My Youth Is Yours | Jikook

By mooneluna

298K 27K 57.9K

"Jeon Jungkook, bu dünya üzerinde nefes alan en değerli varlıktı benim için. O benim sadece en yakın arkadaşı... More

1- Beşikten Mezara
2- Tapılası Kalçalar
3- Krizi Fırsata Çevirmek
4- Zaaf
5- Party Party Yeah
6- Güvenli Kollar
7- Ait Olunan Yer
8- Çılgın Çocuk
9- Neden Şimdi?
10- Bu Normal mi?
12- Jungkook Ve Ben?
13- Kamp Ateşi
14- Pişmanlık
15- Oyun
16- Arkadaşım
17- Patlama
18- Delirmek
19- Aşk
20- En Gözde Çift
21- Katil Civciv
22- Yanmak
23- Gitme
24- Busan Ateşi
🦇Luna Scura🐺
25- My Youth is Yours (Final)

11- İstediğin Oldu

9.5K 1K 2.1K
By mooneluna

Merhaba biz geldik,

Geçen bölüme o kadar az yorum geldi ki, bu bölümü yazma şevkim inanın ki sıfırdı. Eğer bu bölümde de aynı şekilde yorum gelmezse sizi diğer bölüm için uzun bir süre bekleteceğimi bilmenizi isterim. Bizim, burda bu hikayeleri yazan kişiler olarak sizin yorumlarınız ve oylarınız dışında hiçbir kazancımız ve beklentimiz yok. Eğer hikayeyi severek okuyor ve devamını bekliyorsanız, yapmanız gereken tek şey destek olmak. Bu yüzden lütfen bu konuda biraz daha hassas davranın olur mu?

Ve bölüme geçmeden önce tekrar belirtiyorum, karakterlere küfredilmesinden hoşlanmıyorum.

Evet, hepsi bu kadardı teşekkür ederim.

Oy sınırı: +350 yorum sınırı: sınırsız(?)

Bölüm sonu görüşelim bebekler, iyi okumalar

11- İstediğin Oldu

Başım ağrıyordu.

Dün, o kadar çok düşünmüş ve o kadar kurmuştum ki kafamda bazı şeyleri, bunun acısı olarak da sabaha kocaman bir baş ağrısıyla uyanmıştım.

Daha doğrusu Jungkook okula geç kalıyoruz diye bir süre söylenmiş, ben onu duymama rağmen gözümü başımın ağrısından açamadığımdaysa saçlarımdan öperek uyandırmıştı beni.

Ağrım olduğunu da hemen anlamıştı elbette. Aşağıdaki ecza dolabından ilaç ve su getirmiş, içtiğime emin olduktan sonra da bugün okula gelmememi, dinlenmemi söylemişti fakat onu dinlememiştim. Bu hafta ilk sınavlar başlıyordu bu yüzden ders kaçıramazdım. Okul birinciliği oturduğun yerden olmuyordu. Sorumluluklarımın bilincindeydim.

Fakat şu an öğle arasına girecek olmamıza ve sabah ilaç içmeme rağmen başım hala geçmemişti.

Düşünceler peşimi bırakmıyordu çünkü.

"Sana okula gelmemen gerektiğini söyledim." Dedi kızgın sesiyle. "Ama yok illa inat edeceksin. Şu haline bak resmen acı çekiyorsun Jimin."

"Sorun yok. Daha iyiyim." Dedim ama yalandı ve bunu ikimiz de biliyorduk. Birbirimize yalan söylemezdik çünkü söylediğimizde mutlaka diğeri bunun yalan olduğunu anlardı.

"İyi falan değilsin." Diyerek göz deviren Jungkook da bunu ispatlamış oldu böylece.

Ben ağzımı açıp bir şey söyleyemeden matematik öğretmenimiz ve aynı zamanda sınıf öğretmenimiz olan bay Lee'nin sesini duyduğumda, dikkatimi ona verdim.

"Biliyorsunuz ki bu hafta sınavlarınız başlıyor. Yönetim kurulu ve tüm öğretmenler olarak, son sınıf olmanız ve sene boyunca sınav stresi yaşayacağınızı düşünerek bu yıl için bolca etkinlik düzenlemeye kadar verdik." Dediğinde tüm sınıftan alkışlar ve ıslıklar yükselmişti.

Güzel düşünmüşlerdi çünkü tüm hayatımızı etkileyecek olan sınava yalnızca aylar vardı artık. Gerçekten de son sınıf olmanın baskısı daha sene başından kendini hissettiriyordu.

En azından benim için.

Bay Lee, elini kaldırıp herkesin susmasını istediğinde devam etti sözlerine.

"İlk etkinliklerimizden biri de kamp olacak. Hafta sonu için tüm son sınıflar arasında iki günlük bir kamp düzenledik. Buraya 1.5 saatlik mesafedeki Ganju ormanında kalacağız. Çadırlar ve her türlü ihtiyaç okul tarafından karşılanacak. Cumartesi sabahı yola çıkacağız, pazar akşamı döneceğiz. Gelmek mecburi değil elbette fakat gelecek olanların ailelerinden alacakları izin kağıtlarını en geç cuma sabahına kadar Park Jimin'e teslim etmeleri gerekiyor."

"Ben mi?" Dedim şaşkınlıkla. Ben ne alakaydı yaa? Böyle boş işlerle uğraşacak vaktim mi vardı benim tanrı aşkına? Ağrıyan başım daha da şiddetlenmişti şimdi.

"Evet Jimin'ciğim. Biraz emrivaki oldu farkındayım ama sen okul birincisisin ve okul başkanısın. Bu yüzden bu görev senin." Dediğinde ayaklarımı yere vura vura itiraz etmek istiyordum.

Sanki okul başkanlığını ben seçmiştim. Öğrencilerin çoğu, benim adıma oy verdikleri için seçilmiştim ama fikrim bile sorulmamıştı...

Her neyse, bay Lee'yi severdim. Bu yüzden sessizce dinlemeye devam ettim onu.

"Ayrıca gezi boyunca öğrencilerden sen de en az bizim kadar sorumlusun. Ama merak etme 12/F sınıfındaki Bang Chan'i de bir ders önce görevlendirdim. O da bu süreçte sana yardım edecek. İkinizin bu işin üstesinden hakkıyla geleceğinizden eminim."

"Chan ne alaka yaa?" Diye söylendi Jungkook huysuzca fakat bay Lee onu çoktan duymuştu.

"Şu alaka Jungkook'cuğum, Chan, Jimin'den sonraki en yüksek ortalamaya sahip. Bu yüzden de elbette ikisini görevlendirecektik. Sorumluluk sahibi insanlara ihtiyacımız var. Keşke senin de ortalaman yüksek olsaydı da seni görevlendirseydik oğlum."

Bay Lee'nin sözlerinden sonra kıkırdamalar ve fısıldaşmalar başladığında Jungkook'un ölümcül bakışlarına maruz kalan sınıf, anında sessizliğe bürünmüştü.

"Önemli değil." Dedim sakinleşmesi için sıra arkadaşımın diz kapağına elimi koyarken. "Alt tarafı izin kağıtları toplanacak hepsi bu. Basit iş yani."

"Tamam." Dedi omuz silkip. "Bir şey demiyorum ben."

"Jimin." Diye seslendi bay Lee. "Okul çıkışı yanıma uğra da sana detayları anlatayım."

"Peki bay Lee." Dedim istemeye istemeye. Derin bir iç çektim ve çalan zille birlikte Jungkook'a döndüm. "Hadi önce bahçeye çıkıp biraz hava alalım. Sonra yemek yeriz. Hem açılırım bende belki."

"Tamam." Dedi o da beni ikiletmeden. "Ama benim önce koçun yanına uğramam lazım. Siz Taehyung'la inin ben gelirim yanınıza."

"Tamam." Diyerek onayladım ve o kapıya doğru giderken ben, iki sıra ilerimde dersin başından beri kafasını kollarına yaslayarak uyuyan arkadaşımı uyandırmaya gittim.

"Tae.." dedim saçlarını okşayıp. Dudaklarını büzmüş, minik bir bebek gibi uyuyordu şapşal. Bu hali beni gülümsetirken yanağını sıkmaktan alamadım kendimi.

Kaşlarını çatıp mızırdanmaya başladığında "Zil çaldı kalk hadi bahçeye çıkalım." Diyerek kolundan çekiştirdim. "Hem başım hala ağrıyor temiz hava almam lazım."

Sözlerim üzerine gözlerini hemen açmış ve ayağa dikilip bakışlarını üzerimde gezdirmişti.

"Hala geçmedi mi?" Diye sordu endişeyle. "İlaç aldım demiştin?"

"Aslında geçecek gibiydi ama az önce bay Lee'nin söyledikleri sayesinde daha çok ağrımaya başladı."

"Ne dedi ki?" Diye sordu şaşkınca. "Bütün ders boyunca uyursan bilmezsin tabii." Dedim kafasına vurarak. "Sahi, sen neden uykusuzsun? Gece uyuyamadın mı?" Diye sorduğumda rahatsızca kıpırdanıp gözlerini kaçırdı benden.

"Hey.." dedim onu dürtükleyip "Neler oluyor? Bir sorun mu var?" Sorun olduğu hareketlerinden belliydi zaten. İyice meraklanmıştım.

"Var." Dedi. "Hadi bahçeye çıkalım da anlatırım."

Onu onaylayıp sınıftan çıktığımızda ne olabileceğini düşünüyordum. Taehyung uykusuna oldukça düşkündü. Eğer uykusunu kaçıracak kadar önemli bir şey olduysa ortada ciddi bir şeyler var demekti.

Merdivenleri inip bahçeye adım attığımızda arkamızdan "Park Jimin!" Diye seslenen tanıdık sesle ikimizde duraksamıştık.

Mari, at kuyruğu saçlarını savura savura yanımıza yaklaşıyordu.

"Evet?" Dedim sirke satan suratına bakıp. Jungkook dün, ayrıldıklarını söylemişti ve yüz ifadesine bakılacak olursa, can sıkıcı bir şeyler geliyordu.

Yanımıza ulaşıp kollarını göğsünde birleştirmişti. "Jungkook'la ayrıldığımızı biliyorsundur." Dedi iğneleyici bir sesle tek kaşı havalanırken. "Biliyorum." Dedim. "Sizin adınıza üzüldüm."

"Eminim öyledir." Diyerek alaycı bir kıkırdama bıraktı. "Eminim epey üzülmüşsündür."

"Ne demek istiyorsun Mari?" Diye sordum kaşlarım çatılırken. Sevindiğimi falan ima etmeye çalışıyordu heralde aklınca. Sonuçta bu Jungkook'un kararıydı beni ilgilendirmezdi.

"Bence sen ne demek istediğimi gayet iyi biliyorsun Jimin." Dedi öfkeyle gözlerime bakarken. "Sonuçta ayrılmamızın sebebi sensin."

"Sen.." dedim şaşkınca. "Sen ne saçmalıyorsun?"

"Mari.." dedi Taehyung elini sırtıma koyup karşımızdaki kıza sert bakışlar atarak. "Salak salak konuşup can sıkma. Jungkook'la sorunun varsa git onunla hallet. Jimin'den uzak dur."

"Tabii ya.." dedi Mari bu defa bakışlarının hedefi Taehyung olurken. "Siz sakın biricik Jimin'inize laf söyletmeyin. Onu her şeyden koruyun, her şeyden daha çok değer verin, ilgi manyağı yapın. O da sizin hayatlarınıza istediği gibi hükmetme hakkına sahip olsun. Ne güzel değil mi?"

"Bana bak.." dedim sinirden gözüm seğiriyordu. "Sen, Jungkook senden ayrıldığı için şuurunu falan mı kaybettin? Aksi halde benimle böyle konuşma cesaretini bulman imkansız."

"Ne o?" Dedi ne zaman yumruk yaptığımı bilmediğim ellerime bir bakış atıp bana bir adım daha yaklaşarak. "Seninle böyle konuştuğum için dövecek misin yoksa beni?"

Tanrım, bu kız resmen sabrımı sınıyordu benim.

"Senin aksine, ben senin bir kadın olduğunu unutmamaya çalışıyorum Mari." Dedim. "Ancak beni zorladığın doğru. Belli ki Jungkook canını yakmış ama öfkeni çıkaracağın kişi ben değilim. Şimdi defol git burdan."

"Ona bir daha yaklaşma." Dedi Taehyung da benim sözüm biter bitmez. "Aksi, senin için iyi olmaz."

Sonra Taehyung, elini belime atıp beni bahçeye döndürdüğünde ilerlemeye başlamıştık ki, tekrar onun sesini duyduk ve ikimizin de adımları söylediği şeyle dondu kaldı.

"Jungkook senin yüzünden benden ayrıldı!" Diye bağırdı öfkeyle.

"En başından beri bir gölge gibi aramızdaydın sen. Yanımızda yokken bile vardın Jimin." Dediğinde vücudum istemsizce ona dönmüş, gözlerinin dolduğuna şahit olmuştum.

"Konuştuğumuz her konuda, yediğimiz her yemekte, içtiğimiz her kahvede, okulda, yalnız kaldığımızda, her yerde, her şeyde hep sen de vardın. Jimin futbolu hiç sevmez, Bu Jimin'in en sevdiği yemek, Jimin kahvesini bol sütlü sever, Jimin de çileğe bayılır, Jimin partilerden hoşlanmaz.. Jimin, Jimin, Jimin!"

Ağzım şaşkınlıkla aralanıp yüzüme bugüne kadar biriktirdiği tüm öfkesini kusan kıza bakakaldığımda, söylediği sözler tüylerimi diken diken etmiş, kalbimin gürültüyle çarpmasına sebep olmuştu. Ne saçmalıyordu böyle?

"Sen hep aramızdaydın." Dedi dolu gözlerine inat kıkırdamaya devam ederek. "Evet Jungkook'un sana olan düşkünlüğünün en başından beri farkındaydım ama böyle olacağını da düşünmemiştim. Bizim ilişkimiz hep üç kişilikti. Şimdi sakın kalkıp bana sizin için üzgünüm falan deme. Çünkü ayrılmamız en çok senin işine gelir." Diyerek başını dikleştirip meydan okuyan gözlerle baktı bana.

"Ben.." dedim ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Nutkum tutulmuştu sanki. Onun için üzgün hissetmiştim. Ama bana söyledikleri de sinirimi tamamen bozmuştu.

"İstediğin oldu." Dedi kollarını iki yana açarak. "Jungkook benden ayrıldı. Diğer tüm insanların aksine ben, senin o masum yüzünün altındaki maskeyi çok net görebiliyorum Park Jimin. Sen Jungkook'u yalnızca kendine istiyorsun. Ama ne var biliyor musun?"

Dolu gözleri resmen ateş saçıyordu ve fırsat verilse tam şu an beni diri diri yakardı.

"Benim Jungkook'u sana bırakmaya hiç niyetim yok." Diye son kez tehditkarca konuşup, benim cevabımı bile beklemeden hızla arkasını dönmüş, geldiği yolda gözden kaybolmuştu.

"Az önce.." dedim hala boş gözlerle öylece onun gittiği yere bakarken. "Az önce tam olarak ne oldu?"

"Hadi gel." Diyerek kolumdan çekiştirdi beni Taehyung. "Şu siktiminin bahçesine çıkalım. Artık benim de nefes almaya ihtiyacım var."

Boş çardaklardan birine yerleştiğimizde "o aptalın söylediklerine takılma." Dedi gergince. Takılacağımı biliyordu çünkü. "Jungkook'a olan öfkesinden gözü kör olmuş resmen. Canını sıkmaya değmez."

"O Jungkook'a değil bana öfkeli." Dedim. "Onun derdi benimle."

Ayrıldıkları için mutlu olduğumu ve Jungkook'u kendime istediğimi söylemişti. Bunun için fırsat kolladığımı düşünüyor ve ayrılık gerekçesi olarak da beni gösteriyordu.

Delirmiş olmalıydı.

"Jimin.." dedi Tae sinirle salladığım bacağıma elini koyup beni durdurarak. "Bak, hiçbir şey senin suçun değil. Jungkook zaten kimseyle ciddi bir şeyler yaşamaz ve çok geçmeden ayrılır. Mari de onlardan biri. Yalnızca bu defa ayrılması biraz uzun sürdüğü için, Mari bu işi gereğinden fazla ciddiye almış olmalı. Fakat.." diye duraksadığında devam etmesi için yüzüne baktım.

"Fakat ne?" Dedim başımı iki yana sallayıp.

"Bunu söylediğim için bana kızacaksın biliyorum ama, çok da haksız değildi."

"Taehyung.." dedim ve cümleme devam etmeden önce gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Fakat o benden önce davrandı.

"Jimin, elbette onların ayrılmasına sevinmediğini biliyorum. O kısımlar tamamen onun uydurması fakat böyle düşünmek için oldukça fazla sebebi yok mu sence de? Baksana neler söyledi." Dedi parmaklarını saçlarının arasından geçirerek.

"Jungkook'un sana olan düşkünlüğünü hepimiz biliyoruz. Demekki bunu farketmeden Mari'ye de fazlasıyla yansıttı ve işte sonuç ortada."

"Peki bunun için ben neden suçlanıyorum?" Diye sordum kısık sesimle. "Hiçbir şey yapmadığım halde neden Jungkook'un ilişkisini bozan kişi olarak gösteriliyorum ki?"

"Bebeğim nolur üzülme." Dedi Tae kollarını belime sarıp çenesini omzuma koyarak. "Sen suçlu falan değilsin. Ama bak, görüyorsun işte, sana söylemeye çalıştığım da buydu. Senin için söylemiyorum bunu ama, Jungkook'un bu tavırları, insanları bu şekilde düşünmeye itiyor. Sen onu en yakın arkadaşın olarak görsen de, Jungkook için sen, çok daha fazlasısın."

İşte yine, dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmiştik. Jungkook için çok daha fazlası olduğuma. Böyle düşünenlerin sayısı giderek de çoğalıyordu üstelik. Ve dün yaşadığımız olaydan sonra, ambele olan beynim, Mari'nin sözlerinden sonra artık daha da işlevsiz hale gelmişti.

"Jungkook, dün bana benimle öpüşebileceğini söyledi."

Düşünmeden kurduğum cümleyle, birkaç saniyelik bir ölüm sessizliği oldu aramızda. Fakat hemen sonra, Taehyung söylediğim şeyi idrak etmiş olacak ki, NE?!" Diye bağırıp ayağa fırlamasıyla, tüm okulun bize bakmasına sebep olmuştu.

"Sakin ol!" Dedim kısıkça. "Ve otur şuraya Tae herkes bize bakıyor."

"Sen- Jung- ne?" Diye dili tutulmuş gibi konuşamadığında, olayın tamamını anlatmaya karar verdim.

"Dün seninle konuştuktan sonra onlara gittiğimde direkt odasına çıktım ve kapıyı çalmadan odaya daldığımda belinde yalnızca bir havluyla şaşkınca bana bakakaldı." Dedim.

Tabii ben de ona bakakalmıştım ama bu kısmı bilmesine gerek yoktu.

"Eee?" Dedi Tae yerine oturup bacak bacak üstüne atarak. "Sonra?"

Keyfi yerine geliyor gibiydi ve bu benim açımdan hiç hoş değildi. Neyse.

"Sonra işte laf döndü dolaştı onun bu aşırı korumacı tavırlarına geldi. Ben de benim de tıpkı sizin gibi yalnızca bir ergen olduğumu ve bazı ihtiyaçlarım olabileceğini, üstelik daha yönelimimi bile bilmedimi ve bunun için birilerine şans verebileceğimi söyledim. O da buna bu sıralar neden taktığımı falan sordu. İkimizde birbirimize yükseldik. Sonra ben daha ilk öpücüğümü bile vermediğimi söyleyince de-"

"Sana benimle öpüş dedi. Tanrım inanamıyorum!"

"Aynen öyle dedi." Dedim başımı önüme eğip. Ben de hala inanamıyordum.

"Jungkook'a bak sen." Diye kıkırdadı. "Baktı ki civciv elden gidiyo, sonunda harekete geçmeye karar vermiş. Ee sen ne dedin peki?"

"Ne diyebilirim Taehyung? Şaşkınlıktan dilim tutuldu bir süre. Başta şaka yapıyor zannettim ama ciddi olduğunu gördüğümde başımdan aşağı kaynar sular döküldü resmen."

"Jimin-"

"Sus." Dedim cümlesini devam ettirmesin diye. Şu an kalbim tıpkı dünkü gibi sıkışıyordu çünkü ve onun "ben sana demiştim" vaazını dinlemek istemiyordum.

"Taehyung, ben gerçekten ne düşünmem gerektiğini bilmiyorum." Dedim çaresizce.

"Yani ben ve Jungkook.. tanrı aşkına biz kardeş gibi büyüdük. Doğduğumuzdan beri en yakın arkadaşlarız ve bugüne dek de asla bundan başka bir şey düşünmedik birbirimiz hakkında. Şimdi bana nasıl böyle rahatça madem ilk öpücük senin için bu kadar önemli o zaman benimle öpüş diyebilir? Bende mi bir problem var ben anlayamıyorum. Bu-bu bana hiç normal gelmiyor."

"Jimin seni anlıyorum. İnan bana seni çok iyi anlıyorum civcivim fakat senin anlamadığın şu, Jungkook senin gibi düşünmüyor olabilir. Bunu neden hesaba katmıyorsun? Sonuçta siz gerçekten kardeş değilsiniz. Tamam birbirinizin en yakın arkadaşı olabilirsiniz ama bu birbirinize karşı duygusal bir şeyler hissedemeyeceğiniz anlamına gelmez ki."

"Duygusal bir şey değil bu." Dedim. "İlk öpücüğün benim için ne anlama geldiğini biliyorsun. Jungkook onlarca insanla öpüştüğü için bu ona basit geliyor olabilir ama ben gerçekten duygusal bir şeyler hissetmediğim biriyle bunu yaşamak istemediğim için kimseyle öpüşmedim bugüne kadar. Ve bunu Jungkook da çok iyi biliyor. En azından tahmin ediyor. Ama o öyle duygusuzca söyledi ki bunu bana, Resmen öpüşelim ve konu kapansın der gibiydi."

"Onun bunu söylemiş olması bile bir mucize bana göre." Dedi Taehyung da. "Gerçekten hala çok şaşkınım. Seni de çok iyi anlıyorum. Böyle düşünmekte oldukça haklısın ama Jungkook'un neler hissettiğini tam olarak bilmiyoruz Jimin. Bana kalırsa iş bu noktaya geldiğine göre, kendiyle verdiği savaşı yavaş yavaş kaybediyor."

"Ne demek istiyorsun?" Diye sordum daha açık olması için. Çünkü artık bir şeyleri düşünüp çıkarım yapmaya çalışmaktan yorulmuştum. Başımsa patlamak üzereydi.

"Yani demek istiyorum ki, Jungkook bunu basitçe söylemiş olabilir ama ben, bunu söylemenin onun için de oldukça zor olduğunu düşünüyorum. Sadece sana böyle yansıtmayı tercih etti muhtemelen. Çünkü önemli bir şeymiş gibi gösterse bu defa sen bunu sorgulamaya başlayacaktın ve o da sana bir açıklama yapmak zorunda kalacaktı. Bu yüzden de alt tarafı bir öpücük izlenimi vermeye çalıştı."

"Taehyung ben bilmiyorum." Dedim parmaklarımla şakaklarımı ovalayarak. "Cidden ne düşüneceğimi bilmiyorum artık. Her şey çok saçma ve fazla geliyor. En yakın arkadaşım bir anda bana öpüşmeyi teklif ediyor ve bunun arkadaşlığımızı ne denli etkileyeceğini hesaba katmıyor bile."

"Zaten emin ol, Jungkook bugüne kadar bir hamle yapmadıysa, sebebi yalnızca budur. Arkadaşlığınıza zarar vermemek."

"Ama dünden sonra bir darbe aldığımız doğru." Dedim sıkıntıyla. "Bugüne kadar onunla ilgili böyle bir şeyi asla düşünmeyen ben, o bana bu cümleyi kurduktan sonra, onu öpmenin nasıl hissettireceğini düşündüm. Resmen en yakın arkadaşımın dudaklarının bana nasıl hissettireceğini düşündüm ben Taehyung. Tanrım, çıldıracağım."

"Jimin." Dedi Taehyung sırtımı sıvazlarken. "Emin ol bunu düşünmen çok normal. Kendini bunu için suçlama sakın. Sadece sana arkadaşın olarak tavsiyem, kendini daha fazla sorgula. Belli ki o bu teklifi basit bir şekilde sana sunduğu için içten içe kırılmışsın. Çünkü ilk öpücük senin için çok önemli." Diyerek gözlerime baktı.

"Peki ya duygusal yaklaşsaydı? Seni gerçekten öpmek istediğini söyleseydi? O zaman teklifini kabul edip onu öpecek miydin?"

Ben..

"Gerçekten ona karşı yalnızca arkadaşça duygular mı besliyorsun yoksa ona karşı bir şeyler hissedersen, arkadaşlığınıza ihanet etmiş gibi olacağını düşündüğün için hislerini mi bastırıyorsun önce bunu sormalısın kendine. Çünkü bence Jungkook tam olarak bunu yapıyor."

"Ben.." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. Şerefsiz herif hiç çalışmadığım yerden soruyordu.

"Düşünmek istemiyorum." Dedim başımı havaya kaldırıp derin bir nefesi ciğerlerime doldururken. "Dünden beri tek düşündüğüm şey bu ve beynim zonkluyor artık."

"Tamam o zaman, kendine biraz zaman ver. Nasılsa düşünecek bolca zamanın var." Dediğinde birkaç dakika sessizce oturmuştuk. Sonra Taehyung'un esneme sesi kulaklarıma iliştiğinde "sahi.." dedim ona dönerek. "Sen neden uykusuz kaldığını anlatacaktın?"

"Dün biriyle öpüştüm." Dedi tek nefeste parmaklarıyla oynarken. "Eee?" Dedim omuz silkerek. "Ne var bunda? Sen zaten her gün birileriyle öpüşüyorsun."

Sorduğum soruya cevap vermeyip yerinde rahatsızca kıpırdanan arkadaşım, kaşlarımın çatılmasına sebep oldu.

Tamam, kesin bir boklar dönüyordu..

"Kiminle öpüştün Taehyung?" Diye sorduğumda kafasını yerden kaldırmış gözlerime tedirgince bakmıştı.

"Jungkook'a söylemeyeceksin ama."

"Yuh!" Dedim hemen aklıma gelen isimle. "Yoksa Mari'yi mi öptün?!"

"Ne? Tabiki hayır!" Dedi ve ben derin, gerçekten derin bir nefes aldım.

"Ama onu öpsem Jungkook muhtemelen daha az sinirlenirdi." Diyerek kıkırdadığında ağzım şaşkınlıkla aralandı.

"Tae.." dedim korkarak. "Tanrı aşkına kimi öpmüş olabilirsin? Hayır beni de öpmedin ki? Jungkook neden sinirlensin bu kadar?"

"Seni öpsem şu an helvamı yiyor olurdunuz." Dedi göz devirerek. "Neyseki şuurumu o kadar kaybetmedim."

"Söyle artık yoksa kafa atacağım." Dediğimde "Yoongi'yi." Dedi kısıkca. Sesini zar zor duymuştum resmen.

"Hangi Yoongi?" Dedim kafamda okuldaki Yoongi'leri gözden geçirmeye çalışırken ve birkaç saniye sonra gelen farkındalıkla gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Sen Min Yoongi'yle mi öpüştün?!"

"Tanrı aşkına!" Diye bağırdı Taehyung da beni cimcikleyerek. "Eline megafon vereyim de öyle bağır istersen?"

"Sana inanamıyorum." Dedim şok olmuş ifademle onun çatık kaşlarına bakıp. "Ne ara oldu bu?"

"Dün." Dedi salak salak gülümseyerek. "Keşke siz de öpüşseydiniz o zaman tam ruh eşi olduğumuz belli olurdu işte."

"Jungkook bunu duyarsa, ruhunu bedeninden ayırır bunu biliyorsun değil mi?" Diye sorduğumda gülüşü yüzünde donmuş, "Sakın.." demişti. "Sakın ağzından falan kaçırayım deme Jimin. Jungkook bunu asla öğrenmemeli."

"Neyi öğrenmemeliyim?"

Duyduğumuz sesle ikimizde yerimizden sıçrarken, patlayan ötlerimizle beraber bize çatık kaşlarıyla bakan Jungkook'a dönmüştük.

"Hiiiiç.." dedi Tae ona şirince gülümseyip. "Önemli bir şey değildi."

Yersen.

"O yüzden mi asla öğrenmemeliyim?" Diye sorduğunda sıçtığımızı biliyordum çünkü Jungkook yememişti ve oldukça sabırsız bir şekilde gerçeği söylememiz için yüzümüze bakıyordu.

"Saklamamıza gerek yok Taehyung." Dedim ben de Tae'ye bakarak ama o bana kaş göz yapıp susmamı söylemeye çalışıyordu. Fakat ben onu dinlememiş, tekrar Jungkook'a dönmüştüm.

"Az önce Mari yanımıza geldi." Dediğimde yanımda ecel terleri döken arkadaşımın derin bir nefes aldığını işittim.

Elbette o kendisi söylemediği sürece onun Yoongi'yle öpüştüğünü Jungkook'a söyleyecek değildim.

"Ne?" Dedi Jungkook da şaşkınca. "Ne istiyormuş?"

"Seni geri almak." Dedim hiç tereddüt etmeden. "Senin kendisinden benim yüzümden ayrıldığını söyledi."

"Bu.." dedi Jungkook ceplerindeki ellerini çıkarıp öylece boşluğa bırakırken. Oldukça şaşırmıştı. Tıpkı benim gibi. "Bu saçmalık."

"Bence de öyle." Dedim omuz silkerek. "Sana olan öfkesi gözüne perde indirmiş sanırım. Sinirini benden çıkarttı."

Jungkook birkaç saniye öylece yüzüme bakıp bir şey söylemeden arkasını dönerek hızla okul binasına doğru ilerlediğinde, oturduğum yerden aceleyle kalıp peşinden koştum.

"Jungkook." Dedim onun kolundan yakalayıp kendime çevirirken. "Lütfen sakin ol ve şimdi gitme. Sana bunu onunla kavga et diye söylemedim. Daha sonra istersen sakin kafayla konuşursunuz."

"Sakin falan olmayacağım Jimin." Dedi kolunu elimden kurtarırken. "Mari haddini fazlasıyla aştı. Sana gelip nasıl böyle bir şey söyleyebilir?"

"Belkide.." dedim zorlukla yutkunup. Söylemek ve söylememek arasında gidip geliyordum ama kelimeler istemsizce çıkıverdi ağzımdan. "Belkide haklıdır."

"Ne?"

"Belkide böyle düşünmekte haklıdır Jungkook." Dedim aklımdaki ihtimali söylerken. "Çünkü biliyorsun sen-sen bana karşı biraz fazla korumacısın ve bu-bu insanların ister istemez bizi yanlış anlamasına sebep oluyor."

"Jimin sen ne diyorsun?" Diye sordu öfkeyle. Gözlerinden ateş çıkıyordu resmen.

"Etrafımızdaki herkes," dedim parmaklarımı gergince saçlarımın arasından geçirip. "Herkes aramızdaki bu yakınlığı yanlış yorumluyor Jungkook. Biz gerçeği bilsekte onlar bunu farklı yerlere çekiyor. Herkes böyle düşünüyorken, Mari'nin de böyle düşünmesi normal. Ben-ben senin benim yüzümden ilişkinin bozulmasını istemiyorum."

"Etrafımızdakileri sikeyim!" Dedi öfkeyle. "Benim ilişkim senin yüzünden falan bozulmadı Jimin. Kimin ne düşündüğü de inan bana sikimde bile değil. Ama görüyorum ki senin sikinde." Diye sinirle soluduğunda "Jungkook öyle değil." Dedim yeniden koluna uzanmaya çalışarak. Fakat o bir adım geri çekilerek buna engel oldu.

"Biliyor musun, aslında haklısın.." Dedi burnunu çekip başını aşağı yukarı sallarken. Yerinde duramıyordu. Ayakları bir ileri bir geri gidiyordu. "Haklısın." Dedi tekrar. Sanki benimle değilde kendi kendine konuşuyor gibiydi.

Sonra birden tüm hareketlerini kesip tam önümde durduğunda "senin günlerdir bana söylemeye çalıştığın şey buydu öyle değil mi? Çok korumacısın Jungkook, bana karışma Jungkook, bu benim hayatım Jungkook, istediğimi yaparım Jungkook.. Aslında sen de sıkıldın değil mi tüm bunlardan? Sen-sen bu yüzden bana bunları hatırlatıp duruyordun." Dedi herşeyin yeni farkına varıyormuş gibi kısık gözlerle gözlerime bakarken.

"Jungkook hayır." Dedim panikle ona ama o duymadı beni.

"Bu yüzden hayatına yeni birilerini alabileceğini söyleyip durdun. Bu yüzden Daniel'la görüşmeni istemediğimi bilmene rağmen onunla o lanet partiye geldin. Bu yüzden birileriyle cinsel anlamda bir şeyler yaşayabileceğini ima ettin.. Hepsi, bunların hepsi beni kendinden uzaklaştırmak için miydi?"

"Jungkook saçmalama!" Dedim başımı iki yana sallarken. Beni yanlış anlıyordu. Kalbim, kalbim korkuyla atıyordu. "Kafanda kuruyorsun şu an. Lütfen sakinleş ve oturup konuşalım."

"Jimin.." dedi az önce öfkeyle konuşan kendisi değilmiş gibi kısık sesiyle, gözlerime bakarken.

"Ben anlamam gereken herşeyi anladım inan bana. Geç oldu ama anladım. Bundan sonra konuşacak hiçbir şey yok." Diyerek arkasını dönüp gideceği sırada ani bir duraksamayla yeniden bana döndürdü bedenini.

Ve beni orda öylece bırakıp gitmeden önce beni de tıpkı gözlerindeki kırıklar gibi paramparça edecek o cümleyi savurdu üzerime.

"Merak etme." Dedi. "Bundan sonra seni rahatsız etmeyeceğim. Dilediğin gibi yaşa hayatını."

BÖLÜM SONU.

Nasıldı bölüm?

İşler artık ilerleyecek derken, hemen öpüştürüp seviştirmeyi kastetmiyordum elbette dostlarım. Bir anda birbirlerinin boyunlarına atılmalarını beklemeyin. En azından farkediş aşamasını geçmiş bulunuyoruz. Sırada kabulleniş var. Biraz sancılı bir süreç olduğunu tahmin edersiniz..

Bir sonraki bölüm kampa gidiyoruz. Sıkı giyiyin.

Çok öptüm,

LUNA🌙

.

Continue Reading

You'll Also Like

47.4K 2.5K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
111K 7.6K 11
Güzel evliliğini feda eden Jungkook ve o güzel anıların bir daha asla geri gelmeyeceğini bilen Jimin. Jungkook aldatmaktan bıkmamıştı ama Jimin alda...
133K 16.1K 20
//tamamlandı her gün beden değiştiren jimin, o gün girdiği bedende takılı kalır. yanında uyuyan jungkook ile. #2 kookmin #2 fantastik - 02.02.2022
109K 11.6K 26
vampires¡werewolves¡witches 1830/Moskova Gözlerimi açtığımda ellerimde senin soğuk kanın vardı; biraz da kendi sıcak kanımdan damladı üstüne. Kırmızı...