Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYOR

By ilmelistan

4.8M 511K 109K

"Soyun!" dedi ve dudaklarındaki o histerik, şeytani gülümseme yeniden kendisini gösterdi. "Bunu yapamam." de... More

❦ BİRÇOK KÖTÜ ALIŞKANLIĞIM VARDIR... /BÖLÜM ●1●
❦ KENDİMİ BİR KAFESE HAPSETTİM /BÖLÜM ●2●
❦ ŞEYTANDAN NASİBİNİ ALMAK ADINA /BÖLÜM ●3●
❦ BAŞKALARINA ODAKLANMAN GEREK /BÖLÜM ●4●
❦ BUNU SEN SEÇTİN /BÖLÜM ●5●
❦ BENİM KARIM /BÖLÜM ●6●
❦ ŞAH MAT /BÖLÜM ●7●
❦ TİŞÖRTÜNÜ ÇIKART /BÖLÜM ●8●
❦ MUTLU YILLAR /BÖLÜM ●9●
❦ MASAJ YAPMANI İSTİYORUM /BÖLÜM ●10●
❦ BORNOZ /BÖLÜM ●11●
❦ GÖKYÜZÜNÜN İLACI /BÖLÜM ●12●
❦ BENİM İZNİM OLMADAN /BÖLÜM ●13●
❦ AVLUDA BİR AĞAÇ /BÖLÜM ●14●
❦ OYUNBAZ /BÖLÜM ●15●
❦ SOĞUK DUŞ /BÖLÜM ●16●
❦ YENİ BİR DİLEK /BÖLÜM ●17●
❦ SENDE BEN /BÖLÜM ●18●
❦ KAPALI DÜNYALAR SENFONİSİ /BÖLÜM ●19●
❦ TOPRAĞA DÜŞEN İLK YAPRAK /BÖLÜM ●20●
❦ SÜKÛNETİN AMANSIZ ÇAĞRISI /BÖLÜM ●21●
❦ KIZGIN KÖMÜRLER ALTINDA /BÖLÜM ●22●
❦ YERE DÜŞEN AĞLAMAZ /BÖLÜM ●24●
❦ GÖRÜNEN DAĞIN ARDINDAKİ DÜNYA /BÖLÜM ●25●
❦ DERİMİN ALTINDAKİ KARINCALAR /BÖLÜM ●26●
❦ YATAK ODASI / BÖLÜM ●27●
❦ ŞEHVETİN SICAK KOLLARI +18 / BÖLÜM ●28●
❦ NEDENİ BİLİNMEYEN SORUNLAR / BÖLÜM ●29●
❦ SU YOLU / BÖLÜM ●30●
❦ KULÜPTEKİ STRİPTİZCİLERİM / BÖLÜM ●31●
❦ 6 MİLYON TL / BÖLÜM ●32●
❦ SOĞUK KALPLER YARALAR / BÖLÜM ●33●
❦ SENİ KİRLETEBİLİRİM / BÖLÜM ●34●
❦ PART 1 / BÖLÜM ●35●
❦ PART 2 / SARIMSAKSIZ OLSUN / BÖLÜM ●35●
❦ DİLRUBA' NIN YÜZÜĞÜ / BÖLÜM ●36●
❦ NEREDEYDİN SEN? / BÖLÜM ●37●
❦ MASA LAMBASI / BÖLÜM ●38●
❦ ONUN KIRDIĞIM KANATLARI VAR / BÖLÜM ●39●
❦ SAKLI KALAN / BÖLÜM ●40●
❦ ONUN YAZDIĞI HİKAYELER / BÖLÜM ●41●
❦ ONUN ELLERİNDEKİ GÖZYAŞLARIM / BÖLÜM ●42●
❦ BENİM KANATLARIM / BÖLÜM ●43●
❦ ZİHNİMDEKİ TANIDIK PİYES / BÖLÜM ●44●
❦ KARMA ACIMAYI SEVMEZ / BÖLÜM ●45●
❦ ÇALINAN PANDORA KUTUSU / BÖLÜM ●46●
❦ BENİ TEMİZLER MİSİN? / BÖLÜM ●47●
❦ ONUN GÖZLERİNDEKİ IŞIK / BÖLÜM ●48●
❦ GERÇEKLERİN YILDIZ TOPU / BÖLÜM ●49●
❦ ÇAMURA BATAN TOPUKLULAR / BÖLÜM ●50●
BİR ANI
❦ KÜTÜPHANE DUVARLARI ARDINDA / BÖLÜM ●51●
❦ MASANIN ALTINDAN / BÖLÜM ●52●
❦ BÖLÜM ●53●
Hellö
❦ BÖLÜM ●54●
Deliler Ağlamaz Kitap Oluyor
YAZARLARA YARDIM
İzole ve Yeni İngilizce Serüvenim
DUYURU

❦ SERSERİ ADAMLAR APTAL KIZLARI SEVMEZ /BÖLÜM ●23●

49.4K 2.5K 516
By ilmelistan

Hellö 💦

Anlam veremediğim birçok sorum vardı aslında insanlara. Konduramadığım birçok cevap ve kondurabildiğim birçok yanlış... Onlara baktığımda, görmek istemediklerimin ardında saklanmak, gözlerimi kapatmak sanki ebedi görevimdi. O, karşımda oturmuş, yıllardır ondan duymayı beklediğim cevabı ellerimin arasına verirken gözlerinin içerisindeki parıldamayla gözlerimi alabiliyor. Nefesim boğazımda kesilmiş kalmış, sanki o an, duygularımla ruhum bir bağ kuruyor ve ben başka bir şekilde yaşamaya göz dikiyorum.

Sevdiğim adam, boşa çıktığını düşündüğüm ilanı aşkımdan sonrasında aslında hiçbir şeyin benim düşündüğüm gibi bir şey olmadığını söyleyerek karşımda oturuyor.

Ruhum, bir bezin söndürülerek sıkılması gibi sıkılıyor. Kahretsin, akılalmaz bir dünya içerisinde hapis bırakılmış gibi hissediyordum. Son sözleriyle, bileklerimdeki kelepçeyi çözüyor ama o an, hapishanede, binlerce insanın bulunduğu bir koğuşta değil de artık bir kodeste gibiyim. Işık yok. Su yok. İnsana dair hiçbir şey yok. Sadece ben ve suçlarım...

Derin bir nefes alıyorum bir şeyler söylemek için ama hayır, tek kelime edemiyorum. Oysaki ben bu zamanı yıllardır iple çekip türlü türlü hayallerini kurmuyor muydum? Tam ondan ümidimi kestiğim o vakitte, nasıl oluyordu da hayallerimi gerçekleştirerek beni bir dünya içerisine hapsedebiliyordu?

"Bir şey söylemeyecek misin?"

Ne söylemeliydim? İşte ben de şu an tam olarak bunu bilmiyordum. Oysaki defalarca provasını yaptığım bu sahneye karşılık söyleyecek türlü cevaplarım yok muydu? O zaman neden bulduğum bütün cevapların şu an söyleyecek doğru sözler olmadığına inanıyordum?

Hayır hayır. Aslında, her şey düşündüğümden çok daha farklı. Peki neden farklı?

Ona bakıyorum öylece. O kestanerengi gözlerindeki parıldamanın altında benim gözlerimin nasıl ışıldadığını düşünüyorum. Beklediğim kadar mutlu olmuş muydum? Aslında, beklediğimin aksine, beklemediğim zamanda gelen bu itirafla neden tatmin olamadığımı hissediyordum? Neden artık bütün çabalarımın sonucunda şen şakrak olamıyordum?

Çünkü artık o eski Ayza değildim. Onun karşısında oturan kadın, artık saf duygularıyla gözleri kör olmuş bir aşık değil. Hayır hayır, ona karşı duyguları olan ama büyük yara almış bir kadınım. O an beni de böyle kötü hissettiren bu ya. Başımda onca derdim varken, uğrunda hayatımı verdiğim adamın itirafı artık eskisi kadar büyük bir önem taşımıyor sanki. Bir umut, bir kurtuluş sunmuyor.

Vural gibi bir bataklık içerisinde boğazıma kadar batmışken şimdi durup nasıl onun duygularına karşılık verebilirdim ki?

"Ne söylememi bekliyorsun?"

Boğazımı temizleyip söylediğim sözlerin ardından ne düşündüğünü merak edercesine baktım gözlerine. Artık orada cevap bekleyen, umutlarla dolu olan taraf değildim. Yavuz'la masada sanki yer değiştirmiştik ve ben, tıpkı onun gibi sözleşme yüzünden onu reddetmek üzereydim. Çünkü bulunduğumuz bu durum, trajikomik bir romandan alıntıymışçasına ironik.

Tanrım! Hayır. Denemek istiyorum. Hayalini kurduğum o dünyayı hâlâ elimde olmadan merak ediyorum. Birlikte olursak, biz olursak ne olurdu? Oysaki ikimiz de farklı insanlarla evli iki yabancı olmamış mıydık birbirimize?

"Sen evlisin."

Bu, onu rencide etmek için kurduğum bir cümle değildi. Kendimi ikna etmeye çalışıyordum. O an, alabora olmuş gemimde, kamaraya binebilecek yanı arayan çaresiz bir denizci gibiydim.

Kaşları çatık bir şekilde bana bakarken sanki o da bulunduğu durumu uzun zamandır düşünüyormuş gibi bana bakıyor.

"Biliyorum. Ama bu, senin de evleneceğin anlamına gelmez. Bu kadar erken karar veremezsin. Üstelik benim yüzümden onunla birlikte olmuşken..."

Bir an, tüylerim diken diken oluyor. Sanki Vural'ın bana yaptıklarını biliyormuş gibi hissetmeye başlıyorum ama hayır, bu imkânsız. Bilse beni burada bir dakika  bile oturtmayacağına adım kadar eminim.

"Senin yüzünden olduğunu nereden çıkardın?" dedim aklımı ondan kurtarmak adına. Yanlış yoldaydım ve ben o yolda kaybolmak için canımı bile verirdim ama ölmeme bile izin vermeyen bir adamla birlikteydim.

"Ayza, herkesin içerisinde anlattığın o saçmalığa inanacağımı nereden çıkardın?"

Derin bir nefes alıp onu yalanlayabileceğim en iyi yolu aradım ama bulamadım. Hayır, bununla uğraşacak kadar vaktimiz yoktu. Evet, ondan beklediğim cevabı sonunda almış olabilirdim ama ikimiz de bunu söylemek için yanlış zamanı seçmekle yükümlüydük.

"Yavuz, ikimizin de neyi önemsediği ya da nerede ne söylediğinin artık bir önemi yok. Sen evlisin, ben de iki hafta kadar kısa bir süre içerisinde evleneceğim."

Kaşları çatılmış halde bana bakarken gözlerimi ondan kaçırmamak için kendimi öyle zorluyorum ki tırnaklarım, avuç içlerimde yarım ay şeklinde hilaller oluşturuyor.

"Ayza, bir inat uğruna hayatını Vural'a bağlamaya hazır mısın? Hem, sana evlilik sözleşmesinden bahsetti mi?"

Yutkundum.

"Başından beri biliyordum."

Şaşırıyor. Beni pes ettirmek için girdiği bu çaba karşısında ağlamak istiyorum ama göz yaşlarım artık tükenmişti. Ağlamaya en çok ihtiyacı olduğu o vakitte ağlayamamanı verdiği acıyla yüzleşiyordum.

"Peki ya bana olan hislerin?"

Ne yapmaya çalışıyorsun Yavuz? Evet, bana karşı hislerin olduğunu dile getirdin ama ne bekliyorsun? Sen evlisin. Bulunduğum evde, başka bir kadınla aynı yatağı paylaşıyorsun. Gözlerimin önünde evlendin sen.

Peki, senin ondan farkın ne? Onun bulunduğu evde, evlendiği kadının kardeşi ile birlikte değil misin? Aynı evde onunla uyuyup bir de üstüne evlenmeden o adamla birlikte olmadın mı?

Hayır, kimse benim başıma ölüm dayamadı. Ben, bunları yapmak zorundaydım.

Değildin. Onunla birlikte olmak zorunda değildin.

Kendimle verdiğim savaşa karşılık dudaklarım aralanıyor. Vural'a karşı olan korkumla baş başa bırakılıyorum sanki.

"Sana karşı olan hislerim, Vural'a karşı olanlardan fazla değil."

Hayal kırıklığı... O gözlerin barındırdığı anlam tam olarak bu.

"Sana şu an, seni sevdiğimi söylesem ne değişecek? İkimiz için de çok geç olduğunun farkında değil misin?"

"Benim için geç olabilir ama senin için değil. Evlenmeyebilirsin." dediğinde bu sefer onun bencilce konuştuğunu fark ettim. İstemsiz sabahtan beri savaş verdiğim öfkem yeniden o an ortaya çıktı.

"Sen evlenirken sıkıntı yok da ben evlenince mi var?"

"Ayza! Ben, seninle olamayacağımızı düşündüğüm için evlendim." dedi sesini hafiften yükselterek. O an, şaşkınlıkla etrafta birisi var mı diye bakındım. Kimseyi görmeyi beklemiyor olmanın verdiği rahatlık, gözlerimin önünde beliren görüntü ile kalbimde çarpıntı olmasına neden olacak kadar fazla büyük bir hisle beni karşıladı.

Çünkü Yavuz'un eşi, Tuğba karşımda duruyordu.

Kamelyanın dışında durmuş, öylece bize bakarken korkuyla Yavuz'a döndüm. O da anladı birisini gördüğümü. Hızlıca dönüp benim de baktığım yere bakmasıyla bu sefer korkuyla yüzleşen tek insan ben olmamıştım.

Duymuş muydu?

Muhtemelen...

Boğazımda inanılmaz bir düğümle karşı karşıya kalırken ayak parmaklarıma kadar uyuştuğumu fark ettim. Tuğba ise olduğu yerde hareketlenip yavaşça kapıyı araladı ve içeri adımladı.

Ben bitmiştim. Vural, bunu duyduğu an, beni öldürecekti.

İçeri girdi ve yavaşça kapıyı kapatıp uzun uzun ikimize baktı. Tek kelime etmesini bekliyordum. Hakaretler etmesini, ortalığı ayağa kaldırarak herkesi başımıza toplamasını ya da ağlamasını... Onun yerine duyduklarım, kafamın karışmasına neden olmuştu.

"Ben de sizi arıyordum. Herkes içeride Ayza'yı bekliyor." dediğinde dönüp bana baktı. Gözlerinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Kahretsin, bu işte bir terslik vardı. Bizi duymamış mıydı?

Dönüp Yavuz'a baktım. Şoktaydı. Az önce söylediklerini duydu mu duymadı mı karısını anlamaya çalışıyordu ama ben o an, bu durumdan kurtulabilme ihtimalinin verdiği hevesle hızla başımı onaylar anlamda salladım.

"Tamam o zaman. Ben içeri gideyim." diyerek yerimden kalktığımda Tuğba önümü kesmişti. O an öyle bir korkuyla sarmalandım ki onun ağzından çıkacak tek kelimeye odaklanmıştım.

"Sen ağladın mı?"

Öyle bir rahatlama ile karşı karşıya kaldım ki ne diyeceğimi bilmeksizin ağzımda bir şeyler geveledim.

"Polenlerden dolayı... arada böyle oluyorum."

"Kötü görünüyorsun. İstersen bir doktora görün." dediğinde hızlı bir soluk çektim içime. Pahalı parfüm kokusu burnuma dolarken başımı aceleyle onaylar anlamda salladım.

"Olur. Tabii, giderim. Neyse, ben artık gitsem iyi olacak." dedim ve yanından geçmek için bir hamlede bulundum. Önümü kesmedi. O an, kafamda bir sürü soru işareti olsa da kıyameti koparmamasının verdiği bir rahatlama ile kamelyadan çıkıp eve doğru hızlı adımlarla yürümüştüm. İçeri girdiğimde ise herkes salonda, koltuklara yerleşmiş, büyük ekran televizyondan bir kanalı izliyordu. Yanlarına geldiğimde ise beni ilk fark eden Ercüment amca olmuştu. Utançla gözlerini üzerimden kaçırmasına şahit olsam da artık bu olaya kafam takılmayacak kadar farklı bir konuya odaklanmıştım bile.

Gözlerim anında Vural'a kayarken onun da gözlerini televizyondan çekip bana döndüğünü gördüm. Hızlıca beni süzmüş ve yüzümün hâline karşılık kaşlarını çatarak yüzüme bakmıştı. Evet, bir de bu sorunla ilgilenmem gerekiyordu.

Bu adamdan nefret ediyordum ama bu adamla evliydim. Bu adamdan nefret ediyordum ama bu adamla hayatımı geçirmek zorundaydım. Bu adamla evliydim ama yaptığı kötülüklerden dolayı kimseden yardım alamayacak kadar yalnızdım.

Bu adamdan nefret ediyordum ama dile getiremeyecek kadar köreltilmiş ve törpülenmiştim.

"Ayza, sen ağladın mı?"

"Hayır, polenlerden dolayı arada böyle oluyorum." diye tekrar aynı yalanı uydurdum. O an, gözleri benimle kesişen Ercüment amca ise telaşlı bir halde ne diyeceğimi bekliyordu. Vural'a karşı gerilen bir tek ben değildim.

Yavaşça ilerledim ve Vural'ın yanına geldim. Kafamı ne kadar çok çalıştırırsam o kadar iyiydi çünkü birazdan Tuğba'nın içeri girmesi ve ortalığı birbirine katması muhtemeldi. Vural'ı buradan uzaklaştırmam gerekiyordu.

"Satranç oynayalım mı?"

Saçma bir soruydu evet ama aile ortamında onu ortadan kaybedebileceğim en masum istek tam olarak buydu.

"Vural işten yeni geldi Ayza. Bırak da biraz dinlensin." diyen Müzeyyen Hanım'sa anında beni utandırmak için hamlesini yapmaktan geri kalmamıştı.

Kalbim sanki göğüs kafesimi parçalayacak gibi atarken gözlerim, Vural'ın o yeşil gözleriyle kesişiyor. Bu adamın gözlerinden korktuğum kadar hiçbir şeyden korkmadığımı fark ediyorum o an. Utanmanın bir önemi yok. Hayır, önemli olan tek şey benim, içimdeki bu korkudan kurtulmam...

Odadaki sessizlikte boğulurken ne yapacağımı bilmez bir halde öylece ayakta dikiliyordum ki birden ayağa kalkan Vural ile bir adım geri gitmek zorunda kalıyorum. Ne yapmaya çalıştığını anlamlandırmaya çalışıyordum ki arkamda oturan annesine dönüp bakıyor.

Ayza yakında eşim olacak kadın. Ona ayıracak her zaman vaktim var anne."

Yutkunuyorum. Annesine karşı beni koruması da neyin nesi? Oysaki... Oysaki... Tanrım! Bunları söyleyen kişi Vural'dı. Bunu söylediğine ne kadar şaşırabilirdim ki? Sağı solu belli olmayan manyağın tekiydi.

"Ah, oğlum. Ben senin iyiliğin için söy..." demesine kalmadan Vural, sözünü kesmişti.

"Biz satranç oynayacağız. Sonrasında da uyuruz muhtemelen. Aşağı inmeyeceğim yani. Size şimdiden iyi geceler."

Evet. Vural, o an tam olarak dinleneceği süreyi bana ayıracağını dile getirircesine konuşmuştu.  Annesini herkesin içerisinde bariz bir şekilde uyarırken beni kendi elleriyle yücelmişti. İyi de neden böyle yapıyordu ki? O değil miydi bana her istediğini yaptırmaya çalışan adam? Şimdi de annesi karşısında neden küçük düşmemi bu kadar önemsemişti?

"Hadi." diyen Vural ise uzandı ve elimi tuttu. Kocaman elinin içinde kaybolan elime gözlerim takılırken ayaklarım peşinden adımlıyordu. Kafam ne kadar karışmış olsa da bu duruma sevinememek mümkün değildi. Olmuştu işte. Vural, aşağı inmeyeceğini söylüyordu. Bu gece, Tuğba gerçeğinden korkmamam gerekiyordu.

Hoş, duymuş muydu? Duysaydı, böyle tepki verir miydi? Hiçbir şey kaybetmeyecek bir kadın olarak arkasında ailesi söz konusu olan bir kadından bahsediyorduk. Neden duymazdan gelsindi ki?

Merdivenlerden Vural'ın yönlendirmesiyle çıkıp oyun odasının önüne geldiğimizde Vural duraksadı. Benim odamda oynamayıp buraya gelmemize şaşırsam da sesimi çıkarmadım. O oda, nedense artık içimi daraltıyordu. Burası evde gelebileceğim güzel yerlerden birisiydi.

İçeri girdiğimizde ışıklandırılmış akvaryum, odanın ışığını yeterince sağlıyordu. Satranç koltuklarına yerleştiğimizde ise gözlerim istemsiz Vural'ın uyumlu bir şekilde davranıyor olmasına takılmıştı. Onunla dünden beri ilk defa karşılaşıyorduk ve ben, ona olan nefretimden u dönüşü almak üzereydim.

Elimi kolumu bağlayan bu adamdı. Karşımda oturmuş, itinayla taşları siyah ve beyaz kare kutucukların arasına yerleştirirken ne düşündüğünü merak ediyordum. Babası, her şeyi öğrenmişken oğluna bundan bahsedecek miydi? Sanmıyorum. Sanki babası, benden daha çok korkar gibiydi oğlunun bunları öğrenmesine. Biliyorlardı aslında Vural'ın nasıl bir karaktere sahip olduğunu ama bilmezden gelmek onlar için daha normal geliyor olmalıydı zira beni attıkları uçurumun farkında olsalar da tek kelime etmeyecek kadar bencillerdi.

Onlar da Vural gibiydi...

"Beyaz mı olacaksın siyah mı?"

Sakin ses tonunun üzerimde bıraktığı etkiyi kenara sürükledim ve "Beyaz." dedim. Tahtada beyaz taraf zaten benim önümde duruyordu. Bu yüzden ilk hamleyi ben yaptım ve piyonu iki adım ilerlettim. Onunla satranç oynamak, sanki farklı bir iletişim aracımız gibiydi. Onca olandan sonrasında onunla karşılıklı oturmak zorunda olmam şöyle dursun, artık ne yapmam gerektiğini çözemiyordum.

Tek yol vardı o da Vural'a aitti. İyi de ben o yolda tükenmeye yüz tutmuş, unutulmuş bir yol gibi otlarla bezenecektim. Güneş, üzerime vurduğu her seferinde yeni açtığı çiçeklerle kaybolup, kamufle olacaktım.

Derin bir nefes alıp verdim. Belki de o yolu yeniden yapmam gerekiyordu. Belki de bu yolu kabullenmem ve kurtulamayacağımı aklıma kazımam gerekiyordu.

"Bugün odanı ayarlamaya başladılar." diyen Vural, sessizliği bozan taraf olmuştu. Benimle sohbet etmeye mi çalışıyorsun?

"Neler geldi?"

"Parkeleri yerleştirdiler. Kış bahçesi tarafı için kumlar ve çimentolar getiriyorlardı. Sonrasında gitmedim." dediğinde hamlesini yeniden yapmıştı.

Garipti. Onunla normal sohbet edebildiğim bir evreye ne zaman gelmiştim?

Hayır hayır, onunla normal sohbet etme durumuna kendim gelmemiştim, bu bir zorunluluktan ibaretti. Ona yine esip gürlesem yine aynı insan olarak beni cezalandıracaktı.

Tanrım! Peki ya ben, nasıl kurtulacağım bu adamdan?

"Peki ya okulum?"

Asıl merak ettiğim soruları artık dile getirmek istiyordum. Kafamdaki binlerce sorunun altında ezilmek ruhumu yıpratıyordu.

Duraksadı ve yeşil hareleri üzerimde aheste aheste dolanıp yeniden uzandı ve taşını hareket ettirdi. Güzel hamle yapmıştı. Bu sayede atım ya da filimi feda etme gerekecekti.

"Ne olmuş okuluna?"

Filimi feda ettim.

"Gitmeme izin verecek misin?"

Sessizlik. Hamlesini yaptı ve filimi yemek yerine piyonumu yedi ve ben şaşırdım. Ne yani, görmemiş miydi? Ya da bana insaf mı ediyordu?

Kaşlarım çatıldı. Dikkatle ona baktığımda düz yüzünden tek bir duyguyu bile okuyamıyordum.

"Okumana engel olmayacağım."

O an, bedenimdeki rahatlama kafamda beliren yeni bir soruyla yüz göstermişti.

"Ama?" dedim devamını biliyormuşçasına merakla ona bakarken. Bundan sonrası neden hoşuma gitmeyecekmiş gibi geliyordu?

"Aması yok. Buna engel olacağımı mı düşündün?" dediğinde sorusuyla kenara sıkıştığımı fark ettim. Tanrım, bu adamla iki taraflı oyun oynamak beynime fazla geliyordu.

Kalesini yedim ve birkaç hamle sonrasında onu şah mat yapabileceğim gerçeği ile istemsiz heyecanlandım.

"Senin hakkında, beni şaşırtmak konusunda oldukça ustasın." dediğimde dudağını kenarı yavaşça yukarı kıvrıldı. O kıvrım, soğuk yüz ifadesine bir güneş doğurmuştu sanki. Neden her gülümsemesinde bir şekilde etkileniyordum?

"Kazanan için bir iddiada bulunmadık?" dediğinde fark ettim. Her defasında onunla bir iddiaya tutuşmak, garip bir gelenek gibi olsa da kaybedecek olmasına rağmen ne istediğimi sorması tuhafıma gitmişti. İstemsiz tahtaya üstünkörü baktım ama hayır, iki hamle sonrasında şah mat olacaktı. Yine de bunu umursamıyormuş gibi karşımda oturuyordu.

"Ne istiyorsun?" dedim merakla. O ise iki parmağına yavaşça başını yasladı ve çekik gözleri daha da gerilirken kirpiklerinin arasından içimi üşütecek kadar soğuk bir şekilde bana baktı. Tanrım, ne düşünüyor olabilirdi? Aklında nasıl bir fırtına kopuyordu ki ben ona bakarken bu kadar ürkebiliyordum?

"Ben kazanırsam, düğünle öyle bir ilgilenmeni istiyorum ki her şeyi hayallerindeki gibi yapman gerekiyor." dediğinde şaşkınlıkla bir an öylece kalakaldım çünkü söylediklerini sindirmeye çalışıyordum. Tanrım! Bu adamın amacı neydi? Neden böyle bir istekte bulunuyordu ki? Hani, başından beri bir soru hakkı istemesi nereye gitmişti? Artık o sorunun cevabını merak etmiyor da benim düğünle ilgilenmemle mi ilgileniyordu?

"Aramızda yaşananlardan sonra, hâlâ bu evliliği resmileştirmek istemediğinin farkındayım." demesiyle nefesim, boğazımı yakıp geçti.

Bu adam, nasıl oluyordu da her sözüyle beni iliklerime kadar şaşırtabiliyordu?

"Yine de ileride, evlendiğin o güne dair bir eksiklik hissi yaşamanı istemiyorum."

Anlamsızlığın içerisinde yüzüyordum. Kafamda da bir sürü soru vardı evet ama karşımda oturup bana bu sözleri söyleyen adama hâlâ bir kalıp oturtamıyordum. Kafamı çorba gibi karıştırıyor, ardından kötü yönünü sorgulamamı sağlıyordu. Oysaki onca kötülüğü yapan, beni perişan haâe getiren adam, ondan başkası değildi ki.

"Vural... Her şeyi zorla yapmışken neden gelecekte evlendiğimiz gün hakkında yakınacağımı sanıyorsun?" dediğim vakit o ilk baharın izlerini taşıyan gözleri sanki bir çiçek gibi yeşerdi. Gökyüzüne bakan bir papatya kadar temiz ve berraktı.

"Çünkü sen, bana alışıyorsun."

Ona alışmak mı? Neden tenimin üzerine hafiften kesikler atılıyormuş gibi hissediyordum?

"Beni, sana alışmak zorunda bırakıyorsun."

"Senin zorunluluğun, benim geleceğim."

Kaşlarım çatıldı istemsiz.

"Sen geleceğini seçebilirken bana şans tanımıyorsun."

"Sana şans tanımıyor olmam, seçimlerini güzelleştiremeyeceğim anlamına gelmez."

Bana yaşattıklarına ilk elden şahit olmasaydım o an ona inanabilirdim zira bu adamın dudaklarından çıkan sözlerin inandırıcılığı, tanrının varlığı kadar doğrusaldı.

"Neden normal insanlar gibi davranmayı denemiyorsun? Madem benimle evlenmek istiyorsun, o zaman neden beni buna ikna etmek yerine istediğin anda olsun istiyorsun? Bu böyle olmaz. Sen istiyorsun diye herkesin gözünde seninle evlenmiş görünebilirim ama ruhen hâlâ senin eşin olduğuma inanmayacağım. Bunu nasıl değiştireceksin?"

"Ruhen, benden nefret ettiğini düşünen de sen değil miydin?" dedi ve yavaşça yerinde doğrulup dikleşti hemen ardından ise eğilip dirseklerini dizine koydu ve elini önde birleştirmişken bana daha yakından bakmaya başladı.

"O zaman neden her fırsatta benim sana sunduğum mesafenin azalması için çabalayıp durdun?"

Dudaklarından çıkan sözlerin keskinliği ile kanamaya başladım sanki.

"Benimle oyun oynuyorsun." dedim ama bu, onun sözlerinin yanında mantıklı bir cevap değildi. Hayır, onu bu şekilde alt edemezdim.

Yavaşça alt dudağını büktü ve sakin bir şekilde konuştu.

"Hayır, ben seni hayatımda istedim ama sen istemediğin sürece sana dokunmayacağıma da yemin ettim."

Utancım, okyanusta yüzen bir gemiydi ve hırçın dalgaların arasında alabora olmaya yüz tutmuş gibiydim. Buna verebilecek bir cevabım yoktu. Sessizleşmiştim. Öylece bütün hırsımla gözlerine bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.

"Bunu sen seçtin."

Neden ona cevap veremiyordum? Neden ona nefretimi her şekilde dile getirebileceğim bir haklılığımı kendimde bulamıyordum?

"Seçimlerine karışıyor olmam, sana seçim şansı vermediğim anlamına gelmez. Bu hayatta nefes aldığın sürece benim yanımda olmak zorunda olman da benden ömür boyu nefret edemeyeceğin gerçeğini örtmez." demesiyle öylece ona bakakalmıştım. O ise uzandı ve vezirini oynattı. Söylediklerinin etkisinden kurtulamamışken yeniden konuşması ile öylece kalakalmıştım.

"Şah mat."

Onun zekası altında ezilmenin verdiği hayretle örseleniyordum. Ruhum sanki beni tepe taklak edecek kadar dövüyor ve istediği yola sokmaya çalışıyordu ama ruhumla fikirlerimiz örtüşmeyecek kadar uç noktalardaydı.

Nasıl oluyordu da bu kadar zeki olabiliyordu? Nasıl oluyordu da beni her şekilde, her an alt edebilecek kadar hipnotize edebiliyordu.

Onu yeneceğimi sandığım o andan itibaren aslında benimle dalga geçmekten başka bir şey yapmamıştı. Onu yeneceğimi sanmam hoşuna mı gidiyordu bilmiyorum. Ama her defasında hüsrana uğrayacağımı kanıtlamak istiyordu sanki.

"Ben kazandığıma göre düğününü planlasan iyi edersin." dedi ve yerinden kalktı. Kalkmasıyla uzun boyunun altında ezilirken başımı geri atıp ona bakmak zorunda kalmışım.

"Benden istediğin herhangi bir şey var mı?" dedi ve sakin bir şekilde yüzüme bakmaya başladı.

Onda ne değişmişti ya da benim düşüncelerimde ne değişmeye başlamıştı çözemiyordum. Oturtamadığım her düşünce ise beni başka bir çıkmaz sokağa sokmaktan baka bir şey yapmıyordu.

"Hayır." dediğimde şaşkınlığımı hâlâ üzerimden atamıyordum. O ise istediğini bana yaptırabileceğinin verdiği rahatlıkla karşımda duruyordu.

"O zaman ben odama çekiliyorum. Sana iyi geceler." dedi ve arkasını dönüp odadan çıkmak için kapıya yöneldi. Bense ardından ona bakıyordum.

Bu adamla resmi bir şekilde evlenecektim. Herkes gözünde artık evli iki insan olacaktık. Peki ya sonra? Sonra ne olacaktı? Ondan artık nasıl kaçma yolu bulacaktım?

Bulamayacaktım.

Ondan kaçamayacak, bu altın kafeste nefes almaya devam edecektim.

O an fark ettim. Başa çıkamayacağım kadar zeki olan Vural ise bunların hepsini çok önceden fark etmişti bile. Biliyordu başından beri bu kararı vereceğimi aslında.

Ona alışmayı denemeliydim. Bu hayata alışmayı... Belki o zaman, daha çekilir bir hâl alırdı.

Bölüm nasıldı?

Yazar: İlayda Melis Okurgan

Youtube: Mel Okurgan
Instagram: ilmelistan
Twitter: ilmelistan

YARDIMCI HESAPLARI

Wattpad: melis_hikayeleri
Instagram: melseytanlari
Facebook: melis hikayeleri

Continue Reading

You'll Also Like

ELVİN By Sedef

Teen Fiction

41.2K 15.7K 43
"Wattys 2022 Yarı Final Kazananı" "Wattys 2021 Yarı Final Kazananı" Herkes adımı yansıttığımı söyler. Cennet çiçeği. Çocukken adım gibi bir yerde y...
283K 18.3K 102
(Wattpadde Bir deli Kumsal adlı ilk kitaptır.) (Düzenleniyor...) Üç abiyle yaşıyorsanız, bela mıknatısıysanız ve fazla güzelseniz hayat sizin için ço...
1.6M 27.1K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
75.3K 3K 45
TAMAMLANDI. sesin kulaklarımda hiç duymamış olmama rağmen [yarı texting.] ≠ berat ayberk özdemir fanfiction. #1 beratayberközdemir | 01.02.22 #1 gala...