İKİ YARALI |Tamamlandı|

By bayanclara

8.3M 96.3K 19.3K

Yaralar vardır; Hiç kapanmayacakmış gibi hissettiren. Yaralar vardır; Kapanmış olsa... More

Giriş / Açıklama
BÖLÜM / 1
BÖLÜM / 2
BÖLÜM / 3
BÖLÜM / 4
BÖLÜM / 5
BÖLÜM / 6
BÖLÜM / 7
BÖLÜM / 8
BÖLÜM / 9
BÖLÜM / 10
BÖLÜM / 11
BÖLÜM / 12
BÖLÜM / 13
BÖLÜM / 14
BÖLÜM / 15
BÖLÜM / 16
BÖLÜM / 17
BÖLÜM / 18
BÖLÜM / 19
BÖLÜM / 20
BÖLÜM / 21
BÖLÜM / 22
BÖLÜM / 23
BÖLÜM / 24
BÖLÜM / 25
BÖLÜM / 26
BÖLÜM / 27
BÖLÜM / 28
BÖLÜM / 29
BÖLÜM / 30
BÖLÜM / 31
BÖLÜM / 32
BÖLÜM / 33
BÖLÜM / 34
BÖLÜM / 35
BÖLÜM / 36
BÖLÜM / 37
BÖLÜM / 38
BÖLÜM / 40
BÖLÜM / 41
BÖLÜM / 42
BÖLÜM / 43
BÖLÜM / 44
BÖLÜM / 45
BÖLÜM / 46
BÖLÜM / 47
BÖLÜM / 48
BÖLÜM / 49 - F i n a l
Özel Bölüm ~ 1
Özel Bölüm ~ 2
Özel Bölüm ~ 3
Özel Bölüm ~ 4
Özel Bölüm ~ Son
*İKİ YARALI ÖZEL*
*1* ~ Kalbin Diğer Yarısı
*2* ~ Geçmeyen Acılar
*3* ~ Beklenmeyen Misafir
*4* ~ Ben Daha Çok
*5* ~ Sır

BÖLÜM / 39

3.4K 231 32
By bayanclara

Multi 🖤

Bonus bölümümüz gelsin dedim :') Keyifli okumalar.🥀

İzmir'e döneli neredeyse bir hafta olacaktı. O lanet mezuniyet gecesinden sonra Batu tekrar Cüneyt'le karşılaşma ihtimalinden dolayı beni bir an olsun yalnız bırakmamıştı. Stres dolu günlerimiz çabucak geçmiş ve okulumuz bitmişti. Kızlardan ve dedemlerden ayrılmak her ne kadar zor olsa da yakın bir zamanda düğünüme geleceklerini bildiğimden çok da üzülmemiştim aslında.

Sadece biz değil diğerleri de okulları bitince veya tatile girince İzmir'e gelmişlerdi. İlk olarak Egemen üniversitesini bitirmiş ve avukat olmuştu. Yakın bir zamanda da babasının bürosunda işe başlayacaktı. Bahar tıp okuduğu için iki senesi daha vardı. Barış'ın da okulu bitmişti ama Bahar için okulunu uzatıp Ankara'da kalmaya devam edecekti. Mert ise aramızda en dertlimizdi. Okulu bitmişti bitmesine ama temelli İzmir'e dönemiyordu. Anlattığına göre Samsun'da biriyle tanışmıştı ve bu tanıştığı kişiyi biz de tanıyorduk. Daha doğrusu ben diğerlerine göre daha iyi hatırlıyordum. Nasıl olmuştu bilmiyordum ama Mert o kıza âşık olmuştu. Hayatında ilk kez birini gerçekten seviyordu ve geçtiğimiz bir sene boyunca birçok zorlukla karşılaşmıştı. Tabii en büyük sorunu âşık olduğu kızın bir sevgilisinin olmasıydı. Ondan vazgeçmeye niyeti yoktu ve işe Samsun'da başlayacağını söylemişti. Kısacası İzmir'e temelli olarak değil, tatile gelmişti.

Gözlerimi tavandan ayırarak düşüncelerimden sıyrıldım. Daha yataktan kalkmadan aklım bin bir çeşit şeyle dolmuştu. Yavaşça doğrulduktan sonra ayaklarımı yataktan sarkıttım. Tam ayağa kalkmak üzereyken odamın kapısının pat diye açıldı ve Batu içeri daldı. Kapıyı kapatıp hızla yanıma gelirken yüzünden sinirli olduğunu anladım ve kaşlarımı çatarak ona baktım.

Batu yanıma gelir gelmez kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı ve "Prenses hadi gidiyoruz," dedi.

"Nereye?" diye sordum anlamayarak.

"Nikâh dairesine. Her şey hazır zaten, hadi gidip evlenelim," dediğinde şaşkınlıkla güldüm.

"Delirdin mi Batu? Zaten dün gidip düğün tarihi almadık mı biz? Hem de sadece iki hafta sonrasına!"

"Olsun," dedi çocuk gibi omuz silkerek. "Ben daha fazla beklemek istemiyorum."

Gülerek elimi yanağına koydum.

"Yok öyle yağma Batu Bey. Tarihi ne zamana aldıysak düğünü de o zaman yapacağız. Ayrıca daha birçok eksiğimiz var. En basitinden daha yaşayacağımız evi bulmadık farkında mısın acaba? Şimdi evlensek bile ev yokken ne yapabiliriz?" diye sordum alayla. Elini saçına atarak karıştırdı.

"Doğru ya... Ah, ama Kenan abi geçen gün bir eve bakmamızı söylemişti. Hadi hemen giyin de gidip bakalım!"

"Tamam," dedim çocuksu heyecanıyla içten içe eğlenirken. "Bugün gideriz ama izin verirsen kahvaltı yapayım."

"Aslında bende kahvaltı yapmadım," diyerek sırıttı. Gülerek kafamı iki yana salladım.

"Aklın hala bir karış havada ama gelmiş evlenelim diyorsun Batu!"

ღ ღ ღ

Batu'yla birlikte Merve ablanın hazırladığı kahvaltı masasına oturup bir güzel karnımızı doyurduktan sonra babamın geçen gün kartını verdiği emlakçıyı aradım ve yarım saat sonra bakacağımız evde buluşmak üzere sözleştik.

Evi babam bulmuştu ve bizim evlere yakınlığından dolayı yer olarak tüm herkesin onayını almıştı. Bize de gidip eve bakmak kalıyordu.

Hazırlanıp evden çıktıktan sonra üç sokak ötedeki eve gittik. Emlakçıyla evin bahçesinde buluştuktan sonra eve girerek gezdik. Emlakçının dediğine göre yapılalı birkaç sene oluyordu. Ayrıca yapısı olarak bizim evi andırıyordu. Sadece bizim evden daha küçüktü ve bunun bizim için sorun olmayacağını düşünüyordum. Sonuçta iki kişiydik.

Bütün evi gezdikten sonra Batu'yla göz göze geldik. Konuşmamıza gerek kalmadan anlaşmıştık. Eve bayılmıştık ve kesinlikle almalıydık.

Batu emlakçıya döndü ve evi satın alacağımızı söyleyerek el sıkıştı. Gözlerim büyük bir mutlulukla evin içinde dolanıyordu. Artık bu ev bizimdi ve çok yakın bir zamanda Batu'yla birlikte burada yaşayacaktık.

ღ ღ ღ

Ertesi gün telefonuma gelen mesaj sesiyle uyandım. Zorla gözlerimi araladıktan sonra elimi komodinin üzerindeki telefona uzattım. Masaj Batu'dan gelmişti ve bir saat sonra burada okuduğumuz okulda olmamı istiyordu. Garipseyerek nedenini soran bir mesaj attım ama doğru düzgün bir cevap alamadım. Bende kahvaltı yaptıktan sonra hazırlanıp yola çıktım.

Batu'nun neden orada buluşmak istediğini düşünerek yolda yürürken omzuma birinin çarpmasıyla sarsıldım ama neyse ki düşmedim. Dengemi sağladıktan sonra ileriye bakıp bana çarpan kişiyi görmeye çalıştım. Çok geçmeden gözlerim siyah pantolon ve siyah tişört giymiş adamı buldu. Kafasında da siyah bir şapka vardı ve telefonla konuşuyordu. Sinirle arkasından söylenirken yerdeki tozpembe zarfa takıldı gözlerim. Çarpan ayının düşürdüğünü tahmin ederek almaya kalkmadım ta ki zarfın üzerindeki 'Prensese' yazısını görene kadar. Şaşkınlıkla kafamı kaldırıp ileri baktığımda bana çarpan adamın kaybolduğunu gördüm. Kaşlarımı çatarak önüme döndüm ve eğilerek yerdeki zarfı aldım. Zarfı yavaşça açıp içindeki beyaz kâğıdı çıkardım. Kâğıda resim çizilmişti. Resimde bir kız ve tam arkasında bir çocuk vardı. Kız hafif öne eğilmişti. Sanırım çocuk kıza çarpıyordu. Resmi biraz daha inceledikten sonra kâğıdı çevirdiğimde bir yazıyla karşılaştım.

"Tarih: 14.09.2013. Seninle ilk karşılaştığımız, daha doğrusu çarpıştığımız yer. İçinde olduğun sokağın, önünde bulunduğun evin ve üstünde durduğun kaldırımın kalbimdeki yerini anlatmaya dilim varmıyor. Bu yüzden kısa kesiyor ve iyi ki tanıştırmış bizi bu sokak diyorum...

Okulda seni bekliyorum. Acele et."

Dolan gözlerime inat gülümsedim. Ne yapmaya çalışıyordu bu çocuk?

Kâğıdı zarfa koyduktan sonra zarfı çantama attım ve hızlı adımlarla okula doğru ilerledim. Okula vardığımda gözlerimle etrafı taradım ama görünürde kimse yoktu. Yaz tatilinde olduğumuz için bomboştu her yer. Tam nerde olduğunu sormak için Batu'yu aramayı düşündüğüm anda telefonuma mesaj geldi

'Çatıdayım, bekliyorum.'

Çatıda ne halt ettiğini merak etsem de bir şey yazmayıp koşar adımlarla okula girdim. Üçerli beşerli merdivenleri çıkarken gördüğüm zarfla duraksadım. Diğeriyle aynı renkteydi ama üzerinde bir şey yazmıyordu. Hızla eğilerek yerdeki zarfı aldım ve içindeki kâğıdı çıkardım.

Buna da resim çizilmişti. Önceki resimdeki aynı karakterler bu sefer merdivendeydiler ve çocuk bu resimde de kıza çarpıyordu. Anlamam için kâğıdın arkasını çevirmem gerekmedi. Ayrıca bulunduğum yeri de biliyordum. İkinci defa çarpışmıştık bu merdivenlerde. Gülümseyerek çevirdim resmin arkasını.

"Burası da ikinci kez çarpıştığımız ve aynı okulda olduğumuzu anladığımız yer, merdivenler. Burada da birini çarptırmak istemedim. Çarpacak kişi benim tuttuğum biri olsa da kıskanıyorum da seni. Her neyse, merdivenleri çıkmayı devam edebilirsin."

"Şapşal," diye mırıldanarak bu zarfı da çantama attıktan sonra merdivenleri çıkmaya devam ettim. Eski sınıfımın olduğu kata geldiğimde duyduğum mesaj sesiyle durdum ve telefonuma baktım.

"Pardon, söylemeyi unutmuşum. Yanıma gelmeden önce bir de sınıfına uğraman lazım."

Telefonu çantama attıktan sonra eski sınıfıma doğru ilerledim. Kapıyı açarak içeri girdim ve girdiğim gibi de öylece kalakaldım. Sınıfta masa veya sıra yoktu ve her yer rengârenk balonlarla kaplıydı. Tavanda bile uçan balonlar vardı. Duvarlar ise baştan sona, belli aralıklarla tozpembe zarflarla kaplanmıştı. Hatta bazı uçan balonların uçlarına dahi zarflar bağlanmıştı.

Ne yapacağımı bilemeyerek odayı izlemeye devam ettim. Hissettiğim şaşkınlık, heyecan ve mutluluktan dolayı ayaklarımda derman kalmayınca yere yığılmamak için kapıya tutundum ve bir şey daha gördüm. Kapının kenarına küçük bir iğne kutusu montelenmişti. Kutunun üstünde ise 'balonları patlatman gerekiyor' yazıyordu. Gözlerimi kısıp yazıyı tekrar okudum ve kutudaki iğnelerden birini alarak en yakınımdaki balona doğru ilerledim. Daha sonra eğilerek elimdeki iğneyi kırmızı balona batırdım. Patlayan balonun sesi sınıfta yankılanırken balonun içinden bir şey yere düştü. Düşen şey ise Batu'yla fotoğrafımızdı. Üniversite mezuniyetindeyken çekildiğimiz bir fotoğraftı.

Şaşkınlıkla "Hadi canım," diye mırıldandım ve iğneyi sırayla diğer balonlara batırmaya başladım. Her balonun içinden bir fotoğraf yere düşüyordu. Uçan balonlardan birinin ipini çekip elimdeki iğneyle onu da patlattım ve balonun içindeki fotoğraf yere düşüşünü izledim. Dolan gözlerimden yaşlar boşalırken elimle ağzımı kapatarak hıçkırığımı engelledim. Ne yapmıştı bu çocuk? Neler yapmıştı böyle?

Saçlarımı arkama atıp derin bir nefes aldım ve yerdeki fotoğrafları toplamaya başladım. Farklı yerlerde, farklı hallerde çekildiğimiz bir sürü fotoğraf... Gözlerimi odada gezdirirken kapının yanındaki duvara yapıştırılmış olan zarfa doğru ilerledim. Zarfı açtıktan sonra içindeki kâğıdı çıkardım ve resmi incelemeye başladım.

Müzik aletleriyle dolu bir odada çocuğun da içinde olduğu bir grup sandalyede oturuyor ve sahnede elinde gitarla şarkı söyleyen kızı dinliyorlardı. Resmin arkasını çevirerek yazıyı okudum.

"Seni şarkı söylerken duyduğum ilk an."

Gülümseyerek kâğıdı yeniden zarfın içine koydum ve diğer zarfı açtıktan sonra içindeki resmi alıp incelemeye başladım. Resimde çocukla bir köpek karşı karşıya duruyorlardı. Kız ise çocuğun arkasına saklanmıştı. Resmi çevirerek arkasındaki yazıyı okudum.

"Korkak prensesin, prensine ilk kez sığındığı an."

Ağlamaya devam ederken kâğıdı yeniden zarfa koydum ve diğer zarfı açıp içindeki resmi çıkardım. Deniz kenarıydı. Çocuk küçük bir kalabalığın içinde kıza bakıyordu. Kız ise bir çocuğun yanında oturmuş gitar çalıyordu. O anı hatırlayınca buruk bir gülümsemeyle resmi çevirip yazıyı okumaya başladım.

"Ve bizim şarkımızı söylediğin ilk an."

Kafamı kaldırıp diğer zarflara baktım. Bu kadar şeyi ne ara hazırlamıştı? Daha da önemlisi bunca şeyi ayrıntılarıyla nasıl hatırlayabiliyordu?

Kâğıdı zarfa yerleştirdikten sonra diğer zarflara da teker teker baktım. Birinde ilk kez beraber sinemaya gittiğimiz günü anlatmıştı. Liseyi bitirişimizi, ailecek Antalya'ya tatile gidişimizi, aynı üniversiteyi kazanmamızı, dedemlerin terasındaki konuşmalarımızı, ilk öpüştüğümüz zamanı ve daha birçok şeyi... Hepsini resmettirmiş ve arkalarını kendi el yazısıyla doldurmuştu.

Bütün zarflara teker teker baktıktan sonra son zarfa geldiğimde onu açmadan sınıfa kısa bir bakış attım. Tavan hala uçan balonlarla; zemin ise patlatmadığım balonlar, patlattığım balonların çöpleri ve yere düşen resimlerle doluydu

Önüme döndüm ve derin bir nefes alarak son zarfı açıp içindeki kâğıdı çıkardım. Resmi gördüğümde verdiğim tepkiler gözlerimi büyütmek, yutkunmak ve sonrasında buruk bir şeklide gülümsemek oldu.

Resimde şuan bulunduğum sınıf vardı ve tam anlamıyla şuan resmedilmişti. Şu andan farklı olan tek bir şey vardı. O da sınıfın ortasında tek dizinin üstüne çökmüş çocuk ve ağlayarak ona bakan kızdı. Bir süre daha resme baktıktan sonra resmin arkasını çevirdim.

"Başını sağa çevir."

Hızla sağ tarafıma döndüğümde kapının önünde gülümseyerek bana bakan Batu'yla göz göze geldim. Uzun bir süre konuşmadan öylece durduk. Aramızdaki uzun süreli sessizliği bozan şey, aniden hıçkırmam ve bunun üzerine koşarak Batu'nun boynuna atlamam oldu. Batu kollarını sıkıca bana doladıktan sonra beni kendine bastırdı. Yaşadığım yoğun duygu karmaşasının yüzünden hıçkırarak ağlamaya başladım. Batu hiçbir şey demeyerek sabırla sakinleşmemi bekledi.

Nihayet gözyaşlarım durduğunda beni kendinden ayırıp gülümsedi ve sağ dizinin üzerine çöktü. Ceketinin cebinden siyah bir yüzük kutusu çıkararak bana uzattı.

"Düğünümüze iki hafta kaldığını düşününce evlenme teklifini şuan yapmamın saçma olduğunu biliyorum ama zaten benden akıllıca bir şey beklenmezdi değil mi?" diye sorduktan sonra güldü ve devam etti.

"Şuan söylemek istediğim o kadar çok şey var ki prenses... Ama bir türlü toplayamıyorum aklımdakileri, dilim varmıyor. Zaten çok da dinleyebilecek gibi durmuyorsun," deyip güldü. Daha sonra ciddileşerek elalarını mavilerime dikerek sıcacık baktı bana.

"Bir imzayla yaralarımızı bir daha açılmamak üzere mühürleyelim, ne dersin? Benimle evlenir misin prenses?"

Ellerimi yanaklarıma koyarak dolu gözlerimle baktım ona. Âşık olduğum yüzüne... Kafamı deli gibi sallayarak "Evet!" diye bağırdım. Batu'nun yüzündeki gülümsemesi kocaman olurken yüzüğü kutudan çıkarıp öptüğü yüzük parmağıma taktı. Daha sonra ayağa kalkıp gözyaşlarımı sildi.

"Çok mutlu olacağız, inanıyorsun değil mi?" diye sordu. Tüm samimiyetimle "İnanıyorum," diye fısıldadım. Delicesine inanıyordum. Biz, birbirimize hep iyi gelmiştik. Yan yana olduğumuz müddetçe de hep iyi gelecektik...

Continue Reading

You'll Also Like

963K 60.1K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
789K 45.8K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
346K 25.8K 43
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...
2.2M 71.8K 56
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...