İKİ YARALI |Tamamlandı|

Da bayanclara

8.3M 96.3K 19.3K

Yaralar vardır; Hiç kapanmayacakmış gibi hissettiren. Yaralar vardır; Kapanmış olsa... Altro

Giriş / Açıklama
BÖLÜM / 1
BÖLÜM / 2
BÖLÜM / 3
BÖLÜM / 4
BÖLÜM / 5
BÖLÜM / 6
BÖLÜM / 7
BÖLÜM / 8
BÖLÜM / 9
BÖLÜM / 10
BÖLÜM / 11
BÖLÜM / 12
BÖLÜM / 13
BÖLÜM / 14
BÖLÜM / 15
BÖLÜM / 16
BÖLÜM / 17
BÖLÜM / 18
BÖLÜM / 19
BÖLÜM / 20
BÖLÜM / 21
BÖLÜM / 22
BÖLÜM / 23
BÖLÜM / 24
BÖLÜM / 25
BÖLÜM / 26
BÖLÜM / 27
BÖLÜM / 28
BÖLÜM / 29
BÖLÜM / 30
BÖLÜM / 31
BÖLÜM / 32
BÖLÜM / 33
BÖLÜM / 34
BÖLÜM / 35
BÖLÜM / 36
BÖLÜM / 37
BÖLÜM / 38
BÖLÜM / 39
BÖLÜM / 40
BÖLÜM / 41
BÖLÜM / 42
BÖLÜM / 43
BÖLÜM / 44
BÖLÜM / 45
BÖLÜM / 46
BÖLÜM / 47
BÖLÜM / 48
BÖLÜM / 49 - F i n a l
Özel Bölüm ~ 1
Özel Bölüm ~ 2
Özel Bölüm ~ 3
Özel Bölüm ~ 4
Özel Bölüm ~ Son
*İKİ YARALI ÖZEL*
*2* ~ Geçmeyen Acılar
*3* ~ Beklenmeyen Misafir
*4* ~ Ben Daha Çok
*5* ~ Sır

*1* ~ Kalbin Diğer Yarısı

2.1K 84 3
Da bayanclara

🎼 Simge - Prens & Prenses 🎵

Hayatımızın belki de yarısından çoğunu yanılgılarımız oluştururdu. Bazen umutlarımız solar, bazen hayal kırıklığına uğrar, bazense üzülürdük.

İnandığımız şeyler vardı. İyi veya kötü, doğru ya da yanlış... İnanıyorduk işte. İnanmak zorundaydık, yoksa yaşayamazdık.

Acaba öyle miydi?

On sekiz yaşımdaydım. Kimine göre daha çocuktum. Kimine göreyse büyük acılarla karşılaşabilecek kadar büyük.

Bana göre neydim peki? Büyük müydüm, yoksa küçük mü? Kimliğimde yazan yaş, ruhumun yaşı mıydı? Yaşadıklarım beni daha da mı büyütmüştü, yoksa çocuk mu kalmıştım?

Bu sorulara cevap vermek zordu. Çünkü bizzat sorular zordu.

Birkaç ay kadar öncesinde kendimi dünyadaki en yaşlı, en mutsuz kişi gibi hissediyordum. Böyle hissetmek elimde değildi. Başkalarını düşünmüyordum. Bencilceydi belki ama böyleydi. Kandırılmış ve hayal kırıklığına uğramıştım. Sevmiş ve karşılığını misli misli almıştım.

Ama sevgiyle değil, bizzat acıyla.

O zamanlar dünyadaki bütün sıkıntıları ben sırtlamışım gibi hissediyordum. Sanki herkes mutluydu da bir ben acı çekiyordum. Sanki herkes gülüyordu da bir ben üzülüyordum.

Ne kadar saçma düşüncelere sahip olduğumu yeni yeni anlıyordum.

Aslında hayır. Ne kadar saçma düşündüğümü onunla tanıştığımda anlamıştım.

Batu'yla...

Kalbimin diğer yarısıyla.

O kaybetmişti sevdiğini. Ama bu kayıp ciddi bir anlamda kayıptı.

Yine de zor da olsa ayakta duruyordu. Yaşadığını hissetmese de nefes alıyordu ve bu zordu. İnanın bana bu her şeyden daha zordu.

Gerçek sevgiyi görmüştüm gözlerinde; gerçek ilgiyi, gerçek şefkati ve belki de gerçek düşünceyi.

İnsan nefes almayan birini böyle güzel, böyle temiz sevebilir miydi?

O seviyordu ve ben bunu bizzat gözlerimle görmüş, kalbimle hissetmiştim.

Batu Uygur, şu hayatta gerçek sevgiyi hak eden o nadir kişilerden sadece bir tanesiydi ve daha da güzeli, o temiz kalbi beni de içine almıştı.

Böyle güzel sevilmek herkese nasip olmazdı.

Ve ben bunun için her gün yüce Yaradan'a defalarca kez şükrediyordum. Çünkü o bunu hak ediyordu.

Yanağımı biraz daha bastırırken yastığıma, dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu. Uyanır uyanmaz gördüğüm ilk yüz onundu. Yastığımın yanındaki yastığın sonuna koymuştu o sevilesi çehresini. Yüz üstü yattığı için yüzünün yarısını görmüyordum ama bu benim için hiç problem değildi. Görebildiğim kadarı bile öylesine güzeldi ki, aksini düşünmek mümkün bile değildi.

Belimdeki koluna kaydı bakışlarım. Gevşekçe sarmalamıştı beni. Diğer kolu ise başını koyduğu yastığın altındaydı.

Muhtemelen gece yine kabus görüp kendini burada bulmuştu. Evet, bu ilk kez olmuyordu. Onu, yani Defne'yi kaybettiğinden beri sık sık kabus gördüğünü biliyordum ki bunu görme fırsatım bile olmuştu. Ne gördüğünü ne kadar ısrar etsem de söylemiyordu ama ben az çok tahmin edebiliyordum. Belki onu kaybettiği günü görüyordu. Belki de canına kıymak için çıktığı o uçurumu.

Bunları düşünmek içime derin bir nefes çekmeme neden olmuştu.

Kabusları son bulmamıştı belki ama o geceden beriyse ne zaman kabus görse kendini bana emanet ediyordu. Nefesini nefesimle, kalbini de kalbimle birleştiriyor ve kötü düşünceleri zihninden atıyordu.

Yutkundum.

O gece... Birinci sınıflar için ayarladıkları o parti gecesi... Batu'yu bana getiren o güzel gece...

Gülümsemem genişledi.

Beni kıskanmıştı. Kendini benden uzak tutmaya çalışmıştı ama başaramamıştı. Önüne çıkan ilk taşa takılmış ve yanı başıma düşüvermişti.

Benimse bundan zinhar şikayetim yoktu. Olamazdı da zaten.

Yatağın üzerinde duran elimi kaldırarak yüzüne yaklaştırdım ama dokunmadım. Dokunmadan sevdim yüzünü. Uzun kirpiklerini, biçimli burnunu, alnına değen saçlarını... Yüzünün her bir detayını acele etmeden, uzun uzun izledim. Hem izledim hem sevdim.

Ama çok sevdim.

"Teşekkür ederim."

Dudakları hafifçe kıpırdanınca önce telaşlandım. Sonraysa gülümsemeye devam ettim. Kim bilir ne zaman uyanmıştı?

"Ne için?" diye sordum.

Gözlerini açmadan mırıldandı.

"Bana böyle baktığın için."

Küçük bir kıkırtı çıktı ağzımdan.

"Sana nasıl baktığımı görmedin bile."

"Görmeme gerek yok. Hayal etmek hiç de zor değil."

Gülümsemem iyice büyüdü. Biraz daha zorlarsam ağzım yırtılabilirdi.

"Uyumadığını bilsem dokunarak severdim yüzünü," diye mırıldandım, uyurken onu izlediğimi saklamaya gereksinim duymayarak. Ki zaten bunu bilmeliydi. Çünkü o bunu hak ediyordu.

Yastığa bastırmadığı gözünü yavaşça açarak o güzel elalarını mavilerimle buluşturdu.

Ne de güzel bakıyordu.

"Kendini durdurmak için bahane arama. Ne durumda olursam olayım, sev beni. Çünkü," diyerek yüzünü tamamen açığa çıkardı.

"Çünkü buna ihtiyacım var."

Biraz önce yüzüne dokundurmaya korktuğum elimi yanağının üzerine koydum ve elmacık kemiğini okşadım usulca.

"Seni seviyorum," dedim tüm içtenliğimle. "Hem de çok seviyorum."

Gülümsedi.

"Hep çok sev."

Gülümsedim.

"Hep çok seveceğim."

Bir müddet öylece gözlerimizin içine baktık. Dudaklarımızla değil, gözlerimizle konuştuk.

Ta ki odamın kapısı çalana dek.

"Melis, ablacım kahvaltıyı hazırladım. Anneannenle deden de kalktı, masaya oturmak için sizi bekliyorlar. Rahatsız olmasın diye ben uyandırmıyorum. Sen Batu'yu da kaldırıp aşağı gel, tamam mı?"

Ayşe Abla'nın dediklerine içten içe gülerken, gözlerimi onun elalarından ayırmadan konuştum.

"Tamam abla, uyandırırım Batu'yu."

Batu, kurduğum cümlenin ardından dişlerini göstererek gülümserken "Bir gün çok fena yakalanacağız," diye mırıldandım. "Ya kapıyı açıp içeri girseydi?"

Tek kaşını kaldırarak bana havalı bir bakış attı.

"Kapıyı kilitlemiştim."

Kıkırdadım. "Ya kapının kilitli olduğunu anlayıp seni uyandırmaya gitseydi ve odanda olmadığını görseydi?"

"Tuvalette olduğumu söylerdim."

Gözlerimi kıstım.

"Ya tuvalete de baksaydı?"

Başını kaldırarak belime sarılı olmayan kolunu yastığıma, başını da avuç içine yasladı.

"Sen ne olsun istiyorsun?"

Bana öyle bir baktı ki, dayanamadım ve başımı yastıktan kaldırarak yanağını bastırarak öptüm. Usulca geri çekildiğimde bana şaşkınca baktığını gördüm ve keyiflendim.

"Çok tatlıydın, dayanamadım," diye açıklama yaptım.

Güldü.

"Bir dahakine haber ver. Böyle habersiz olunca kalbime şey oluyor."

Keyifli bir şekilde sordum.

"Ne oluyor?"

"Şey işte."

Sırıttım ve ısrar ettim.

"Ne işte?"

Cevap vermeyerek karnımın üzerindeki kolunu geri çekti ve yattığı yerden doğruldu.

"Biraz daha oyalanırsak istediğin olacak ve bizi bulacaklar."

Lafı çevirmesine gülerek başımı sallarken "Sen iflah olmazsın," diye mırıldandım. O ise beklemediğim bir şey yaptı ve beni gülüşümden öptü. Gülümsemem yüzümde donakalırken gözlerini gözlerime dikti ve "Ben iflah olur muyum bilmem ama deden bizi böyle yakalarsa çok kötü şeyler olur," dedikten sonra bu kez de burnumdan öptü ve ayağa kalktı.

"Ben gidip üzerimi değiştireyim. Sonra inerim aşağı."

Bir şey demeye mecalim olmadığından başımı sallamakla yetindim. O ise bu halime daha çok güldü ve kapının kilidi açtıktan sonra odadan çıktı.

Batu'nun gidişini izledikten sonra yüzümde oluşan sırıtmaya mani olamadım.

"Aptal," diye mırıldandım kendi kendime. "Sevilesi aptal..."

Biraz daha sırıtmaya devam edersem gerçekten ağzımın yırtılacağından emin oldum ve yattığım yerden doğruldum. Ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttıktan sonra ayağa kalktım ve dolabıma doğru ilerledim. Sonbaharda olmamızdan dolayı hava giderek soğuyordu. Bunun farkındalığıyla üzerime ince bir kazak, altıma da bir kot seçip hızlıca giyindim. Daha sonra makyaj masamın önüne gelerek önündeki sandalyeye oturdum ve masanın çekmecesindeki tarağı alarak siyah saçlarımı bir güzel taradım. Ardından salaş bir balıksırtı örüp masanın üzerindeki tokamla örgünün ucunu bağladım. Saçımın kenarından çıkan tutamları tel tokayla tutturmaya gerek duymayarak ayağa kalktım ve odadan çıktım.

Elimi yüzümü yıkamak için banyoya doğru ilerlerken, banyonun kapısı açıldı ve Batu dışarı çıktı. Elaları hızla mavilerime kilitlenirken bana yamuk bir gülüş fırlattı.

Ah, kalbim.

Banyo kapısında durarak beklediğin hızlı adımlarla yanına gittim ve kapıyla arasındaki boşluktan geçmeye çalıştım ama önüme uzattığı kolu buna engel oldu. Kolu belimi kavradığında endişeyle kaşlarımı çattım.

"Biri görür Batu."

"Üniversitenin sonuna kadar saklayacak mıyız onlardan?" diye sordu.

Yakınlığımızın aklımı başımdan almaması için mücadele verirken "Hayır ama biraz daha geçsin," diye mırıldandım ve tam o anda Ayşe Abla bize seslendi.

"Melis! Kalmadınız mı hala?"

Gözlerim dehşetle kocaman olurken "Geliyoruz abla!" diye bağırdım merdivenlere doğru ve hemen ardından Batu'yu ittirerek banyoya girdim. Banyo kapsını yüzüne kapatıp kilitledikten sonra Batu'nun sesini duydum.

"Korkak prenses."

Söylediği şeye karşılık yaptığım tek şey gözlerimi devirmek olurken banyonun içine doğru adımlayıp işlerimi hallettim ve ardından banyodan çıkarak aşağı indim.

Dedemler çoktan salondaki yemek masasına kurulmuşlardı ve beni bekliyorlardı. Kasten Batu'yu es geçerek önce anneannemin sonra da dedemin yanağından öperek "Hayırlı sabahlar efendim," dedim neşeyle.

"Hayırlı sabahlar güzel torunum," diyerek güldü anneannem. "Maşallah, neşen yerinde bakıyorum."

Gözlerim ufaktan Batu'ya değerken "Olmaması için bir neden yok şok şükür," dedim.

Batu, gülümsemesini belli etmemek için dudaklarını birbirine bastırarak başını eğdiğinde dedem konuştu.

"Aman Menekşe Hanım, nazar değdirme sakın. Çocuklar geleli evimize renk geldi. Onların mutluluğu bizi de mutlu ediyor."

"Öyle tabii öyle," dedi anneannem kafasını sallarken. "Hem maşallah dedim ya İhsan Bey, niye nazar değdireyim yahu?"

Dedem, anneannemin alınganlığına kafasını sallayarak gülerken kendimi tutamadım ve ben de güldüm. E, ama çok tatlılardı, ne yapabilirdim?

"Tamam, hanım tamam, ben anladım seni. Hadi kahvaltımızı edelim."

Oradan buradan konuştuğumuz kahvaltının ardından Ayşe Abla'nın masayı toplamasına yardım ettim. Bulaşıkları da makineye yerleştirdikten sonra tekrar içeri geçtim ve odada tek başına örgü ören anneannemin yanına iliştim.

"Dedemler nerede anneanneciğim?"

"Terasa çıktılar kuzum."

"Sen niye çıkmadın?" diye sordum.

"Havalar iyice soğumaya başladı. Biliyorsun ben de hassasım biraz. Çarpılırım diye burada kaldım."

Kafamı sallayarak onu anladığımı belirtirken ördüğü şeye kaydı gözlerim. Atkı örüyordu. Zaten o hep bir şeyler örerdi. Şu an kullandığım eldivenlerimin, berelerimin ve hatta atkılarımın çoğu onun elinden çıkmaydı.

"Dedeme atkı mı örüyorsun?" diye sordum bu sefer.

"Yok," dedi başını sallayarak. "Ona çok ördüm, yeni bir şeye ihtiyacı yok. Bunu Batu oğluma örüyorum."

Gözlerimden fışkıran kalpleri görmemesi için göz temasına girmekten çekinerek "Ama onun da atkısı var," diye mırıldandım.

"He, evet, gördüm. Gitmiş nereden bulduysa en dandirik hazır atkıyı alıp gelmiş. Benim ördüklerimle onun hazır aldığı aynı olur mu hiç? Bu sıcacık tutar çocuğu.

Dayanamadım ve yüzünü tutarak yanağına sulu bir öpücük kondurdum.

"Sen nasıl bir meleksin acaba?" diye sordum kıkırdayarak. Keyiflendi.

"Örgücü başı bir melek."

Daha fazla gülmeye başlarken gözüm odanın girişinde bizi izleyen Batu'ya ilişti. Dudaklarına küçük bir tebessüm sinmişti. Acaba anneannemin atkıyı ona ördüğünü duymuş muydu?

Anneannem de Batu'yu fark ettiğinde "Gelsene Batu oğlum," diyerek seslendi.

"Yok Menekşe Anneanne, ben sizin güldüğünüzü duyunca bir bakıyım dedim. İhsan Dede kahve istedi de Ayşe Abla'ya söyleyecektim."

"Ayşe Abla markete kadar gitti," diye mırıldandım. Bulaşıkları makineye dizdikten sonra birkaç eksik olduğunu söyleyerek evden çıkmıştı. "Ama ben yaparım dedeme kahve," diyerek ayaklandım ve anneanneme döndüm.

"Sana da yapayım mı Menekşe Sultan?"

Burnunun ucuna indirdiği gözlüklerin üzerinden bana baktı.

"Valla hayır demem torunum."

"Hemen yapıyorum o zaman efendim," diyerek anneannemin yanından ayrılarak mutfağa geçtim. Batu da hemen peşimden gelmişti. Dolaptan cezveyi alırken mutfak sandalyesini çekip oturan Batu'ya baktım.

"Sen de kahve istiyorsun sanırım?"

Dirseğini masaya, başını da eline yaslayarak kafasını salladı. Ne kadar tatlı olduğundan haberi var mıydı?

"İstiyorum ama kahve değil."

Kahve kavanozunun kapağını açarken kaşlarımı kaldırdım.

"Ne istiyorsun peki?"

Tereddüt etmedi.

"Seni."

Bir müddet ona öylece baktıktan sonra gülümsedim.

"Sana ne oldu böyle?"

Gözleri gülümsememe kayarken "Ne olmuş?" diye sordu.

"Çok, çok güzel şeyler," diye mırıldandım.

Başını elinden çekerek omuzlarını dikleştirdi ve kafasını hafifçe yana yatırdı.

"Burada çok güzel olan yalnızca bir şey var ve o da sensin."

İçim sıcacık olurken kocaman gülümsedim.

"Böyle şeyler söylememelisin."

Sırıttı. "Niyeymiş?"

Cezveye kahve ve su kattıktan sonra ocağa yerleştirdim ve altını yaktım.

"İçim gidiyor da ondan."

"Amacım da bu ya zaten," diyerek geriye yaslandı. "İçin bana gelsin ve bir daha hiçbir yere gidemesin istiyorum."

Başarıyorsunuz hödük beyefendiciğim. Hem de öyle güzel başarıyorsunuz ki...

Ona cevap vermek için dudaklarımı araladığım sırada elindeki poşetlerle mutfağa girdi Ayşe Abla.

"Ay aman kollarım koptu!"

Batu hızla yerinden kalkıp Ayşe Abla'nın elindeki poşetleri alırken şaşkınca ona bakıyordum.

"Abla hani birkaç ufak tefek şey alıp gelecektin?" diye sordum ve kıkırdayarak devam ettim. "Sen resmen marketi alıp gelmişsin."

"Ay ne bileyim," dedi kendini Batu'nun az önce oturduğu sandalyeye atarken. "Gitmişken evde az kalan şeyleri de alayım dediydim, sonra bir baktım elim kolum dolmuş."

Başımı sallayarak kahveme dönerken Batu da elindekileri masanın üzerine koydu.

Ayşe Abla ne yaptığıma bakarken "Siz ne yapıyordunuz burada?" diye sordu.

"Dedem Batu'dan kahve istemiş de sen olmayınca ben yapayım dedim."

Kafasını salladı.

"Zahmet oldu sana da."

"Olur mu öyle şey abla ya?" diye sordum, başımı omzumun üzerinden ona çevirirken. "Altı üstü kahve yapıyorum, yemek değil ya."

"İyi bari ben de şu aldıklarımı yerleştireyim," diyerek ayaklandı ve poşettekileri çıkararak masaya koymaya başladı. Batu, Ayşe Abla'nın ayağına dolaşmamak için olsa gerek yanıma geldiği sırada telefonum çalmaya başladı. Arka cebime sıkıştırdığım telefonu çıkararak ekrana baktığımda Selin'in aradığını gördüm. Batu da hafiften eğilerek ekrana baktığında bu haline içten içe gülerek telefonu açtım ve kulağımla omzumun arasına sıkıştırdım.

"Efendim?"

"Melis, nasılsın?"

"İyiyim canım, sen nasılsın?" diye sordum.

"Bomba gibi olmak için sana ihtiyacım var."

Dediklerine bir anlam veremeyerek kaşlarımı çattım.

"Ne?"

"Bu akşam yemeğine Taylanlar geleceklermiş ve benim bundan biraz önce haberim oldu."

Taylan, Selin'in babasının ortağının oğluydu ve Selin bu çocuğa inceden yanıktı.

İç çektim.

"Dolabındaki onca kıyafete rağmen akşama giyecek elbisen yok, değil mi?"

"Ya sen benim en yakın arkadaşım mısın, nesin kızım?"

Güldüm. "Bilmem ki, öyle miyim?"

"Bana cevabını bildiğiniz soruları sormayınız Melis Hanım. Neyse, direk alışveriş merkezinde mi buluşalım, yoksa bize mi gelirsin?"

Gözlerim, beni dikkatle izleyen Batu'ya kaydığında hiç düşünmeden "Sen hazırlan," dedim. "Batu bizi götürür."

"Oh, süper. Enişte beye selamlar, geç kalmayın. Çok öptüm!" dedikten sonra cevap vermemi bile beklemeden suratıma kapadı telefonu. Gözlerimi devirerek telefonu elime aldım ve arka cebime koydum.

Batu, kaşlarını kaldırarak sordu. "Nereye götürecekmişim sizi?"

Kahvenin altını kaparken "Alışveriş merkezine," diye cevapladım. "Ha bu arada sana selam söyledi."

"Aleyküm selam da, ne yapacaksınız ki?"

"Elbise alacakmış," dedikten sonra dolaptan iki fincan çıkarıp kahve doldurdum. Onları tepsiye yerleştirip birer bardak da su doldurduktan sonra tepsiyi aldım ve Ayşe Abla'ya "Kolay gelsin," dedikten sonra mutfaktan çıktım. Batu da hemen peşimden geldi.

"Ben de bugün beraber bir şeyler yaparız diye düşünmüştüm," diye mırıldandı huysuz çıkan sesiyle.

Merakla ona baktım.

"Ne gibi mesela?"

Omuz silkti.

"Bilmem, sadece beraber yaparız diye düşünmüştüm. Ne yapacağımızı düşünmedim."

Gülerek "Batu ya," dedikten sonra içeri geçerek anneanneme kahvesini ve suyunu verdim. Daha sonra merdivenlere yönelerek terasa çıktım. Batu, bir kedi gibi nereye gidersem oraya geldiği için içimden gelen gülme isteğini bastırıp ona baktım.

"Ben şu kahveyi dedeme verip geleyim. Sen de beni odamda bekle olur mu?"

"Tamam," diyerek başını salladı ve benim odama geçti. Ben de gülerek terasa yöneldim.

Aslında bu halinin sebebini çok iyi biliyordum. Kutay'ın geri dönüşünden etkilenmişti. Hem de çok. Onu yatağımda şarkı söylerken bulduğum anı unutabileceğimi hiç sanmıyordum. Beni kaybetmekten korkmuştu ve ben bunu iliklerime kadar hissetmiştim.

O günden beri üzerime düşüyor ve beni bir an olsun yalnız bırakmak istemiyordu. Bundan bir şikâyetim olduğunu asla söyleyemezdim. Tek korkum dedemlere ilişkimizi belli etmekti, o kadar.

Dedemler aramızdakileri öğrenirlerse evde bu kadar rahat dolanamazdık. Batu'yu odasında görmedikleri her an akıllarına beni getirmeleri veyahut beni göremediklerinde akıllarına gelen ilk kişinin Batu olması bizim için hiç iyi olmazdı.

En kötüsü de Batu'yla beraber uyuyamazdık ve bu kısa zamanda ben ona fena halde alışmıştım. Her zaman olmasa da arada beraber uyuyorduk ve bu beni inanılmaz mutlu ediyordu.

Onun kokusuyla uykuya dalmak ya da sabah uyandığımda onu burnumun ucunda bulmak... Bunu nasıl tarif edebilirdim, inanın bilmiyordum.

Terasa geldiğimde dedemi gazete okurken buldum. Yanına doğru yaklaştım ve elimdeki tepsiyi önündeki sehpaya koyup yanına oturdum.

Dedem beni görünce gazetesini katlayarak yan tarafına koydu ve kahvesini aldı.

"İç bakalım beğenecek misin?" diye sordum, gözlerinin içine bakarak. Güldü.

"Bundan kahveyi senin yaptığını mı anlamalıyım?" diye sordu. Sırıtarak başımı salladım.

"Güzel olduğundan şüphem yok ama yine de bir içeyim," dedi ve kahveden bir yudum aldı. Yüzünde oluşan beğeni ifadesiyle bana dönüp gülümsedi.

"Imm, çok güzel olmuş kızım. Ellerine sağlık."

Sevinerek "Afiyet olsun dedeciğim," dedim ve devam ettim. "Bu arada dışarı çıkabilir miyim? Selin'le alışveriş merkezine gideceğiz de."

"Tabii kızım, nereye istiyorsan gidebilirsin," dedi.

"Peki, bizi Batu arabayla bırakabilir mi?" diye sordum, kafamı yana eğerek.

"Tabii kızım. Arabanın anahtarı girişteki antrenin üzerinde."

Hiç tereddütsüz kabul etmesi beni mutlu ederken uzanarak yılların yanaklarında oluşturduğu kırışıkların üzerini öptüm.

"Sağ ol dedeciğim."

Dedemin yanından ayrıldıktan sonra terastan çıktım ve odama gittim. Batu, yatağımın üzerine uzanmış beni bekliyordu.

Odaya girdikten sonra kapıyı kapattım ve yanına giderek yatağın ucuna oturdum.

"Dedem, bizi arabasıyla alışveriş merkezine bırakmana izin verdi," diye mırıldandım. Kolunu başının altına alarak bana doğru döndü.

"Peki."

Gözlerimi kıstım.

"Sen bana tavır mı yapıyorsun?"

"Yo," dedi başını sallayarak. "Sen git Selin'le gez. Ben de seni burada bekleyeyim."

Ah, resmen trip atıyordu.

Ama çok güzel atıyordu.

Yatakta kayarak ona iyice yaklaştım. Elimi uzatarak yanağına dokundum ve başparmağımla hafif çıkık elmacık kemiklerini okşadım. Gözleri dokunuşumun ardından usulca kapandı.

"Altı üstü bir elbise alacağız," dedim gülümseyerek. "Beni Selin'den de kıskanmana gerek yok bence."

Gözlerini açmadan homurdandı.

"Seni ondan kıskanmıyorum. Sadece seni kimseyle paylaşmak istemiyorum, o kadar."

Tamam, birazcık düşmüş olabilirim.

"Sen beni baya baya seviyorsun," dedim, ağzım resmen kulaklarıma varırken. Göz kapaklarını yavaşça kaldırarak elalarını yüzümle buluşturdu.

"Allahallah," dedi, dudaklarını alayla kıvrılırken. "Nasıl da anladın?"

O kadar tatlı bakıyordu ki bana, dayanamayıp eğildim ve yanağından sertçe öptüm.

"Sen de beni öpmeye iyice alıştın," dedi sırıtarak.

Omuzlarımı silktim gülerek. Çekiniyor muydum? Asla.

"Ne var yani? Canım çekiyor, öpüyorum. Çekmesin mi?"

Güzel bir tebessüm eşlik etti dudaklarına.

"Çeksin."

Yanağındaki elimi çekerek kucağıma koydum.

"Şimdi sen bizi alışveriş merkezine bırak. Nerden baksan iki saat dolandırır Selin beni. O süre zarfında özgürsün. İstersen bizi bekle, istersen geri eve gel; sana kalmış. Ben işimiz bittiğinde seni ararım, almaya gelirsin. Selin'i evine bıraktıktan sonra keyfimize bakarız, olmaz mı?"

"Olsun madem de keyfimize nasıl bakacağız? Ben orayı tam şey edemedim."

Gülerek yanından kalktım ve dolabıma doğru ilerlerken "Sen ne istersen onu yapacağız," dedim.

Doğrularak sırtını yatak başlığına yasladı.

"Emin misin?"

Ses tonundaki keyifli tınıyı alabiliyordum. Kim bilir aklından neler geçiyordu?

Dolaptan çıkardığım kot ceketimi giyerken ona baktım.

"Şu an pek emin olamadım aslında."

Tek kaşı havalandı.

"Laf ağızdan bir kez çıkarmış."

Güldüm.

"Niye emin olup olmadığımı soruyorsun o zaman?"

Ayaklarını yataktan aşağı sarkıtarak ayaklandı ve bana havalı bir bakış attı.

"Ne zaman sormuşum? Ben hiç hatırlamıyorum."

Kafamı salladım iki yana.

"Bazen seninle ne yapacağımı inan bilemiyorum."

Yanıma gelerek ellerimden tuttu burnumun üzerine dudaklarını dokundurduktan sonra gözlerimizi hizaladı.

"Yapman gereken şey çok kolay..."

Gülümsedim. Neden bahsettiğini elbette ki biliyordum. Bu yüzen devam etmesini beklemedim.

"Çok seviyorum."

Kaşlarını kaldırdı.

"Ben de öyle düşünmüştüm."

Ben öylece ona bakakalırken güldü ve ellerimi bırakarak geri çekildi.

"Aşağıda seni bekliyor olacağım."

Odanın çıkışına doğru ilerlerken gözlerimi devirdim.

"Hödük, ne olacak?"

Tam kapıdan çıkacakken beni duydu ve bana doğru döndü. Sırıtıyordu.

"Hödük deyişini bile seviyorum."

Sonra gitti.

Bu sefer ben de sırıtıyordum.

"Dengesiz hödük," diye söylendim kendi kendime ve makyaj masama doğru ilerledim. Aynadan kendime baktığımda saçlarımın idare ettiğini gördüm ama yine de yüzüme gelen birkaç tutamı masanın üzerinden aldığım tel tokayla tutturdum. Daha sonra dudaklarıma parlatıcı sürdüm ve başka bir şeye ihtiyaç duymayarak masanın üzerindeki çantamı alıp odadan çıktım.

Merdivenleri ikişer üçer indikten sonra anneanneme çıktığımı haber verdim ve ayakkabılarımı giyerek dışarı çıktım. Batu arabayı çalıştırmış beni bekliyordu.

Arabanın yanına vardıktan sonra ön kapıyı açarak arabaya bindim. Kapıyı kapattığımda gaza bastı ve yola koyulduk.

"Selinlerin adresini hatırlıyorsun değil mi?" diye sordum.

Bana bakmadan konuştu. "Unutmak mümkün mü?"

Değildi. Zira ben o geceyi unutabileceğimi hiç sanmıyordum. Batu, benden hoşlandığını söyledikten hemen sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmamı istemişti. Yeni bir ilişkiye cesareti olmadığını dile getirmiş ve bana iyi gelemeyeceğini söylemişti.

Selinlere gittiğim akşam beni o götürmüştü. Oradayken beni telefonla aramış ve bir şarkı dinletmişti. O şarkıdan sonra emin olmuştum. Benden tam anlamıyla vazgeçmişti. Aramızda olabilecek bir şey vardıysa da o andan itibaren olamazdı.

Lakin olmuştu.

Dayanamamıştı, beni kıskanmıştı.

Kendi kendime gülümsedim. Beni kıskanmasını seviyordum.

"O gece senin için güzeldi anlaşılan?" diye sordu birden. Gülümsediğim için böyle söylemişti.

"Hı," dedim başımı sallayarak. "Sorma. Hayatımdaki en güzel geceydi."

Güldü.

"Peki, hayatındaki en güzel gece hangisiydi?"

İstediği cevabı biliyordum ama bunu ona vermeyecektim.

"Kaldırımda bana çarptığın günün evvelki gecesi."

Gözlerini yoldan çekerek şaşkınca bana baktı.

"Beni tanımadan evvel daha mutluydun yani."

"Yani... Başımda dengesiz bir hödük yokken kafam daha rahattı."

"Demek öyle," diyerek başını salladı. Suratı asılmıştı ve aşırı tatlı duruyordu. Tutamadım kendimi. Yerimde doğrularak ona doğru uzandım ve yanağını avucumun içine alarak yanağından kocaman öptüm.

Tekrar koltuğuma oturduğumda bana ters ters baktı.

"Madem memnun değilsin, neden öpüyorsun?"

Başımı omzuma doğru eğerek yandan profilini izledim.

"Çünkü çok öpülesi duruyorsun."

Asık suratı düzelirken gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

"Sen her öpülesi duran şeyi öpüyor musun?"

Cevap vermek için düşünmedim.

"Evet."

Kaşlarını kaldırarak bana döndü ve tekrar etti. "Evet?"

Başımı salladım.

"Sana öpülesi gelen şeyler ne peki?" diye sordu bu sefer.

"Sen."

Dilini üst dişlerinin üzerinde gezdirdi.

"Başka?"

Düşünüyormuş gibi sesler çıkardım ve "Yine sen," dedim. Sırıtıyor ve bunu ondan asla saklamıyordum.

Gülecek gibi olsa da kendini tuttu.

"Daha başka?"

"Yine ve yine sen."

Tek kaşını kaldırarak bana kısa bir bakış attı.

"Anlaşılan benden başka öpülesi biriyle karşılaşmadın."

"Karşılaştım ama içlerindeki en öpülesi kişi sensin. Bu yüzden tercihimi senden yana kullanıyorum."

Başını salladı. "İyi yapıyorsun."

Cevabına gözlerimi devirsem de dudaklarım fena halde kıvrılmıştı. Onunla atışmayı seviyordum.

Arabayı Selinlerin evinin önünde durdurduğunda telefonumu çıkarıp Selin'i aradım ve geldiğimizi haber verdim. Yaklaşık iki dakika sonra evden çıkarak arabanın arka koltuğuna kurulmuştu.

"Nerede kaldınız ya?" diyerek sitem etti bize. "Zamanım çok kıymetli benim. Alışverişten sonra kuaföre gideceğim daha."

Batu, tekrar yola koyulurken dikiz aynasından Selin'e baktı.

"Akşama düğün mü var?"

Eh, tabii Batu'nun Taylan'dan haberi yoktu.

"Maalesef yok enişteciğim ama inşallah birkaç seneye olacak," dedi Selin sırıtarak. Dayanamayarak güldüm. Bu kız şapşalın önde gideniydi.

Batu Selin'in sözlerinden bir şey anlamayarak bana döndüğünde, elimi salladım 'boş ver' dercesine. Batu, umursamayarak tekrar yola koyulduğunda Selin başını koltukların arasından uzattı ve Batu'ya döndü.

"Ya enişte, bir şey sormak istiyorum ama nasıl soracağımı bilmiyorum."

Kaşlarımı çatarak Selin'e baktım. Ne yapıyordu?

Batu başını salladı.

"Direkt sor gitsin."

"O zaman soruyorum," dedi ve ekledi. "Ben bir çocuktan hoşlanıyorum ve onun da benden hoşlanmasını istiyorum. Bir erkek olduğun için sana sormak istedim. Sence beni fark etmesi için ne yapmalıyım?"

Gözlerimi büyüterek Batu'ya döndüğüm de onun da şaşkınca Selin'e baktığını gördüm. Selin'in kolunu cimciklerken "Ne diyorsun kızım ya?" diye sordum. "Tam soracak kişiyi buldun yani!"

"Ne var ya?" diye söylendi Selin, ters ters. "Eniştem de artık bizden. Ona sormayacağım da kime soracağım. Değil mi enişte?" diyerek tekrar Batu'ya döndü.

"Sanki takım kuruyoruz, bizden ne demek ya," diye homurdandım. Selin beni takmadan Batu'ya baktı. Batu ise ne diyeceğini şaşırmış vaziyetteydi.

"Yani," dedi yola bakarken. "Ne diyeceğimi bilemedim ki şimdi."

"Bak enişte," dedi Selin biraz daha öne eğilirken. "Senin verdiğin taktiklerle onu kendime bağlayayım, söz seni nikâh şahidim yapacağım. Lütfen bana yardımcı ol ya."

Selin... Benim iflah olmaz, deli arkadaşım... Nerede ne konuşacağını bilmeyen salak arkadaşım...

Batu, arabayı Selinlere yakın olan alışveriş merkezinin önüne park ettikten sonra koltukta yana kayarak bize döndü. Mantıklı bir şeyler söylemesini bekliyor muydum?

Elbette hayır.

Ama o söylemiş miydi?

Çok şaşırtıcı ama evet...

"Bence dikkat çekici şeyler yapma. Doğal ol, kendin ol. Olmadığın biriymiş gibi davranma sakın. Ya da özellikle ilgisini çekmeye çalışma."

Duraksayarak yanağını kaşıdı ve gözleri beni buldu.

"Gülümse," diye mırıldandı. "Kendin gibi gülümse ama... Zaten ondan hoşlanıyorsan, ona gülümserken mutlaka ki gözlerin parıldayacaktır. Bunu göster ona. İçtenliğini göster, samimiyetini göster."

Güzel elalarını benden ayırarak Selin'e baktı.

"Salak değilse ona olan ilgini anlar. Ha, baktın anlamıyor, salla gitsin. Kaybeden o olur, bundan emin ol."

Selin'e kaydı bakışlarım. Batu'ya tuhaf tuhaf bakıyordu. Sonra birden gülümsedi. İçten bir gülümsemeydi bu.

İşaret parmağını Batu'ya uzatarak "En best eniştem sensin. Teşekkür ederim," dedi ve arabadan indi.

Batu'ya döndüm. Sevgiyle bakıyordu bana, çok güzel bakıyordu.

İçimden geldi. Gülümsedim...

Elaları yanaklarıma çevrildi ve mırıldandı.

"Gamzelerini seviyorum."

İç çektim. "Onlar da seni seviyor, çünkü onları böylesine derin çıkarabilen tek kişisin."

Mavilerime daldı.

"Buna sevindim."

Kucağımdaki çantamı omzuma takarak "İşimiz bittiğinde seni arayacağım," dedim. Başını sallayarak onayladı beni. "Dikkat edin."

"Ederiz, sen de et."

"Ederim."

Arabadan indikten sonra arabayı çalıştırarak gitti. Ben de Selin'le birlikte alışveriş merkezine girdim.

Yüzümde solduramadığım ve aslında asla soldurmak istemediğim bir gülümsemeyle birlikte...

ღ ღ ღ

Continua a leggere

Ti piacerà anche

Eftalya Da esmaa

Teen Fiction

408K 20.1K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
1M 60.6K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
797K 46.2K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
102K 8K 85
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...