ZEHİR (1)

By neslihan_gdk

14.4M 336K 79.9K

Eski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Alt... More

AÇIKLAMA
GEÇMİŞTEN...
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
2. Kitap, Veda ve Diğer Şeyler

FİNAL

85.3K 4.7K 1.7K
By neslihan_gdk

FİNAL

Bir daha güneş ışığını göremeyeceğimden emin olarak kapatmıştım gözlerimi ama şimdi göz kapaklarıma vuran sıcak ışığı hissediyordum. Bilincim yavaş yavaş açılırken en son ne düşündüğümü hatırlamaya çalışıyordum. Ayaz'ın dudaklarıma dokunan dudaklarını ve parmaklarıma kenetlenen parmaklarını hatırlıyordum. Parmaklarım onun elini tutmak için kıpırdandı yine ama sadece boşluk vardı.

"Kendine geliyor," dedi tanıdık bir ses. Duymayı beklediğim ses değildi.

Göz kapaklarım sanki yıllardır açılmamış bir pencere gibi güçlükle ve yavaşça açıldı. Bir hastane yatağındaydım, başımda babam ve annem dikiliyorlardı. Güçsüz bakışlarım odada gezindi ama başka kimse yoktu yanımda.

Parmaklarım boşluğu sıkmaya çalıştı yine.

"Çok korkuttun bizi kızım," dedi babam ağlamaklı bir sesle elimin üstünü okşarken. "İyisin değil mi?"

Babamın kızarmış gözlerine ve yorgunluktan çökmüş yüzüne boş boş baktım. Dilim şişmiş gibiydi sanki ama konuşmak için kendimi zorladım.

"Ayaz..." dedim kupkuru bir sesle. "O..."

"Hâlâ o çocuğu soruyor!" diye patladı bir anda annem öfkeyle. Birkaç saniye önce endişeyle bakan gözleri şimdi nefretle kısılmıştı. "Seni bu uyuşturucu işine de o bulaştırdı değil mi!?"

"Şimdi sırası değil Sema," diye uyardı babam annemi dişlerini sıkarak. O da öğrenmişti gerçeği ama şu an bu konuyu umursayacak durumda değildim.

Yataktan kalkmak için kıpırdandım ama hareket etmem ile başımın dönmesi bir oldu ve başım geri düştü yatağa. Babam hemen elini yüzümde gezdirerek iyi olup olmadığımı kontrol etti telaşla.

"Ayaz nerede?" diye sordum panikle. Dönen başım yüzünden midem bulandı bir an ama yine kalkmaya yeltendim. Bu kez babam durdurdu hemen beni.

"Anestezi etkisi geçmedi daha bünyenden hareket etme," dedi. Sorduğum soruya cevap vermekten kaçınması beni çıldırttı. Elimdeki damar yoluna uzanıp sökmeye çalışırken annem tuttu elimi bu kez.

"Bırakın beni!" diye debelendim ikisi beni tutmaya çalışırken. "Ayaz'ın yanına gideceğim! Nerede o? Neden yanımda değil?" Ağlayarak çırpınırken babam bağırdı birden.

"Yaşıyor!"

Durup yaşlı gözlerimle babamın kızarmış yüzüne baktım. Benim için endişeli ve korkmuş olsa da yeşil gözlerinde çok daha güçlü bir duygu gizliyordu: öfke.

"Ölmedi yaşıyor o da," dedi tekrar. "Başka bir odada babasıyla birlikte."

"Babası mı?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Ayaz babasını öldürmeye çalıştığı günden sonra babası ile ilişkileri ne duruma gelmişti hiç bahsetmemişti.

"O adam bulmuş sizi," dedi annem. Onun da gözleri doldu bir anda. Sesi titreyerek, "Neden yaptınız bunu Gamze?" diye soruverdi dakikalardır bu soruyu içinde tutuyormuş gibi.

Başımı pencereye doğru çevirip annemin sorusundan kaçındım. Pencereden yüzüme güneş vuruyordu ama dışarıda esen rüzgâr ağaçlarda kalan son yaprakları hareket ettiriyordu. O gün günlerden neydi, saat kaçtı hatırlamıyordum. Kaç gündür hastanedeydik bilmiyordum.

Bizi ölümden kurtaran kişinin her şeyin sorumlusu olan adam olması trajikomik geldi bir an. Acaba Ayaz şu an nasıl hissediyordu? Başarısızlığımız hakkında ne düşünüyordu?

"Merve ve Güven de buradalar," dedi babam. Konuyu dağıtmak ister gibi; anlam veremediğim bir iyimserlik ve çaba içindeydi. "Okuldan kıvırcık saçlı iki arkadaşın da geldiler. Hepsi seni bekliyorlar."

Babam yeni ailesinden bahsedince gözlerim istemsizce anneme kaydı. Gözlerindeki yaşları silerken ağzı birkaç kez açılıp kapandı sessizce. Sonra arkasına dönüp koltuğa bıraktığı ışıltılı çantasını aldı.

"Ben Adnan'ı arayıp döneceğim tatlım," dedi bana keyifsiz bir şekilde gülümseyerek. "Sonra gelirim yine."

Sanki intihara kalkışmam geçmişimi silmiş gibi davranıyorlardı. Annem yeni kocasının beni dövmesine ve evden atmasına sessiz kalmamış gibi yanıma gelmiş bana gülümsüyor ve ağlıyordu. Babam sanki madde bağımlısı olduğumu öğrenmemiş, nefret ettiği Ayaz ile birlikte kendimi öldürmeye çalışmamışım gibi fazla sakin ve sıcaktı.

Akşama kadar birkaç ziyaretçim oldu. Önce Merve Abla ve Güven geldiler. Merve Abla ağladığında ona ölen kızını hatırlattığım için kendimi suçlu hissederek sessiz kaldım. Güven de tıpkı babam gibi gerçek hislerini saklayıp sadece iyi olmama sevindiğini dile getirdi.

Çınar ve Ebru ise bana çok kızgınlardı. Önce ikisi de bunu nasıl yapabildiğimi sorup sitem ettiler, kızdılar, bağırdılar. Sonra üçümüz birlikte ağladık.

Kendimi öldürürken geri dönmek benim için seçenek bile değildi bu yüzden arkamda bırakmayı göze aldığım insanların duyguları ile baş edemedim. İlaçların etkisi ile bir süre sonra tekrar uykuya daldım.

Çok kan kaybettiğim için ve ağır ağrı kesiciler verdikleri için ayağa kalkıp Ayaz'ın yanına gidecek gücü bulamadım ama o gece sabaha kadar onun benim yanıma gelmesini bekledim.

Ancak Ayaz gelmedi.

***

Hastanede bir gece kaldıktan sonra eve çıkmak için yakarışlarım sonucunda beni orada daha fazla tutamadılar ve taburcu ettiler. 3 gün geçti ama zaman duraklatılmış gibiydi. Ne eskiye dönebiliyor ne de hayata devam edebiliyordum.

Babam, Merve Abla ve Güven neden kendimi öldürmeye çalıştığımı sormuyorlardı ama babam iki laf arasında, "Önce iyileş sonra yardım alman için elimizden geleni yapacağız, kurtulacaksın," tarzında yumuşak konuşmalar yapıyordu. Ona bir cevap veremiyordum.

Ayaz beni görmeye gelmedi ve benden önce hastaneden çıktığı için ben de onu göremedim. Taburcu olur olmaz Ayaz'ın evine gitmek istedim ama babam dışarı çıkmama asla izin vermiyordu. O evde yokken görevi Güven ve Merve Abla alıyordu.

Ayaz'ın yaşadığına emin olmama sebep olan tek şey sadece bir kez telefonda yaptığımız kısa konuşmaydı. O konuşmadan sonra ise telefonunu bir daha açmadı.

Neden böyle davrandığını anlayamıyordum. Korkuyordum. Günlerdir kalbimden gitmeyen bu ağırlıkla yaşamaya devam etmek artık çok daha zor geliyordu. Ölmeyi başaramadığım için kendime kızıyordum. Zamanda asılı kalmış gibiydim ve nefes alamıyordum.

Pencerenin önündeki çıkıntıya oturup bacaklarımı karnıma çektim ve yanağımı dizlerimin üstüne koyup dışarıda kirli patilerini yalayan kediyi izlemeye başladım. Kedi uzun uzun tüm tüylerini yalamaya devam ederken ona dalıp gittim. Bir yerden bir ses duymuş gibi kulaklarını dikip aniden fırlayınca ben de başımı kaldırdım ne olduğuna bakmak için.

Ayaz'ın arabası evimizin tam önünde durunca farkında olmadan gözlerime dolan yaşlar dudaklarımdaki gülümsemeye zıt bir şekilde yanaklarıma indiler. Giydiğim koyu yeşil kazağın kollarına yanaklarımı silip hemen odamdan çıktım. Ben merdivenlerin başına geldiğimde babam çoktan kapıyı açmıştı.

Günler sonra onu görünce kalbim heyecanla titredi ve beklentiyle içini çekti.

Babam Ayaz'ı karşısında görünce önce eve doğru bir bakıp sonra Ayaz'a doğru yaklaştı. Babamın Ayaz'ı eve davet etmeyeceği açıktı.

"Ne işin var senin burada?" diye sorarken kısık sesinde bile ona olan nefreti yüksek sesle bağırıyordu. "Sana Gamze'den uzak dur demedim mi ben?"

Aşağı inmek yerine gizlice onları dinlemeye devam ettim. Ayaz söz dinleyen biri değildi, hiçbir zaman olmamıştı. Babam onu tehdit etse bile bir yolunu bulur gelirdi yanıma. Tehditler ona işlemezdi ki. Günlerdir babam uzak dur dedi diye benden uzak kalmış olamazdı. Mantıklı değildi.

"Gamze ile konuşmak istiyorum," dedi Ayaz, babamın sert çıkışını umursamdı hiç.

"Bundan sonra Gamze seninle görüşmeyecek!" Babam bu kez öfkesini kontrol edemedi. "Bırak kızımın peşini artık!"

Kapıyı hiç de kibar olmayan bir tavırla Ayaz'ın yüzüne kapatmayı denedi ama Ayaz tek eliyle kapıyı tuttu. Canı yanmış gibi yüzü buruşunca babam geri açtı kapıyı hemen. Ayaz'ın canı yanınca benim bileklerimdeki kesikler de sızladı.

"Yapamam," dedi Ayaz başını iki yana sallayarak. "Çok denedim ama yapamam. O benim hayatım onu nasıl bırakabilirim?"

"Kendini öldürürken hayatını bırakıyordun ama!" diye sitem etti babam dişlerini sıkarak. "Şimdi ne değişti?"

"O zaman onu bırakmamıştım," dedi Ayaz buruk bir gülümsemeyle. "Kendimle birlikte onu da götürüyordum."

Ayaz'ın bu sözü babamı iyice çileden çıkardı ama bağırmayı göze alıp evi ayaklandırmak istemiyor olacak ki hiçbir şey demeden yine kapıyı Ayaz'ın yüzüne çarpmaya hazırlandı ancak bu kez babamı ben durdurdum.

"Baba!"

Merdivenleri hızlı hızlı inerken babam beni görünce öfkeli halinden sıyrılmak için epey çaba harcadı. Beni kaybetmekten korktuğu için mi bana böyle davranıyordu yoksa patlamak için benim tam olarak iyileşmemi mi bekliyordu bilmiyordum.

"Biraz dışarı çıkmak istiyorum," dedim Ayaz'a bakmadan.

"Hayır!" diye istemsizce sesini yükseltti babam. Kapıda dikilen Ayaz'ı yok sayıp önüme geçti sanki kaçacakmışım gibi. "Bir daha gözümün önünden ayrılmayacaksın!"

"Beni eve mi hapsedeceksin baba?" diye sordum ama öfkeli değildim onun gibi. Huzursuz bir sakinlik vardı üzerimde o günden beri. "Bir saate dönerim."

Babam ellerini yumruk yapıp sıksa da önümden çekildi sessizce. Babamı anlayabiliyordum. Bir kez yapan yine yapar diye korkuyor olmalıydı ancak o kararı vermek o kadar kolay olmuyordu. O isteğin kaybolmadığını biliyordum ama şimdi başarısızlığın getirdiği hisle zihnimde bir yere saklanmıştı ve sessizdi.

Montumu ve botlarımı giydikten sonra, "Akşam yemeğinde evde olacağım baba," diye söz verdim. Babamın yüzü biraz gevşerken beni kendine çekip sarıldı. Biz arabaya binip sokaktan çıkarken babam hâlâ kapıda dikiliyordu.

Caddeye çıktığımızda Ayaz'a baktım. Daha iyi göründüğünü söyleyemezdim ama daha kötü görünmüyordu. Anıl'ın vurduğu yerdeki yaraları neredeyse tamamen iyileşmişti mesela. Giydiği montun kolları direksiyonu tutarken biraz geriye kaymıştı, bileklerindeki sargıları görünce önüme döndüm gözlerimi kaçırarak. Oysa onda görmekten kaçtığım ne varsa bende de vardı artık.

"Nasılsın?" diye sordum. O cevap veremeden güldüm kendi kendime. "Ne garip bir soru oldu değil mi?" diye ekledim başımı iki yana sallarken. "Var olmayı da beceremedik yok olmayı da."

"Sergei Yesenin'in intihar notuna yazdığı gibi," dedi Ayaz. "Şu yaşamda yeni bir şey değil ölüm ama pek yeni sayılmaz yaşamak da..." O da güldü benim gibi kırgın bir ifadeyle. " Hiç var olamadık ki yok olalım."

Uzanıp aramızdaki boşlukta duran elini tuttum. O da parmaklarını parmaklarıma kenetledi ve günlerdir kalbimi ağrıtan o ağırlık ellerimizin arasında parçalandı aniden.

Nereye gittiğimizi sormak istememiştim çünkü bir önemi yoktu o an benim için ama Altın Vuruş'a doğru gittiğimizi görünce dayanamayıp sordum.

"Altın Vuruş'a mı gidiyoruz?" Cevap vermek yerine dudaklarında şüpheli bir gülümseme oluşunca kaşlarımı çattım. "Aklında ne var senin?"

"İntihar edip de ölememek ne biliyor musun? " diye sordu ve devam etti. "Dünyanın tükürdüğünü yalama şekli."

Araba tahmin ettiğim gibi Altın Vuruş'un olduğu sokağa döndü. Mekânın önünde dört araba daha olduğunu gördüm, herkes buradaydı. Diğer arabaların arkasında durduğumuzda bana döndü.

"Dünya bizi istemedi ama biz ona tükürdüğünü yalattık," dedi. "Yaşadık. Yaşamalıyız..."

"Ayaz ne demek istiyorsun?" diye sormak istedim ama cümlenin yarısında dışarı çıkıp benim kapıma doğru dolandı ve kapımı açtı. "Gel," diyerek.

Elini tutup beni Altın Vuruş'a doğru götürmesine izin verdim. İçeride Eren, Can, Doruk, Engin dışında hiç beklemediğim bir şekilde Seda da vardı. Başka hiçbir müşteri yoktu hatta bar bölümündeki içecekler bile toplanmıştı. Bomboştu.

"Ayaz ne oldu? " diye sordu Eren biz içeri girer girmez. "Niye herkesi topladın?"

Her zaman oturduğumuz L koltuğa gidince Ayaz beni tek boş yer olan Seda'nın yanına oturttu. Yaptığı her hareketin şüpheli olması yetmez gibi bir de Seda'yı da yeniden gruba getirmiş olması kafamı daha çok karıştırdı. O ise masanın yanında dikilip masadaki herkese baktı tek tek. Sonra hepimizi şoke edecek bir şey söyledi.

"AMATEM'e *yatacağız."

*(AMATEM: Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlıları Tedavi ve Araştırma Merkezi)

Sınıfta kriz geçirip elimi tuttuğu o günden beri zihnimde oluşan geleceğin içinde onu Amatem'e gitmeye ikna ettiğim bir bölüm vardı ancak zihnimdeki gelecekte hiçbir zaman onunla el ele gitmemiştim oraya. Bu bataklığa düşeceğimi düşünmemiştim çünkü hiç. Düştükten sonra da tedavi olmak çok uzak gelmişti artık. Ayaz'dan böyle bir teklifi beklemeyen yalnızca ben değildim.

"Hayatta olmaz!" diye karşı çıktı Doruk direkt.

"İstemiyorum abi ne gerek var?" diye homurdandı Can da Doruk'un itirazının hemen arkasından.

"Yapamam ki ben bırakamam," dedi Eren de ama diğer ikisine göre daha sakin bir tepki vermişti.

Engin ve hemen yanımda oturan Seda ise sessiz kaldılar tıpkı benim gibi. Ayaz sessizce itirazları dinledi önce. Sonra derin bir nefes alıp geri bıraktı.

"Hepimiz yıllardır zihnimizde farklı bir acı ile boğuşuyoruz ama kaybolduğumuz yer aynı karanlık," dedi Ayaz. "Kaçtığımız karanlık aynı karanlık!" derken sesi yalvarır gibi çıktı. "Bu zehiri her soluduğumuzda aydınlandık sanıyoruz ama onlar ışık değil, ateş parçaları! Bir gün bizi yakıp kül edecek kıvılcımlar sadece. Biz, yaşamalıyız! Biz, uyduruk kıvılcımları değil Güneş'i görmeliyiz."

Herkes dikkatle Ayaz'ı dinlerken gözlerim yine dolmasın diye dişlerimi sıktım gözlerimi bir an bile onun gözlerinden ayırmazken. Kısa bir an kimseden ses çıkmadı önce. Ayaz'ın, Yaşamalıyız deyişindeki yakarış etrafımızda dolaştı çaresizce yalvaran bir insan gibi.

"Ben varım," diyerek ayağa ilk kalkan Eren oldu. "Hayat zor ama yaşayacaksak da temiz yaşayalım."

"Ben de varım," dedi Can sonra. "Bırakmak zor olacaktır ama böyle yaşamak kolay mı sanki?"

"Tamam..." diye kararsızca mırıldandı Seda da.

"Deneyelim bakalım," diye homurdandı Doruk ama hiç memnun görünmüyordu bu karardan. "İddiaya giriyorum hiçbirimiz üç gün bile dayamayamayacağız. Göreceksiniz!"

Doruk'un bu sözlerine karşılık Ayaz, "Öyle bir şey olmayacak!" dedi sertçe. Bir anda eski otoriter ve herkesin gözünü korkutan Ayaz'a dönüştü. "Oraya gideceğiz ve sonuna kadar savaşacağız! Kimse tedavisi yarım bırakıp çıkmayacak dışarı."

Kimse bana fikrimi sormadı ama ben de ortamı yumuşatmak adına, "Ben de varım bu arada," dedim. Çocuklar gülerken Ayaz uzanıp çenemden tutarak yüzümü yüzüne kaldırdı.

"Senin başka şansın yok zaten," dedi biraz tatlı biraz da emreder gibi.

Sonra hepimiz Engin'e döndük çünkü tedavi olma konusunda ne itiraz etmiş ne de kabul ettiğine dair bir şey söylemişti. Üzerindeki bakışları fark edince bize tuhaf tuhaf baktı.

"Benden bir cevap mı bekliyorsunuz gerçekten?" diye sordu. Öfkeliydi. "Ece ölmüşken kalkıp kendimi kurtacağımı mı düşünüyorsunuz!?"

"Engin," dedim kimse bir şey söylemeden önce. "Sen ölseydin, Ece'nin kurtulmasını istemez miydin?"

"Ayaz ölseydi yaşamaya devam edebilir miydin?"

Engin yüzüme bir tokat atsa sanırım bu soru ile aynı etkiyi yaratırdı. Yüzüne utançla bakıp kaldım ve diyecek hiçbir şey bulamadım. Ece ölmüşken mutlu bir hayata başlayabileceğimizi düşünerek heyecanlandığım için kendimi suçlu hissettim.

"Seni de kaybetmeyeceğiz Engin," dedi Ayaz. "İstesen de istemsen de bizimlesin."

Engin'in dudakları acıyla yukarı kıvrılırken gözlerini Ayaz'a dikti. "Bu kez ne ile tehdit edeceksin bizi?" diye sordu acımasızca. "Elimden her şeyi alıp sokağa mı atarsın mesela?"

"Evet!" diye bağırdı Ayaz kendine hâkim olamayarak. Masaya sertçe vurup Engin'e doğru eğildi. "Elinden her şeyini alırım Engin, ölmene bile izin vermem!"

Engin'in yaşadığı ev, kullandığı araba hatta yaşamak için kazandığı para bile Ayaz'ındı. Ece'ye ve Engin'e burada yeni bir hayat vermişti ve Engin de bunun farkındaydı. Çaresizlik gözlerine öfke olarak yansıdı ve sessiz kaldı.

"Bir saat sonra herkesi evinden alacağım," dedi Ayaz Engin'in gözlerine bakarak. Sonra geri çekilip üzerindeki montu düzeltti. "Hazırlanın ailenize falan haber verin. Geldiğimde evinde olmayan olursa gittiği yerde kendi mezarını kazsın çünkü onu bulup oraya gömeceğim."

Hep birlikte arkamızda bomboş bir Altın Vuruş bırakarak dışarı çıktık. Herkes kendi arabasına binerken Seda da Doruk'un arabasına bindi. Biz de Ayaz ile birlikte önce Ayaz'ın evine gittik. Ayaz'ın evinin önünde ise siyah bir minibüs bekliyordu.

"Babanın mı bu araç?" diye sordum minibüse bakarken. Ünlü insanları taşıyan, camları bile siyah olan o minibüslere benziyordu.

"Hayır," dedi. "AMATEM'e bu arabayla gideceğiz, birkaç saatliğine kiraladım. Sonra gelip birisi alacak oradan."

Kendi arabasını siyah minibüsün arkasında durdurup dışarı çıktı. Ben de hemen arkasından çıktım. Ayaz elini arabasının üstünde gezdirip gülümsedi.

"Ayrılık vakti güzelim," diye mırıldandı arabasına.

Ben ona şaşkın şaşkın bakarken o evine girmek yerine minibüse doğru yürüdü.

"Babana haber vermeyecek misin?" diye sordum peşinden giderken. Biraz çekindim aslında bunu sorarken.

"Öğrenir bir şekilde nasıl olsa," deyip minibüsün kapısını açtı benim için. Başıyla krem rengi deri koltukları işaret etti. "Bin hadi şu an senin babana haber vermemiz gerekiyor."

***

Ayaz ile el ele tutuşarak çaldık evimin kapısını. İyi bir karar vermiştik ve bunu açıklayacaktık ama kalbim güm güm atıyordu yine de. Korkuyor muydum yoksa heyecanlı mıydım çözemeyecek kadar karışıktı ruh halim.

Kapıyı Güven açınca biraz olsun rahatladım. Güven bir bana, bir Ayaz'a sonra da ellerimize bakıp başını hafifçe iki yana salladı kollarını önünde bağlarken.

"Çok yazık olacak," dedi esprili bir tavırla. "Selim Abi o eli koparır kesin." Cık cıklayarak başını salladı yine. "Çocuğun sağ eli bir de..."

Sonra kapıdan çekilip el ele içer girişimizi izledi gülümseyerek. Tam emin olamadım ama Ayaz'ı da ona gülümserken görür gibi oldum bir an.

Babam ve Merve Abla salondaki koltuklarda karşılıklı oturuyorlardı. Babam, Ayaz ve beni el ele görünce oturduğu yerde kıpırdandı. Azarlayacakmış gibi birkaç kez ağzını açıp kapattı.

"Gamze," dedi sonra dişlerini sıkarak. "Sanırım seninle bazı konuları, daha net konuşmamız gerekiyor kızım."

"Bizim size bir şey söylememiz gerekiyor," dedim Ayaz'a bakarak. Elimi biraz daha sıkarak yanındayım dedi konuşmadan.

"Ne o yoksa evleniyor musunuz?" diye soran Güven ortalığı karıştırdı.

Güven'in komiklik yapma çabaları babama neredeyse kriz geçirtecekti. Üvey oğlunun esprilerine henüz alışamamış olacak ki ciddiye alıp adeta yeşile döndü yüzü.

"NE!? BU YAŞTA-"

"Biz tedavi olmaya karar verdik!" dedim bir anda. Babamın eli gömleğinin düğmelerine gitmişken dondu kaldı öyle. "Bugün AMATEM'e yatış yapacağız baba."

Kısa süreli sessizlikten sonra önce Güven sonra babam sonra da Merve Abla kucakladılar beni sevinçle. Ayaz ise tüm bu şamatayı kenarda durup izliyordu. Merve Abla da benim gördüğümü görmüş gibi gidip Ayaz'a sarılıverdi birden.

"Aferin oğlum," dedi Ayaz'a sarılırken. Ayaz önce ne yapacağını bilemese de sonra bir kolunu Merve Abla'nın beline sararak karşılık verdi. Güven de elini Ayaz'ın omzuna koyup sıktı aferin der gibi bir tavırla. Babam ise Ayaz'a sarılmadı ama, "Dikkat edin," dedi çoğul konuşup Ayaz'a bakarak.

Sonra benim evimden çıkıp herkesi tek tek evlerinden aldık. Son gittiğimiz ev ise Engin'ın artık tek başına yaşadığı ev oldu. Eve yaklaştıkça kapının önünde Engin'in arabasının olmadığını gördük önce. Minibüsten hep birlikte inip korkarak eve doğru yürüdük.

Kapının önünde bir kağıt vardı. Ayaz kağıdı alıp okurken arkasında da bir şeyler yazdığını fark ettim ama Ayaz okuduğu kağıdı arkasına bakmadan buruşturup yere fırlattı öfkeyle.

"Ne oldu?" diye sordu Eren.

"Gitmiş."

Ayaz'ın buruşturup attığı kağıdı yerden alıp yırtmamaya dikkat ederek açtım ve önce Engin'in yazdığı notu okudum.

"Elimden her şeyimi almana gerek yok, ben her şeyimi kaybettim zaten. Size iyi şanslar."

Kağıdın arkasını çevirince ise ellerim titredi çünkü Engin bu notu Ece'nin intihar mektubun arkasına yazmıştı.

"Amatem'den çıktığımda ilk işim onu bulmak olacak," dedi Ayaz ant içer gibi. "Gidelim hadi."

AMATEM'e doğru giderken yol boyunca herkes sessiz ve düşünceliydi. Herkesin merak ettiği ama soramadığı bir soru vardı: Engin nereye gidebilirdi?

Kaç gün kalacağımızı ve içeride neler yaşayacağımızı bilmediğimiz binanın önünde durduk hepimiz yan yana. İçimizde asla yeri dolmayacak eksik bir his olsa da kararlı ve biraz heyecanlı gözlerle baktık kapıya.

"Hayatımızı değiştirmeye hazır mısınız?"





🪽♾️

Continue Reading

You'll Also Like

5.8M 191K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
659 15 1
Çiçeksi Aşklar Serisi 3 Tek gecelik aşk masalı Bu bir hayran çılgınlığıdır... Ciddiye almayınız... Not: Deiji Korece Papatya demektir.
1.1M 41.5K 48
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
ELVİN By Sedef

Teen Fiction

41.2K 15.7K 43
"Wattys 2022 Yarı Final Kazananı" "Wattys 2021 Yarı Final Kazananı" Herkes adımı yansıttığımı söyler. Cennet çiçeği. Çocukken adım gibi bir yerde y...