My Youth Is Yours | Jikook

By mooneluna

298K 27K 57.9K

"Jeon Jungkook, bu dünya üzerinde nefes alan en değerli varlıktı benim için. O benim sadece en yakın arkadaşı... More

1- Beşikten Mezara
2- Tapılası Kalçalar
3- Krizi Fırsata Çevirmek
4- Zaaf
5- Party Party Yeah
6- Güvenli Kollar
7- Ait Olunan Yer
8- Çılgın Çocuk
9- Neden Şimdi?
10- Bu Normal mi?
11- İstediğin Oldu
12- Jungkook Ve Ben?
13- Kamp Ateşi
14- Pişmanlık
15- Oyun
16- Arkadaşım
17- Patlama
18- Delirmek
20- En Gözde Çift
21- Katil Civciv
22- Yanmak
23- Gitme
24- Busan Ateşi
🦇Luna Scura🐺
25- My Youth is Yours (Final)

19- Aşk

15.5K 1.2K 2.7K
By mooneluna

Selam bebekler,

Şimdi size bir şey açıklamama izin verin. Biliyorsunuz ki ben hikayeyi çok sevdiğiniz ve heyecanla yeni bölüm beklediğiniz için sizi mutlu etmek adına neredeyse iki günde bir bölüm paylaşıyorum. Bu yüzden buna alıştığınızı da biliyorum. Fakat her zaman oy sınırını geçer geçmez bölüm atamayabilirim. Benim de tıpkı sizin gibi başka sorumluluklarım ve özel hayatım var. Hikayeyi çok sevdiğiniz için sabırsızlanıyorsunuz bunun farkındayım ve bu beni inanın çok mutlu ediyor ama aynı zamanda biraz empati yapmanıza da ihtiyacım var. Yoksa bölüm atmak için sürekli uygulamada yatıp kalkmam gerekecek ;(

Bu hikayeye aşığım. Karakterlerine, konusuna ve en çok da okuyucularına. Sizin yorumlarınız sayesinde bu kadar bağlandım ve şevkle yazmaya da devam ediyorum. Siz olmasanız zaten benim burda ne işim var ki? Son olarak da, eğer yeni bölümü merak ediyorsanız panoma yazıp ne durumda olduğunu sorabilirsiniz. Sizi seve seve bilgilendiririm.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Güncelleme: oy sınırı +600 yorum sınırı SINIRSIZ pamuk parmaklardan öperim :*

İyi okumalar

19-Aşk

Jungkook (ehe)

"Bebeğim.. hadi ama çık artık ordan. Seni çok özledim." Diye seslendim güzelime.

Evet güzelim. Benim güzelim, Park Jimin.

Doğduğumdan beri yanımda olan, oyun arkadaşım, sıra arkadaşım, hayat arkadaşım, en yakın arkadaşım olan Park Jimin.

Aşıktım. Çok aşıktım ona. Deli gibi aşıktım ve tanrım, o da bana aşıktı!

Bunun gerçek olduğuna hala inanamıyordum.

Aralanan banyo kapısıyla birlikte içimi kaplayan heyecan daha da artmış, yüzümde engelleyemediğim kocaman bir gülümseme oluşmuştu.

Gözlerimiz kesiştiğinde "Jungkook.." dedi üzerine sıkıca sarıp sarmaladığı sarı bornozuyla içeri adımlarken.

Tanrım.. şu an öyle güzeldi ki, onu tarif edecek hiçbir kelime bulamıyordum. Gerçi o hep güzeldi. Her an güzeldi ve bu güzelliği kalbime hiç ama hiç iyi gelmiyordu.

"Bebeğim.." dedim ve yanına ulaşıp ondan ayrı kaldığım bu yirmi dakika içinde sızım sızım sızlayan kollarımı sardım ince beline. Elleri hemen boynumu buldu. Alnımı alnına yaslarken burnuma dolan kendi duş jelimin kokusuyla harmanlanmış o eşsiz kokusu kalbimi tekletti.

Tapıyordum kokusuna. Onun her şeyine ayrı ayrı tapıyordum ama kokusu.. işte o benim en büyük zaafımdı.

Bir de minik elleri ve parmakları. Ölüyordum onlar için.

"Seni özledim." Dedim burnumu burnuna sürtüp gözlerine bakarken. Onun da benim kadar heyecanlı olduğunu görmek midemin kasılmasına sebep oluyordu. Kollarımın arasındaki vücudu titriyordu ve ben ağlamak istiyordum.

"Ben de." Dedi gülümseyip. "Ben de seni özledim."

Onunla burda sabaha kadar öylece dikilebilirdim ama hasta olmasını istemiyordum. Bu yüzden burnumu boynuna yaslayıp derin bir soluk çektikten sonra dudaklarımı minik benine bastırıp "hadi güzelim bir an önce giyin." Dedim. "Üşüme."

Beni başıyla onayladığında dudaklarını saniyelik olarak dudaklarıma bastırıp çekti ve ben buna hala alışamadığım için gözlerimi kırpıştırıp ona bakarken o, bu halime gülümsemiş, yanağıma da bir öpücük kondurup onun için hazırladığım kıyafetleri almak için yatağıma yönelmişti.

"Ben.." dedi elindeki kıyafetlere bakıp sessizce. Yanakları sıcak suyun etkisiyle kızarmıştı. Sarıya boyattığı saçları sırılsıklamdı ve muhtemelen utandığı için dişlerini alt dudağına geçirip duruyordu.

Bayılacaktım şimdi bu görüntü karşısında.

"Ben burda mı giyineyim?" Diye sordu sonra gözlerini kıyafetlerden çekip kirpiklerinin altından bana bakarak.

"Olur.." dedim hemen ve çapkınca gülümsedim. "Benim için mahsuru yok. Gözlerim bayram eder."

"Ya Jungkook.." diye mızmızlandı ve yalancı bir sinirle kaşlarını çattı bana. "Gidip elini falan yıkasana sen. Ya da-ya da çişini falan yap ne bileyim."

Bu sevimli hali kahkaha atmama sebep olurken "ne var?" dedim çok olağan bir şeymiş gibi omuz silkip. "Sanki daha önce görmediğim şey. Benden mi utanıyorsun?"

"Evet ama küçüklüğümüzden beri birbirimizi tam olarak çıplak görmedik." Dedi parmaklarını gergince saçlarının arasından geçirip. "Hem o zaman şey de değildik.."

"Ney değildik?" Dedim gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp yanına adımlarken. Sanki beni delirtmek için bilerek böyle tatlı tatlı konuşuyordu. Isıracaktım şimdi yanaklarını.

"Of Jungkook yaa.." dedi ve elindeki tişörtle omzuma vurdu. "Git işte giyinemem senin yanında."

"Tamam tamam." Diye kıkırdayıp, yüzünü kavrayarak alnına derin bir öpücük kondurdum. "Gideyim de çişimi falan yapayım ben o zaman. Sen de rahat rahat giyin hm?"

O da bana kıkırdayıp başını salladığında yanağıma yine minik bir öpücük kondurmuş "hadi git." Demişti.

Onu daha fazla utandırmadan öpücük atarak banyoya gidip işimi hallettim. Giyinmesi için ellerimi oyalana oyalana yıkadım. Aynada saçımı başımı düzelttim. Yanına döndüğümdeyse üzerine bol gelen kıyafetlerimle öylece yatağımda otururken buldum onu.

"Giyinmişsin." Dedim güzelliğiyle mest olurken. Fakat o buna bir cevap vermek yerine kollarını öne doğru uzatıp "yanıma gel." Diyerek minik parmaklarını açıp kapatmıştı.

Ah, tanrım..

Hemen yanına adımlayıp kendimi ağırlığımı vermeden kollarına bıraktığımda burnumu boynuna gömmüş, "minik bir bebeksin sen." Diyerek bir öpücük daha çalmıştım ondan. "Benim bebeğimsin."

"Asıl bebek sensin." Deyip saçlarımın tepesine öpücük kondurdu. "Bana diyorsun ama resmen yeni doğmuş bebek gibi kokuyorsun."

"Hmm.." dedim başımı boynundan kaldırıp gözlerine bakarken. Yüzümü biraz daha yaklaştırdım yüzüne. "Öyle mi kokuyorum?"

"Hı-hmm"

"Jimin.." dedim ağlar gibi. Dayanamayacaktım daha fazla. "Öpsene beni birazcık nolur."

Dudaklarım sızlıyordu ondan uzak kaldığımda. Bunca zaman nasıl dayanmıştım, nasıl başa çıkmıştım hiç bilmiyordum ama artık bir saniye bile sabrım yoktu ondan ayrı kalmaya.

Beni hiç bekletmeden dudakları dudaklarımı bulduğunda, burnumdan derin bir nefes çektim ciğerlerime. Kalbim yine son hızda atmaya başlamıştı.

Dolgun dudakları üst dudağımı kavrayarak sakince emmeye başlarken ben de aynısını onun alt dudağına yaptım. Bulunduğumuz pozisyon pek de rahat olmadığı için dudaklarımızı ayırmadan kollarımı beline sarıp bedenimi yana doğru attım ve onu da kendimle birlikte çekerek üstüme yerleşmesine sebep oldum.

Şimdi benim sırtım yatak başlığına yaslıydı ve o da kucağımda oturuyordu. Her zaman olmasını istediğim yerde.

Sakin başlayan öpüşme giderek hız kazanırken ellerim incecik belini daha sıkı kavradı.

Benim ellerim, en çok onun beline yakışıyordu.

Deliriyordum ona. Her bir zerresi benim için varolmuştu sanki ve şimdi böyle kucağımda beni öperken akıl sağlığımı korumak giderek zorlaşıyordu benim için.

Nefessizlikten dolayı ağzı hafifçe aralandığı an, hiç düşünmeden dilimi yolladım sıcak yuvasına. Dillerimiz çarpıştığı an dudaklarından firar eden minik inleme, gözlerimin daha da kararmasına sebep olmuştu.

Dilini yakalayıp sertçe emmeye başladığımda ensemde olan parmakları daha da sıkılaşmış, farkında olmadan kendini bana biraz daha bastırmıştı. Bu hareketi alt taraflarımızın birbirine sürtmesine sebep oldu ve ben de aldığım hazla onun ağzının içine inledim boğukça.

Belinde duran parmaklarım kalçasına inerken tüm tüylerim diken diken oldu.

Park Jimin'in kalçaları bana kafayı yediriyordu.

Ellerimin altında hissettiğim dolgun eti dayanamayıp biraz daha sıktığımda başımın dönmesine engel olamadım.

Hayalimdekinden çok daha güzeldi ona dokunmak. Çok daha eşsizdi. Onun her bir zerresinde dudaklarımı gezdirmek, kendi izlerimle işaretlemek istiyordum. Bunun için ölüyordum hatta.

Fakat tutmalıydım kendimi. Onu deli gibi istesem de, ileri gitmek için henüz erkendi. Onun bu konuda ne kadar hassas olduğunu biliyordum ve en güzel şekilde ilerlemek istiyordum. Onu pişman edecek ya da rahatsız hissettirecek hiçbir şey yapmazdım.

Üstelik her şeyden önce konuşmamız gereken şeyler vardı.

Bu yüzden dakikalardır emdiğim dilini istemeye istemeye serbest bırakmış, dudaklarını yeniden kavrayıp derin bir öpücük kondurarak ıslak bir sesle ayrılmamızı sağlamıştım. Nefes nefeseydik ikimizde ve o kollarımın arasında kaskatıydı.

"Jimin.." dedim gözlerimi açıp onun kapalı gözlerle derin derin soluklanmaya çalıştığını görünce. "Güzelim bunu hiç istemiyorum ama durmamız gerek. Durmalıyız."

"Hm-hımm" dedi ama boynumdaki kollarını biraz daha sıkılaştırdı. "Bence de durmalıyız."

"Evet.." diye fısıldayıp çenesini öptüm uzunca. "Kesinlikle durmalıyız."

"Haklısın." Dediğinde bu kez de onun dudakları çenemin altındaki beni buldu. Gözlerim kapandı usulca ve sertçe yutkundum. Sonra burnumun kenarına, burnuma, yanaklarıma, gözlerimin altına, tüm yüzüme kelebek öpücükler kondurdu.

Ağlayacak gibi hissediyordum kendimi. Dudakları naifçe tenimde gezdikçe ağlamak istiyordum güzelliğine.

Son olarak dudaklarını dudaklarıma bastırıp geri çekildiğinde bakışlarımız birleşti.

"Çok.." dedi yutkunup yüzümü avuçlarının arasına alarak. "Çok seviyorum seni Jungkook."

"Ben de.." dedim hemen. "Ben de seni çok seviyorum güzelim benim. Tahmin bile edemeyeceğin kadar çok hemde.

O bana gülümseyerek bakarken aklıma gelen şeyle kaşlarım çatılmış, belindeki ellerimden biriyle narin bileğini almıştım avuçlarımın arasına.

Bebeğimin canını yakmıştım. Gözlerim öfkeden öyle bir kör olmuştu ki, farkında olmadan canını acıtmıştım onun.

"Özür dilerim." Dedim içim giderken. İç kısmı hafifçe kızarmıştı ve bunu ona ben yapmıştım. Kendime lanetler ediyordum şimdi.

Dudaklarımı kızarık yere uzunca bastırdım acısını almak ister gibi. "Özür dilerim Jimin. Canını yaktığımı sen söyleyene kadar farkedemedim."

"Sorun değil." Dedi burukça gülümseyip elmacık kemiklerimi okşayarak. "Bilerek yapmadığını biliyorum."

"O an.." dedim aklıma gelen görüntülerle acı çeker gibi. "O an sizi aşağıda bulamayıp birine Chan'i sorduğumda bana onu seninle birlikte üst kata çıkarken gördüğünü söyledi ve benim-benim o an cidden gözüm döndü Jimin. Yukarıya nasıl çıktım, tüm odaları tek tek geçip yanınıza nasıl geldim inan bilmiyorum bile."

Hatırlattığım şeyle yüzü düşerken dudaklarını büzdü. "Sana anlatmaya çalıştım. Yalnızca dans ederken çocuğun biri bana çarptı ve içkisi sırtıma döküldü. Chan de yeni bir tişört vermeyi teklif edince ben de kabul ettim hepsi bu. Tişörtü verir vermez ben çıkayım sen rahat rahat giyin diyerek kapıya ilerliyordu ki sen gelip yanlış anladın."

"Ben.." dedim utanç içinde. "Aklıma o an öyle şeyler geldi ki, seni kazanamadan tamamen kaybettiğimi sandım. Ona bir şans verdiğini düşündüm ve aslında tüm öfkem kendimeydi. Geç kalmıştım çünkü. Sana gelmek için çok geç kalmıştım."

"Cidden.." dedi kaşlarını hafifçe çatarak. "Oraya gelmeye nasıl karar verdin Jungkook? Yani haftalardır benden kaçıyordun ve umursamıyormuş gibi davranıyordun. Ne oldu da birden bire karşıma çıktın?"

"Taehyung.." dedim omuz silkip.

"Taehyung aradı ve hemen yanına gelmem gerektiğini söyleyip kapattı. Bir şey olduğunu düşünüp koşarak geldim ve bana seninle konuştuğunu söyleyerek her şeyi anlattı. Birbirimizi yanlış anladığımızı da o zaman farkettim zaten."

"Taehyung tabii.." dedi kıkırdayıp başını iki yana sallayarak. "Başka ne olabilirdi ki?"

"Bir de bana eğer hemen harekete geçmezsem senin bu gece Chan'e bir şans verebileceğini ima ettiğinde arabaya atlayıp o yolu nasıl aştığımı tahmin bile edemezsin. Sonra da sizi odasında görünce.."

"Tanrım, bu çocuk cidden çok fena." Dedi Jimin. "Yani kafası nasıl çalışıyor hızına yetişemiyorum."

"En azından birimizin kafası çalışıyor." Dedim kıkırdayıp burnundan öperken. "Taehyung sayesinde şu an kollarımdasın. Bize kalsa yıllarca adım atamazdık heralde birbirimize."

"Düşüncesi bile kalbime iğneler saplıyor." Diyerek sıkıca sarıldı bana. Boynuna derin bir öpücük kondurdum.

"Çok zordu Jungkook. Gerçekten öyle çok üzüldüm ki bir anda bu hale gelmemize, toparlayamadım kendimi bir türlü. Sana bu kadar yakınken bu kadar uzak olmaya çalışmak ölüm gibiydi."

"Bir de bana sor." Dedim saçlarını okşarken. "Sensiz nefes bile alamaz hale geldim. Öyle gergindim ki, önüme gelene çatacak yer arıyordum resmen. Sizin bilmediğiniz kaç kavgaya karıştım sayısını sayamadım bile."

"Sahi.." dedi yüzünü geri çekip gözlerime bakarak. "O gün o çocukla neden kavga ettin? Taehyung'a sordum ama bana ne olduğunu bilmediğini yalnızca çocuğun senin kulağına bir şey söylediğini ve senin bir anda üstüne atladığını söyledi."

"Piç kurusu." Dedim dişlerimin arasından tıslayarak. Onu orda gebertmediğim için şükretmeliydi.

"Bana senin nihayet benden kurtulduğunu ve başkalarının altına yattığını söyledi. Tek amacı beni delirtip oyundaki dikkatimi dağıtmaktı ama dağılan kendi suratı oldu."

"Ne?" Dedi sinirle. "Şerefsize bak sen. Ben de haline üzülmüştüm bir de. İyi olmuş o zaman keşke bir tane de ben çaksaydım o ağzına."

"Bu ellerle mi?" Diye sordum elini tutup üzerine bir öpücük kondururken. "Ben kıyamam ki hiç bu minik ellere."

"Sen bu ellerin neler yapabileceğini biliyor musun?" Dedi sahte bir sinirle dudaklarım üstüne vurup. "Bu eller ilerde bir sürü ameliyat yapacak bir kere."

"Hmm.." diyerek çapkınca gülümsedim. "Başka neler yapacak bu eller? Görmeyi çok isterim."

"Yaa!" Diyip kucağımda zıpladı. "Sapık mısın sen?"

"Aa? Ben bana yemek hazırlamandan, masaj yapmandan falan bahsediyordum. Bence ben sapık değilim de sen fazla fesatsın bebeğim."

"Tabi tabi." Dedi üstten üstten bakıp burnunu kırıştırarak. "Eminim onu kastetmişsindir."

İki elini birden avuçlarımın arasına alıp tek tek öptüm taptığım parmaklarını. "Şu serçe parmağın varya.. ölüyorum ona ben." Dedim hemen kenarındaki beninin de üstünü öperek. "Zaaflarım arasında iki numara.

"Birincisi neymiş?" Dedi muzipçe.

"Kokun." Diyerek tam kulağının altından derin bir nefes çektim ciğerlerime. "Tatlı bir şeftali gibi kokuyorsun. Bağımlıyım bu kokuya."

"Ben de seninkine bağımlıyım." Dedi o da boynumdan derin bir öpücük alıp. "Bebek kokulum benim."

"Sana çok aşığım biliyorsun değil mi?" Diye sordum ağlar gibi gözlerine bakarak. İçim gidiyordu her bir zerresine. Varlığına tapıyordum onun. Aldığım nefes bile onun içindi. Ben onun içindim.

Her şeyimin sahibiydi o benim. Kalbimin, ruhumun, her bir zerremin sahibiydi. Yüzüne her baktığımda bana ölecekmişim gibi hissettiren, kalbimi yerinden çıkacakmış gibi attıran tek kişiydi. Her şeyimdi.

"Asıl ben.." dedi başını iki yana sallayıp. "Asıl ben çok aşığım sana."

"Ne zamandır?" Diye sordum merakla gözlerine bakarken. "Ne zamandır böyle hissediyorsun?"

"Ben.." dedi parmağıyla göğsüme hayali şekiller çizerek. "Sanırım seni öptüğüm gün farkına vardım."

"Anladım." Dedim burukça bir tebessümle. Tıpkı tahmin ettiğim gibiydi. Beni öpünce sorgulamaya başlamıştı hislerini ve öyle farketmişti. Öncesinde bunu bir kez bile düşünmediğinden emindim.

"Peki sen?" Diye sordu kaşlarını kaldırıp. "Sen ne zamandır aşıksın bana?"

"Doğduğumdan beri." Dedim gülümserken.

"Ne?" Dedi şok olmuş gibi. "Ne demek doğduğumdan beri Jungkook? Yani sen hep mi?"

"Ben hep." Dedim omuz silkerek. "Ben aslında hep sana aşıkmışım ama sanırım bunun lisenin ilk yılında farkına vardım."

"Nasıl?" Diye sordu hemen. "Nasıl farkına vardın peki?"

"Çocukluğumuzdan beri seni hep sahiplendim biliyorsun. Seninle oynamak isteyen çocuklar olduğunda bile onlara sinirlenir bir şekilde senden uzaklaşmalarını sağlardım. Aramıza kimsenin girmesini istemezdim. Seni kendi ailenden bile kıskanır olmuştum artık. Ya da mesela annem gece evde kalmamı isteyip beni size göndermediğinde onlar uyuduktan sonra evden kaçar yine senin yanına gelirdim. Çünkü sana öyle alışmıştım ki, sen olmadan uyuyamıyordum. Hala uyuyamıyorum." Dedim gülümseyip yumuşak yanağını okşarken. Kırpıştırdığı kirpikleriyle pür dikkat beni dinliyordu.

"Tabii bunlar çocukluğun da vermiş olduğu duygulardı. En azından ergenliğe girip biraz aklım ermeye başladığında bunu en yakın arkadaşımı paylaşamıyorum diye yorumlamıştım kendimce. Çünkü aşk nedir bilmiyordum o zaman. Fakat liseye geçtiğimiz yıl işler benim için iyice kötüleşti." Diyerek başımı iki yana salladım.

"Sen artık büyümüştün. Zaten bebekliğinden beri hep çok güzel bir çocuktun ama artık daha da güzeldin. Vücudun gelişmişti, yüzünün hatları daha bir erkeksi duruyordu ve boyun uzamıştı. Gerçi bir süre sonra uzamayı bıraktın ama.." diyerek kıkırdadığımda "yaa Jeon Jungkook!" Diye çemkirmiş göğsümü cimciklemişti.

Bayılıyordum onu kızdırmaya ve bu hallerimizi deli gibi özlemiştim.

"Tamam tamam." Dedim çenesini öperken. "Herkesin gözü senin üzerindeydi işte. Bir sürü insan peşinden koşmaya başlamıştı ve ben içten içe deliriyordum. Hangi biriyle başa çıkacağımı şaşırmıştım ve sonra durup sakince düşündüğümde ben ne yapıyorum dedim kendi kendime. Neden en yakın arkadaşımı bu kadar kıskanıyorum? Neden onun etrafındaki insanlarla takılacak olması beni böyle delirtiyor? Neden gözlerim sürekli onun üzerinde? Neden onsuz yapamıyorum? Neden neden neden? Bir sürü soru vardı zihnimde. Ve sonra o ihtimal geldi aklıma. Ya ona aşıksam? Diye düşündüm. Ya o yüzden böyle davranıyorsam? Fakat hemen reddettim bu ihtimali beynimde. Hayır dedim olamazsın. Ona aşık falan olamazsın. O senin en yakın arkadaşın ve o da seni en yakını olarak görürken arkadaşlığınıza böyle ihanet edemezsin. Sonra da.." dediğimde lafımı kesti.

"Sonra da bu ihtimalin gerçek olmadığını kendine kanıtlamak için kızlarla birlikte olmaya başladın."

Omuzlarım düştü ve gözlerim acıyla kapandı. Aptaldım. Tam bir aptaldım ben. Çünkü haklıydı. Sırf bu düşünceyi kafamdan atabilmek için onlarca insanla birlikte olmuştum.

Her seferinde acaba bir başkasına da Jimin'e hissettiklerimi hissedebilir miyim diye düşünmüştüm ama olmamıştı. Yapamamıştım. Hiç kimseye tek bir duygu bile besleyememiştim.

"Sorun değil." Dedi saçlarımı okşayıp. "Sorun değil Jungkook seni anlayabiliyorum çünkü aynı şeyleri ben de yaşadım. Senin gibi birileriyle birlikte olmadım ama, ben de arkadaşlığımıza ihanet ettiğimi düşündüm ve beynimde yok saymaya çalıştım sana olan hislerimi. Üstelik sen benden çok daha uzun bir süredir yaşıyormuşsun bunu. Kim bilir ne savaşlar verdin kendi içinde."

Gözlerinin dolduğunu gördüğümde benim de gözlerim doldu hemen ve dudaklarına bir öpücük kondurarak alnımı alnına yasladım.

Çok şükür şimdi yanımdaydı. Benimleydi. Benimdi. Yıllardır kendimle verdiğim savaşı kaybetmiştim ama onu kazanmıştım. Bu hayattaki en değerli şeyi.

"Özür dilerim." Dedim belini okşayıp. "Keşke zamanı geri alabilsem. O zaman yaptığım hataların hiçbirini yapmazdım."

"En azından hatalarından ders çıkartabildin." Dedi alnını alnımdan çekip yalandan çattığı kaşlarıyla yüzüme bakarak.

"Ama bundan sonra yanına dişi sinek bile yaklaşırsa ikinizi de hiç acımadan avlarım ona göre."

Söylediği şey kahkaha atmama sebep olduğunda ellerimi teslim olur gibi iki yana kaldırdım hemen. "Asla." Dedim. "Bir daha senden başkasına bakarsa kör olsun bu gözler."

"Aferin." Diyerek gülümsedi ve yanağımdan bir makas aldı. "Peki sonra? Sonra nasıl kabullendin duygularının aşk olduğunu?"

İşte şimdi en can alıcı kısma gelmiştik.

"Senin sayende." Dedim aklıma gelen anıyla burukça bir tebessüm edip.

"Benim sayemde mi? Ne yaptım ki ben?" Diye sordu gözlerini kocaman açarak.

"Okul başlamadan önceki haftasonu Taehyung'lardaki partide çok içmiştin ve kör kütük sarhoş olmuştun hatırlıyorsundur." Dediğimde başını sallayarak tedirgince onayladı beni.

"İşte o gece seni eve getirip yatağına yatırdığımda kendi değildin. Bir uyuyor bir uyanıyordun ve miden kötüydü. Bu yüzden yanına yattım ve sen tam olarak uykuya dalana kadar seni izledim. Fakat sonra bir anda gözlerini açtın ve Jungkook.. diyerek bana biraz daha da yaklaşıp yüzümü avuçlarının arasına aldın. Vücudun neredeyse benimkinin üstündeydi. Yakınlığımızdan dolayı kalbim deli gibi atmaya başlamıştı ama sarhoş olduğun için biraz uzaklaşmaya çalıştığımda kaşlarını çattın ve kaçma benden diye kızdın. Sonra da.." dedim yutkunup.

Utanacaktı biliyordum. Şimdiden gerilmişti ve devamında gelecek şeyden korkar gibi bakıyordu gözlerime fakat söylemeliydim. Her şeyi başlatanın aslında o olduğunu söylemeliydim.

"Sonra da bana seni öpmek istiyorum dedin."

"Ne?" Dedi elini ağzına götürüp. "Ben.. ben öyle mi dedim?"

"Evet." Dedim gülümseyip. "Öyle dedin."

"Peki-peki biz.."

"Hayır." Dedim başımı iki yana sallayıp. "Seni öpmedim merak etme. Çünkü ne dediğini bilmeyecek kadar sarhoştun ve uyandığında bunu hatırlamayacağını da biliyordum. Bu yüzden sana olmaz dedim ama bu defa da sen beni istemiyor musun diye ağlamaya başladın."

"Tanrım.." dedi ağlar gibi eliyle alnına vurarak. "Bu ne rezillik böyle?"

"Hey.." diye vurduğu yeri öptüm hemen. "Yapmasana canını acıtacaksın."

"Toprak at üstüme." Dedi dudaklarını büzerek. "Acil toprak at. Başka türlü geçmez bu acı."

"Abartma Jimin." Dedim kaşlarım çatılırken. "Hem o gece çok tatlıydın. İnan bana her şeyi siktir edip dudaklarına yapışmamak için zor tuttum kendimi. Ama yapamazdım. Bu senin ilk öpücüğün olacaktı ve ben unutmanı istemedim. Zaten sonra ağlayarak uyuyakaldın kollarımda."

"Sen.." diyerek gözlerini kıstı düşünür gibi.

"Şimdi hatırlıyorum. Sen o gece kampta bana bir kez daha olmaz demiştin. Bundan bahsediyordun öyle değil mi? Çünkü bunu senden ilk isteyişim değildi. Tanrım ne aptalım."

"Evet ama bu kez dayanamadım sana." Dedim alnına dökülen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp.

"Çünkü bunu ilk sorduğunda tıpkı tahmin ettiğim gibi sabah uyandığında hiçbir şey hatırlamıyordun. Ama ben o andan itibaren kendimi kafayı yiyecek gibi hissetmeye başladım yeniden. Kendimi kandırmaya devam ederken bir anda seni öpme fikri bir zehir gibi yayıldı tüm damarlarıma ve o günden sonra sana aşık olduğumu kabullenmiştim artık. Kaçacak yerim yoktu. Ama yine de kendi içimde yaşamaya devam ettim duygularımı. Çünkü sen beni yalnızca arkadaşın olarak görüyordun ve kendi hislerim yüzünden seni kaybetmeyi göze alamazdım. Sensiz kalmaktansa acı çekmeye razıydım."

"Bu yüzden Mari'yle birlikte oldun öyle değil mi?" Diye sordu gözlerini hüzün kaplarken. "Bugüne kadar bir sürü kişiyle takıldın ama hiçbiri bu kadar uzun sürmemişti. Beni unutmak için, duygularını bastırabilmek için birlikte oldun onunla?"

"Evet." Dedim. İnkar edeceğim bir şey değildi bu çünkü tam olarak öyle yapmıştım. Belki dedim belki atarım aklımdan onu. Düzenli bir ilişki yaşarsam ona alışırım ve Jimin'i unuturum sandım. Ne salaklık ama..

"Ama yapamadım. Seni bir an bile aklımdan çıkaramadım. Her şeyde sen vardın. Her yerde. Öyle bir işlemiştin ki içime, kalbimi yerinden söküp atsam yine de vazgeçemezdim seni sevmekten."

"Jungkook.." dedi dolu gözleriyle gözlerime bakıp yüzümü okşarken. "Ben çok üzgünüm."

"Üzgün olma." Diye tebessüm ettim ona. "Bilemezdin. Gerçi sanırım son zamanlarda fazla açık vermeye başlamıştım ve sen de bir şeylerin farkına varmaya başlamıştın ama.."

"Aslına bakarsan bunu öncesinde hiç başka bir şeye yormadım çünkü sen beni hep sahiplenir, hep kıskanırdın ama sonra etraftakiler bunun altında başka bir şey olabileceğini ima edince.. özellikle de Taehyung, ben de o zaman bu ihtimalin gerçek olup olmayacağını düşünmeye başladım fakat sonra saçmaladığımı düşünüp kendime kızdım."

"Her şey o Taehyung'un başının altından çıkıyor zaten." Dedim kıkırdayıp. "Pezevenk herif."

"E ama haklıymış." Diyerek omuz silkti. "Pezevenk deme arkadaşıma. Bundan sonra o ne derse dinleyeceğim."

İkimiz de kahkaha attığımızda kendimi tutamayıp gülüşünden öptüm onu. Dakikalardır konuşuyorduk ve öpememiştim. Özlemiştim hem de çok özlemiştim. Kucağımda oturuyor olmasına rağmen..

"Farkında mısın?" Diye sordu gözlerini kısarak. "Bu ilişkinin tüm temellerini ben atmışım. Ben sana beni öp diye ağlamasam sen hala kızlarla fingirdeşecektin."

Yeniden güldüğümde "haklısın." Dedim. "Beni zorla yoldan çıkarttın resmen. Senin yüzünden kızlardan da oldum."

"Bana baksana sen!" Diyerek minik yumruklarını geçirmeye başladı omzuma. "Seni gebertirim Jungkook. Hala kızlar diyorsun ya utanmadan."

"Ah! Ama acıttın. Jimin dursana ya tamam şaka yaptım!"

"Yapamazsın şaka falan." Dedi kızgın kızgın yüzüme bakıp. "Ben sana şaka yapıyor muyum? Mesela Chan'in odasın-" dediğinde avucumu dudaklarına bastırıp susturmuştum onu. Ve sonra bir hışımla kucağımda onunla beraber dizlerimin üzerine kalkarak, onu sırt üstü yatağa devirip üzerine uzanmıştım.

Ağzından minik bir çığlık kaçtığında "Chan'i sikerim." Dedim burnumu burnuna dayayıp gözlerine bakarken. "Alma o piçin adını ağzına sakın."

"Nasıl oluyormuş gör işte." Dedi bilmiş bilmiş. "Sen de kızlardan bahsedip durma o zaman bana. Tüylerim diken diken oluyor düşündükçe."

İkimizde çatık kaşlarla birbirimize bakarken onun sinirli halinin seksiliğine dayanamış dudaklarımı sertçe dudaklarına bastırmıştım.

Kolları hemen boynumu bulmuş, daha da yakınına çekmişti beni. Bacakları arasındaydım ve vücudum tamamen onunkine yaslandığında, erkekliklerimiz de birbirine sürtmüştü.

Tanrım ben bu gece daha kaç kere Park Jimin'le sınanacaktım bilmiyordum ama ona dokunmadan da duramıyordum.

İki kalın dudağının arasına benim ona göre minik kalan dudaklarımı aldığında istemsizce inledim ve ellerim uyluklarını buldu.

Onu nazikçe okşarken, o da bir yandan ensemdeki minik saçlarla oynuyor, bir yandan da dudaklarımı sömürmek ister gibi içine çekiyordu.

Delirecektim.

Ölümüm onun elinden olacaktı. Kalp atışlarım dakikalardır hiç yavaşlamıyordu ama hiç şikayetçi değildim. Onunla burda, böyle olabilmek dünyanın en güzel şeyiydi.

Emdiği iki dudağıma dişlerini geçirip şapırtılı bir sesle ayrılmamıza sebep olduğunda bu kez ben onun alt dudağını kavradım. Öyle bir uyum içindeydik ki, birbirini tamamlayan puzzle parçaları gibi hareket ediyordu dudaklarımız.

Nefes almadan öpüyordum onu. Ne kadar öpersem öpeyim yinede doyamayacağımı bildiğim halde ona olan açlığımı gidermek ister gibi öpüyordum.

Dillerimiz çarpıştığında omzumda duran ellerinden biri sıkılaşmış, tırnakları tenime batmıştı. Ellerimi onun kollarına götürüp öne doğru ağırlığımı biraz daha vererek başının iki yanında sabitledim onları ve sonra parmaklarımı parmaklarına geçirdim.

Altımda böyle savunmasızca yatması beni daha da çıldırtırken daha sert öpmeye başladım onu.

Dillerimiz yeniden bir savaşın içine girmişti ve birbirine sürtünen alt taraflarımız bana hiç ama hiç yardımcı olmuyordu.

Ağlayacaktım. Cidden ağlayacaktım şimdi hüngür hüngür. Hem ona dokunmadan duramıyordum hem de sürekli bir şekilde bu pozisyonda buluyordum kendimi onunla. Ve öyle bir haldeydim ki, en ufak bir öpücükte sertleşip duruyordum.

Dudaklarını son kez emip nefes nefese gözlerine bakarken, "Jimin.." dedim. "Bu-bu çok zor. Sana dayanmak çok zor."

Sertçe yutkundu ve "sana da.." dedi miyavlar gibi. "Sana dayanmak da çok zor. Pipim inip kalkmaktan çok yoruldu Jungkook."

Söylediği şeyle kocaman bir kahkaha patlattığımda güçsüzce üstüne bıraktım bedenimi. Boynunda gülmeye devam ederken o da gülmüş, ellerimin üstünü okşamıştı parmaklarıyla.

Saçma sapan bir haldeydik ikimizde. Birbirimize yükselip yükselip duruyorduk ve her ne kadar devam etmek istesek de ileri gitmeye şimdilik cesaret edemiyorduk. Ama ona çok fazla dayanabileceğimi de hiç sanmıyordum. Yalnızca kendisini iyi hissetmesini istiyordum. İyi ve benimle bir bütün olmaya hazır.

Ve o anı düşündükçe ölüyordum. Düşüncesi bile aklımı kaybetmeme yetiyordu.

Kahkalarımız yavaşladığında boynundan derince öpmüş, yüzüne bakmıştım. Yanakları kızarmış, saçları dağılmıştı ve göğsü hızla inip kalkıyordu. Bu o kadar muzzam bir görüntüydü ki, kalbim teklemişti güzelliği karşısında bir kez daha.

"Sen.." dedim başımı inanamıyor gibi iki yana sallarken. "Sen bu dünyadaki en güzel şeysin sevgilim."

Birkaç saniye yüzüme bakmış, sonra gözlerini kırpıştırmıştı. Göğsünün daha şiddetli inip kalktığını farkettim o an. Tıpkı benimki gibi.

"Sevgilim.." dedi sonra gözleri kısılana kadar gülümserken.

"Evet." Dedim ve dudaklarına minik bir öpücük kondurdum. "Sevgilim.. benim sevgilim. Güzel sevgilim."

"Benim sevgilim.." diye beni tekrar etmiş sonra o dudaklarıma bastırmıştı dudaklarını.

"Seni seviyorum." Dedi burnunu burnuma sürterek. "Çok seviyorum."

"Ben de seni.. Ben de seni çok seviyorum güzelim." Diyerek üzerinden yavaşça kalkmış, onu da belinden tutarak kaldırmıştım.

Yatağa uzanıp kollarıma gelmesi için kocaman açtığımda beni hiç bekletmemiş, hemen ait olduğu yere yerleştirmişti bedenini.

Başı göğsüme yaslandığında, saçlarının üzerine bir öpücük kondurup kokusunu içime çektim.

"Hadi artık uyuyalım." Dedim dudaklarımı alnına sürterek. "Yoksa uzun bir süre ikimiz de pipilerimizi kullanamayacağız."

"Yaaa!" Dedi eliyle göğsüme vurup ama bir yandan da kıkırdıyordu.

"Bu gece hayatımın en huzurlu uykusunu uyuyacağım." Dedim onu biraz daha sarıp sarmalarken. "Haftalardır uykuya hasretim. Ama en çok da sana."

"Ben de." Dedi ve çeneme bir öpücük kondurdu. "Ama artık bitti. Bundan sonra tek bir gecemiz bile ayrı geçmeyecek."

"Geçmesin." Dedim onsuz geçirdiğim geceleri düşünüp kendime acırken. "Sensiz tek bir anım bile geçmesin artık sevgilim. Çünkü ben sen yokken nefes bile alamıyorum."

BÖLÜM SONU.

Aşk dolu Jikook'u Beğendiniz mi?

Umarım kafanızda soru işareti kalmamıştır artık. Varsa lütfen yazın cevaplayayım.

Çok öpüştük,

LUNA🌙

.

Continue Reading

You'll Also Like

46K 2.7K 9
Jungkook'un Jimin'i. ||Omegaverse.au!|| 195103 bottomjimin 191227133 jikook 191228125 jikook 191229112 jikook
158K 17.8K 36
"Yaşamak için, savaş." +KOOKMİN [TAMAMLANDI]
180K 11.3K 29
Çok neşeli ve pozitif biri olan Byun Baekhyun, mutlu bir aileye, inanılmaz arkadaşlıklara ve sevilen bir erkek arkadaşa sahip olan biri olarak tanını...
317K 27.7K 37
Yeraltı dünyasının bir kuralı vardır.Ölüler ülkesinde bir şey yiyenlerin yeryüzüne çıkma hakları yoktur. [hades&persephone]