My Youth Is Yours | Jikook

By mooneluna

298K 27K 57.9K

"Jeon Jungkook, bu dünya üzerinde nefes alan en değerli varlıktı benim için. O benim sadece en yakın arkadaşı... More

1- Beşikten Mezara
2- Tapılası Kalçalar
3- Krizi Fırsata Çevirmek
4- Zaaf
5- Party Party Yeah
6- Güvenli Kollar
7- Ait Olunan Yer
8- Çılgın Çocuk
9- Neden Şimdi?
10- Bu Normal mi?
11- İstediğin Oldu
12- Jungkook Ve Ben?
13- Kamp Ateşi
14- Pişmanlık
15- Oyun
16- Arkadaşım
17- Patlama
18- Delirmek
19- Aşk
20- En Gözde Çift
22- Yanmak
23- Gitme
24- Busan Ateşi
🦇Luna Scura🐺
25- My Youth is Yours (Final)

21- Katil Civciv

13.8K 1.1K 4.1K
By mooneluna

Selam bebekler,

Sınır henüz geçilmedi ama araya yılbaşı falan gireceği için burda olamayabilirim. O yüzden sizi bekletmemek için bölümü hızlıca yazıp atmak istedim. Ama bir sonraki bölümü 599 oy olsa yine de 600 olmadan atmayacağımı bilin. Eskiden 1 günde 500ü geçiyordu demekki istenirse olabiliyor. Hayalet okuyuculara cidden tahammülüm yok artık.

Oy sınırı +600 yorum sınırı SINIRSIZ (hep belli kişiler atıyo bunun farkındayım. Onlara ayrıca teşekkür ederim)

Ve twitterda bu hikayeyi daha fazla uzatmayacağımı birkaç bölüme toparlayıp bitireceğimi yazmıştım. Jikook sevgili olduktan sonra düşen oy ve yorum sayılarından yola çıkarak aldım bu kararı.

Şimdi bir kez de size soruyorum. Karar vermemde yardımcı olun. Youth'a tamam mı devam mı?

İyi okumalar

21-Katil Civciv

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Dedim öfkeli sesimle karşımda kollarını göğsünde birleştirmiş alayla gözlerime bakan Mari'ye.

Jungkook'la sevgili olmamıza şaşırdığını ve öfkeden delirdiğini biliyordum. Kıpkırmızı yüzü kıskançlıktan neredeyse ortadan ikiye ayrılacağının kanıtıydı. Ve beni dersin ortasında buraya çağıracak kadar gözü dönmüştü.

"Demek sonunda başardın." Dedi aramızdaki mesafeyi biraz daha azaltıp. "Jungkook'u ayartmayı başardın."

"Ağzını topla." Dedim dişlerim arasında. Keşke karşımdaki bir kız olmasaydı diye düşünmeden edemedim. Yoksa yayık ağzını toplamasını çok iyi bilirdim.

"En başından beri biliyordum onda gözün olduğunu." Derken yüzündeki gülüş silinmiş, yerini öfkeye bırakmıştı.

"Beni yanıltmadın Jimin. İğrenç bir sürtük olduğunu herkese kanıtladın."

"Mari.." dedim sabır diler gibi. Fakat o benim ayarlarımla oynamak ister gibi gittikçe sesini yükseltiyordu.

"Onu benim elimden aldın!" Diyerek daha da yaklaştı bana. "Sen olmasaydın biz hala birlikte olacaktık. Jungkook hala benimle olacaktı. Ne yaptın da girdin aklına söylesene? Altına mı yattın? Onu baştan mı çıkarttın ha ne yaptın söyle?!" Diye boğazı yırtılırcasına bağırdığında kendimi durduramadım.

Kocaman bir kahkaha patlattım.

Aptaldı. Tam bir aptaldı bu kız.

"Sen.." dedi ben gülmeye devam ederken dehşete düşmüş gibi. Gözü seyiriyordu sinirden ama bu daha çok gülmeme sebep oldu.

"Mari.." dedim kıkırdayarak ve bir adım da ben attım ona doğru. Şimdi neredeyse burun burunaydık ve o sinirle soluyordu. Bense gülümsemeye devam ediyordum çünkü bunun onu daha çok delirteceğini biliyordum.

"Sana cidden üzülüyorum biliyor musun? Nasıl bu kadar gurursuz olabilirsin?" Diye sordum başımı iki yana sallayıp.

Jungkook'un onunla duygusal olarak hiçbir şey yaşamadığını biliyordum. Evet, onunla birlikte olması başlı başına bir hataydı ama ona artık birlikte olmak istemediğini söylemiş ve ondan uzun bir süre önce ayrılmıştı. Fakat karşımdaki kız bunu bir türlü kabullenmek istemiyordu.

O zaman kabullenmesini sağlamalıydım.

Mari'ninki yalnızca hırstı. Jungkook'a aşık falan değildi. Onunla yalnızca okulun en popüler çocuğu olduğu için birlikteydi ve tek derdi insanların gözünde biraz daha yükselmekti.

Eğer cidden Jungkook'a karşı duygusal bir şeyler hissettiğini düşünseydim ona saygı duyar, üzülmemesi için elimden geleni yapardım ama karşımda gördüğüm manzara, en sevdiği oyuncağı elinden alındığı için öfkeden deliren şımarık bir kız çocuğuydu.

"Jungkook sana karşı hiçbir zaman bir şey hissetmedi." Dedim kendimden emin bir şekilde gözlerine bakarken. "Tıpkı senin de ona hissetmediğin gibi. Amacının ne olduğunu biliyorum Mari." Diyerek omuz silktim.

"En başından beri onu kullandın sen. Daha fazla popülerite için, insanlara nispet yapmak için onu kullandın. Çünkü o Jeon Jungkook. Okulun en yakışıklı, en zengin çocuklarından biri. Üstelik takım kaptanı ve tüm kızlar peşinde koşuyor öyle değil mi? Kim istemez ki onunla birlikte olmayı? Ama onun nasıl biri olduğunu en başından biliyordun sen. O yalnızca kızlarla takılır ve canı sıkıldığında da kaçar. Bu hep böyle oldu. Sen de onun için bundan fazlası değildin ama bunu bir türlü kabullenemiyorsun. Çünkü insanların gözündeki itibarının sarsılmasını hazmedemiyorsun. Ama ne var biliyor musun?" Diye sordum tebessüm ederek.

"Jungkook zaten yıllardır bana aşıktı ve bu yüzden benim senin aksine onu ayartma falan ihtiyacım yok. Onu baştan çıkartmak için altına yatmaya ihtiyacım yok. Çünkü biz birbirimizi senin hiç bilmediğin ve muhtemelen hiç de bilemeyeceğin bir şekilde, en saf duygularla seviyoruz. Birbirimiz olmadan nefes alamıyoruz, uyuyamıyoruz, yiyemiyoruz, içemiyoruz. Biz birbirimiz olmadan yaşayamıyoruz."

Doğruydu bu. Benden onu çıkarttığımda, geriye ben diye bir şey kalmıyordu. O benim diğer yarım falan değildi. O bendim. Ben de o.

"Ona aşık olduğumu yeni anlamış olabilirim evet, bu yüzden de tam bir aptalım bunu kabul ediyorum ama gerçek bu. Biz birbirimize aşığız. Hem de deliler gibi. Ve sen de artık bu gerçeği kabullensen iyi edersin." Dediğimde "hayır!" Diye bağırdı öfkeyle.

"Hayır bu doğru değil! Jungkook sana aşık falan değil. O-o bana aşık. Sen-sen yalnızca onun kafasını karıştıran ve aramıza giren bir sürtüksün!"

Pekala, sabrım sınanıyordu. Sabrım ciddi anlamda sınanıyordu fakat sakin olmalıydım. Bu yüzden derin bir nefes aldım ve bu siktiğimin odasından çıkıp gitmeden önce onu son kez uyarmak istedim.

"Jungkook.benim." Dedim çatılan kaşlarımla dişlerimin arasından. Gözlerimdeki öfkeyi ve kararlılığı görsün istiyordum. Yoksa cidden kendimi tutamayacaktım.

"Hep benimdi. En başından beri, doğduğumuzdan beri bana aitti ve şimdi tam da olması gereken yerde. Benim yanımda. Hep de öyle olacak ve sen artık hayatımızdan tamamen çıkıp gideceksin duydun mu beni? Ona asla yaklaşmayacaksın ve bizi rahat bırakacaksın. Yoksa bir dahaki sefere sana karşı bu kadar nazik olmam." Deyip birkaç saniye gözlerinin içine baktığımda, konuşmanın başından beri yumruk yaptığı elini kaldırdığını farkettim ve kendimi gelecek darbeye hazırlayarak gözümü kırpmadan ona bakmaya devam ettim fakat o tokat yüzüme patlamadan önce, güçlü bir el tarafından durduruldu.

Şaşkınlıkla elin sahibine döndüğümde onun buraya ne zaman geldiğini düşündüm.

Jungkook, Mari'nin bileğini havada yakalamıştı ve öyle bir sıkıyordu ki parmak boğumları, ince bileğin üzerinde bembeyaz olmuştu. Mari'nin yüzü acıyla buruştu.

"Sakın!" Dedi Jungkook gözlerinden ateş çıkarken. "Sakın ona dokunayım deme yoksa bu elini hiç acımadan kırarım."

"Jungkook.." dedim koluna dokunup elini bırakması için fakat o hala Mari'ye öldürecek gibi bakıyordu.

"Jungkook bırak." Dedim yeniden ve biraz daha yaklaştım ona. Olay büyüsün istemiyordum. Ve Jungkook'un gözü dönerse, karşısındakinin bir kız olması onu durdurmazdı.

Gözleri saniyelik olarak beni bulduğunda "bırak sevgilim" diyerek başımı salladım usulca. Birkaç saniye gözlerime baktığında hafifçe tebessüm ettim ona. Şimdi biraz daha sakinleştiğini hissediyordum.

Mari'ye dönüp bileğini sertçe ittirdi ve "bir daha Jimin'e dokunmayı bırak, yanına yaklaştığını bile görürsem çok kötü olur Mari." Dedi öfkeyle.

"A-ama.." diye kekeledi Mari, dolu gözleriyle masum olduğunu düşündüğü bakışlar atarak. "Ama Jungkook, o bana kötü şeyler söyledi ve ben de-ben de çok sinirlendim o yüzd-"

"Kes sesini!" Diyerek kükredinde, Mari yerinde sıçramıştı. Yalan söylüyordu. Resmen yalan söyleyerek kendini acındırmaya çalışıyordu.

"Neler konuştuğunuzu duydum." Dedi Jungkook ve ben şaşkınca ona baktım. Bizi mi dinlemişti?

"Jimin'in söylediği her şey doğru. Seninle birkaç hafta takıldık ve bitti Mari. Sana hiçbir zaman ümit vermedim. En başından beri ne için birlikte olduğumuzu biliyordun. Benim nasıl biri olduğumu biliyordun ve bunu bile bile benimle olmaya devam ettin. Bu senin seçimindi bunun için kimseyi suçlayamazsın. Hele Jimin'i asla." Dedi tek koluyla belimi sarıp beni kendine çekerken.

"Ben doğduğumdan beri ona aşığım. Ve bu ölene kadar da böyle olacak." Deyip bakışlarını bana çevirdiğinde şakağıma derin bir öpücük kondurdu.

"Ve bebeğimi duydun." Diyerek yeniden Mari'ye döndüğü an onun bize iğrenerek baktığını görmüştüm. Yüzünü buruşturmuştu ve bu görüntüye dayanamıyor gibiydi.

İşte şimdi keyfim yerine gelmişti. Bu yüzden sevgilime biraz daha sokuldum ve alnımı çenesine yaslayarak Mari'ye güzel bir tebessüm sundum.

"Bir daha asla karşımıza çıkmayacaksın. Bizi rahatsız etmeyeceksin. Çünkü inan bana, bunun tekrarı olursa şimdiki gibi sakin kalmam."

"Siz.." dedi Mari öfkeyle. Bir yandan da bileğini oluşturuyordu. Canının acıdığına üzülsem de, haketmediğini söyleyemezdim.

"Siz iğrençsiniz!" Diye bağırdı. Hala zorluyordu.

"Benim gibi biriyle birlikte olduktan sonra nasıl onunla olabilirsin tanrı aşkına? Üstelik o bir erkek!"

"Mari.." diye kıkırdadı Jungkook. "Onu deli gibi kıskanıyorsun. Hep kıskandın ama sana hak veriyorum. Çünkü burda bahsi geçen kişi Park Jimin ve dünya üzerinde ondan daha güzel olan hiçbir şey yok. Ne bir kadın, ne bir erkek, ne de nefes alan herhangi bir canlı. Ve ben de dünyanın en şanslı adamıyım." Dedi gözleri yeniden beni bulduğunda ve parıl parıl parlayan irisleri midemde binlerce kelebek uçurdu.

"Çünkü bu muhteşem adamın kalbi bana ait."

Sözlerine içim giderken istemsizce tebessüm etmiş, taptığım yüzünü okşamıştım. Asıl güzel olan oydu. Hem kalbi hem ruhu hem de bedeni. Ve o da bana aitti.

Hangimiz daha şanslıydık?

Mari'nin varlığını bile unutmuştuk birbirimize bakarken. Dudakları yerini bilir gibi benimkileri sahiplendiğinde onu memnuniyetle kabul etmiş, derin bir iç çekmiştim.

"Sizden nefret ediyorum!" Diye bağıran ve kapıyı çarpıp çıkan Mari, bu görüntüye daha fazla dayanamadığını belli etmişti fakat onun ne düşündüğü sikimizde bile değildi.

Bu yüzden biraz daha öptük birbirimizi. Bu havasız ve sessiz labaratuar odası da şahitlik etti aşkımıza.

Dudaklarımız ıslak bir sesle ayrıldığında alnını alnıma yaslamış, "sana aşığım." Demişti kıkırdayıp. "Onu delirttin resmen." Tüm konuşmayı duyduğu için Mari'ye söylediklerimden bahsediyordu.

"Hakketi." Diyerek omuz silktim ve omuzlarındaki kollarımı sıkıca boynuna doladım. "Gözünü oymadığıma dua etsin. Benim olana kimse yaklaşamaz. Bunu artık idrak etse iyi olur."

"Jimin.." dedi ağlar gibi. "Sen böyle yaptıkça ben sertleşiyorum bebeğim ve biz okuldayız."

Alnımı alnından çekip şaşkınca ona bakarken o dudaklarını büzmüş, sanki çok masum bir şey söylemiş gibi omuzlarını indirip kaldırmıştı.

"Arsızsın." Dedim göz devirip başımı iki yana sallayarak. "Sertleşmek için yer arıyorsun resmen. Azgın herif."

"Ama ne yapayım?" Diyerek savunma moduna geçti hemen. "Karşımda sen olunca kendimi dizginlememin ne kadar zor olduğu hakkında bir fikrin var mı? Resmen işkence bu."

Benim için de öyleydi. Ona söyleniyordum ama ben de ondan farksız değildim. Bulduğum her fırsatta ona dokunmak, onu öpmek, temas etmek istiyordum. Hatta.. hatta çok daha fazlasını.

"Sen şimdiden böyleysen.." dedim ben de onun gibi arsızca gülümseyip. "Seviştikten sonra ne hale geleceksin kim bilir? Sonuçta bir kez tadımı almış olacaksın ve sonra hep isteyeceksin."

"Sen.." dedi kocaman büyüttüğü gözleriyle dehşet içinde bana bakarken. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Öyle komikti ki ifadesi, ah tanrım..

"Sen bilerek yapıyorsun." Dedi ve kaşlarını çattı. "Beni daha da delirtmek için yapıyorsun öyle değil mi?"

"Belki." Dedim umursamazca omuz silkip fakat onun belime sarılı kolları ışık hızında çözülüp baldırlarımı kavradığında, kendimi saniyeler içinde kucağında buldum.

"Jungkook?" Dedim şaşkınca. "Okuldayız ne yapıyorsun?"

Beni öğretmen masasının üzerine oturtup bacaklarımın arasına girdiğinde, elleriyle belime baskı yapmış, bedenlerimizi birbirine yapıştırarak aramızdaki mesafeyi tamamen sıfırlamıştı.

"Okulda olduğumuzu az önceki sözleri söylemeden önce de hatırlasaydın keşke güzelim." Diyerek alayla baktı bana.

Şu an kasıkları tam olarak kasıklarıma yaslıydı ve altımızdaki kumaş pantolonlar sayesinde ben her şeyi çok net biçimde hissediyordum.

Her şeyi.

"Sertleşiyorum derken ciddi olduğunu düşünmemiştim." Dedim gözlerimi kırpıştırıp ona bakarken. Bir anda tüm arsızlığım gitmişti sanki. Çünkü onun hiç şakası yoktu.

Bıraksam beni burda..

"Senin tek bir kelimen, tek bir bakışın bile beni bu hale getirebilir." Dedi çenesiyle kasıklarını işaret ederek. "O yüzden bundan sonra sözlerine ve hareketlerine dikkat etmelisin sevgilim."

"Hı-hımm." Dedim gülümsemeye çalışıp. "Dikkat ederim. Hadi gidelim artık. Zil-zil nerdeyse çalmak üzere."

Pekala kaçmam lazımdı yoksa bu iş hiç iyi yerlere gitmeyecekti ve ben ilkimin alelacele, bir labaratuar odasında olmasını istemiyordum.

İkincisi? Belki.

"Gidelim." Dedi omuzlarını düşürüp. "Ama beni bu hale getirdiğin için önce cezanı çekmek zorundasın."

"Ne.." dedim kararan gözlerine bakıp yutkunurken. Sesim iyice içime kaçmıştı. "Ne cezası?"

"Öp beni." Dedi dudaklarımın üzerine fısıldayıp. "Yalnızca öp beni sevgilim."

Parmaklarım omuzlarını sıkıca kavrarken derin bir nefes almış, hiç beklemeden dudaklarımı dudaklarına bastırmıştım.

Öpüştük. Tıpkı benden istediği gibi dakikalarca öptüm onu. Nefes bile almadan öptüm. Dolgun dudaklarımın arasında kaybolan ince ve yumuşak dudaklarını sömürdüm tüm hayatım buna bağlıymış gibi. Ve sonra zilin çalmasıyla nefes nefese geri çekildik birbirimizin dudaklarından.

"Jungkook.." dedim ellerimle ensesine sarılıp. Oturuyor olmama rağmen düşecek gibi hissediyordum kendimi fakat o beni sıkı sıkı tutuyordu ve asla düşmeyeceğimi biliyordum.

"Artık bir değil iki sorunumuz var." Dediğimde gözleriyle yüzümü taramış sonra söylemek istediğim şeyi anlayınca dudakları keyifle iki yana kıvrılmıştı.

Evet, artık ben de serttim. En az onun kadar.

"Güzel.." diyerek dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. "Cezanı çektin Park Jimin. Bundan sonra kısasa kısas. Ne ekersen onu biçersin."

İkimizde birbirimize bakıp güldüğümüzde, aynı anda dudak kenarlarımızı öpmüştük birbirimizin.

Tam gülüşlerimizden öpmüştük ve bu dünyanın en güzel duygusuydu. Çünkü biz birbirimizin gülüşleriydik.

Sonra da sıkıca sarıldık. Kokularımızı solumak ister gibi yüzlerimizi boyunlarımıza gömerek sıkı sıkıya sarıldık.

İşte cennet buydu. Jeon Jungkook ve onun bebek kokusuydu benim cennetim. Boynu yuvamdı. Doğduğumdan beri ait hissettiğim tek yerdi.

Kulaklarımıza dolan zil sesiyle istemeye istemeye birbirimizden ayrıldığımızda "hadi.." dedi ellerimi tutarak oturduğum masadan aşağı inmeme yardım ederken. "Diğer dersi kaçırmayalım. Evimize gidince bol bol severim nasılsa seni."

Onu başımla onaylayıp yanağına bir öpücük kondurduğumda kocaman gülümsemiş, parmaklarını parmaklarıma kenetleyerek çıkışa doğru yürütmüştü bizi.

Öfkeyle dolup taştığım bu odadan, onun sayesinde mutlulukla ayrılıyordum şimdi.

Mari olayı çözülmüş gibiydi. Jungkook'un sözlerinden sonra bir daha yanımıza yaklaşmaya cesaret edeceğini sanmıyordum. Umarım yaklaşmazdı çünkü eğer yaklaşırsa ona söylediğim gibi bu kez onu cidden affetmez, doğduğuna pişman ederdim.

Çünkü ben Park Jimin'dim. Ve benim damarıma basılırsa içimden katil bir civciv çıkabilirdi.

🐥

"Çok gerginim." Dedim Jungkook ve Taehyung'a. Öğle arasında, kantinde oturuyorduk ve tüm gözler elbette hala üzerimizdeydi.

"Boşuna geriliyorsun. Aileleriniz oldukça anlayışlı ve sevgi dolu insanlar. Bence mutlu bile olacaklar. Sonuçta size birbirinizden başka kim bu kadar değer verip sevebilir ki?"

Taehyung'un laflarını onaylarcasına kafa salladı Jungkook. "Bence de öyle. Hem sana söyledim.." Diyerek avuçları arasındaki elimin üstünü okşadı. "Sonuç, ne olursa olsun değişmeyecek. Sen ve ben sonsuza kadar birlikte olacağız."

"Hah, ben de romantik tavşanımız nerde kaldı diyordum." Diye göz devirdi Taehyung. "İşte geldi."

"Bu hallerim yalnızca Jimin'e özel." Dedi Taehyung'a yalandan kaş çatarak.

"Kızma sevgilim." Diyerek dudak büzüp yüzünü okşadım ve biraz daha sokuldum ona. "Minik kaplancık bizi kıskanıyor. Ondan laf sokup duruyor böyle."

"Kim?" Dedi abartıyla gözlerini pörtleterek. "Ben mi sizi kıskanıyorum? Elimi sallasam ellisi be. Şurda bir kükresem karşımda diz çökmeyecek kimse yok."

"Dikkat et de, seni diz çöktürüp miyavlatmasınlar." Dedim kıkırdayıp.

Yoongi'yle olan iddiayı Jungkook'tan fırsat bulduğumuz bir anda üstün körü anlatmıştı ve hala inanamıyordum.

Benim arkadaşım ilk kez altta olacaktı. Üstelik baş düşmanımız Min Yoongi'nin altında.

Taehyung'un birileriyle yatmayı dert etmediğini bildiğim için bu aslında çok da problem değildi fakat o domine edilmekten ziyade domine etmeyi seviyordu ve şimdi iddiayı kaybettiği için Yoongi'yle sevişecek olması da onu oldukça geriyordu.

Sebebi de Yoongi'nin muhtemelen ona acımayacak olmasıydı.

Bu iddia meselesi artık oyun olmaktan çıkmıştı bana göre. Çünkü Yoongi, onunla her fırsatta tensel temas kurmaya çalışıyor, oyunları ve iddiaları da buna göre seçiyordu. Bu da aklıma tek bir şey getiriyordu.

Min Yoongi, Taehyung'dan etkileniyordu. Hem de fazlasıyla. Ve bence her ne kadar bunu açık açık söylememiş olsa da, Taehyung da ondan etkileniyordu. Aksi takdirde hiçbir güç, onu böyle bir iddiaya girmeye ikna edemezdi.

"Sussana sen." Dedi sinirle kaşlarını çatıp. "Hem kimse beni miyavlatamaz. Çünkü kedi olan ben değilim. Kaplanım ben kaplan."

"Göreceğiz." Dedim burnumu kırıştırarak. Onunla uğraşmaya bayılıyordum çünkü bugüne kadar hep o benimle uğraşmıştı. Ben de elime geçen fırsatı keyifle değerlendiriyordum.

"Vay vay vay.." diyen ses dikkatimizi dağıtmış, bakışlarımızı o yöne çevirmemize sebep olmuştu. "Demek sonunda Jimin'i kendine ayarlamayı başarabildin ha Jeon?"

Kim Woobin.

Yaptığı serserilikler ve kural dışı hareketlerinden dolayı, geçen yıl dönem sonunda takımdan atılan zengin züppesi Kim Woobin.

"Uza Woobin." Dedi Jungkook sert sesiyle. "Burda seni ilgilendiren hiçbir şey yok."

"Öyle mi?" Diye sordu alaycı gülümsemesiyle ve yanındaki arkadaşına bizi küçümser bir bakış attı. "Bence beni ilgilendiren bir şey var aslında."

Masamıza ellerini yaslayıp gözleri beni bulduğunda, dilini arsızca dudaklarının üzerinde gezdirdi.

Ah, hayır..

Onun bu hareketiyle zaten tetikte bekleyen Jungkook hışımla sandalyesinden kalkmış, gürültüyle yere düşmesine sebep olmuştu. Elleri anında Woobin'in yakalarını buldu.

"Senin o ağzını sikerim şerefsiz. Sen kimin sevgilisine baktığını sanıyorsun ha?" Diye öfkeyle bağırdığında, Woobin onu daha da delirtmek ister gibi iğrenç bir kahkaha attı.

"Jungkook." Dedim yine koluna yapışıp onu Woobin piçinden ayırmak için. Okuldaydık ve burda kavga ederse disipline giderdi.

Woobin'in de tek derdi buydu zaten. Takımdan atıldığı için Jungkook'u sorumlu tutuyordu çünkü o kaptandı ve onun hareketlerini tölere etmemiş, koçla konuşarak takımdan ayrılması gerektiğini söylemişti. Koç da her şeyin farkında olduğu için onu takımdan atmıştı.

Jungkook çok disiplinliydi. Takıma zarara uğratacak hiçbir harekete tahammülü yoktu çünkü hepsi canla başla şampiyonluk için yarışıyordu. Woobinse okula çoğu zaman alkollü geliyor, haftanın üç-dört günü yapılan antrenmanlara neredeyse hiç katılmıyor, onu uyaran takım arkadaşlarına saçma sapan çıkışlar yaparak kavga çıkarıyordu.

Jungkook'un onu defalarca uyardığına şahit olmuştum. Ama o kendini düzeltmek yerine daha da beter hale geldi. Bu yüzden Jungkook'u suçlamaya hakkı yoktu. Kendi hatalarının cezasını çekiyordu.

Taehyung, Woobin'i kolundan tutup kendine doğru çekmeye çalışırken "Woobin siktir git burdan." Dedi öfkeyle. "Yoksa cidden elimizde kalacaksın."

O da Jungkook'un gözünün döneceğini biliyordu ve onun elinden kurtarmaya çalışıyordu ama Jungkook o kadar sıkı kavramıştı ki yakalarını, gömleğinin düğmeleri kopup sağa sola fırlamıştı.

"Nasıl?" Diye sordu gözleri yeniden beni bulurken "Jungkook seni güzel inletebiliyor mu bari? Eğer yeterince tatmin edemiyorsa seni ben becerebi-"

Ve sözünü tamamlayamadan Jungkook'un yumruğu yüzünde patladığında Woobin çarpmanın etkisiyle yere düşmüş, yüzü kanlar içinde kalmıştı.

Siktir.. sanırım burnu kırılmıştı.

Fakat Jungkook durmadı. Onun üzerine çıkıp küfürler eşliğinde ardı ardına sert yumruklarını geçirmeye devam ederken kantindeki kızlardan çığlık sesleri yükseliyordu.

"Jungkook!" Dedim korkuyla onu Woobin'in üstünden almaya çalışırken. "Jungkook dur!"

Ama her zamanki gibi beni duymuyordu.

Woobin'in yanındaki çocuk arkadaşını kurtarmak için Jungkook'a vurmaya çalıştığında, bu kez Taehyung da onun üzerine atlamış, yumruklarını acımadan yüzüne geçirmeye başlamıştı.

Tanrım, şu an tam bir kaos yaşanıyordu ve hepimiz okuldan atılacaktık. Tabii Jungkook, Woobin'i öldürüp mezara sokmazsa..

Ağzı yüzü kanlar içinde kalan Woobin'in güçsüz yumrukları Jungkook'a ulaşmıyordu bile. Kendini Jungkook karşısında savunamıyordu çünkü lanet olsun ki, o sinirlendiğinde deli bir güce sahip oluyordu.

"Jungkook!" Diye bağırdım endişeyle, hala yumruklamaya devam ettiği çocuğun üstünden onu kaldırmaya çalışırken fakat yerinden bile kıpırdatamıyordum.

"Yardım etsenize!" Dedim deminden beri film izler gibi bizi izleyen geri zekalılara öfkeyle bakarak. Hiçbiri Jungkook ve Taehyung'un yanına yaklaşmaya cesaret edemiyordu muhtemelen ama tek başıma da bu kavgayı durdurmam mümkün değildi.

"Jimin?!" Diye bağıran Hoseok hyungun sesini duymamla başımı hemen ona çevirmiş, "hyung yardım et!" Demiştim yalvarır gibi.

Neyseki yanında Yugyeom, Mark ve Youngjae de vardı. Hepsi birden yanımıza koşup Jungkook ve Taehyung'u diğerlerinin üzerinden ayırmayı başardığında "aman tanrım.." dedi Yugyeom.

Çünkü Woobin'in yüzü kandan gözükmüyordu.

"Bırakın beni!" Diye bağırdı Jungkook. "Bırakın! Bu piç kurusunu sike sike öldüreceğim. Görsün bakalım inlemek nasıl oluyormuş. Bırak!"

"Jungkook." Dedim elim ayağım titrerken ve yine önüne geçtim beni görmesi için. Onu sakinleştirmem gerekiyordu. Her defasında aklım çıkıyordu bu duruma ama onu benden başka hiçbir şeyin sakinleştiremeyeceğini de biliyordum.

Beni nasıl kıskandığını zaten herkes biliyordu ve bu yüzden onu delirtmek isteyen herkes onu zaafıyla, benimle vuruyordu.

"Jungkook bana bak sevgilim." Dedim yüzünü avuçlarım arasına alırken. Gözleri hemen beni buldu bu defa fakat çok sinirliydi.

"Jimin çekil önümden." Dedi öfkeyle. "Hayır!" Diye bağırdım. Gözlerim dolmuştu bile. Şimdi bir sürü ceza alacaktı. Üstelik Woobin pisliğinin babası da kendi gibi pisliğin tekiydi ve parasıyla her boku yapabileceğini düşünüyordu. Jungkook'un başı belaya girebilirdi. Korkuyordum. Çok korkuyordum.

"Sakin ol.." dedim sesim titrerken. "Lütfen sakin ol Jungkook. Geçti. Geçti bak ben burdayım. Yanındayım. Lütfen aşkım." Dediğimde birkaç saniye dolu gözlerime bakmış, "aşkım.." demişti burnunu çekerek.

"Aşkım." Dedim hemen ve avuçlarım arasındaki yüzünü kendime çekerek dudaklarına bir öpücük kondurdum. "Benim aşkım. Benim Jungkook'um."

Hoseok hyung ve Yugyeom, onun deminden beri tuttukları kollarını serbest bıraktığında, kolları hemen belimi bulmuş, sıkıca sarılmıştı bana.

Titriyordu. O da benim gibi titriyordu fakat benimki korkudan, onunkiyse sinirdendi. Boynuma gömdüğü yüzü sayesinde sıcak nefesleri tenime çarpıyordu. Göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu ve derin derin soluklanıyordu boynumda.

"Neler oluyor burda?!" Diye bağıran nöbetçi öğretmenin sesiyle ayrıldık birbirimizden.

"Hiiiii!" Dedi bayan Han yanımıza gelip gördüğü manzara karşısında dehşete düşmüş gibi. "Ne bu haliniz?"

Yerde kanlar içinde yatan Woobin ve arkadaşından gözlerini çekip öfkeyle bize döndü.

"Jungkook? Jimin? Derhal müdürün odasına!"

İşte şimdi sıçmıştık..

🐥

Müdürün odasında geçirdiğimiz yarım saatlik sürenin sonunda, Jungkook ve Taehyung birer hafta uzaklaştırma almışlardı.

Bu karara itiraz etmek gibi bir seçeneğimiz elbette ki yoktu çünkü Woobin ve arkadaşı resmen hastanelik olmuştu.

Bense bir hafta boyunca öğle aralarında kütüphaneyi düzenlemekle cezalandırılmıştım.

Aslında bana da Jungkook'larla aynı cezayı vermesini isterdim fakat bu ceza sicilime işleyecekti ve ben %100 burslu olduğum için bursum yanacaktı. Bu yüzden Jungkook ve Taehyung benim bu olayla hiçbir alakam olmadığını savunmuş, ceza almamam için dakikalarca dil dökmüşlerdi.

Zaten okul birincisi ve okul başkanı olmam müdürü yumuşatmaya yetmişti.

"Bu hiç iyi olmadı." Dedim Jungkook'un ellerine içim gide gide pansuman yaparken. Evdeydik. Eve gelmiştik ve ben her kavgadan sonra olduğu gibi yine onun yaralarını temizlemeye çalışıyordum.

Ellerinin üstü kesik içindeydi.

"Bizimkiler çok kızacaklar. Bir de akşam yemeğe çağırdık onları." Diyerek elimdeki kanlı pamuğu atmış, yenisini almıştım.

"Zaten müdür anneme haber vermiş." Dedi Jungkook omuz silkerek. "Telefonda bir ton azar işittim. Bence akşam için enerjisi kalmamıştır onun."

"Dalga geçme." Dedim kaşlarımı çatıp. "Bu ciddi bir mesele Jungkook. Siciline işlerlerse takımdaki yerini de etkileyebilir. Ya lisansın tehlikeye girerse?"

"Şu an düşündüğüm son şey bu inan bana." Dedi gözlerime bakıp. "Benim tek derdim senin okulda bir hafta boyunca yalnız kalacak olman."

Evet bir de bu vardı tabii.

"Hem ben hem de Taehyung olmayacak ve ben bunu düşündükçe delirecek gibi hissediyorum."

"Beni merak etme." Dedim gülümsemeye çalışıp. "Senin kadar olmasa da, benim de yumruklarım iş görür. Kendimi savunabileceğimi biliyorsun."

"Biliyorum. Biliyorum sevgilim ama.. sikeyim! O orospu cocuğu yüzünden şu halde olmamıza katlanamıyorum. Bir haftamı senden ayrı geçirmek zorundayım."

"Jungkook.." dedim elimdekileri bırakıp elinin üzerine bir öpücük kondurarak. "Bebeğim sana bir şey söyleyeceğim ama hemen itiraz etmek yok tamam mı?"

"Ne?" Dedi merakla yüzüme bakıp.

"İtiraz etmeyeceğine söz ver önce." Dedim. Kendimi garantiye almam gerekiyordu çünkü bunu öylece kabul etmeyeceğini biliyordum.

"Tamam." Dedi omuzlarını düşürüp. "Tamam söz veriyorum."

"Sen.." diyerek gergince kıpırdandım yerimde. "Sen sinirlendiğinde gözün hiçbir şeyi görmüyor ve öfke nöbeti geçiriyorsun. Ben-ben o zamanlarda çok korkuyorum Jungkook. Sana bir şey olacak diye çok korkuyorum." Diyerek önünde diz çöktüm ve bacaklarına tutundum.

"Jimin.." dedi ne söyleyeceğimi anladığı için.

"Lütfen." Diyerek sözünü kestim. "Bak, ben seni sakinleştirebildiğimin farkındayım ama sevgilim ya ben olmazsam? Ya ben yanında yokken biriyle kavga edersen ve kendini durduramazsan o zaman ne yaparım? Jungkook seni kaybetmeye dayanamam anlıyor musun? Ben yapamam." Dedim kalbim acıyla sıkışırken. Gözlerim çoktan dolmuştu.

Onu bir gün bu yüzden kaybetme düşüncesi bile nefesimi kesmeye yetiyordu. Ona bir şey olursa ben de yaşayamazdım.

"Lütfen sevgilim, annemlerle konuşalım ve bunun için bizi iyi bir doktora yönlendirsinler. Hem ben de seninle gelirim. Birlikte gideriz ve bu süreci birlikte atlatırız. Ben hep yanındayım. Ellerini bir an bile bırakmayacağım sana söz veriyorum." Deyip umutla yüzüne baktığımda birkaç saniye dolu gözlerime bakmış, sonra da başını sallamıştı.

"Tamam." Dedi beni oturduğum yerden kaldırıp yan bir şekilde bacaklarına oturturken. Yüzümü avuçları arasına alıp elmacık kemiklerimi okşadı.

"Tamam gidelim. Yeterki sen doldurma o güzel gözlerini."

"Teşekkür ederim." Dedim ona sıkıca sarılarak. "Teşekkür ederim sevgilim."

Mutluydum. Çok mutluydum hemde. Jungkook'un küçüklüğünden beri öfke kontrol sorunu vardı aslında ama genelde büyük kavgaların konusu hep benimle ilgili oluyordu. Yalnızca benimle ilgili şeylerde kendini durduramıyordu fakat artık bunun önüne geçmemiz gerekiyordu. Bu yüzden tedaviyi kabul ettiği için çok mutluydum.

"Ama bilmen gereken bir şey var." dedi boynumu öperek. "Beni doktorun bana vereceği ilaçlar değil, ancak sen iyileştirebilirsin. Çünkü benim tek ilacım sensin. Bunu sakın unutma."

Ah..

"Seni seviyorum." Dedim dudaklarına kocaman bir öpücük kondurup. "Seni çok seviyorum benim canım sevgilim."

"Ben de seni çok seviyorum." Dedi kıkırdayıp. Sonra da aklına bir şey gelmiş gibi "Jimin?" Dedi soru sorar gibi. "Hm?" Diyerek devam etmesini bekledim merakla.

"Acaba biz bu sene okul bitince evlensek mi?"

"Ne?" Dedim şok olmuş gibi öylece yüzüne bakarken.

Evlenelim mi demişti o bana az önce, yoksa ben hayal mi kuruyordum?

"Duydun." Diyerek heyecanla gülümsedi. "Zaten üniversitede aynı eve çıkmayacak mıyız? Bence bir an önce evlenelim. Hem nasıl olsa bir gün evleneceğiz. Neden şimdi olmasın?"

"Sen.." dedim kekelememeye çalışarak. "Sen ciddisin?"

Nerden çıkmıştı ki bu şimdi bir anda? Şaşkındım. Çok şaşkındım hem de ve afallamıştım.

"Elbette ciddiyim." Dedi kararlılıkla. "Böyle bir konuda şaka yapmam."

"Bebeğim ama biz daha on sekiz yaşındayız. Sence de evlenmek için biraz erken bir yaş değil mi?" Diye sorduğumda gülen yüzü yavaş yavaş solmuş, hayal kırıklığıyla bakmıştı gözlerime.

"Ben.." dedi gözlerini kaçırıp. Belimde sımsıkı duran elleri bollaşmıştı. "Sanırım haklısın. Ben-ben bir anda öyle söyledim zaten." Diyerek gülümsemeye çalıştığında boğazıma bir yumru oturmuştu.

Tanrım, beni yanlış mı anlamıştı?

"Jungkook.." dedim yüzünü avuçlayıp gözlerime bakmaya zorlarken. Onun hevesini kırmış olmak bok gibi hissetmeme sebep olmuştu.

"Sevgilim sakın beni yanlış anlama. İnan bana ben de seninle aynı eve çıkmak ve seninle evlenmek için deliriyorum. Hayatımın geri kalanını seninle geçirmeyi istemekten başka hiçbir dileğim yok benim bu hayatta. Ama biz daha küçüğüz ve okuyoruz. Kendi paramızı bile kazanmıyoruz. Zaten birlikte üniversiteye gideceğiz. Ailemizden ayrı bir evde yine baş başa olacağız. Üstelik önümüzde kocaman bir hayat var. Her anını birlikte geçireceğimiz bir hayat. Hiçbir şey için acele etmemize gerek yok ki. Hem.." dedim burnunun ucunu öptükten sonra.

"Hem ailelerimizin de üniversitelerimizi bitirmeden bu fikre sıcak bakacaklarını sanmıyorum. Ama yinede benimle evlenmeyi bu kadar çok istiyorsan, ben her şeyi siktir eder kaçarım sana." Diyerek gülümsedim.

O da bu söylediğime gülümsemiş, yanağıma yumuşak bir öpücük kondurmuştu.

"Haklısın." Dedi alnını şakağıma yaslayıp. "Önümüzde kocaman bir hayat var ama ne yapayım, ben her anım seninle geçsin istiyorum ve tüm dünya senin benim olduğunu bilsin istiyorum güzelim."

"Ben zaten seninim." Dedim yüzünü okşayıp. "Ve bu gerçeği kimse değiştiremez."

"Benimsin." Diyerek daha da kendine çekti beni. "Bana aitsin. Madem bunu şimdilik tüm dünyaya gösteremiyoruz, o zaman en azından ailelerimize gösterelim hm?"

"Tamam." Dedim derin bir nefes verip burnumu yumuşacık saçlarına gömerken. Belki hemen evlenemezdik ama en azından bunu yapabilirdik.

"Bu akşam gösterelim onlara. Birbirimizi ne kadar sevdiğimizi gösterelim."

🐥

"Hoşgeldiniz." Dedi kocaman gülümsemesiyle bizi kapıda karşılayan Jiwon annem.

Aslında buraya gelirken oldukça tedirgindim çünkü Jungkook ceza almıştı ve evdekileri yumuşatmak için bizden önce eve gitmişti. Ama neyse ki onlara her ne anlattıysa belli ki işe yaramıştı.

"Hoşbulduk." Dedi annem hemen ve Jiwon anneye sarıldı. Babam da Jungyun babayla selamlaştığında nihayet içeri girebilmiştik.

"Jimin.." Dedi Jiwon anne. "İyisin değil mi yavrum? Jungkook bugün olanları anlattı."

"İyiyim kraliçem." Dedim gülümseyip yanağına bir öpücük kondurarak. "Merak etme."

Neyse ki ben de annemlere anlatmıştım. Tabii söylediği iğrenç cümleleri açık açık anlatamamıştım ama, bize sataşıp bel altı şeylerle vurmaya çalıştığından bahsetmiştim.

Babam Woobin'i dövdüğü için Jungkook'a övgüler yağdırıp durmuş, annemse ne olursa olsun böyle bir şeyi nasıl desteklersin diye ona kızmıştı. Neyse ki bursum tehlikede değildi ve Jungkook iyiydi. O yüzden bu konuyu uzatmamışlardı.

"Hoşgeldiniz." Diyen sesle içimi heyecan kaplarken, gözlerimi merdivenlerden inen sevgilime çevirmiştim hemen.

Çok yakışıklıydı. Sanki her an giderek daha da yakışıklı oluyordu ve ben oturup ağlamak istiyordum onun bu güzelliğine.

Kısacık şortundan görünen kaslı baldırları, töşörtünün gizleyemediği geniş göğüsleri ve damarlı kolları, içimde bir şeyleri kıpır kıpır etmişti.

Kendine gel Jimin. Buraya yemek yemeğe geldin. Jungkook'u değil.

Annemlerle sarılmış, babamdan yine Woobin'i benzettiği için bolca övgü aldığından koltukları iyice kabarmıştı. Bana kibirli bir bakış attığında çaktırmadan uçan öpücük gönderip göz kırpmayı da ihmal etmemişti.

"Hadi sofraya geçelim." Dedi Jiwon anne hazır olan yemekleri gösterip. Hepimiz onu onaylayıp sofraya kurulduğumuzda, Jungkook ve ben yanyana oturuyorduk.

"Aranızın düzelmesine çok sevindik." Dedi annem kocaman gülümseyip. "Sizi öyle görmeye alışık değildik ve belli etmemeye çalışsak da o haliniz bizi çok üzüyordu. Öyle değil mi Jiwon?"

"Öyle hayatım." Dedi Jiwon anne de hemen anneme katıldığını belirterek. "Neyse ki çocuklarımız artık büyüdü ve aralarındaki meseleyi uzatmamayı öğrendiler."

Onlar aralarında sohbete başlayıp çorbalarını içmeye geri dönerlerken, Jungkook ve ben çaktırmadan birbirimize bakmış, masanın altından ellerimizi birleştirmiştik.

Sanırım artık vakti gelmişti.

Tanrım, gerginlikten ölecektim şimdi ve istemsizce Jungkook'un parmaklarını sıkıyordum.

Jungkook benden onay almak ister gibi elimin üstünü okşayıp son kez gözlerime baktığında ona başımı salladım.

"Biz.." diyerek konuşmaya girdiği an, hepsinin kafaları Jungkook'a dönmüştü.

Derin bir nefes aldım.

"Bizim size söylememiz gereken bir şey var." Dedi Jungkook da bir çırpıda ve gerginliğimizi anlayan ailelerimiz, ellerindeki kaşıkları bırakarak tüm dikkatlerini bize verdiler.

"Evet?" Dedi Jungyun amca Jungkook'a. "Sizi dinliyoruz oğlum."

Babam da merakla "Jimin?" Dediğinde, "şey.." dedim yerimde rahatsızca kıpırdanıp. Hepsinin gözü pür dikkat bizdeydi ve öyle bir ifadeyle bakıyorlardı ki, sanki biraz daha söylemezsek meraktan öleceklerdi.

"Yani biz, şey.. aslında söylemek istediğimiz-"

"Jimin ve ben sevgiliyiz!" Dedi Jungkook sözümü kesip bir çırpıda ve ben dehşet içinde ona baktım.

Masada birkaç saniye ölüm sessizliği olurken, bakışlarım hemen annem ve babamı bulmuş, kocaman açtıkları gözleriyle bir Jungkook'a bir bana baktıklarını görmüştüm.

"Jungkook!" Dedim ona biraz daha yaklaşıp dişlerimin arasından. "Bir anda söylenir mi öyle yüreklerine mi indirmek istiyorsun?"

"Siz.." dedi annem idrak etmeye çalışır gibi gözlerini kısıp ikimiz arasında mekik dokurken. "Siz ciddi misiniz?"

Tanrım, kesin kabul etmeyeceklerdi. Kabul etmeyecekler ve karşı çıkacaklardı çünkü yüzlerinde öyle şaşkın bir ifade vardı ki altıma işeyecektim şimdi.

"Ciddiyiz." Dedi Jungkook kararlılıkla masanın altındaki birleşik ellerimizi havaya kaldırıp onlara gösterirken.

"Sevgiliyiz ve birbirimize çok aşığız. Sizden de yanımızda olmanızı bekliyoruz çünkü siz kabul etseniz de etmeseniz de birbimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Öyle değil mi güzelim?" Diyerek bana döndüğünde parıl parıl gözleri bana tüm gerginliğimi unutturmuş, ona kocaman gülümsememe sebep olmuştu.

"Öyle sevgilim." Dedim onu onaylayıp tebessüm ederek. "Birbirimizden asla vazgeçmeyeceğiz."

Biz ailelerimizi unutup birbirimizin gözlerine dalmışken odada iki ayrı çığlık sesi kopmuş şok içinde, bağıran annelerimize bakmıştık.

"Tanrım!" Dedi annem elini kalbine koyup. "Jiwon duydun mu, bizim sıpalar sonunda birbirlerine aşık olduklarını anlayabilmişler."

Bir dakka.. ne?

Jiwon anne de heyecanla ayağa kalkıp "duydum canım duydum!" Diyerek sevinçle anneme sarıldığında "şükürler olsun." Demişti kahkaha atıp.

Jungkook ve ben şok içinde birbirimize bakakalırken bu kez Jungyun babanın kahkahası duyulmuştu.

"Gördün mü?" Dedi babama keyifle sırıtarak. "Sana bu sene bitmeden sevgili olacaklarını söylemiştim. Sen üniversiteye geçtiklerinde diyordun. Ben kazandım. Şampiyonluk maçı biletimi şimdiden alsan iyi edersin dostum."

"Aman iyi." Dedi babam da ona göz devirip. "Bir biletten kaçacak değiliz ya, alırız."

Ama yok artık!

Annemler hala birbirlerine sarılıp mutlulukla kıkırdamaya devam ederlerken, babamlarsa yeni bir iddianın peşine düşmüşlerdi bile.

"Biz şu an tam olarak ne yaşıyoruz?" Diye sordu Jungkook şaşkınca bana bakarak.

"İnan bana ben de bilmiyorum sevgilim." Dedim başımı iki yana sallayıp. "Ama anlaşılan bizimkiler bizim birbirimize aşık olduğumuzu henüz bizim bile haberimiz yokken biliyorlarmış."

"İnanamıyorum." Dedi hala hararetle konuşan babalarımıza bakarak. "Şunlara baksana resmen bizim üzerimizden iddiaya bile girmişler."

"Cidden söyleyecek bir şey bulamıyorum." Dedim omuz silkip başımı göğsüne yaslayarak. "Biz de burda onlara nasıl söyleyeceğiz diye ölüp ölüp diriliyoruz. Meğer onlar bizden daha heveslilermiş."

"En azından seni kaçırmak zorunda kalmayacağım" diye kıkırdayıp saçlarıma bir öpücük kondurduğunda, iki çığlık sesi daha doldurmuştu kulaklarımızı.

"Tanrım Yoora şunlara bak!" Dedi Jiwon anne gözlerinden kalpler çıkarken. "Bunlar cidden sevgili olmuş. Şu manzarayı gördüm ya, artık ölsem de gam yemem."

"Ay!" Dedi annem de onun gibi heyecanla. "Bir ara hiç farketmeyecekler sanmıştım biliyor musun? Çok duygusalım şu an. Gelin bakalım buraya keratalar. Sizi güzelce tebrik edelim." Diyerek üstümüze atladıklarında ikimize de sıkıca sarılarak yüzümüze bir sürü öpücükler kondurmuşlardı.

"Jimin.." diye fısıldadı Jungkook ağlamaklı sesiyle kendisine sımsıkı sarılan annesinden kurtulmaya çalışırken. Benim de ondan bi farkım yoktu.

"Üç deyince size kaçıyoruz tamam mı?"

"Tamam." Diyerek hemen onayladım onu. Annem öyle sıkı sarılıyordu ki, biraz daha burda kalırsak nefessizlikten bayılacaktım.

Jungkook hiç saymadan direkt "üç" dediğinde, ikimiz de bir hışımla oturduğumuz sandalyelerden kalkmış, çatlak ailelerimizi arkamızda bırakıp el ele tutuşarak hızla çıkmıştık evden.

Annemler pencereye çıkmış kutlama için geri gelmemizi bağırıyorlardı fakat biz onları takmamış, gülümseyerek el sallayıp bizim eve girmeyi başarmıştık.

Nefes nefese kapıyı kapattığımızda Jungkook'un kolları hemen belimi buldu ve beni kapıya yaslayıp dudaklarıma derin bir öpücük kondurdu.

"Eee?" Dedi gözlerindeki yaramaz parıltılarla gözlerime bakarak. "Ailelerimize birbirimizin olduğumuzu kanıtladık. Şimdi bir kez de birbirimize kanıtlamaya ne dersin bebeğim?"

Sesindeki şehvet tüm tüylerimi diken diken ederken, benimkine yaslı olan vücudu da bana hiç yardımcı olmuyordu.

Jeon Jungkook beni deli ediyordu. Gerçek anlamda beni delirtiyordu ve ben artık dayanamıyordum.

Bu yüzden onu başımla onaylarken bir saniye bile tereddüt etmemiştim.

"Tamam derim." Dedim en az onu kadar şehvetli çıkan sesimle tam önümde duran dudaklarına boydan boya bir dil darbesi atıp. "Tamam derim sevgilim. Hadi bana kime ait olduğumu göster."

BÖLÜM SONU.

Umarım beğenmişsinizdir?

Bir de sizden bir ricam var, lütfen ilk bölümde hikayeye başlangıç tarihi bırakmadıysanız oraya şimdi benim için minik bir nokta da olsa yorum atar mısınız? Hikayeyi okuyan herkesten bir hatıra kalsın istiyorum. Çok az kişi tarih bırakmış çok az yorum var ama bir sürü kişi okuyor. En azından bi zamanlar burdan şu user geçmiş der anılarla maziye dalarım ;( Şimdiden teşekkürler.

Veeee çok öpüştük,

LUNA🌙

.

Continue Reading

You'll Also Like

317K 27.7K 37
Yeraltı dünyasının bir kuralı vardır.Ölüler ülkesinde bir şey yiyenlerin yeryüzüne çıkma hakları yoktur. [hades&persephone]
560K 47.6K 34
Jeon Jungkook kimselere yenilmiyordu. Park Jimin ise küçük bir istisnaydı. *** 24.4.18 16.9.18
66.6K 7.6K 35
Tamamlandı ✔️ ❝Kanatlarını bulana kadar kanatların olacağım.❞ Seme¡ Jk Uke¡ Jm
47.4K 2.5K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?