İKİ YARALI |Tamamlandı|

By bayanclara

8.3M 96.3K 19.3K

Yaralar vardır; Hiç kapanmayacakmış gibi hissettiren. Yaralar vardır; Kapanmış olsa... More

Giriş / Açıklama
BÖLÜM / 1
BÖLÜM / 2
BÖLÜM / 3
BÖLÜM / 4
BÖLÜM / 5
BÖLÜM / 6
BÖLÜM / 7
BÖLÜM / 8
BÖLÜM / 9
BÖLÜM / 10
BÖLÜM / 11
BÖLÜM / 12
BÖLÜM / 13
BÖLÜM / 14
BÖLÜM / 15
BÖLÜM / 16
BÖLÜM / 17
BÖLÜM / 18
BÖLÜM / 19
BÖLÜM / 20
BÖLÜM / 21
BÖLÜM / 22
BÖLÜM / 23
BÖLÜM / 24
BÖLÜM / 25
BÖLÜM / 26
BÖLÜM / 27
BÖLÜM / 28
BÖLÜM / 29
BÖLÜM / 30
BÖLÜM / 31
BÖLÜM / 32
BÖLÜM / 33
BÖLÜM / 34
BÖLÜM / 35
BÖLÜM / 36
BÖLÜM / 37
BÖLÜM / 38
BÖLÜM / 39
BÖLÜM / 40
BÖLÜM / 41
BÖLÜM / 42
BÖLÜM / 43
BÖLÜM / 44
BÖLÜM / 45
BÖLÜM / 46
BÖLÜM / 47
BÖLÜM / 48
BÖLÜM / 49 - F i n a l
Özel Bölüm ~ 1
Özel Bölüm ~ 2
Özel Bölüm ~ 3
Özel Bölüm ~ 4
Özel Bölüm ~ Son
*İKİ YARALI ÖZEL*
*1* ~ Kalbin Diğer Yarısı
*2* ~ Geçmeyen Acılar
*3* ~ Beklenmeyen Misafir
*4* ~ Ben Daha Çok

*5* ~ Sır

1.8K 85 15
By bayanclara


(Söylemeden rahat edemeyeceğim, gifi görür görmez vuruldum ve dedim ki Batu'yla Melis ete kemiğe bürünse böyle bir şey olurdu herhalde..)

Keyfi okumalar! ❤️

"Sanırım biraz daha farklı bir son bekliyordum."

Bakışlarımı ekranda kayan jenerikten çekerek kucağımda yatan Batu'ya baktım. Gözleri, televizyona odaklıydı ve dudakları büzülmüştü.

Başının üzerindeki elimle saçlarını geriye doğru yatırdım.

"Ne yalan söyleyeyim, ben biraz şaşırdım," diye mırıldandım. Çocukları dün yolcu etmiş ve Batu'yla dedemlerin evindeki yalnızlığımıza geri dönmüştük. Okuldan gelip yemek yedikten sonra yapacak bir şey bulamayarak film izlemeye karar vermiş ve popüler olan filmlerin arasından rastgele birini seçmiştik. "Sonunu yeşil çam tarzında yapmışlar sanki. O kadar şey yaşamışlar sonuçta, bıraksalardı da mutlu olsalardı bari. Ne gerek vardı adamı öldürmeye?"

Sözlerime hafifçe güldü Batu. "Bak orda haklısın ama adam ölmeseydi kadının oğlu ölecekti. Yine kötü."

"Çocuğu da adamın ölmesi için hasta yapmışlar zaten," diye söylendim. "Filmin son on dakikasında hastalanıp annesinin eski aşkı sayesinde kurtuldu. Aman ne güzel!"

Batu, gülmeye devam ederek hafifçe döndü ve bakışlarını gözlerime çıkardı. "Siz olsaydınız nasıl bir son yazardınız filme Melis Hanım?"

Kolunun üzerindeki elimi kaldırarak yanağına yasladım ve yorgunluktan şişen göz altlarını okşadım yavaşça. "Ben olsaydım çocuğu sağlıklı bırakır, kadını da adama döndürürdüm. Ve mutlu son!"

Başını hafifçe omzuna doğru eğerken burnunu kırıştırdı. "Bu da biraz basit olmadı mı sence?"

"Basit olması, güzel olduğu gerçeğini değiştirmez Batu Bey. İyi görünme çabalarınızın, yorgunluktan bayılacak olmanız gerçeğini değiştirmediği gibi."

"Gayet iyiyim ben prenses, abartma."

Yalandan sırıtarak "Külahımı yatağının üzerinde unuttum canım, hadi gidip ona anlat. Anlatırken uyuyakalırsın belki," dediğimde, gözlerini devirdi.

"İnatçı bir prenses..."

"Uykusuz bir hödük..." diye homurdandım. "Uyumamakta niye bu kadar ısrarcısın anlamıyorum ki?"

"E, benim uykum var ama senin yok. Ben uyusam bile sen uyumayacaksın. Dedenlerin gelmesine zaten az kaldı, seninle daldığım uykuların kıymetini bilmeliyim."

Sözlerinin neden olduğu şefkatle eğilerek biraz önce okşadığım yeri öptüm.

"Bazen sana hödük dediğim için kendimden utanıyorum, bazen de bu sıfatı layıkıyla taşıdığını hissediyorum. Beni çok fena arada bırakıyorsun."

Başını iki yana sallayarak tembel tembel güldü ve karnının üzerindeki elini kaldırarak kalbinin üzerine koydu. "Arada değil, tam buradasın."

Mavilerim, elalarına huzurlu bir dalış gerçekleştirirken derince iç çektim. "Böyle şeyler söylediğinde sana verebilecek cevaplarım olsa daha iyi hissedeceğim aslında."

"Bana kelimelerle kendini anlatmak zorunda değilsin prenses, ben seni bakışlarından anlıyorum zaten."

İçim sıcacık olurken genişçe gülümsedim. Gamzelerime bayıldığını biliyordum ve şu durumda ona verebileceğim daha iyi bir şeyim yoktu.

"Tamam, anladım ben. Bu konuşma uzadıkça sen beni düşürmeye, ben de düşmeye devam edeceğiz ama olmaz. Hadi şimdi kalk, doğru odana çık ve hemen yat. Mutfakta birkaç bulaşık vardı, onları yıkayıp geleceğim yanına."

Kaşlarını çattı. "Yatağa yatarsam hemen uyurum ama sensiz uyumak istemiyorum."

Bir de yorgun olmadığını söylüyordu. Kimi kandırmaya çalışıyordu acaba?

"Sen yukarı çıkıp üzerini değiştirene kadar ben çoğunu hallederim zaten, tamam mı? Sorun yok. Hadi, şimdi kalkıyoruz."

Batu'yu zar zor kucağımdan kaldırdıktan sonra onu merdivenlere yönlendirdim ve televizyonu kapatarak mutfağa geçtim. Dedemler 2-3 gün sonra döneceklerdi. Açıkçası onların ve Ayşe ablanın yokluğunu iyi idare etmiş ve güzel vakit geçirmiştik. Yine de onları özlediğim su götürmez bir gerçekti.

Tezgâhın üzerindeki birkaç parça bulaşığı hızla yıkadıktan ve mutfağın toplu olduğundan emin olduktan sonra aceleci adımlarla odama çıkıp üzerimi değiştirdim. Batu'nun söylenmemesi için hızlı hareket etmeye çalışıyordum.

Yünlü pijamalarımı giydikten sonra odamdan çıkıp Batu'nun odasına yöneldim. Tam elimi kapı kulpuna atıp açacağım sıra içeriden duyduğum takırtılarla kaşlarımı çattım ve "Yok artık," diye mırıldanarak kapıyı açıp içeri girdim.

Hayır, yanlış duymamıştım. Beyefendi yatıp uyumak yerine cam kenarındaki ikili kanepeye oturmuş gitar çalıyordu.

Kapıyı kapatıp yanına doğru ilerlerken "Pes ama artık," diye söylendim. "Ben seni ne diye gönderiyorum, sen ne yapıyorsun Batu ya?"

Batu, sözlerime gülümsemekle yetinirken ellerini gitarın tellerinin üzerinden ayırdı ve gitarı kanepeye doğru kaydırarak boştaki dizine vurdu. "Hadi, gel."

Hareketine inanamazmış gibi bakarken "Ya deli misin nesin," diye homurdandım. "Uykun var deli gibi, hala nelerle uğraşıyorsun..."

Batu, omuzlarını düşürerek "Melis," dedi. "Yanıma gelir misin, güzelim?"

Tamam, benim de bir iradem vardı ve o benle böyle konuşunca bende irade falan kalmıyordu. Çok âşık olunca böyle oluyordu...

Ayaklarımı sürüyerek yanına gittikten sonra yavaşça dizine oturdum ve gitarını geri alarak ikimizin kucağına yerleştirmesini izledim. Ona yakın olmaya da benim için şarkı söylemesine de bitiyordum ama yüzü böylesine yorgun görünürken ona kıyamıyordum da. Sanki yorgun olan o değil de benmişim gibiydi. Günlerdir proje ödevi yapmakla uğraşıyordu ve gecesini gündüzüne katarak nihayet bitirdiği ödevini bugün teslim etmişti. Yani artık uyumaması için bir engel yoktu, kendinden başka.

Omzuna yaslı olan elimi kaydırarak ensesindeki saçlarıyla oynamaya başlarken "Ne söyleyeceksin?" diye sordum. Gitarın üzerindeki elini kaydırıp tellere dokunduktan sonra başını kaldırdı ve cevap vermek yerine dudaklarını çenemin hemen altına bastırarak tekrar gitarına odaklandı. Bu, onun dilinde dinleyince anlarsın demekti. O yüzden sessiz kaldım ve merakla şarkıya başlamasını bekledim.

Gel, seni hiç beklemezken

Keşkeler birikmişken

Uzan gizlerime

Of, bu sonsuzlukta

Savrulup giden

Bir sen ol yeter

Benimle beraber

İlk sözlerinin ardından başını kaldırıp gözlerimin içine bakarak devam ettirdi şarkıyı.

Dağılmış kafamda biraz sen, içinde biraz ben

Yani soyut bir resimden hiç farkım yok

Donup kalmışım bu şarkılarda yalnız

Gülüşlerine dalıp dalıp var olmak imkânsız

Satırlarca yankılanır bir kadın

Ve şairiyim gözlerinde kaybolan bulutların

Bu şarkıyı birkaç gün önce keşfetmiştim ve çok da sevmiştim. Aslında Batu'ya söylememiştim ama dinlerken ya da kendi kendime mırıldanırken aklına kazımış olmalıydı. Bazen benim sıkça dinlediğim şarkıları ezberleyip bana böyle jestler yapabiliyordu. Üstelik öyle güzel söylüyordu ki mümkün olsaydı eğer, şu an eriyerek ona karışabilirdim.

Bugün biraz farklıyım

İçim dışım kararmış

Bir tek seni sevmeyi bilen yararsız bir adammışım

Biraz da salakmışım, gözlerin bir sanatmış

Ve Tanrı'm seni meleklerin küllerinden yaratmış

Batu gözlerimizin temasını bölmeden sözlere ara vererek usulca gitarın tellerini tıngırdatmaya devam ederken hafifçe gülümseyerek burnunu burnuma sürttüğünde dolmaya başlayan gözlerimi kırpıştırdım. Ses tonu beni öyle etkisi altına almıştı ki, hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka hiçbir şey gelmiyordu içimden.

Şimdi al aklımı, doğ benimle sabahları

Giy üstüne bol bir şeyler incinmesin kanatların

Gülünce yüz hatların of

İnan bana çiçekleri afallatır

Şarkıyı bitirip gitarını tekrar kanepenin boş yerine koyduğunda hareketsiz durmaya devam ettim kucağında. Şarkı baya bir etkilemişti beni. Sözleri başlı başına özeldi ancak şarkıyı benim için asıl değerli hissettiren şey, şarkının benim için yazılmış gibi söylenmesiydi.

"Beğendin mi?"

Kucağımda duran elimi kaldırarak yanağına yaslarken dolu gözlerime inat hafifçe gülümsedim. "Seni mi, yoksa şarkıyı mı?"

Güler gibi oldu. "Tabii ki beni..."

Başparmağımla yanağını okşarken dudaklarımı biraz daha kıvırdım. "Şarkıyı beğendim ama sana bayıldım." Başımı omzuma doğru eğerek iç çektim. "Ve sanırım ben sana hep bayılıyorum."

Aldığı cevaptan oldukça memnun olarak "Öyle mi?" diye sordu. "Ne zamandan beri?"

Dudaklarımı birbirine bastırarak düşünüyormuş gibi yaparken "Hım," diye mırıldandım. "Sanırım, okulun ilk günü bana çarptığından beri."

Serseri bir gülüş fırlattı bana. "Yalancı prenses... O gün elinden gelse beni boğacaktın."

Kıkırdadım. "Sen de kaşınmasaydın. Öyle çarpıp geçilir mi ya..." Kısa bir anlığına duraksayarak kaşlarımı çattım. "Sen o gün için benden özür dilemiş miydin?"

Gözlerini büyüttü şaşkınca. "Yok artık, onun hesabını mı soracaksın şimdi?"

Biraz daha çattım kaşlarımı. "Evet, söyle bakalım. Dilemiş miydin, dilememiş miydin?"

Batu, beni umursamadan başını sallarken "Bence esas uykusu gelen sensin," dedi ve beni bir anda kucağına alarak ayaklandı. Bu ani hareketi karşısında dudaklarımdan ufak bir çığlık dökülürken yanağındaki elimi hızla ensesine kaydırıp diğer elimle kavuşturdum.

Batu, beni yatağına doğru götürürken "Hey," dedim, kızgın olmak için üstün bir çaba gösterirken. "Bana cevap vermediniz bayım."

Yatağının başında duraksayarak beni dizine yasladıktan sonran tek eliyle yatağındaki yorganı açtı ve beni yavaşça yatağa yatırıp üzerimi örttü. Yorganı omuzlarıma kadar çektikten sonra eğilip burnumun ucuna bir öpücük kondurdu ve "Ben zaten yakın bir zamanda yaptığım her şey için sizden özür dilemiştim prenses hazretleri," diye mırıldandı. "Ha, tekrar isterseniz tekrar dilerim ama bence şu an özür dilemek yerine sizi sevmekle meşgul olmalıyım. Böylece hak ettiğiniz değeri göstermek için çabalamış olurum."

Sözleri beni bir kez daha mest ederken başımı geriye atarak gözlerimi yumdum. "Ah, Batu ya... Ne yapacağım ben seninle?"

Ben kendi kendime söylenirken Batu yatağın etrafından dolanıp hemen yanıma attı kendini. Ardından beni belimden kavrayarak kendine doğru çekti ve sıkıca sarıldı. Burnunu saç diplerime sürterken "Çok klişe olacak belki ama beni sevmen yeterli prenses," diye mırıldandı soruma yanıt olarak. "Sadece sev, başka hiçbir şey istemiyorum senden."

Dudaklarıma iç ısıtan bir tebessüm ev sahipliği yaparken kollarımı ona dolayarak göğsüne sokuldum.

"Yemin ederim, her gün daha da fazla seviyorum seni. Nasıl yapıyorum bilmiyorum ama seviyorum işte. Her gün daha çok seviyorum."

Saçlarımın üzerinde gülümsediğini hissettim. "Ben de prenses. Ben de seni çok seviyorum."

Son tabağı da masanın üzerine yerleştirdikten sonra bir-iki adım gerileyerek hazırladığım kahvaltı masasını bir güzel süzdüm. Hiç de fena sayılmazdım doğrusu. Sevinçle ellerimi birbirine sürttüm.

"Şimdi romantik hödüğümüzü kaldırma vakti..."

Arkamı dönerek mutfaktan çıktım ve dedemlerin evinin merdivenlerini tırmanmaya başladım. Sabah nasıl olduysa alarmdan erken kalkmış ve Batu'nun fazlasıyla sıkı olan kollarının arasından onu uyandırmadan kalkmayı başararak mutfağa inmiştim. E, dünkü sözlerden sonra sevdiceğim güzel bir kahvaltıyı fazlasıyla hak etmişti doğrusu.

Üst kata çıktıktan sonra Batu'nun odasına doğru yöneldim ve buradan çıkarken bilerek aralık bıraktığım kapıdan içeri girdim. Mavilerim hızla Batu'ya kaydığında hala mışıl mışıl uyumakta olduğunu görerek sırıttım. Onun için güzel bir uyandırma merasimi yapacaktım.

E, her seferinde öperek uyandıramazdım ya... Hem ilişkimizin monotonlaşmasına göz yumamazdım (!)

Biraz sonra onu uyandırmayacakmışım gibi parmak ucumda ilerleyerek yatağının etrafında dolandım ve benim yattığım tarafa geçerek yavaşça yatağın üzerine çıktım. Görünüşe göre Batu, ben kalktıktan sonra yastığımı kucaklayarak yüz üstü bir şekilde uyumaya devam etmişti ve bu benim işime gelmişti doğrusu.

Yüzümdeki sırıtış biraz daha büyürken yatağın üzerinde ayağa kalktım ve içimden üçe kadar saydıktan sonra yatakta zıplamaya başladım, o an onun için yazdığım şarkıyı söyleyerek!

"Bir gün bir gün bir Batu,

Uyumuş da kalmış yatağında!

Melis, kaçmış kollarından,

Ruhu bile duyma- ah!"

Kendimi fazlasıyla kaptırmış vaziyette şarkıyı söyleyerek zıplarken bir anda bacağımdan tutulup çekilmemle yüz üstü düşmem bir olmuştu. Yüzümün yastık olamayacak kadar sert bir şeye çarpmasıyla, yanağımın yaslandığı şeyin Batu'nun göğsü olduğunu anladım ve hırçınca cıyakladım.

"Daha şarkım bitmemişti insafsız!"

Batu, sözlerime uykulu bir tonda güldükten sonra başımın üzerindeki kollarını sıkılaştırdı ve saniyeler sonra dudaklarının kulağıma değdiğini hissettim.

"Ruhunu bilemem ama kalbimin hissettiği kesin."

Ah... Söylediğim saçma şarkıya ithafen konuşmuştu ve yine kalbimi dörtnala koşturmuştu. Sözleriyle beni öyle etkiliyordu ki odanın camını açıp "Yetişin komşular! Çok sevilmekten aklımı kaybedeceğim!" diye bağırasım geliyordu.

Yanlış anlaşılmasın, Batu'nun üst düzey sevgisinden asla şikâyetçi değildim. Olsam çarpılırdım zaten. Sadece eğer korkularım gerçek olur ve gerçekten delirirsem Batu'yu hak ettiği gibi sevememekten korkuyordum, o kadar.

"Kalbim ağrıyor," diye mırıldandım dudaklarım omuzuna değerken. Bunu işittiğinde bir anda telaşlanarak kendisini geri çekti ve yüzüme baktı. "Ne? Nasıl ağrıyor?"

Gözlerinden fırlayacakmış gibi görünen endişesi beni tebessüm ettirirken "Fazla sevgiyi taşıyamıyor galiba," diye fısıldadım. "Alışık değilse tabii..."

Sözlerimin üzerine derince iç çektikten sonra yüzümü tekrar göğsüne bastırarak burnunu saçlarımın arasına daldırdı. "O halde alıştırırız biz de. Layığı bu çünkü."

Derince bir iç çektikten sonra uzanarak dudaklarımı boynuna bastırdım. Ardından dudaklarımı oradan çekmeden "Kahvaltı hazırladım," diye mırıldandım. Başını bana doğru eğerek yüzümün boynuyla omzunun arasında sıkışmasına neden oldu.

"Hım... Kulağa iştah açıcı geliyor."

Kıkırdadım.

"Emin ol, görüntüsü de öyle. Tabii bunu görmek için kalkıp mutfağa inmemiz gerekiyor."

"Biz burada kalsak, kahvaltı masası bizim ayağımıza gelse?"

Batu'nun kalkmaya niyetinin olmadığını anladığımda başımı geriye çekerek "İnekler uçsa, hayat bayram olsa?" diyerek güldüm ve çenesinin hemen altına bir öpücük daha bıraktıktan sonra istemesem de kollarının arasından çıkarak ayaklandım.

"Hadi bakalım, ben mutfağa iniyorum. Sen de elini yüzünü yıkayıp gel. Unutma ki öğleden sonra dersimiz var."

"Ah," diye sızlandı. "Okula gitmek istemiyorum."

Odanın kapısına doğru ilerlerken "Yaklaşan sınavlar da öyle diyordu," diye güldükten sonra koridora çıktım ve hemen sonra arkamı dönerek beni izleyen Batu'yla göz göze geldim. "Çayını koyuyorum, acele et."

Odanın önünden ayrıldıktan sonra neşe içinde merdivenleri atlaya atlaya aşağı indim ve mutfağa girdim. Kaynadığını haber veren demliğin altını kapadıktan sonra onu masaya koydum ve Batu'yla benim için ayarladığım bardaklara çay doldurup önümdeki sandalyeyi çekerek oturdum.

Önümdeki tabağıma kahvaltılıklardan doldurmaya başladığımda Batu mutfaktan içeri girdi ve "Kızartma kokusu alıyorum," diyerek yanıma geldi. Başımda dikilerek bir güzel masayı süzdükten sonra "Ve görüyorum," diyerek sırıttıktan sonra yanağıma bir öpücük kondurarak karşımdaki sandalyeye yerleşti.

Çayına attığı tek şekerin ardından benim gibi önündeki tabağı doldurmaya başladığında ağzıma bir salatalık dilimi atarak yavaşça çiğnedim ve yuttuktan sonra birkaç gündür sıkça düşündüğüm şeyi Batu'ya söyledim.

"Bugün okuldan sonra annemi arayıp söyleyeceğim."

Çayından bir yudum aldıktan sonra sözlerimden bir anlam çıkaramadığını belirtircesine kaşlarını kaldırdı. "Neyi söyleyeceksin?"

"Birlikte olduğumuzu. Bunu evdekilerden saklayınca kendimi dedemlerin arkasından iş çeviriyormuş gibi hissediyorum. Ama aynı zamanda öğrendikleri zaman bizi ortalıkta görmediklerinde yanlış şeyler düşünmelerini de istemiyorum. Bu yüzden ilk önce anneme söyleyip akıl danışacağım ve tabii bir de babama da onun söylemesini rica edeceğim."

Batu, beni sakince dinledikten sonra "Annene söyle ama babana söylemesini isteme," diyerek başını salladı. "Kenan abiye benim söylemem lazım."

Kaşlarımı çattım. "Neden ki? Annem söylesin işte."

"Bu doğru olmaz prenses, benim ağzımdan duyması lazım."

Elimdeki çatalı masaya bıraktıktan sonra öne doğru eğilerek gözlerinin içine baktım. "Bu ısrarın, babamla aranızdaki özel bağdan kaynaklanıyor, değil mi? Aranızda bir sır var ve bunu bilmeyen tek kişi benim."

Derince iç çektikten sonra "Evet," diyerek onayladı beni. "Bir sır var ama benim değil, babanın sırrı ve bunu sana söyleyebilecek tek kişi de baban."

Oflayarak sırtımı sandalyeye yasladım. "Aranızdaki bu gizli bağın sebebini hep çok merak ettim ama annem de aynı senin gibi bunu bana söyleyebilecek tek kişinin babam olduğunu söylemişti."

"Tek bir doğru var prenses ve biz de bunun arkasındayız."

"Pekâlâ," diyerek başımı salladım. Aralarındaki sırrın ne olduğunu deli gibi merak ediyordum lakin ısrar etmenin bir faydası olmayacağını bildiğim için buna yeltenmedim bile. "Ben annemle konuşup onayını aldıktan sonra sana haber veririm, sen de babamla konuşursun. Sanırım ondan sonra babam da benimle konuşması gerektiğine karar verir."

Batu, "Muhtemelen," diyerek beni onayladıktan sonra "Hadi, kahvaltımızı bitirelim," diye mırıldandı.

"Tamam," diyerek sırtımı sandalyeden ayırdım ve yemeğime geri döndüm.

Batu'yla bol bol gülüşerek ve didişerek geçirdiğimiz kahvaltının ardından masayı beraber toplayarak hazırlanmak üzere odalarımıza geçtik. Üzerimdekileri çıkardıktan sonra bacaklarıma siyah, kalın bir külotlu çorap geçirdikten sonra dizlerimin bir karış üzerinde biten kot eteğimi giydim. Üzerine de yünlü siyah gömleğimi giyerek uçlarını eteğimin içine sokuşturduktan sonra saçlarımı tarayıp gevşek bir balıksırtı yaptım. Yüzüme de birkaç ufak şey sürdükten sonra hazırdım.

Üzerime giyeceğim montun alt kattaki askılıkta olduğunu bildiğimden çantamı hazırladım ve telefonumu da altıktan sonra odamdan çıktım. Batu'nun merdivenlerin başında beni beklediğini gördüğümde gülümseyerek ona doğru ilerledim. Altına siyah bir pantolon, üzerine de koyu krem renginde yün bir kazak geçirmişti.

Eh, söylememe gerek var mı bilmiyorum ama her zamanki gibi çok yakışıklı görüyordu.

Batu da beni baştan aşağı bir güzel süzdükten sonra dudaklarını büzdü. "Kış kapıya dayandı ve sen hala etek mi giyiyorsun?"

Sanki fark etmemiş gibi bacağımın birini işaret ederek "En kalın çoraplarımdan birini giydim," diye mırıldandım. Gözlerini devirdi.

"Evet, eminim çok ısıtıcıdır o çorap."

Gülerek yanına vardığımda koluna girerek ona alttan bir bakış attım.

"Üşürsem sana söylerim, beni ısıtırsın."

Çapkın bir bakış fırlattı bana. "İşte bundan emin olabilirsin, prenses."

Sözlerinin altındaki imayı duymamış gibi yaparak "E, hadi o zaman," deyip ilk basamağı indim. "Geç kalmayalım."

Merdivenleri indikten sonra dış kapının oradaki vestiyerden montlarımızı ve botlarımızı alarak giydikten sonra dışarı çıktık. Batu, ev kapısını kilitledikten sonra anahtarı cebine attı ve elimi sıkıca kavrayarak yürümeye başladı. E, tabii ben de hemen yanında!

Kışın geldiği haberini veren serin havada yaklaşık yirmi dakikalık bir yürüyüşün ardından okula vardıktan sonra fakültelerimize doğru yol aldık. Batu beni dersliğimin önüne kadar getirdikten sonra "Dersten sonra ara beni," diyerek saçlarımın üzerinden öptü ve yanımdan ayrıldı. Arkasından bakarak usulca iç çektikten sonra amfiden içeri girdim ve şöyle bir etrafa bakındıktan sonra Selin'i görerek yanına doğru ilerlemeye başladım.

Normale göre biraz daha arka sıralara oturan ve başını ellerinin arasına alarak önündeki masaya bakan arkadaşımın görüntüsü beni biraz endişelendirdiğinde adımlarımı hızlandırarak yanına vardım. Çantamı masanın üzerine bırakıp "Selam," diyerek yanına oturduğumda tepki vermeyerek masaya bakmaya devam ettiğinde kaşlarımı çattım ve elimi uzatarak omzuna dokundum. "Selin?"

Selin, bir anda irkilerek bana döndüğünde istemsizce ben de yerimde zıpladım ve "Ne oluyor yahu?" diye sordum şaşkınca. "Ne bu halin?"

Selin, gece uyumadığını açıkça belli eden gözlerini gözlerime dikerek "Melis?" diye mırıldandı şaşkınca. "Ne zaman geldin? Duymamışım."

"Biraz önce de konumuz bu değil," diyerek başımı salladım. "Ne oldu sana?"

Dudaklarını birbirine bastırarak "Sorma," diye mırıldandı. "Çok tuhaf bir şey oldu. Çok çok tuhaf bir şey oldu."

Tedirgince kıpırdanırken "Ne oldu kızım, anlatsana. Çatladım burada!" diyerek istemsizce yükseldim. Zira hali beni giderek korkutmaya başlamıştı.

Gelişigüzel taradığı belli olan saçlarını omzunun gerisine atarken "Hani dün gece bir arkadaşımın doğum günü partisine gideceğimi söylemiştim ya sana," dediğinde hızla salladım başımı. Dün bizim çocukları yolcu ettikten birkaç saat sonra beni arayıp söylemişti. Daha doğrusu giyeceği kıyafet konusunda tereddütte kalıp benden yardım istemeye karar verdiğinde anlatmıştı.

"Hani bu partisine gideceğim kızın babamın bir iş arkadaşının kızı olduğunu da söylemiştim?"

Merakım giderek artarken bir kez daha başımı salladım. "Evet, Selin, söylemiştin."

"İşte meğer bu kızın babasıyla Taylan'ın babası eski arkadaşlarmış. Hatta Taylan'la bu kız lisede aynı sınıftalarmış."

Kaşlarımı çatarken "Yani?" diye sordum.

"Yani partiye Taylan da geldi."

"Ha," diyerek geri çekildim. Selin, Taylan'ın sevgilisi olduğunu öğrendiğinden beri kötüydü ve haklı olarak Taylan'ı unutmaya karar vermişti. "Kötü olmuş."

"Hem de nasıl kötü oldu," diyerek dudaklarını büzdü üzgünce. "Ben onu unutmak için üstün bir çaba gösterirken bir anda onu karşımda görüverince şok oldum. Beni fark ettiğinde ufak bir baş selamıyla karşıladı beni. Ben de o ruh haliyle gülümsemeye çalışarak onun olduğu yerden kaçtım ve tuvalete gidip zor da olsa bir şekilde kendimi topladım. Toplamaktan kastım da içeri geçtiğimde ondan tarafa hiç bakmamak ve partiden olabildiğinde erken ayrılmaya karar vermekti. Zaten o şok haliyle yanında sevgilisinin olup olmadığını fark edememiştim. Bu bir nevi iyi olmuştu aslında, çünkü kız arkadaşını görseydim arkama bakmadan kaçardım oradan."

Haline üzülerek uzanıp omzunu sıvazladım. Onu anlayabiliyordum, hem de çok yakından.

"Benden beklemezsin belki ama çok iyi idare ettim biliyor musun? Onun olduğu tarafa asla bakmadım. Çok zor oldu ama başardım. Arkadaşım pastasını falan kesti, hediyeleri verdik. Biraz daha durup gidecektim, yani niyetim o yöndeydi ki Taylan, yalnız kaldığım bir ara ansızın yanıma geliverdi."

Gözlerim şaşkınca büyürken "Yanına mı geldi?" diye sordum. Alaylı bir şekilde güldü.

"Hım, evet. Tabii kafayı bulmuş bir vaziyette geldi. Partideki içkilerden baya içmiş. Zaten sağlam kafayla gelmesi imkânsız gibi bir şeydi, evimizdeki yemeğe bile gelmemişti sonuçta."

"Öyle söyleme," diyerek araya girdim. "Keyfinden gelmemezlik yapmamıştı."

"Doğru diyorsun," diyerek başını salladı. Alaylı ifadesi hala yüzündeydi. "Sevgilisinin yanına gitmişti, bundan daha önemli ne olabilir ki?"

Umutsuzca iç çekerek "E," deyiverdim. "Sonra ne oldu peki?"

"Bana iltifat etti, elbisemin çok yakıştığını söyledi. Kafası sağ olsun, normalde demeyeceği ne varsa dedi. Hatta kız arkadaşıyla kavga ettiklerini bile anlattı. Daha doğrusu ben dayanamayarak partiye tek mi geldiğini sorunca anlattı."

Diyecek bir şey bulamayarak sessiz kaldığımda Selin halimi anlamış gibi devam etti anlatmaya. "Tabii neden kavga ettiklerini söylemedi ama halinden kızgın olduğu belliydi. Daha sonra onun sevgilisini anlatmasını daha fazla dinleyemeyeceğimi fark ederek gideceğimi söyledim. Bu sefer de benimle gelmek istedi. Daha doğrusu onu eve bırakmamı!"

Hikâyenin gittikçe ilginçleştiğini fark ederek yerimde doğruldum. "Sen ne yaptın peki?"

"Aslında ilk başta ona ayrı bir taksi çağırmaya karar verdim ama ayakta bile zor yürür halde olduğunu görünce kıyamadım. Ne olursa olsun onu hala seviyorum Melis."

Destek olmak amacıyla uzanarak iç geçiren arkadaşımın elini tuttum. Parmaklarını elimin etrafına sardıktan sonra "Neyse bir taksi çağırdım ve beraber bindik," diye devam etti anlatmaya. "Yolda abuk sabuk şeylerden bahsetti sürekli. Onun ilk defa bu kadar konuştuğuna şahit oldum. İçince dili açılanlardanmış meğer. O durmadan konuşurken ben de yolu izlemeye çalışıyordum. Ona bakınca içimin gitmesine engel olamıyordum çünkü. Ama arada bir dayanamayıp ona döndüğümde de bakışlarını hep üzerimde yakalıyordum."

İç çekerek kafasını iki yana salladı. "Neyse işte, öyle böyle derken evlerine geldik. Tabii halinden dolayı kapılarına kadar bırakmak zorunda hissettim kendimi. Taksiciye beni beklemesini söyleyerek Taylan'ı da alarak indim taksiden. Kolundan tutarak yürütüyordum aslında onu ama sonra o, bir anda kolunu omzuma atarak beni kendine çekti ve ağırlığını üstüme verdi. Eğer o kadar şaşkın ve utanmış olmasaydım muhtemelen ağırlığının etkisiyle yeri boylardım ama nasıl olduysa dayanarak evlerinin kapısına kadar götürdüm onu. Ardından duvardan destek almasını sağlayarak zile bastım. Bu süre boyunca da bakışlarımı hep ondan kaçırıyordum ama tuhaf bir şekilde gözlerini üzerimde hissediyordum. Daha sonra kapının açılmasını beklerken birden ne olduysa Taylan dengesini kaybetti. Tam düşmek üzereyken onu tekrar tuttuğumda yüz yüze geldik. Ama böyle çok yakından... Dip dibe..."

Duraksayarak dudaklarını birbirine bastırdığında en heyecanlı yerinde kesmesiyle "Ee," dedim hızla. "Sonra ne oldu?"

Gözlerini kapayarak başını salladı. "Onu yakaladığım ve düşmesine engel olduğum için teşekkür ederek beni öpmeye kalktı."

Ben hayretle elimi ağzıma kapatırken gözlerini açarak "Yanağımdan," diye mırıldandı. "Yani sanırım amacı oydu ama ben o kadar telaş yapmıştım ki kendimi geri çekmeye çalışırken hiç olmaması gereken bir şey oldu."

Korkarak sordum. "Ne oldu?"

"Beni dudağımdan öptü."

Dudaklarımı birkaç kez aralasam da diyecek bir şey bulamadığımdan kafamı sallamaktan başka hiçbir şey yapamadım.

"O kadar beter bir haldeyim ki Melis," diyerek dudaklarını büzdü Selin. Ağladı ağlayacak bir hali vardı. "Benim yaptığım bir hata sonucu da olsa sevdiğim adam beni öptü. Beni ilk kez biri öptü ve bunu yaparken zil zurna sarhoştu! Üstelik sevgilisi var..."

Başını masaya dayadığı koluna yasladığında "Sizi biri gördü mü?" diye sordum çekinerek. Kafasını halsiz bir şekilde salladı iki yana.

"Olan şeyden sonra ikimiz de şok içinde geri çekildiğimizde evin kapısı açıldı ve Taylan'ın annesi dışarı çıktı. Taylan'ı o halde görünce onu yalnız bırakmayıp eve getirdiğim için teşekkür etti ve babası görmeden odasına çıkarması gerektiğini söyledi. Ben de tıpış tıpış taksiye dönüp eve gittim."

"En azından o konuda ucuz yırtmışsınız," diye mırıldandım.

"Hım," diyerek başını salladı. "Annesi görmedi ve muhtemelen Taylan da beni öptüğünü hatırlamıyordur. Hatırlamasını da istemezdim gerçi, zira bilerek yapılmış bir şey olmasa da yüzüne bakamazdım kolay kolay ama canım acıyor işte... Keşke onu eve götürmeye kalkmasaydım."

"Gel buraya," dedikten sonra onu tutup kendime doğru çektim ve sıkıca sarıldım. Selin, yavru bir kedi gibi göğsüme sindiğinde onun Taylan'a olan hislerinin düşündüğümden de fazla olduğunu fark ettim ve bu canımı bir hayli sıktı. Çok üzülecekti.

"Hafızamı sildirmek istiyorum," diye mırıldandı yavaşça. "Taylan'ı ilk gördüğüm güne gitmek ve onu hiç görmemek istiyorum. Onu sevmek istemiyorum."

"Üzgünüm canım," diyerek kollarımı biraz daha sıktım. "Ne yazık ki bu söylediklerinin hiçbiri mümkün değil ve yine ne yazık ki paşa paşa acını çekmek zorundasın."

Burnunu çekerek "Çok yardımcı oldun, sağ ol," dedi sitemkâr bir ses tonuyla. Burukça gülümsedim.

"Dost acı söylermiş... Ve boş vaatlerle seni avutamam, bunu yapacak son insan bile değilim. Zira ben de senin kollarında az ağlamadım ama geçiyor be Selin. Vallahi geçiyor. Zaman alıyor, canını yakıyor, seni mahvediyor hatta ama geçiyor işte. Bir şekilde geçiyor ve sonra öyle bir zaman geliyor ki, adını duyduğunda hiçbir şey hissetmemeye başlıyorsun."

Güler gibi bir ses çıkardı ama içten olmadığını biliyordum. "Tecrübeli bir arkadaşa sahip olduğum için sevinmeli miyim?"

Dudaklarım burukça kıvrıldı. "Sanırım öyle yapmalısın."

Selin'i biraz daha sardıktan sonra onu geriye çekerek yüzüne baktım ve ıslanmış yanaklarını kuruladım parmaklarımla.

"Güçlü olacaksın. Zor olacak ama olacaksın. Senin değil, onun ağlaması gerekiyor senin gibi bir kızı kaybettiği için."

Hafifçe kıkırdayarak başını salladı. "Ya, eminim ki şu an yatağında benim için zırıl zırıl ağlıyordur..."

"Şimdi olmasa bile er ya da geç ağlayacak, göreceksin," diyerek ona göz kırptım ve biraz olsun kafasının dağılması için konuyu değiştirdim. "Bu arada bugün annemi arayıp Batu'yla aramızda olanları anlatacağım."

Selin, attığım yemi yutarak omuzlarını dikleştirdi ve "Hadi ya," diye mırıldandı. "Yaza düğün var desene!"

Yalandan gözlerimi devirdim. "Abartma be kızım, hem annem az buçuk biliyordu zaten Batu'ya olan hislerimi. Pek şaşıracağını sanmıyorum. Sadece anneannemlere nasıl söylemem gerektiğiyle ilgili yardım almam gerekiyor."

"İstersen İhsan dedeye ben söyleyebilirim? Hem bilirsin, beni sever."

Şirince sırıttığında hafifçe koluna vurdum. "Saçmalama istersen!"

Biz tatlı tatlı atışırken amfinin kapısı açıldı ve dersin hocası içeri girdi. Goy goyumuzun bittiğinin farkındalığıyla önüme dönerek bir türlü çıkarmaya fırsat bulamadığım montumu üzerimden sıyırırken Selin kulağıma doğru eğildi.

"Birkaç yıla nişanlanırsınız siz, demedi deme bak!"

O an gözlerimi devirip Selin'i ittirerek kendimden uzaklaştırmıştım ancak arkadaşımın gerçekten haklı çıkacağını nereden bilebilirdim ki?

Okuldan sonra Batu'yla birlikte eve dönmüş ve bir şeyler yedikten sonra ondan ayrılarak odama çıkmıştım. Annemle konuşurken yalnız olmaya ihtiyacım vardı.

Yatağımın üzerinde bağdaş kurarak oturduktan sonra telefonumu elime aldım ve rehberde annemin ismini bulup yazının üstüne tıkladım. Ardından da derin bir nefes alıp telefonu kulağıma yasladım. Oldukça heyecanlıydım.

Telefon birkaç kez çaldıktan sonra karşıdan annemin sesi duyuldu.

"Melis'im?"

Sesini özlediğimi fark ettiğimde "Annem," dedim onun gibi. "Nasılsın, iyi misin?"

"İyiyim canım benim, sen nasılsın? Ne yapıyorsun?"

"İyiyim ben de anne, Batu'yla okuldan gelip yemek yedik. Sonra da seni arayayım dedim işte, sen ne yapıyorsun?"

"İyi yapmışsın güzelim, ben de mutfaktayım, yemek hazırlıyorum."

"Kolay gelsin anneciğim, babam evde mi peki?"

"Sağ ol annem. Yok, daha gelmedi ama az önce aradı, yoldaymış."

"Hım, iyi bari..."

"Sesinden anladığıma göre bana bir şey söylemek istiyorsun?"

Annemin imalı sesini duyunca iç geçirerek gözlerimi devirdim.

"Seni kim psikolog yaptı ya?"

"Kimse yapmadı kızım, ben kendim oldum," diyerek güldü annem. Sonra da ekledi. "Hadi anlat bakalım, ne derdin olduğunu öğreneyim."

Bir kez daha içimi çektikten sonra lafı uzatmanın benim için daha kötü olacağını fark ettim ve bu yüzden gözlerimi kapayarak bir çırpıda söyledim.

"Anne biz Batu'yla çıkıyoruz!"

Annemden kısa bir süre ses çıkmayınca telaşla açtım gözlerimi. "A-anne?"

Karşı taraftan gelen gülme sesiyle birlikte ne hissedeceğimi şaşırırken bir kez daha mırıldandım. "Anne?"

"Buradayım, anneciğim," diyerek biraz daha güldü. "Sadece şaşırdım. Ben, birbirinize açılma sürenizin daha uzun olacağını düşünüyordum. Beni şaşırttınız doğrusu."

Ağzım şaşkınlıkla açılıp kapanırken "Ne?" diyebildim sadece.

"Bunda şaşılacak ne var Melis? Senin duygularını yazın tatile gittiğimiz zaman az buçuk anlamıştım zaten. Batu'nun da sana farklı bir gözle baktığı hareketlerinden anlaşılıyordu. Yani sana diğerlerinden daha farklı davranmasından söz ediyorum... Ayrıca arada bir annemle konuşuyoruz, bildiğin üzere. Tabii bu konuşmalarda sizden de bahsediyoruz. Annem, bir süredir çok neşeli olduğunuzdan ve gözlerinizin içine baktığınızdan bahsetmişti gerçi. O sizin çoktan olduğunuzdan bahsediyordu ama ben inanmıyordum. Görüyor musun, kadın benden daha fena!"

Duyduklarımın şokuyla ağzım kocaman açılırken "Ne?" diye ciyakladım. "Anneannemin bizden haberi mi var?"

"Yavrucuğum," diyerek cıkcıkladı annem. "Antiphanes boşa dememiş, İnsan iki şeyi saklayamaz: sarhoş olduğunu ve âşık olduğunu, diye değil mi?"

Boştaki elimi utançla yüzüme götürürken "İnanamıyorum," diye mırıldandım. "Ben burada oturmuş kara kara onlara nasıl söyleyeceğimizi düşünürken... Anneanneme bak ya!"

Annem sitemime gülerken "E," dedi. "Kimin annesi?"

"Niye belli etmemiş anladığını peki?" diye sordum merakla.

"Ben ona pek inanmadığım için bunun hakkında pek konuşmadık ama zannımca utandırmak istememiştir," diye mırıldandı. "Hem zaten ben de şayet böyle bir şey olursa, Melis gelip söyler bize, diyordum. O yüzden de bir şey dememiş olabilir."

"Ah," diyerek omuzlarımı indirdim. "Peki dedem biliyor mu anne?"

"O konuda bir bilgim yok ama babam, annemden daha fenadır. Annem anladıysa babam çok daha önceden anlamıştır."

Elimi kaldırarak saçlarımı karıştırdım. "Sen ve senin ailen... Beni gerçekten şok ediyorsunuz."

Kıkırdadı annem. "Teveccühün tatlım. Ve bu arada onlara söylemekten çekinme sakın. Eminim ki hakkınızda kötü bir şeyler düşünmelerinden şüphe ediyorsundur ama ne annem ne de babam böyle bir şey yapmaz. Her şeyden önce seni çok seviyor ve çok da iyi tanıyorlar, Batu'yu da aynı şekilde. Kızmak bir yere aranızdaki ilişkiden memnun bile olurlar."

Hevesle sordum. "Sahi mi?"

Gülmeye devam etti. "Sahi tabi... Annem de babam da halden çok iyi anlayan insanlar. Öyle olmasalardı beni babana verirler miydi sanıyorsun?"

Kaşlarım merakla çatılırken "Bu da ne demek?" diye sordum hızla. Annem pot kırdığının farkındalığıyla mırın kırın etmeye başladığında "Biliyorum," diye mırıldandım. "Bunun da babamın sırrıyla bir alakası var değil mi? Batu'ya, ilişkimizi babama senin söylemeni istediğimi söyledim ama kabul etmedi. Bunu babama söylemesi gereken kişi oymuş. Üçünüzün bildiği ama benim bilmediğim bu şey ne, gerçekten çok merak ediyorum anne. Yani Batu'yu kıskandığımdan değil ama sizin çocuğunuz benim yani..."

Annemin derince iç çektiğini işittim. "Melis... Bu öyle basit bir şey değil kızım-"

"Tamam, anne, tamam," diyerek sözünü kestim annemin. "Biliyorum, bunu bana babamın anlatması gerekiyor. O yüzden ne kadar sabırsızlansam da babamın benimle konuşmasını bekleyeceğim."

"Seni seviyorum, Melis."

Sesinden gülümsediğini anlayabilmiştim.

"Ben de seni anneciğim, ben de seni."

Annemle biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapatıp yataktan kalktım ve odadan çıkarak merdivenlere yöneldim. Batu, aşağıda televizyon izliyordu. Gidip aldığım haberleri ona anlatmalıydım. Ve tabii bir de babamla konuşabileceğini söylemeliydim. Zira bu sır konusu beni meraktan çatlatmadan evvel gerçekleri öğrenebilirsem çok iyi olacaktı.

Bir daha ne zaman görüşürüz bilmiyorum ama o zamana kadar sevgiyle kalın ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

25.2M 898K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
413K 35K 53
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
411K 28.1K 37
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
5.7M 189K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...