İKİ YARALI |Tamamlandı|

Von bayanclara

8.3M 96.3K 19.3K

Yaralar vardır; Hiç kapanmayacakmış gibi hissettiren. Yaralar vardır; Kapanmış olsa... Mehr

Giriş / Açıklama
BÖLÜM / 1
BÖLÜM / 2
BÖLÜM / 3
BÖLÜM / 4
BÖLÜM / 5
BÖLÜM / 6
BÖLÜM / 7
BÖLÜM / 8
BÖLÜM / 9
BÖLÜM / 10
BÖLÜM / 11
BÖLÜM / 12
BÖLÜM / 13
BÖLÜM / 14
BÖLÜM / 15
BÖLÜM / 16
BÖLÜM / 17
BÖLÜM / 18
BÖLÜM / 19
BÖLÜM / 20
BÖLÜM / 21
BÖLÜM / 22
BÖLÜM / 23
BÖLÜM / 24
BÖLÜM / 25
BÖLÜM / 26
BÖLÜM / 27
BÖLÜM / 28
BÖLÜM / 29
BÖLÜM / 30
BÖLÜM / 31
BÖLÜM / 32
BÖLÜM / 33
BÖLÜM / 34
BÖLÜM / 35
BÖLÜM / 36
BÖLÜM / 37
BÖLÜM / 38
BÖLÜM / 39
BÖLÜM / 40
BÖLÜM / 41
BÖLÜM / 42
BÖLÜM / 43
BÖLÜM / 45
BÖLÜM / 46
BÖLÜM / 47
BÖLÜM / 48
BÖLÜM / 49 - F i n a l
Özel Bölüm ~ 1
Özel Bölüm ~ 2
Özel Bölüm ~ 3
Özel Bölüm ~ 4
Özel Bölüm ~ Son
*İKİ YARALI ÖZEL*
*1* ~ Kalbin Diğer Yarısı
*2* ~ Geçmeyen Acılar
*3* ~ Beklenmeyen Misafir
*4* ~ Ben Daha Çok
*5* ~ Sır

BÖLÜM / 44

3.3K 192 57
Von bayanclara

Uzun bir bölüm, tadını çıkararak okuyunn 🥰


"Melis! Egemenler de geldi, hadi!"

Batu'nun sesi iki ayağımı bir pabuca sokarken telefonumu alıp bağırarak merdivenlere yöneldim. "Geliyorum! Geliyorum!"

Aşağı indiğimde herkesin kapıda bana baktığını gördüm. Elimle beklemelerini işaret ederek piknik sepetini almak için mutfağa yöneldim. Sabah doldurduğum sepeti kontrol ettikten sonra sepeti alarak diğerlerinin yanına gittim ve sepeti Batu'ya verdim.

"Öh be kızım, ne doldurdun bunun içine? Hem sen niye taşıyorsun? Bana deseydin ya," gibi birkaç azarın sonunda nihayet evden çıkabilmiştik. Bahar'la Barış direk piknik yerine giderlerken, Denizler bizimle geleceklerdi.

Egemen'in elindeki sepeti ve bizim sepeti Batu'nun arabasının bagajına koyduktan sonra arabaya bindik ve yola çıktık. Bol gırgırlı ve şamatalı yarım saatin sonunda piknik yerine geldik. Geldiğimiz yer büyük bir göl kenarıydı. Erken bir vakitte geldiğimiz için çoğu yer boştu ki Baharlar bizden önce gelip yer kapmışlardı bile. Baharların yanına geçtikten sonra biz gelmeden önce ayarladıkları minderlere yerleştik. Sepetler şimdilik başucumuzda dururken derin sohbetlere daldık.

Deniz birden araya girerek "Ya sohbet muhabbet çok güzel, çok hoş da, ben açım ya," dedi. Ona gülerek baktığımızda "Ne?" dedi. "Sabah kahvaltı etmedim."

Ben "Hadi o zaman yiyecekleri ayarlayalım," diyerek ayaklanınca Batu kolumdan tutup geri oturttu. "Sen otur, kızlar halleder, " deyince kaşlarımı çattım. "Ya Batu saçmalama. Taş taşımayacağım sonuçta."

"Tamam, işte niye ısrar ediyorsun? Değil mi kızlar?" deyince Bahar elini sallayarak "Biz hallederiz," dedi. Kollarımı göğsümde birleştirip Batu'ya bakarak "Ya ben seninle ne yapacağım?" diye homurdandım. Beni kolunun altına alıp "Bir şey yapmana gerek yok karıcığım, sev yeter," deyince iç çektim. Şöyle ağız tadıyla trip bile atamıyordum. Hemen gönlümü alıyordu!

Kızlar el çabukluğuyla oturduğumuz kilimin ortasını doldururken ben de beylerin sohbetlerini dinledim. Sonunda yemekler hazır olunca bir güzel karnımızı doyurduk. Batu yiyeceği şeylerin yarısını bana yedirirken karnımın şiştiğini hissettim. Bu gidişle bir aya kalmaz varil gibi olacaktım.

Yemekler yendikten sonra biraz dinlenme molası verildi. Egemen'le Deniz gölün üzerindeki köprüye giderlerken bende Batu'nun dizine yatıp gözlerimi kapadım.

"Yok," dedi Bahar. "Buna hamile olmak yaramadı. Bu ne çocuk gibi yemeğini yiyip yattı," deyince homurdanıp popomu Bahar'a döndüm. Yeterli cevabı almış olsa gerek sesini kesti. Zaten uykum yoktu ki, sadece gözlerimi dinlendiriyordum.

Ne kadar süre geçti bilmiyorum, Egemen'in sesini duyunca gözlerimi açtım. "Ya arabada top vardı, oynasak mı?"

Doğrulup kafamla onayladım. "Oynayalım."

Egemen benim onayımla Barış'ın arabasına doğru ilerlerken ben de ayaklandım. Egemen geldikten sonra "Ya kızlar siz burada dedikodu yapsanız da biz futbol mu oynasak?" diyen Barış'a döndüm.

"Yo, ne münasebet!"

Hazır cevabım üzerine kızlar kıkırdar, beyler sırıtırken Barış 'öyle olsun' der gibi bakıyordu. Kolundan tutup Barış'ı kaldırdım. "Hadi hadi, birazdan sıkılırım zaten. Sonra ne istiyorsan oynarsınız."

"Benimle çocuk avutur gibi konuşuyorsun ama hadi neyse," diyen Barış'a kıkırdayıp koluna girdim.

"Ya," dedi bu sefer. "Ben voleybol oynamayı beceremem ki."

"Olsun, elinden geleni yap yeter."

"Batu," dedi Bahar sahte bir sinirle. "Senin karın benim beye mi sulanıyor?"

İkinci defa "Yo," dedim. "Ne münasebet!"

Barış'ın kolundan çıkmayıp ona göz kırptım. Barış gülerken diğerlerine döndüm. "Hadi! Sizi mi bekleyeceğiz?"

İkazımla hepsi ayaklanırken etrafta file veya ip gerilecek ağaç yakınlığı olmayınca daire oluşturduk. Atamadığı topları ben atabileyim diye Barış'ı yanıma aldım. Ama umduğum gibi olmadı tabii. Barış toplara bana ihtiyaç duymadan vururken, topun gittiği yerler efsane yerlerdi. Birde herkes bilerek Barış'a atmaya başlayınca gülmekten yerimde duramaz oldum.

Şöyle ki Barış'ın vurduğu ilk top tam karşımızda olan Bahar'ın kafasına geldi. Hem de nasıl geldiyse kızın feleği şaştı ve Batu tutmasa yere yapışıyordu. Bu seferlik gülmemek için üstün çaba sarf etmiş ve birkaç kıkırtıdan başka ses çıkarmamayı başarabilmiştim. Ancak Barış ikinci topunu Batu'nun yüzüne atınca bende kayış koptu ve yere çöküp kahkaha atmaya başladım.

Batu kırmızı burnunu tutarken benle Barış'a kötü bakışlarını yolluyordu. En son Barış'a dönüp "Bilmiyorsan oynama abi!" diye bağırdı.

Yüzü asılan Barış "Ulan beceremiyorum dedim, karın zorla oynattırdı! Ben ne yapayım?" diye atar yaptı.

"Ya altı üstü bir top. Ölmezsiniz korkmayın," diyen Deniz'i içimden tebrik ettim çünkü dışım hala kahkaha atmakla meşguldü. Ne yapayım, çok komikti.

"Tamam, neyse. Sen de gülmeyi kes de kalk ayağa," dedi Batu. Kendimi zar zor susturduktan sonra Barış'ın yardımıyla ayağa kalktım.

"Biri şunların arasına girsin," diyen Batu'ya kötü kötü baktım ama Egemen'in Barış'la ortamıza geçmesine izin verdim. Ne de olsa ben yanında olmasam da atacak kafa bulurdu o.

Yaklaşık on dakika güzelce oynadıktan -top Barış'a gelmemişti- sonra Barış'a gelen top, Barış'tan sert bir darbe yiyince havalandı ve geri dönmedi. Bahar'la Batu, tehlike olmadığını anlayıp Barış topa vurmadan önce yüzlerine siper ettikleri kollarını çektiler ve bizim gibi yukarı bakmaya başladılar.

Bekledik, bekledik, bekledik ama top bir türlü gelmedi. Tam sihirli güçlerin var olduğuna inanacağım sıralarda "Ağaçta kalmış," diyen Egemen bu düşüncemi yok etti. Barış ağacın yanına giderek ağacı sallamaya başlayınca gözlerimi devirdim.

"O top öyle in-" diyecekken gözümün önünde olan olaylar sonucunda ikinci defa yere oturup yarılana kadar güldüm. Ama bu sefer gülen tek ben değildim. Batu ve Barış harici herkes benim gibi yarılana kadar gülüyordu çünkü Barış ağacı sallarken, top nasıl olduysa takıldığı dalların arasından çıkıp Batu'nun kafasına düşmüştü.

Barış gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Batu sinirle bana bakıyordu. Tamam, gözlerimden akan yaşları siliyor olabilirdim ama tek gülen ben değildim ki canım! Tabii bu Batu için bir şey ifade etmiyor olsa gerek bana doğru sinirle gelmeye başladı. Kahkahalarım anında dururken çığlık attım ve ayağa fırlayıp arabalara doğru yardırdım.

Batu da arkamdan koşarken Barış'ın arabasının diğer tarafına geçtim. Şimdi arabanın iki tarafında karşılıklı dururken o sinirle bana, bense korkuyla ona bakıyordum. Öldürür müydü?

Birkaç kere sağ sol yaptıktan sonra arabanın etrafında dolanınca ikinci çığlığımı atıp diğer arabaya doğru koştum ama daha yolu yarılayamadan Batu'nun omzundaydım.

İşte şimdi hapı yutmuştum.

Batu seri adımlarla bizimkilerin önünden geçip gölün üzerindeki köprüye doğru ilerlerken kaşlarımı çattım ve bağırdım. "Kurtarsanıza be!"

Kızlar ellerinden bir şey gelmeyeceğini belirterek ellerini iki yanlarında açarken, Egemen yere bakarak ayağının ucuyla yerde bir şeyler çizmeye, Barış ise yukarı bakıp ıslık çalmaya başlayınca bunlardan bir hayır gelmeyeceğini anlayıp işi devraldım.

"Kocacığım."

"..."

"Sevgilim."

"..."

"Canım, bir tanem, aşkım."

Batu'dan hala ses çıkmayınca "Ama Batu ya," dedim ağlamaklı ses tonumla. "Ben atmadım ki topları, Barış attı. Niye beni cezalandırıyorsun?"

Köprünün ucuna gelip durduğunda iyice korkmaya başladım. Batu bir anda beni düzeltip kucağına aldığında kollarımı boynuna doladım.

"Çünkü sen benim karımsın ve karım olarak gülenlere kızman gerekiyordu. Ama ne akla hizmetse kızmayı bırak, en çok gülen sen oldun."

Dudaklarımı büzüp "Ya ama ne yapayım çok komikti. Hem bana gelse sende gülerdin," dedim.

"Hayır, gülmez ve topu sana atana yedirirdim."

"Hamile olduğum için. Olmasam bal gibi de gülerdin işte."

Gözlerini kısıp düşünür gibi yaptıktan sonra "Her neyse," deyip durakladı ve devam etti. "Şimdi öyle bir şey söyle ki seni bu göle atmaktan vazgeçeyim," dediğinde gözlerim fal taşı gibi açılırken göle baktım. İstemsizce boynundaki kollarımı sıkılaştırırken kafamı yeniden ona çevirdim. "Şaka yapıyorsun değil mi?"

"Hayır, sevgilim. Gayet ciddiyim. Şimdi seni dinliyorum. Beni vazgeçirmek için bir şeyler söylemek zorundasın."

"Yapamazsın! Hamileyim ben."

"Göle düşünce bebeğe bir zarar geleceğini düşünmüyorum."

"Ama göl soğuktur. Eğer üşütürsem bebek de bundan etkilenebilir," dediğimde benden hiç etkilenmemiş gibi "Süren bitiyor," dediğinde anlamayarak "Ne gibi şeyler duymak istiyorsun?" diye sordum.

"Bilmem. Belki beni ne kadar sevdiğini söylemek istersin. Belki beni översin. Belki bensiz yapamayacağını falan söylersin. Sana kalmış."

Hızla "Seni seviyorum Batu," dediğimde kaşlarını kaldırıp "Hım," dedi.

"Valla. Hem de çok seviyorum."

"Hım."

"Seni sevmeyen ölsün be!" dediğimde kahkaha attı. "Başka?"

"Senin gibi yakışıklı, karizmatik, romantik ama ara sıra hödüklük yapan, zeki ve başarılı bir kocayı kim istemez?"

"Bilmem, kim istemez?" deyince kaşlarımı çattım. "Kimse isteyemez. Hamileyim demem, saçlarını başlarını yolarım valla."

"Kıro da olurum diyorsun yani?" diye sordu sırıtarak.

"Senin için kıro da olurum, odun da olurum be anam," deyince bir kahkaha daha patlattı. Bende kıkırdamaya başladım.

Burnunu burnuma sürtüp alnımı öptü.

"Ee, başka?"

"Daha ne istiyorsun kocacığım ya?" dedim sesimi sevimli çıkartmaya çalışarak. Ancak gözlerini kıstığını görünce yalandan öksürüp devam ettim.

"Senin için ölürüm be adam! Senin tek gülüşün için, ışıldayan elaların için, alnına düşen tek bir saç telin için ölürüm ben."

Bakışları tamamen değişirken öyle bir baktı ki mavilerime dayanamadım. Boynundaki ellerimi ensesine çıkartıp kafasını eğdim ve dudaklarımızı birleştirdim. O anda kopan alkışlar ve ıslık sesleri izlendiğimizi haber verirken, Batu kısa bir gülüşün ardından arkasını bizimkilere döndü ve bizi göremeyeceklerinden emin olduktan sonra beni öpmeye devam etti.

ღ ღ ღ

Duyduğum seslerle yavaşça gözlerimi araladım. Yarı açık gözlerimi sesi bulmak amacıyla odada gezdirirken aynanın karşısında kravatıyla büyük bir mücadele içinde olan kocamı gördüm. Kendi kendine söyleniyordu.

"Aşağı, sonra yukarı, döndür ve sonra, ah! Lanet şey neden olmuyorsun?"

Sinirle söylediği şeyler üzerine kıkırdayınca aynadan bana baktı. Yüzünde mahcup bir ifade oluşurken "Uyandırdım değil mi seni?" diye sordu.

"Önemli değil. Zaten uyanacaktım," dedim elimi sallayarak doğrulurken.

"Olsun, en azından bu kadar erken kalkmazdın," deyince saate baktım. Gözlerim büyürken "Neden bu kadar erken kalktın?" diye sordum.

Kravatını bağlayamayacağını anlayınca yatağa doğru geldi ve bir dizini kırıp yanıma oturdu. Elindeki kravatı bana uzatıp bağlamamı işaret ettikten sonra konuşmaya başladı.

"Uyku tutmadı. Yani ihale büyük, bu adamlarla ortaklık zorunlu, toplantıya babam olmadan gireceğim..."

Kravatı boğazına doğru çektikten sonra "Stresten uyuyamadın yani?" diye sordum. Kafasını sallayarak onayladı beni.

"Keşke bana sarılsaydın. Sarılınca hemen uyuyorsun."

"Aslında düşündüm ama sana sarılırsam uyanırdın. Zaten hamile olalı uyku düzenin iyice bozuldu. Bende uyandırmak istemedim."

Dudağımı büküp şefkatle baktım yüzüne. Beni uyandırmaya bile kıyamayan bir adamla evliydim. Böylesine güzel bir adam... Bazen yetemediğimi, benden daha iyilerini hak ettiğini düşünüyordum ama sonra içimi öyle bir bencillik kaplıyordu ki, Batu'yu sadece kendime saklayasım geliyordu. Böyle sadece kendi yanımda tutmak, kimselere göstermemek, dünyanın böyle mükemmel bir adamın varlığını bilmemesini istiyordum. Çok mu şey istiyordum?

"Dalıp gittin prenses."

Batu'nun sesi beni kendime getirirken elalarına odaklandım. Onu kendime çekip sıkıca sarılırken kafasını göğsüme yasladım. Saçlarını öptükten sonra "Seni çok seviyorum," dedim. Kafasını iyice gömdükten sonra geceliğin açık yakasından haylaz dudaklarını uzattı ve göğsüme kuş tüyü gibi bir öpücük bıraktı.

"Bende seni prenses, bende seni."

Hamileliğin de etkisiyle ağlayacağımı hissettiğimde lafı değiştirdim. "E, sen kahvaltı etmeden mi gidecektin?"

"Evet, dışarıda kahvaltı ederim diye düşünmüştüm."

Eli usulca karnımı okşarken sırtına vurdum hafifçe. "Olur mu öyle şey? Kocamı aç aç hiçbir yere göndermem."

Kendine özgü gülüşünü duymama izin verip kafasını kaldırdı. Muzipçe bakarken "Göndermez misin?" diye sordu.

"Göndermem tabii. Hadi kalk, mutfağa ineyim."

Dudağımdan küçük bir öpücük çalıp ayağa kalktı. Ben de kalkıp yatağın ayakucundaki sabahlığımı aldım ve giyip Batu'yu aynanın karşısında bırakarak mutfağa indim.

Çay suyu koyduktan sonra omlet yapmaya başladım. Batu da gelince dolaptan kahvaltılıkları çıkardı ve masaya koydu.

"Tabakta peynir kalmamış, kutusundan koysana Batu."

Batu kafasını sallayarak beni onaylarken omleti masaya koydum. Çay da demlendikten sonra bardaklara koydum ve ekmek sepetini alıp oturdum. Batu da karşıma oturup nefes almadan yemek yemeye başlayınca stresten olduğunu düşündüm.

Çayımdan bir yudum alıp "Batu," dedim. "Başaracaksın."

Elindeki ekmeği ağzına atıp durdu ve bana baktı. Daha sonra kafasını sallayıp yemeğe devam etti. Aynı hızla yemeye devam edince elini ellerimin içine alıp gözlerimi gözlerine diktim. "Batu, sakinleş lütfen. Çok büyük bir iş olduğunu biliyorum ama bu halde olmanın sana hiçbir faydası yok. Hem zaten esas patronla anlaştığını söylememiş miydin?" dediğimde tekrar kafasını salladı. "İşte, bir tek kızını ikna etmen lazım. Bence o da ikna olacaktır. Bu kadar huzursuz olma. Kendine güven."

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve nefesini verirken açtı gözlerini.

"Tamam, sakinleşeceğim."

Gülümseyip avuç içini öptüm ve elini masaya bıraktım. Öpücükten sonra iyice rahatladı ve sandalyesine yayıldı. Onun bu haline gülümserken yemeğime geri döndüm. Batu'ya sonuna kadar güveniyordum ve ortaklığı sağlayacağından hiç şüphem yoktu.

Kahvaltıdan sonra uğurladım Batu'yu. Daha sonra mutfağa geçtim ve masayı topladım. İş saatimin geldiğini görünce üst kata çıktım ve giyindim. Saçımı da yaptıktan sonra çantamı aldım ve evden çıkıp arabama atladım. Radyodan şarkı açıp ona eşlik ederek şirkete geldim. Bugün kendimi çok enerjik hissediyordum.

Odama geçtikten sonra masama oturdum ve ilk olarak masamdaki dosyalarla işe başladım. Birkaç saat sonra kapım çalınınca "Gir," diye seslendim. İçeri giren Sıla Hanım'ı görünce ayağa kalkıp "A, hoş geldiniz Sıla Hanım," diyerek tebessüm ettim ve önümdeki koltuğa buyur ettim. "Hoş buldum canım," dedikten sonra oturdu ve "Nasılsın?" diye sordu.

"Çok iyiyim, siz?"

"Bende iyiyim. Görkem'den hamile olduğunu öğrenince gelip tebrik etmek istedim."

"çok teşekkür ederim."

"Bebek ne kadarlıkmış?" diye sorunca gülümseyip "İki buçuk haftalık," diye cevap verdim.

"Ah, daha çok yeniymiş."

"Evet."

"Hım, peki kocan ne diyor bu işe?"

"Anlamadım, hangi işe?"

"Çalışmana bir şey diyor mu yani? Onu soruyorum."

"Ha, evet. Zaten işe başlamadan önce de yanında olmamı istiyordu ancak ilk iş yerim onun yanı olsun istemiyordum."

"Anlıyorum."

"Onu ileride yanında çalışacağım konusunda ikna etmiştim ama hamile olduğum için korkarım ki doğuma birkaç ay kala şirketten ayrılmak zorunda kalacağım."

"Ya, demek şirketten ayrılacaksın," dedi hüzünle. "Hâlbuki burada olman hem benim, hem de Görkem için çok önemliydi. İşinde başarılı olman Görkem'in işine yarıyordu. Sana duyduğum güven de içimi rahatlatıyordu."

"Biliyorum ve çok üzgünüm ama siz de beni anlarsınız. Bebeğim doğduktan sonra onun yanında kalmam gerekiyor. Kocamın yanında çalışırken de daha esnek olacağım için bebeğimle fazlasıyla ilgilenebilirim."

"Anlıyorum canım, hem de çok iyi anlıyorum ama işte üzülmemek elde değil. Neyse, en azından sen gidene kadar güvenilir birini bulabilirim. Oldukça uzun bir zaman değil mi?" dediğinde gülümseyerek kafamı salladım.

"Eh neyse, evlilik nasıl gidiyor?"

"Allah'ım nazarlardan korusun, çok mutluyuz," dedim gülümseyerek.

"E, tabi bebek de mutluluğunuzun tuzu biberi olmuştur."

"Aynen öyle."

"Aman bak maazallah kocan yakışıklı da bir şey senin, göz kulak ol. Kapıverirler sonra."

"Ay ne diyorsunuz Sıla Hanım?" dedim gözlerimi belerterek.

"Gerçekler tatlım gerçekler. Her zaman diken üstünde olacaksın. Kocan sana bağlı olabilir ama bu ona sarkmayacakları anlamına gelmez."

"İyi de," dedim merakla. "Ne yapabilirim ki?"

"Öncelikle fıstık gibi olman üstünlüğü bize veriyor. Şimdilik içini şüpheye düşüren biri var mı?"

"Hayır, yok," dediğimde, "Yakınlarda peki?" diye sordu. "Şüpheli olabilecek birileri olacak mı? Her şeyi düşünmen gerekiyor."

"Aslında..." deyip biraz duraksadım ve devam ettim. "Bugün bir ortaklık görüşmesi olacaktı. Ama kaç kişi var, kaçı kadın hiçbir fikrim yok."

"Ah tatlım," dedi elini dizine vurarak. "Ortaklıklar en beterleri!"

Birden korkmaya başladım. Tek bildiğim Batu'nun bugün ortaklık yapacağı adamın kızıyla görüşecek olmasıydı ki saf aklım hiç kötüye yormamıştı bunu. Ama karşımdaki bu deneyimli kadın bir şey söylüyorsa, haklı olması muhtemeldi.

"Eğer ortaklık olursa büyük ihtimalle akşam iş yemeğine çıkarlar. Bu bir işe yaramaz mı?"

"Ah, yaramaz olur mu hiç? Sence bu ortaklık olur mu?"

"Bence büyük ihtimal olacak."

"O zaman hemen alışverişe gidiyoruz. Kalk, kalk, kalk!"

"Ama Sıla Hanım, Görkem Bey-"

"Bir şeycik olmaz. Ben bir 'acil alarm' dedim mi, ağzını bile açamaz o. Hadi çantanı al," dedi ve benden önce çıktı odamdan. Biraz telaş ve biraz da tereddütle gittim peşinden. Bana eliyle beklememi işaret edip Görkem Bey'in odasına girdi ve yaklaşık on dakika sonra çıktı.

Dudağının etrafına yayılan ruja bakılırsa işi halletmişti. Sırıtarak yanıma geldikten sonra "Haydi düş önüme," dedi ve asansöre bindik.

"Şey," dedim gülmemeye çalışarak.

"Ne oldu?" diye sordu tek kaşını kaldırıp.

Elimle ağzımı işaret edip "Bulaşmış da," dediğimde asansördeki aynaya döndü ve eliyle sildi izleri. Hiç utanmışa benzemiyordu. Aksine gülerek siliyordu izleri.

Şirketten çıktıktan sonra benim arabama atladık ve en yakın alışveriş merkezine gittik. Kolumdan tuttuğu gibi beni bir mağazaya soktu ve yine peşinden sürükleyerek elbiselerin olduğu yere geldi. Bana hiç sormadan karıştırmaya başladı elbiseleri. Çok geçmeden bir tane elbise buldu ve bana uzattı. "Al bakalım, hadi kabinlere. Marş marş!"

Sırtımdan iteklerken elbiseyi incelemeye çalışıyordum. Hâlbuki bedenimi bile söylememiştim!

Kabine girdikten sonra kapıyı kilitledim ve kıyafetlerimi çıkartıp elbiseyi üzerime geçirdim. Fermuarını zar zor kapattıktan sonra aynadan kendimi incelemeye başladım. Kırmızı, uzun bir elbiseydi. Kalın askılıydı ve V yakaydı. Ayrıca yırtmaçlıydı. Yırtmacı ayrı yakası ayrı iddialıydı ve itiraf etmem gerekirse harika görünüyordum.

Kapımın tıklatılmasıyla yerimde sıçradım.

"Melis! Öldün mü tatlım?"

"Yok, yok," deyip açtım kapıyı.

Beni beğeniyle süzüp gördüklerinden memnun olduğunu belirterek sırıttı.

"Harika olmuşsun!"

"Teşekkür ederim," diye mırıldandım mahcupça.

"Hadi gidelim. Başka denemeye gerek bile yok," deyip beni tekrar kabine soktu.

Ben üzerimi değiştirip çıkınca elimdeki elbiseyi alıp kasaya doğru ilerledi.

"Sıla Hanım, durun ben şey yaparım."

"Hayır canım, bu seferlik şey yapamayacaksın."

"Ama-"

"Çalışanıma hediyede mi alamayacağım canım? Aa!" deyip beni dinlemedi ve kasiyerin yanına gitti.

Mağazadan çıktıktan sonra teşekkür ettim.

"Bir şey değil tatlım. Hadi şimdi kuaföre gidelim."

"Gerek yok kuaföre. Ben kendim hallederim."

"Kendin hallettiğin çok belli! Ne zamandır kuaför yüzü görmedin? Saçlarının ucu kırık dolu bir tanem!"

Gözlerimi büyüterek bir tutam saçımı alıp baktım. Harbiden uçları kırılmıştı. Nasıl fark edememiştim?

Sıla Hanım beni alışveriş merkezindeki kuaförlerden birine sürüklerken itiraz etmedim. Kuaföre girdikten sonra boş olmasının rahatlığıyla koltuklardan birine kuruldum. Başıma bir kadın gelip "Ne istiyorsun canım?" diye sordu. Ben cevap vermeden Sıla Hanım "Kırıkları aldıracağız. Hatta sen ne yap biliyor musun? Omuz hizasına kadar kes saçlarını."

Kafamı hızla arkaya çevirip "Ama Sıla Hanım-" dememe kalmadan, "Aması falan yok tatlım. Hem kısa saç kadını daha olgun gösterir. İnan bana," deyip göz kırptı ve kendi kısa saçlarını savurdu. Ona güvenerek sustum ve önüme döndüm. Aklıma direk Batu geldi. Beni hiç kısa saçlı görmemişti. Acaba nasıl karşılayacaktı?

Yaklaşık bir saatin ardından aynadaki görüntüme baktım. Gerçekten de çok hoş görünüyordum. Aynadan koltukta oturup kahvesini yudumlayan Sıla Hanım'la göz göze geldim. 'Ben demiştim' tarzı attığı bakışla beraber göz kırptı ve beğenisini dile getirdi. Bu sırada gelen mesaj sesiyle çantama uzandım ve telefonumu çıkardım. Batu mesaj atmıştı.

'Ortaklığı kabul ettiler prenses! Akşama yemek olduğunu unutmamışsındır umarım. Seni almaya geleceğim.'

Sırıtarak Sıla Hanım'a döndüm.

"Ortaklığı kabul etmişler."

"Ah, çok sevindim. Şimdi direk eve geçiyorsun. Sonra da sana aldığım elbiseyi giyip güzelce makyaj yapıyorsun ve benim kızım olduğunu belli ediyorsun! Kim olduğunu göster onlara tatlım!"

Dediklerini kafamı sallayarak onaylarken hazırlandım ve kuaför parasını ödeyip çıktık. Sıla Hanım'a birçok kez teşekkür ettikten sonra alışveriş merkezinin çıkışında ayrıldık ve arabama atlayıp eve geldim.

Direk odama çıktıktan sonra paketteki elbiseyi alıp üzerime tuttum ve aynadan kendime baktım. Görünüşe göre harika olacaktım. Aklım Sıla Hanım'ın dediklerine kaydı. Beni resmen savaşa hazırlar gibi akşam yemeğine hazırlamıştı. Bu kadar uğraştığına göre bir bildiği vardı. Yine de boş yere bu kadar hazırlık yapmış olmayı diledim. Batu'yu korumam gereken birilerinin olmasını istemiyordum. Başkalarıyla uğraşmak istemiyordum.

Sıkıntıyla derin bir nefes verdikten sonra elbiseyi giydim ve elbiseme uygun hafif bir makyaj yaptım. Aynadan kendime baktığımda gülümsedim. Cidden fazla güzel ve iddialı duruyordum. Kısa saçlarım bana ayrı bir hava katarken, mavi gözlerim elbisem nedeniyle ön plana çıkmıştı.

Çantamı ve ayakkabılarımı aldıktan sonra aşağı indim ve onları kapının girişine bırakarak salona geçtim. Bu sırada açılan dış kapı tekrar girişe doğru ilerleyip bana seslenen kocamın önünde durdum.

Ceketini portmantoya astıktan sonra bana dönüce öylece kalakaldı. Beni baştan aşağı defalarca süzdükten sonra "Sen," deyip sustu ve gözlerini kırpıştırdı. "Ama sen çok güzel olmuşsun..."

İsyan edercesine söylediği şey üzerine gülümseyerek yanına gittim.

"Gerçekten beğendin mi?"

"Âşık oldum," dediğinde yüzümdeki gülümseme büyüdü.

Elini uzatıp önüme gelen saçlarımı aldı ve parmağına doladı.

"Neden kestirdin?"

"Uçları kırıldığı için kestirmek zorundaydım. Sonra değişiklik olsun diye daha kısa kestirdim. Yakışmamış mı?"

"Hayır, çok fazla yakışmış," dedi ve elindeki saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Sadece uzun hallerini seviyordum. Ama bu halini de sevdim. Gerçi ben seni her türlü severim," deyip gülümsedi ve burnumun ucunu öptü. Daha sonra geri çekilip beni tekrar inceledi. Eli yırtmaç sayesinde bacağıma giderken "Ben seni nasıl götüreyim yemeğe?" diye sızlandı. "Bu kadar güzel olmak zorunda mıydın?"

İçten isyanlarına gülümserken yanağını öptüm. "Hadi sen de hazırlan. Geç kalacağız."

Sahte bir üzüntüyle başını salladı ve merdivenlere yöneldi. Arkasından gülümsedikten sonra canımın tatlı bir şeyler istediğini fark ettim ve mutfağa yöneldim. Dolaptaki çikolatalı pastadan kendime koca bir dilim kestikten sonra masaya oturdum ve yemeğe başladım.

Tabağımdaki pastayı bitirdikten sonra ayağa kalkınca, takım elbisesinin içinde yakışıklılığın bir tarafına koyan ve sırtını kapıya yaslayarak beni izleyen kocamı gördüm. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken "Ne yapıyorsun orada?" diye sordum. Yanıma geldikten sonra güldü ve "Ateş parçası karımın ağzını batırarak pasta yemesini izliyordum," dedi. Elim direk ağzıma giderken elimi tuttu ve kendi temizledi, tabii dudaklarıyla.

Geri çekildiğinde artık nasıl bakıyorsam "Öyle bakma ama," diye mızmızlandı.

"Nasıl bakıyorum?" diye sordum muzipçe.

"'Beni kucakla ve odamıza götür kocacığım' der gibi bakıyorsun."

Dudaklarım kıvrılırken gözlerini yumdu.

"Yemeğe gitmek zorundayız prenses. Lütfen yapma," dedi yalvarırcasına.

"İyi de ben bir şey yapmıyorum ki!" diye söylendim gülerek.

Gözlerini açıp bana sahte olduğu belli olan kızgın bakışlarını gönderdi. "Gülmen yeterli oluyor."

Ellerimi kaldırıp "Tamam, tamam," dedim. "Gülmüyorum. Hadi gidelim."

Kafasını sallayıp eliyle kapıyı gösterdi. Ben önden ilerlerken o da peşimden geliyordu. Kapıda ayakkabılarımı giydikten sonra çantamı da aldım ve evden çıktık. Batu'nun arabasına bindikten sonra yola koyulduk.

"Soramadım. Toplantı nasıl geçti?"

"Çok çok iyi," diye cevap verdi.

"Adamın kızı sorun çıkardı mı peki?"

Batu sorduğum soru üzerine bariz bir şekilde gerilirken kaşlarım çatıldı.

"Yo, hayır," diye cevap verdi rahat olmaya çalışarak ama değildi, farkındaydım. O anda bir merak tohumu kalbime kondu, filizlendi ve çiçek açtı.

Kısa bir süre sonra "Niye gerildin Batu?" diye sordum kendime engel olamayarak.

"Gerilmedim prenses. İyiyim," dedi ama bunu söylerken bile gözlerini kaçırıyordu. Şu ortağın kızı her kimse şimdiden sinirlerimi bozmuştu. Sanırım Sıla Hanım haklıydı, ortaklıklar en beterleriydi.

Restorana geldikten sonra arabadan indik. Batu arabanın anahtarını valeye verdikten sonra elimi tuttu ve içeri girdik. Batu'nun heyecanını ve mutluluğunu bozmamak için sahte bir gülümseme yerleştirmiştim yüzüme. Zira aklım hala şu patronun kızıyla meşguldü.

Garsonun yönlendirmesiyle ortakların ve Tolga babamların olduğu masaya geçtik. Gözlerim direk masadaki sarışına odaklandı. Gülümseyerek Batu'ya bakan sarışına...

Batu selam verip otururken bende gülümseyerek Meral annemle Batu'nun arasına oturdum. Batu eliyle saçları kırlaşmış ama oldukça karizmatik duran adamı gösterdi.

"Melis, bu Ali Bey. Ortaklık kurduğumuz şirketin sahibi."

Gülümseyerek adama elimi uzattım. "Memnun oldum."

Ali Bey gülümseyerek "Bende memnum oldum," dedi. Batu bu sefer Ali Bey'in yanındaki sarışına döndü. "Kızı Banu Hanım," derken sesinde Ali Bey'i sunarken ki samimiliğin olmayışı dikkatimden kaçmamıştı.

Adı Banu olan sarışın büyük bir gülümsemeyle Batu'ya baktı. "Ah, Batu kız kardeşin mi? Gerçekten çok güzelmiş," deyip küçük bir kahkaha attı. Kadındaki rahatlıktan dolayı sinirlerim iyice gerilirken kaşlarımı çattım ve "Hayır, eşiyim," dedim. Banu denilen kadın gözle görülür bir şekilde afallarken "Eşi misin? Ben Batu'nun evli olduğunu bilmiyordum," deyip Batu'ya kısa bir bakış attı ve yeniden bana döndü. "Sabahki toplantıda parmağında yüzük göremeyince evli olduğunu düşünmemiştim."

Bakışlarım hızla Batu'nun eline kaydı. Alyansı parmağındaydı. Kafamı kaldırarak düz bir yüz ifadesiyle Batu'ya baktım

"Sabah banyoda çıkarmıştım. Acelem olduğu için de unutmuşum. Seni almaya gelince taktım," dedi mahcupça. Bir şey demeyip önüme döndüm ve halinden memnun olarak bizi izleyen sarışına baktım.

"Sinirlenmenin ne yeri, ne de zamanı kızım. Her kötü lafın o kızın hanesine bir puan ekleyecek."

Meral annemin kulağıma fısıldadığı sözlerden sonra derin bir nefes aldım ve sahte bir gülümsemeyle Batu'ya baktım.

"Önemli değil hayatım, insanlık hali. Sabah ne kadar telaşlı olduğunu biliyorum."

Batu rahatlayarak derin bir nefes verirken sarışın gözlerini kaçırdı.

"Neyse," dedi Ali Bey, bu konuşmadan rahatsız olduğunu belli eden bir ses tonuyla. Gözleri de kızına uyarıcı bakışlar atıyordu. "Biz konumuza dönelim. Bu bir kutlama yemeği ama değil mi? Tatsızlık olmasın."

Tolga babam işi devralarak konuyu değiştirdi ve masada ortak bir muhabbet dönmeye başladı. Yemekler sipariş edildikten sonra muhabbet daha da sardı. Bense çaktırmadığını sanarak Batu'yu dikizleyen sarışını izliyordum.

"Anne," dedim Meral annemin kulağına eğilerek. "Ben bu kızı gebertirim."

"Emin ol Melis, benim bile dövesim geldi ama sakin olmalıyız kızım."

Batu sarışını umursamıyor hatta göz ucuyla bile bakmıyor olsa da sinirlerim gerildi. Her yerde bir bela buluyordu. Kocamın hayranları bir türlü azalmıyordu!

"E," dedi birden sarışın. "Batu senin sesin güzel mi?"

Bütün gözler Banu'ya dönerken herkes bu sorunun nerden çıktığını merak eder gibiydi. Nitekim sarışın da "Aklıma geldi. Sorayım dedim," diyerek açıklama yapma zahmetinde bulundu.

Batu gözlerini kısarak "Eh," dedi. "Fena sayılmaz."

Ali Bey kaşlarını çatarak kızına bakıyordu. Onun da sarışının bu hallerinden memnun olmadığı çok belliydi.

Banu bu sefer gülümseyerek bana döndü ve tek kaşını kaldırdı. "Eh, bu senin için hem iyi hem kötü bir şeydir, değil mi?"

"Anlamadım?" dedim zorla gülümseyerek. Şeytan diyordu tut saçlarından, çak kafasını önündeki yemek tabağına.

"Yani diyorum ki kocanın sesinin güzel olması seni hem mutlu ediyor, hem de üzüyordur."

"Niye üzülsün ki?" diye sordu Meral annem benden önce davranarak. Çaktırmıyordu ama gözlerinden alev fışkırtacak gibiydi.

"Bilmem, belki kendi sesiyle Batu'nun sesini kıyaslıyordur ve üzülüyordur."

"Hah," dedi Batu. Sinirlendiğini hissediyordum. Masadaki herkesin sinirlerini germişti sarışın. "Melis'in sesinin yanında benimki hiçbir şey..."

Banu gözle görülür bir şekilde bozulurken Ali Bey atladı lafa. "Ah, öyle mi? Ne kadar güzel! Sesini dinlemek istesem, ayıp etmiş olur muyum?"

Bunu beklemediğim için bir an ne diyeceğimi bilemedim.

"Olur, tabi ki. Seve seve söylersin, değil mi benim güzel gelinim?"

Şaşkınlıkla Meral anneme döndüm. Bakışlarında 'ölmek mi istiyorsun' gibi şeyler yattığını görünce hızla cevap verdim.

"Tabii söylerim."

Meral annem mutlu mesut yemeğine dönerken Ali Bey de sevinmişe benziyordu. Batu ne haltlar döndüğünü kavramaya çalışır gibiydi. Tolga babam ise; ah, o daha çok 'ben yokmuşum gibi devam edin' tarzında takılıyordu.

Yerimden usulca kalktıktan sonra şarkısının sonlarına gelen soliste doğru ilerledim. Direk karşıdan ona doğru yürüyünce solistin gözleri bende takılı kaldı ve tuhaf bir gülümsemeyle bana bakmaya başladı. Utanarak gözlerimi kaçırıp ne halt yiyeceğimi düşündüm. Şu şarkı işi de nerden çıkmıştı?

Solistin yanına gittiğimde bana bakıp gülümseyerek son sözü söyledi ve şarkıyı bitirdi. Hala gülümseyerek baktığı için ne yapacağımı şaşırdım. Batu'nun şuan bizi izlediğinden ve soliste kafa göz dalmak istediğinden adım gibi emindim.

"İstek parça mı isteyeceksiniz?" diye sordu ben bir şey demeyince.

"Ah, hayır," deyince hafifçe gözlerini kıstı ama gülümsemesini bozmadı.

"Sizin gibi güzel bir bayan için ne yapabilirim acaba?"

Tamam, adamın gideri vardı. Hatta çok yakışıklıydı ama evliydim ben yahu! Resmen kur yapıyordu.

"Şey, acaba şarkı söylememde bir sakınca var mı?"

"Anlamadım?" dedi. Gülümsemeye devam ediyor ve bu beni acayip utandırıyordu. Bir de restorandakiler şarkı çalmadığı için bu tarafa bakınca iyice elim ayağıma dolanmıştı.

"Yani şarkı söyleyebilir miyim?"

"Ha," dedi anlıyormuş gibi. "Tabii söyleyebilirsiniz. Sizi tutan mı var?"

Elimi alnıma vurup yerimde zıplamamak için zor duruyordum.

"Yani burada şarkı söylemek istiyorum. İzin verir misiniz diye soruyorum."

"Ah, öyle desenize," deyip oturduğu yerden kalktı ve eliyle oraya geçmemi işaret etti. "Eminim sesiniz de en az sizin kadar güzeldir."

Zorla gülümseyip mikrofonun önüne geçtim. Solist biraz uzağımda durup gülümseyerek bana bakmaya başlayınca gözlerimi bizim masaya çevirdim. Annem kendinden emin bir şekilde gülümserken, Ali Bey ve Tolga babam babacan gülümsemeleriyle bana bakıyorlardı. Batu'nun keskin bakışları direk solistin üzerindeydi ve sarışın tek kaşını kaldırmış beni izliyordu. Ona kendimden emin bir gülümseme gönderdim ve arkadaki gruba söyleyeceğim şarkının ismini söyledim. Özellikle bu şarkıyı seçmiştim. Hem yabancıydı hem de söylenmesi kolay bir şey değildi. Böylelikle o sarışın sesimi küçümseyerek ne büyük bir aptallık yaptığını anlayacaktı. Müzik çalmaya başlayınca restoranın yeni odağı olmuştum.

Lovefool çok sevdiğim bir şarkıydı. O aptal sarışına kendimi kanıtlamak için iyi bir parçaydı.

Şarkıyı söylerken oturanların hayran bakışlarının odağı olmuştum. Oysa benim baktığım tek kişi Batu'ydu.

Şarkının sonuna doğru gözlerimi Batu'dan ayırıp sarışına döndüm ve gülümseyerek devam ettim. Ona bakıp gülümseyince asık olan yüzü daha da asıldı ve bakışlarını kaçırdı. Ama kaşınan oydu, öyle değil mi?

Şarkı bitince büyük bir alkış aldım. Gülümseyerek selam verdikten sonra solistin yanına gittim. Yalandan kaşlarını çatıp "Beni kovdurmaya falan mı çalışıyorsun?" diye sordu. Gülerek kafamı iki yana salladım ve teşekkür ettim.

"Aslında numaranı vererek de teşekkür edebilirsin," deyip göz kırpınca elimi kaldırıp alyansımı gösterdim. "Üzgünüm."

Suratına bir şok dalgası yayılırken gözlerini kocaman açtı ve "Deminden beri evli bir kadına mı asılıyordum?" dedi inanamıyormuşçasına. Ses tonu gülmeme neden olurken elimi dostane bir tavırla omzuna koydum.

"Bir dahakine gözüne kestirdiğin kişinin parmağına bakmayı unutma."

"Bundan sonra tavsiyene uyacağıma emin olabilirsin. Bu bana iyi bir ders oldu."

Adını bile sormayı akıl edemediğim solisti arkamda bırakarak masaya geldim ve Batu'nun yanındaki yerime oturdum.

"Gerçekten harika bir sesin varmış," diyen Ali Bey'e gülümseyip teşekkür ettim. Annemler de beni tebrik ederken sarışın kafasını tabağından kaldırmıyordu. Umarım gözleri bir daha Batu'ya dönmez, hep orada kalırdı.

Sinirle "O solist bozuntusuyla olan samimiyetini eve gidince soracağım," diye kulağıma fısıldayan Batu'ya döndüm.

"Nedenmiş?" diye sordum gözlerimi gözlerine dikerek. "Sarışın bomba sana asılırken bir şey olmuyor ama?" diye sorarcasına konuştuğumda kaşlarını çattı ve bir şey demeyip önüne döndü.

ღ ღ ღ

Sonunda biten yemek sayesinde restorandan çıktık ve yola koyulduk ancak sinirden yerimde duramıyordum. Neden mi? O ahmak sarışın son dakika golü atmış ve restorandan çıkarken Batu'yu yanağından öpmüştü. Aynı şeyi bana da yaptığı için diğerlerinin gözüne batmamıştı ama ben delirmek üzereydim.

Yahu hangi kadın daha ilk tanıştığı günde, yanında karısı olmasına rağmen bir adamı öperdi?

Arabadaki gergin havanın artmasını umursamayarak Batu'ya döndüm. "Bir açıklama bekliyorum."

Batu anlamamış gibi "Ne açıklaması?" diye sordu. Yanağında kalan, aslında küçücük olan ama bana en az bir fil kadar büyük görünen ruj izini sertçe sildim ve parmağımı gözüne sokmak istercesine önüne getirdim.

"Bunun açıklamasıyla başlayabilirsin. Daha sonra sabahki toplantıda ne olduğunu ve beni almaya geldiğin zaman o kadından bahsettiğimde neden gerildiğini anlatabilirsin."

"Anlatacak bir şey yok ki Melis."

"Hah," dedim şaşkınlıkla. Ne yani, tek diyeceği şey bu muydu?

"Batu beni sinirlendiriyorsun. Resmen o kadar kişinin içinde sana sulandı. İma etmediği şey kalmadı. Ya seni gözümün önünde öptü, daha ne olsun?"

Batu sıkıntıyla nefes vererek "Sadece biraz... Gevşek biri," deyince "Biraz mı?" diye sordum alayla.

"Tamam, baya gevşek biri."

"Bu bir açıklama değil Batu. Patron kızı olması böyle bir şey yapabileceği anlamına gelmiyor. Hele ki sen! Sen nasıl bir şey demezsin? Tamam, umurunda olmadığı ortada ama insan bir sinirlenir. Ne bileyim, en azından davranışlarına çeki düzen vermesini falan söyler. Sen çok rahatsın Batu. Fazla rahatsın," deyince arabayı kenara çekti ve bana döndü.

Derin bir nefes alarak "Tamam, benden etkilendiğini fazlasıyla belli ediyor," dediğinde alayla kafamı salladım ve "Evli olmana ve yanında olmama rağmen," diye devam ettim.

"Sabah yüzüğü evde unutunca beni bekâr sanmış olmalı. Toplantıda da böyle davranmıştı. O yüzden gergindim."

"Ah," dedim sadece ilk cümlesine odaklanarak. "Bir de o vardı değil mi?"

"Bunu halletmemiş miydik?"

"Hayır, sadece tatsızlık çıkmasın diye bir şey demedim. Bu zamana kadar böyle bir şey yapmamıştın Batu. Tamam, bu sabah çok stresliydin ama unutmuş olmanı anlayamıyorum."

"Prenses," deyip eliyle çenemi tuttu ve başparmağıyla yanağımı okşadı. "Gerçekten unutmuşum. Şirkete gidince fark ettim. Aslında almak için geri dönmeyi düşündüm ama eğer eve geri dönseydim toplantıya geç kalacaktım. Özür dilerim."

Gözlerindeki samimiyeti görünce fazla irdelemedim. "Peki, yüzük mevzusunu kapatıyorum. Ama tekrar olmamak şartıyla," dediğimde kafasıyla onayladı beni.

"Bir daha asla böyle bir şey olmayacak. İnan bana."

"Sarışının senden etkilendiğini de, gevşek biri olduğu da biliyoruz. Hatta patronun kızı olduğunu da biliyoruz. Ancak ihale bitene kadar aynı ortamda olacaksınız. Ya bunu ne yapacağız?"

Elini saçına atıp karıştırdı. "Bak onu bende bilmiyorum."

"Tamam, yüz vermiyorsun ama bu böyle devam etmez Batu. Sen geri çekildikçe o daha çok üstüne gelecek. Sen onu umursamamaya çalıştıkça kendini dokunulmaz sanacak. Sana olan bu rahat tavırları gittikçe artacak. Ona karşı çıkmalı, gerekirse en sert şekilde uyarmalısın."

"Ama ihale?"

"Umurumda mı sanıyorsun? Böyle bir şeyin yanında ihale sadece benim değil, kimsenin umurunda olmaz. Senin de olmamalı. Anlıyorum kendini kanıtlamaya çalışıyor ve babana güven vermek istiyorsun. Bu yüzden de bu ihaleye bu kadar önem veriyorsun ama olmaz Batu. Bu böyle devam etmez. Ben böyle bir şeyi kaldıramam. Ayrıyeten bugünkü gibi benden bir şey saklarsan ki zaten saklamayı beceremiyorsun, bozuşuruz. Hem de çok fena bozuşuruz Batu."

"Tamam, prenses. Nasıl istiyorsan öyle olsun," dedi pes edercesine. Daha sonra önüne döndü ve arabayı çalıştırdı.

"Umarım," diye geçirdim içimden. "Umarım bir daha benden bir şey saklamaya çalışmazsın."

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

Ayza Von Yazan Kelebek

Jugendliteratur

335K 28.7K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
Peyda Von Herkes Yalan

Jugendliteratur

778K 53.9K 34
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.4M 52.4K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
Eftalya Von esmaa

Jugendliteratur

434K 21.5K 24
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.