istemiyorum. Gir artık içime, lütfen.."

Birkaç saniye hayranlıkla yüzüme bakmış, sonra "tanrım.." diye sızlanıp başını iki yana sallamıştı. "Sen cidden beni öldüreceksin."

Dudaklarıma sertçe kapanıp parmaklarını içimden çıkarttığında, boşluğa düşmüş gibi hissettiğim için bacaklarım kalçalarının hemen üstüne sarılmış, omuzlarına tutunmuştum.

Dilimi hırsla emen dudaklarının üzerine boğukça inlemekten alamamıştım kendimi. Talan ediyordu. Ağzıyla, dokunuşlarıyla, mırıldanışlarıyla Min Yoongi beni talan ediyordu.

Dudaklarımız güçlükle birbirinden ayrıldığı an üzerimden hafifçe kalkmış, hiç beklemeden yeniden kayganlaştırıcıya uzanmıştı. Bu kez avucundaki tüm sıvıyı erkekliğine iyice bularken bir yandan da hafifçe çekiştiriyor, kendini içime girmek için hazırlıyordu.

Gözlerimle baştan aşağı süzdüm onu. Mermer gibi bembeyaz teni, tereyağı gibi pürüzsüzdü. Vücudu zayıf, fakat oldukça fitti de. Basket oynadığından dolayı omuzları yaşına göre baya genişti ve üçgen denilebilecek bir vücudu vardı.

Tüm o beyazlığına tezat, az önce benim işaretlediğim yerler hafifçe kızarmış, simsiyah saçları kabarıp dağılmıştı ve tam şu an, gözümün içine baka baka kendini çekiyordu.

Ah bu görüntü.. Sen bir tanrısın Min Yoongi.

Ben gözlerimle onu yemeye devam ettiğim sırada, yüzünde ukala bir gülüş oluşmuş, dizleri üzerinde biraz daha yaklamıştı bana.

Elleri diz kapaklarımı bulup okşadığında bacaklarımın üzerine yumuşak birer öpücük kondurup dizlerimden hafifçe karnıma doğru iterek kendisi için rahat bir pozisyon oluşturmuştu.

Bana iyice yaklaşarak penisinin başını deliğime yaslayıp yeniden üzerime eğilmiş, benden izin ister gibi beklentiyle gözlerime bakmıştı. Onu başımla onayladığım an, gözlerini bir an bile benimkilerden ayırmayıp kendini yavaşça itmeye başladı bana doğru.

Penisinin tamamı içime girdiğinde, beynimdeki tüm kayışlar kopmuş, "Yoon-" diye bağırmıştım nefesim kesilirken ve tırnaklarım omzuna geçti sertçe. "Yoongi!"

"Ta-tanrım, Taehyung!" Dedi o da kesik kesik. "Bu çok-çok.."

"Hareket et!" Diye bağırdım duraksadığı için. Deliğim öyle bir yanıyordu ki, gözlerimden süzülen yaşlara engel olamıyordum. "Hareket et yoksa seni geberteceğim!"

Panikle "özür dilerim bebeğim, özür dilerim.." diyerek kendini geri çekip içime doğru yeniden ittiğinde dudaklarını dudaklarıma bastırmış, söylediğim gibi hareket etmeye başlamıştı.

Tek koluyla bacağımı kavrayıp kendine daha fazla alan açtığında, hızını da biraz daha arttırdı. Duvarlarımın yara yara geçiyordu sanki. Deliğim sızlıyordu. Resmen sızım sızım sızlıyordu fakat dayanabilirdim. Az sonra alacağım zevki düşünerek buna dayanabilirdim.

Ben gözlerimi sıkıca yummuş, acınının geçmesini beklerken, Yoongi parmaklarını nemlenmiş saçlarımın arasından geçirmiş, "Gözlerime bak." Demişti dişlerinin arasından. "Gözlerime bak. Senin.." dedi ve boğukça inledi. "Senin için nasıl delirdiğime bir bak."

Hızı giderek artıyordu ve onun böyle konuşması bana çektiğim acıyı bile unutturuyordu.

Lanet olsun.. Min Yoongi gerçekten de beni beceriyordu.

"Sen.." Dedi başını iki yana sallayıp içime hızla girip çıkarken. "Tanrım, için öyle dar ve sıcak ki öleceğim şimdi. Öleceğim Taehyung!"

Dudaklarını hırsla dudaklarıma bastırdığında üzerime iyice eğilen bedenini kollarımla ve bacaklarımla sarıp sarmalamış, onu daha da yakınıma çekmiştim.

Her bir zerrem, tenimin her bir noktası ona dokunsun istiyordum. Acı azalıyordu. Acı azalıyordu ve ben onu tüm hücrelerimde hissediyordum şimdi.

Dillerimiz birbiriyle savaşırken, dişlerimizi de işin içine katmaktan kendimizi alamıyorduk. Öyle hızlı, öyle hırslı hareket ediyorduk ki, o içime daha sert vuruşlar yaptıkça, ben bedenimi sabit tutamıyordum ve yatağın başlığı duvara çarpıyordu. Fakat bu bile beni tahrik etmekten başka bir sike yaramıyordu.

Kendini içimden bir anda çekip, çok daha derine girdiğinde dokunduğu noktayla gözlerim sonuna kadar açılmış, "Yoongi!" Diye çığlık atmıştım.

"Oh.." dedi nefes nefese gülümseyip. "Buldum seni."

"Bir daha.." dedim kalçalarımı kaldırıp yalvarır gibi. "Bir daha yap lütfen. Lütfen bebeğim.."

"Sen yeterki iste." Dedi dudaklarımın üzerine, yeniden içimden çıkıp tıpkı deminki gibi sertçe girerken. Ve ardı ardına aynı noktaya vuruşlar yapmaya başlamasıyla gözlerim karardı.

"Siktir.." diye inledim. "Siktir siktir siktir!"

"Taehyung.." diye hırlayan Yoongi kollarıyla bacaklarımı tutup onları kendi beline doladığında üzerime daha da eğilmiş içimde daha da hızlanmıştı.

Felaketti. Şu an yaşanan şey tam bir felaketti.

Topları kalçalarıma deli gibi çarpıyordu ve çıkan ıslak ses, zevk noktama ardı ardına olabilecek en sert şekilde vurduğu penisi ve kulağıma dolan hırıltılı nefesleri benim ölüm fermanımdı adeta.

"Yoongi.." dedim ağlar gibi. "Yoongi.."

Dayanamayacaktım daha fazla. Hayır. Gözlerimin önünde beliren yıldızlar vardı. Uzansam tutabileceğim yıldızlar. Tam olarak gökyüzüne ulaşmıştım ve hızla yere çakılmam an meselesiydi. Çok az kalmıştı. Çok çok az.

"Bebeğim.." dedi nefes nefese alnını alnıma yaslayarak ve ne istediğimi anlamış gibi bir elini penisime sarıp beni hızla çekmeye başladı.

"Çok.." diyerek daha sıkı tutundum omuzlarına. "Çok iyisin tanrım, sakın bırakma. Bırakma beni Yoongi."

"Asla.." dedi başını iki yana sallayıp. "Seni asla bırakmam. Birlikte gelelim hm? Aynı anda öldürelim birbirimizi."

"T-tamam." Diyebildim nefes nefese. Tükenmek üzereydim.

Elinin hızını mümkünmüş gibi daha da arttırdığında, son vuruşlarını da insan üstü bir seviyeye çıkartmıştı ve ikimiz de birbirimizin adını aynı anda deli gibi inlerken saniyeler sonra içimde hissettiğim sıcaklıkla birlikte, ben de tüm menilerimi onun eline ve kendi göğsüme akıttım.

"Tanrım.." dedim kafamı yastığa bastırıp.

Her yerim uyuşmuştu. Bu öyle bir histi ki, hayatım boyunca yaşadığım tüm sevişmeleri saniyeler içinde toprağın altına gömmüştü. Benimle birlikte. Çünkü sanırım ben de zevkten ölmüştüm.

Yoongi hızını düşürüp sakince içimde git gellerine devam ettiğinde, başı göğsüme düşmüş, dudaklarını kalbimin tam üzerine bastırmıştı. Bunun sözsüz bir teşekkür olduğunu biliyordum ve şu an kendimi öyle duygusal hissediyordum ki, kendime şaşırıyordum. Gözlerim istemsizce doluyordu.

Onunla böyle olmak, onunla bir bütün olmak.. yaşadığım şeyi anlatacak kelime bile bulamıyordum. Biz ne ara bu hale gelmiştik?

Dudakları tenimden ayrıldığında gözleri gözlerimi bulmuştu ve o an onun da tıpkı benim gibi gözlerinin dolu dolu olduğunu farkettim.

"Taehyung.." dedi ağlayacak gibi bakarken. Tanrı aşkına, kalbim yerinden çıkacaktı şimdi.

"Teşekkür ederim. Bana izin verdiğin için, benim olduğun için çok teşekkür ederim."

"Ben de.." dedim ona tebessüm edip dağılmış saçlarını parmaklarımla geriye tararken. "Ben de benim olduğun için teşekkür ederim Yoongi."

Ve sonra onu göğsüme çekip, üzerime tamamen uzanmasını sağladığımda, burnumu nemli saçlarına gömüp, şimdiden bağımlısı olduğum kokusunu çektim derince içime. Onun da kolları sıkıca etrafıma dolandı ve yüzünü boynuma saklayıp kelebek öpücükler hediye etti bana.

Birkaç dakika birbirimizin teninde sakinleşmeye çalıştık öylece hiç konuşmadan. Nefeslerimiz yavaşça düzene girdiğinde, Yoongi boynumdaki yüzünü çıkartmış, gözleriyle yüzümü taramıştı.

"İyi misin?" Diye sordu en şevkatli sesiyle elmacık kemiğimin üzerini okşayıp. "Canın yanıyor mu?"

"Hayır." Diyerek başımı iki yana salladım. "Merak etme iyiyim. Hatta muhteşemim. Bu yüzden ikinci turu yapmamızda hiçbir sakınca yok."

"Ne?" Dedi ciddi olup olmadığımı ölçer gibi şaşkınca. "Cidden ikinci turu mu istiyorsun?"

"Elbette istiyorum." Deyip gözlerimdeki oyuncu parıltılarla ona baktığımda dudaklarına derin bir öpücük kondurdum.

"Tabii bu kez sen benim altımda olacaksın."

Söylediğim şeyle birkaç saniye öylece yüzüme bakmış, sonra kocaman bir kahkaha patlatmıştı.

"Güzelim, sana o gün bowling salonunun tuvaletinde söylediğim şeyi hatırlıyor musun?" Diye sordu gülümseyerek.

Madem bir oyun oynuyoruz, o zaman kuralları senin için yeniden gözden geçirebilirim.

"Hatırlıyorum elbette." Dedim tebessümle. "Söylediğin her bir kelimeyi hatırlıyorum. Fakat o gün ciddi olduğunu düşünmemiştim."

"O zaman ne kadar ciddi olduğumu kendi gözlerinle görmen için sana bir fırsat vermeliyim oyun arkadaşım." Diyerek dudaklarını baştan çıkartıcı bir şekilde dudaklarıma sürttü.

Min Yoongi, tıpkı söylediği gibi sözünü tutup bana o fırsatı verdiğinde, ikimiz de oyunu kazanmış olduk. Fakat ben o gece bir dilek tuttum ve onunla oynayacağımız oyunların hiç bitmemesini diledim tanrıdan.

Sonsuza kadar, onun oyun arkadaşı olarak kalmayı diledim..

BÖLÜM SONU.

Nasıldı bölüm? Umarım beğenmişsinizdir.

Bir sonraki bölümde birlikte Busan'a gideceğiz. O zamana kadar kendinize çok iyi bakın ve lütfen sağlığınıza önem verin. Öpüştük,

LUNA🌙

.

Continue Reading

You'll Also Like

66.6K 7.6K 35
Tamamlandı ✔️ ❝Kanatlarını bulana kadar kanatların olacağım.❞ Seme¡ Jk Uke¡ Jm
47.4K 2.5K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
242K 20.7K 28
Küçük bir dövme stüdyosu olan Jeon, ısrarları üzerine Park'ı işe alır. #1 Jeonjungkook (07/04/2019) #1 Parkjimin (09/04/2019)
133K 16.1K 20
//tamamlandı her gün beden değiştiren jimin, o gün girdiği bedende takılı kalır. yanında uyuyan jungkook ile. #2 kookmin #2 fantastik - 02.02.2022