İKİ YARALI |Tamamlandı|

De bayanclara

8.3M 96.3K 19.3K

Yaralar vardır; Hiç kapanmayacakmış gibi hissettiren. Yaralar vardır; Kapanmış olsa... Mais

Giriş / Açıklama
BÖLÜM / 1
BÖLÜM / 2
BÖLÜM / 3
BÖLÜM / 4
BÖLÜM / 5
BÖLÜM / 6
BÖLÜM / 7
BÖLÜM / 8
BÖLÜM / 9
BÖLÜM / 10
BÖLÜM / 11
BÖLÜM / 12
BÖLÜM / 13
BÖLÜM / 14
BÖLÜM / 15
BÖLÜM / 16
BÖLÜM / 17
BÖLÜM / 18
BÖLÜM / 19
BÖLÜM / 20
BÖLÜM / 21
BÖLÜM / 22
BÖLÜM / 23
BÖLÜM / 24
BÖLÜM / 25
BÖLÜM / 26
BÖLÜM / 27
BÖLÜM / 28
BÖLÜM / 29
BÖLÜM / 30
BÖLÜM / 31
BÖLÜM / 32
BÖLÜM / 33
BÖLÜM / 34
BÖLÜM / 35
BÖLÜM / 36
BÖLÜM / 37
BÖLÜM / 38
BÖLÜM / 39
BÖLÜM / 40
BÖLÜM / 41
BÖLÜM / 42
BÖLÜM / 43
BÖLÜM / 44
BÖLÜM / 46
BÖLÜM / 47
BÖLÜM / 48
BÖLÜM / 49 - F i n a l
Özel Bölüm ~ 1
Özel Bölüm ~ 2
Özel Bölüm ~ 3
Özel Bölüm ~ 4
Özel Bölüm ~ Son
*İKİ YARALI ÖZEL*
*1* ~ Kalbin Diğer Yarısı
*2* ~ Geçmeyen Acılar
*3* ~ Beklenmeyen Misafir
*4* ~ Ben Daha Çok
*5* ~ Sır

BÖLÜM / 45

2.6K 200 28
De bayanclara

Oy sayılarımız düştü, her gün bölüm atıyorken böyle karşılık almak beni üzüyor. Lütfen bu konuda biraz daha hassas olalım. 🙏🏻❤️

Keyifli okumalar.


"Teşekkür ederim Görkem Bey," dedim ve gülümseyerek kapıyı kapattım. Odama doğru ilerlerken aklımdan geçen tek şey buradan çıkar çıkmaz kocamın yanına gitmekti. Görkem Bey beş dakika önce beni odasına çağırmış ve bu saatten sonra işimin olmadığını, erken çıkabileceğimi söylemişti. Tabi ki bu fırsatı değerlendirmem gerekiyordu. Batu'nun yanına gidip onu ayartmayı ve dışarıda yemek yemeği düşünüyordum. Gerisine de sonra bakardık.

Eşyalarımı topladıktan sonra hızla odamdan çıktım ve aynı hızla şirketten de çıkıp arabama atladım. Bugün cumaydı ve önümüzde iki gün tatil vardı. Pazartesiden beri evimizde neşe denen bir şey kalmamıştı. Batu işten gelince suratı asık oluyordu ve fazla yorgun olduğunu söylüyordu. Birkaç kere ağzını aramıştım ama tek bahsettiği şey yeni ihalenin ağır geldiğiydi. Aslında inanmıyordum ve bu halinin altında o sarışın bozuntusunun olduğunu düşünüyordum ancak tatsızlık çıkmasın diye de bir şey diyemiyordum.

Şimdi ise içimde bir ümit oluşmuştu. Batu'yu şirketten aldıktan sonra bir kafeye ya da sahile gidebilirdik. Veya da bu hafta sonu için plan yapar ve İzmir'den kaçardık. Kaçamak fikri şimdiden heyecanlanmama neden olmuştu. İçimden bir ses her şeyin harika olacağını söylüyordu.

Şirkete vardıktan sonra arabamı park ettim ve içeri girdim. Asansöre bindikten sonra en üst kata çıktım. Batu'nun odasına doğru ilerlerken sekreterin yerinde olmadığını gördüm ama çok takılmadım. Zaten sekreterle bir derdim yoktu.

Odanın kapısının önünde durduktan sonra tam elimi uzatıp kapı kulpunu tutmuştum ki içeriden gelen bağrışmalar kapıyı açmama engel oldu. Şaşkınlıkla elim kulpta kalırken kulağımı kapıya dayadım ve içeriyi dinlemeye çalıştım. Fakat sadece Batu'nun bağırdığını duyabiliyordum.

"Melis Hanım."

Duyduğum sesle yerimde sıçrayıp kafamı kaldırdım ve bana telaşla bakan sekretere baktım. Ödümü kopartmıştı. Sekreter yeniden konuşmak için ağzını aralayınca, sesli bir şekilde konuştuğu takdirde içeridekilerin duyabileceğini düşündüm ve hemen elimi dudaklarıma götürüp "Şşt," dedim. "Kim var içeride?"

"Banu Hanım var efendim."

"Şuna hanım deme gözünü seveyim," diye homurdandım. Sadece birkaç dakikada biraz önceki neşemin ve heyecanımın hepsi gitmiş, yerini sinir ve kızgınlık almıştı.

Sekretere bakarak "Sen bir kahve molası ver istersen," dedim. Etrafta dolanmaması gerekiyordu. En azından şimdilik...

"Ama Melis Hanım-" dediğinde lafını kestim. "Kahve içmeni söyledim."

"Peki efendim."

Sekreter gittikten sonra derin bir nefes aldım ve ses çıkarmamaya çalışarak kapı kulpunu aşağı indirip kapıyı araladım. Artık nasıl bağırıyorlarsa kapının açıldığını ikisi de fark etmemişti.

Kafamı yavaşça içeri uzatıp ne yaptıklarına baktım ve o anda kör olmayı diledim. Gözlerimi yumarak buranın ağlamak için hiç iyi bir yer olmadığını hatırlattım kendime.

"Banu! Beni zorluyorsun! Kaç kere hatırlatmam gerekiyor sana evli olduğumu? Yeter artık!"

"Hadi ama Batu! Evliysen evlisin, ne yapalım yani? Evli olman kaçamak yapamayacağın anlamına gelmiyor."

"Sen ne utanmaz birisin böyle? Bu kadar gurursuz olmayı nasıl becerebiliyorsun? Evli ve karısına âşık bir adama, hem de ortaklık yaptığın bir adama nasıl böyle davranabilirsin? Toplantı gününden beri yapmadığın şey kalmadı. İleri gidiyorsun! Çok ileri gidiyorsun!"

Batu'yu bu kadar sinirli gördüğüm nadir anlardan birindeydim. Ancak bu saatten sonra bir şey fark etmiyordu. Ben ona demiştim. Onu uyarmıştım! Geri çekildikçe sarışının üzerine gideceğini söylemiştim. Ama beni dinlememişti.

"Ne gururundan bahsediyorsun sen ya? Senden hoşlandığımı söyledim ben! Aşkımın peşinden gitmek beni gurursuz yapmaz. Tam aksine gururlandırır!"

Bayılacaktım. Tam şuracıkta yığılıp kalacaktım. Aşk mı diyordu o? Batu'ya olan aşkından mı bahsediyordu? Bu nasıl bir histi böyle? Kalbimdeki bu ağırlığı nasıl kaldıracaktım?

"Saçmalama! Âşık falan değilsin. Aptal bir kuruntu seninki! Biran önce bu dengesiz davranışlarından kurtul ve babana layık biri ol. Sırf ortaklığı bozmamak için sana katlandığımı biliyorsun! Hatta ortaklık da önemli değil. Tek derdim ihale! Bu yüzden de Ali Bey'e ihtiyacım var! O yüzden ihale bitene kadar sessiz kalacaksın. Babana rezil olmak istemiyorum."

Banu elini Batu'nun koluna koyarak "Hadi ama Batu," dedi ses tonunu yumuşatarak. "Benden kurtulamayacağını biliyorsun."

Ama bu kadar yeterdi. Cidden yeterdi!

Kapıyı öyle bir ittim ki duvara çarpıp büyük bir gürültü çıkardı. İkisinin de şaşkın bakışları bana dönerken acıyarak baktım onlara. Batu sarışını tiksinircesine itip ondan uzaklaştı. Bense çantamı koltuğun üzerine fırlatıp Banu'ya döndüm.

"Ya seni benim elimden kim kurtaracak?"

Banu gülmeye çalışarak "Ah, canım sen yanlış anladın," dediğinde öyle bir kahkaha attım ki, yemin ederim gören deli olduğumu falan düşünebilirdi.

"Hadi ya?" dedim alayla. "Yanlış anladım öyle mi? Bir de 'oyun oynuyorduk' de de tam olsun!"

"Yok, oyun oynamıyorduk da," diye başlayınca devam etmesini beklemeden yanına ulaştım. Daha fazla konuşmasına izin verip midemi bulandırmasına izin veremezdim. Merakla ne yapacağımı izlerken sinirle güldüm ve elimi saçlarına doladım. Tiz çığlığı odayı inletirken okkalı bir tokat attım badanalı yüzüne. Dudağının kenarını patlatınca çığlığı daha da arttı. Peki, bu beni sakinleştirmiş miydi? Tabi ki hayır, hatta daha da hırslanmıştım.

Üzerimdeki kızgınlığı atmak istercesine diğer yanağına biraz daha kuvvetli bir tokat atınca ağlamaya başladı. Bir yandan da onu bırakmam için yalvarıyordu. Batu bir an elini uzatacak gibi oldu ama "Sakın," dedim. "Denemeyi bile düşünme."

Gözlerimi yerdeki sarışına çevirince midem öyle bir bulandı ki üzerine kusacağım sandım ama yapmadım. Ona hak ettiği şeyi vermeyi, değerini göstermeyi isterdim ama sanırım midemdeki safra bile şu yerdekinden daha değerli olduğunu biliyor ve gelmek istemiyordu.

Sarı saçlarını biraz daha çekerek yanına çömeldim.

"Sen kendini ne sanıyorsun? Ya sen kendini ne sanabiliyorsun? Sen ne iğrenç bir yaratıksın? Ne gurursuz bir varlıksın? Hiç mi utanman yok senin? İnsanda birazcık bile haysiyet olmaz mı? Sen ailenin yüzüne nasıl bakıyorsun? Daha doğrusu bakabiliyor musun? Babanın parasını yemeyi biliyorsun ama! Ya o adam senin bu iğrençliklerini bilseydi? Ya görseydi? Senden utanmayacak mıydı sanıyorsun? Ben sana söyleyeyim. Sende olmayan o lanet duygu adamın her hücresine yayılacaktı. Senin yüzünden başını yerden kaldıramayacaktı!"

Ben konuşmaya devam ettikçe ağlaması şiddetleniyor, saçını benden kurtarmak için debelenip duruyordu. Benim yaptığım tek şey ise saçlarına daha kuvvetli asılmak oluyordu.

"Tamam, benim kocam salağın teki olabilir! Geri zekâlı olabilir! Aptal olabilir! Boktan bir ihale yüzünden senin gibi iğrenç birine katlanmayı da denemiş olabilir ama ben onun gibi değilim! Duydun mu beni? Ben o eğilim! Ben onun gibi sırf başkalarının gözünden düşeceğim diye yapmam gereken şeyi yapmayan biri değilim!"

Ben bağırırken birden kapı açıldı ve odanın içini güvenlik görevlileri doldurdu. Bu kadar gürültüye gelmemeleri şaşırılacak şeydi zaten.

"Ne o?" dedim alayla. "Biraz geç kalmadınız mı?"

"Melis..."

"Sana susmanı söyledim Batu! Sana çeneni kapamanı söyledim!" deyip güvenlik görevlilerine döndüm ve "Sizde defolun!" diye bağırdım. Beni dinlemeyip Batu'ya döndüklerinde "Defolun dedim size!" diye boğazım yırtılırcasına daha çok bağırdım. Benden dolayı mı yoksa Batu'nun yaptığı el işaretinden dolayı mı bilmiyorum ama odadan çıkıp kapıyı kapattılar. Bende sarışına geri döndüm.

"Seni şuracıkta öldürmememin tek sebebi, senin gibi bir sürtük için elimi kana bulamak istememem. Çünkü değmezsin."

Banu'yu saçlarından tutarak ayağa kaldırdım ve odanın çıkışına doğru ilerleyip kapıyı açtım. Batu korkmuş olsa gerek yerinden kıpırdamadan beni izliyordu ki böylesi onun için daha sağlıklıydı. Her anlamda.

Sarışını kapının önüne bir çöp gibi fırlatıp bizi meraklı gözlerle izleyen şirket halkına döndüm.

"İşte!" dedim yerdeki şırfıntıyı işaret ederek. "Karısı olduğunu bilmesine rağmen ortaklık kurduğu şirketin patronuna yanaşmaya çalışan değersiz, utanmaz, gurursuz ve haysiyetsizin teki!" diye bağırdım. Daha sonra güvenlik görevlilerine döndüm ve "Şimdi bunu hemen dışarı atıyorsunuz!" dedim. Görevliler şaşkınca bana bakarken "Ne duruyorsunuz?" diye bağırdım tekrar. "Atsanıza şunu dışarı!"

İki görevli Banu'nun kollarından tuttuğu gibi onu ait olduğu yerden kaldırırlarken hızlı adımlarla odaya girdim. Kapı arkamdan çarparken umursamadım ve çantama doğru ilerledim. Tam çantama uzandığım an Batu kolumu tutunca ateşe değmiş gibi çektim kolumu.

"Sakın bana dokunmaya kalkma Batu."

Gözleri dolarken umursamadım. Pişman mıydı? Olursa olsundu, umurumda bile değildi. Ben onu uyarmamış mıydım? Bir şey olduğu takdirde bana söylemesini istememiş miydim? Özellikle 'benden hiçbir şey saklama' dememiş miydim? Neredeyse bir haftadır bir sürtük yüzünden mi bu haldeydik? Aramızdaki o görünmez duvarların, oluşan o soğukluğun nedeni, değmeyecek kadar değersiz biri miydi? Tamam, belki benim yaptıklarımı yapamazdı, yapmasındı da zaten ama kovmak bu kadar mı zordu? Bunu bize nasıl yapardı? Bunları yaşamama, bunları görmeme nasıl izin verirdi? Kendimi berbat hissediyorum.

Çantamı alıp hızla çıkışa yöneldim. Elimi kapı kulpuna attığım an Batu yalvarır gibi "Melis," diye fısıldadı. "Ne olur bana arkanı dönme." Zar zor duymuştum sesini.

Ona dönmeden "Biliyor musun Batu?" diye sordum mırıldanarak. "Yarasına yara açana, gönül derin küsermiş."

Kapıyı açıp hızla odadan çıktım ve asansöre yöneldim. Dolu olduğunu görünce beklemeye tahammülüm olmadığı için merdivenlere yöneldim ve koşturarak aşağı indim. Şirketten çıktıktan sonra aynı hızla arabama atladım ve gaza bastım.

Arabaya biner binmez akan gözyaşlarıma, daha erken akıp da beni rezil etmedikleri için teşekkür ettim. Ağlamam gittikçe artarken radyoyu açtım. Ağlama sesimi duymak öylesine aciz hissetmeme neden oluyordu ki duymak istemiyordum. Ancak radyonun sesini açtıkça ağlama şiddetim de artıyordu. Gözyaşlarımın neden olduğu bulanıklıktan dolayı önümü görememeye başlayınca arabayı kenara çektim.

Arabayı durdurduktan sonra kafamı direksiyona gömdüm ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. İçim çıkana kadar haykırarak ağladım.

Allah'ın cezası bir ihale yüzünden ne hale düşmüştüm? Neler yaşamıştım? Ya Batu'ya ne demeliydi? Bu sarı şırfıntı yüzünden mi bu haldeydik? Aramız açılmıştı, uzaklaşmıştık. Ama değmemişti be. Cidden... Değmemişti.

Ne kadar süre öylece durup ağladımı bilmiyordum. Ancak akıtacak yaşım kalmayınca kaldırdım başımı. Ellerimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Hala bas bas çalmakta olan radyoyu kapattım ve telefonuma uzandım.

Onlarca cevapsız aramayı ve mesajları es geçip telefonu tamamen kapadım. Daha sonra koltuğa attım ve arabayı çalıştırıp gaza bastım. Karar vermiştim. Ne yapacağıma, nereye gideceğime şu anda karar vermiştim.

Eve geldikten sonra hızla odama çıktım ve küçük bavulumu alıp lazım olabilecek ne varsa içine doldurdum. Batu'nun her an gelebilecek olması daha da hızlı olmama neden oluyordu.

Bavulumu hazırladıktan sonra yine koşarak aşağı indim ve hızla arabama bindim. Arabayı çalıştırdıktan sonra ellerimi karnıma koydum ve yavaşça okşadım.

"Sadece iki gün annecim... Sadece iki gün kafamızı dinleyeceğiz. Ne olur bana kızma bebeğim. Babanı özleyeceksin biliyorum. Bende özleyeceğim ama buna ihtiyacımız var," diye fısıldadıktan sonra yeniden ağlamamak için kendimi tutarak annemlerin evine doğru sürdüm. İki sokak ileride oldukları için birkaç dakika sonra bahçe kapısının önündeydim. Hızla arabadan indikten sonra eve yöneldim ve kapıyı çaldım. Merve abla kapıyı açınca boynuna atlayıp sıkıca sarıldım.

"Dur deli kız, öldüreceksin beni!" dediğinde burukça gülümseyerek geri çekildim ve yanağını öptüm.

"Nasılsın abla?"

"İyiyim canım, sen nasılsın?"

"Eh işte."

"Hayırdır? Ne oldu?" diye sordu kaşları çatılırken.

"Bir ara anlatırım. Şimdi acelem var. Bir şey alıp çıkacağım," deyip merdivenlere yöneldim. Babamın çalışma odasına girdikten sonra masasının çekmecesinden yazlığın anahtarını aldım ve yeniden aşağı indim. Merve ablayı bir kez daha öptüm ve evden çıktım.

Arabama atladıktan sonra derin bir nefes aldım ve yola çıktım. Babamın babası olan dedemin Aydın'da yazlığı vardı. İzmir'den uzaklaşmak istiyordum. Buna fazlasıyla ihtiyacım olduğunu hissediyordum ve bu yüzden Aydın'a gidecektim. Aydın İzmir'in hemen yanında olduğu için sorun olmayacaktı. Nerden baksanız bir buçuk saat sonra yazlıkta olacaktım.

ღ ღ ღ

Yaklaşık yirmi dakikalık bir yolum kala önünden geçtiğim süpermarketlerden birinin önünde durdum. Markete gidip ihtiyacım olabilecek her şeyi aldıktan sonra aldıklarımın parasını ödedim ve poşetleri bir görevlinin yardımıyla arabanın bagajına yerleştirip tekrar yola koyuldum.

Yazlığa vardığımda arabadan indikten sonra ilk olarak bagajdakileri eve taşıdım. Poşetleri mutfağa götürdükten sonra buzdolabına koyulacakları yerleştirdim ve gerisini masanın üzerinde bırakıp misafir odasına çıktım. Yatak odasında buraya geldiklerinde dedemler kaldığı için oraya yönelmemiştim. Zaten misafir odasında çift kişilik yatak ve dolap vardı. Bunlar da bana yeterdi.

Çok fazla yorgun olduğum için yatmadan önce duşa girdim. Ilık suyla yıkanırken düşünmemeye ve aklımı dağıtmaya çalışıyordum. Marketten aldığım bebek jeliyle yıkanırken kokusu biraz olsun aklımı Batu'dan uzaklaştırmış ve bebeğime odaklamıştı. Biran önce doğmasını istiyordum. Kucağıma almak ve doyasıya sevmek için çıldırıyordum.

Vücudum buruş buruş olunca duştan çıktım ve evden getirdiğim bornozumu giydim. Odama geçtikten sonra pijamalarımı giydim ve saçlarımı kuruttum. Aslında açtım ama vücudum üzerimdeki yorgunluktan dolayı uyumam için yalvarıyordu. Bu yalvarışı göz ardı edemedim ve yatağın içine girip gözlerimi yumdum.

ღ ღ ღ

Uyandığımda saat sabahın on biriydi. Ne kadar çok uyuduğumu düşünmeden önce karnımın guruldaması üzerine doğruldum. Çok fazla acıkmıştım. İki canlı olduğumu da düşünürsek kendime ve bebeğime büyük eziyet etmiş olmalıydım.

Yüzümü yıkadıktan sonra üzerimi değiştirmeye gerek duymadan mutfağa indim ve kendime güzel bir kahvaltı hazırladım. Çayı da demledikten sonra oturdum ve yavaş yavaş masadaki her şeyi silip süpürdüm. Çayımın son damlasını da içtikten sonra sandalyeye yaslandım ve karnımı sıvazladım.

"Ne yedik be annecim?" deyip güldüm ve sonra aklıma gelen şeyle gözlerimi kıstım. "Bana bak, sen beni şişko yapmaya mı çalışıyorsun?"

Sanki karnımdan kafasını uzatıp da cevap verecekmiş gibi birkaç dakika bekledikten sonra kendi kendime güldüm.

"Aman kilo alırsam da alayım yani, ne olmuş? Senden daha mı değerli?"

Bir süre daha öyle boş boş oturduktan sonra masayı topladım ve üzerimi değiştirip hava almak için dışarı çıktım. Denize gittikten sonra sahili boydan boya dolandım. İnsanları izledim. Boş bir şezlonga uzanıp biraz güneşlendim.

Biraz daha oyalandıktan sonra sıkıldığımı fark edince yazlığa geldim. Mutfağa girdikten sonra dolaptaki kutu dondurmalardan birini alıp televizyonun karşısına geçtim ve dondurmayı bitirene kadar bir sürü şey izledim.

Dondurma bittikten sonra boş kutuyu çöpe atmak için mutfağa yöneldim. Çoktan akşam olmuş ve hava kararmıştı. Dün erken yatmama ve hatta sabah geç kalkmama rağmen, hafta içinin yorgunluğu ve hamilelik beni çabucak yormuş ve uykumu getirmişti.

Uyumak için mutfaktan çıkıp odama gideceğim an açılan dış kapı gözlerimi pörtletmeme neden oldu. Bu da kimdi böyle? Buraya geldiğimden kimsenin haberi yoktu. Telefonumu dünden beri açmamıştım. O zaman... Kimdi bu gelen?

Korkuyla yeniden mutfağa girdim ve dolaptan bulduğum tavayı elime alarak mutfak kapısının arkasına saklandım. Elimdeki tavayı göğsüme bastırıp beklerken, etraf karanlık olduğu için hiçbir şey göremiyordum. Ayak seslerinin mutfağa doğru geldiğini duyunca tavanın kulpunu iyice sıktım. Kalp atışlarımın ne kadar hızlandığını hissedebiliyordum. Kokmaya başlamıştım.

Gelen kimse mutfağa girip biraz önümde durunca gözlerimi kısarak kim olduğunu anlamaya çalıştım ama bana arkası dönük olduğu için gördüğüm tek şey siyah bir siluetti. Bunun böyle olmayacağını anlayıp derin bir nefes alarak kapının arkasından çıktım ve tam önümdeki siluete vurmak için tavayı kaldırdığım anda tava havada asılı kaldı. Çünkü vurmaya çalıştığım kişi bir anda arkasına dönmüş ve ellerini ellerimin üzerine koyarak ona vurmamı engellemişti.

Gözlerim karanlığa alışınca karşımdakinin gözlerini seçebildim. Kaşlarım çatılırken tavayı tutan ellerimden birini çekip duvardaki anahtara götürdüm ve ışığı açtım.

Mutfak aydınlanırken şaşkınlıkla karşımdaki kızarık gözlere baktım. Batu'nun kızarık elalarına...

Continue lendo

Você também vai gostar

542K 19.1K 12
Doğum gününde ailesini kaybeden Almira Dolunay Soylu aylar sonra abisine gelen bir telefon çağrısıyla hastanede bebeklerin, nedeni belli olmayan bir...
BERCESTE De itsmegokcen

Ficção Adolescente

5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
Babamın Borcu De maviatlas159

Ficção Adolescente

91.8K 2.9K 37
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz nie peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öde...
688K 21.3K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!