Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYOR

By ilmelistan

4.8M 511K 109K

"Soyun!" dedi ve dudaklarındaki o histerik, şeytani gülümseme yeniden kendisini gösterdi. "Bunu yapamam." de... More

❦ BİRÇOK KÖTÜ ALIŞKANLIĞIM VARDIR... /BÖLÜM ●1●
❦ KENDİMİ BİR KAFESE HAPSETTİM /BÖLÜM ●2●
❦ ŞEYTANDAN NASİBİNİ ALMAK ADINA /BÖLÜM ●3●
❦ BAŞKALARINA ODAKLANMAN GEREK /BÖLÜM ●4●
❦ BUNU SEN SEÇTİN /BÖLÜM ●5●
❦ BENİM KARIM /BÖLÜM ●6●
❦ ŞAH MAT /BÖLÜM ●7●
❦ TİŞÖRTÜNÜ ÇIKART /BÖLÜM ●8●
❦ MUTLU YILLAR /BÖLÜM ●9●
❦ MASAJ YAPMANI İSTİYORUM /BÖLÜM ●10●
❦ GÖKYÜZÜNÜN İLACI /BÖLÜM ●12●
❦ BENİM İZNİM OLMADAN /BÖLÜM ●13●
❦ AVLUDA BİR AĞAÇ /BÖLÜM ●14●
❦ OYUNBAZ /BÖLÜM ●15●
❦ SOĞUK DUŞ /BÖLÜM ●16●
❦ YENİ BİR DİLEK /BÖLÜM ●17●
❦ SENDE BEN /BÖLÜM ●18●
❦ KAPALI DÜNYALAR SENFONİSİ /BÖLÜM ●19●
❦ TOPRAĞA DÜŞEN İLK YAPRAK /BÖLÜM ●20●
❦ SÜKÛNETİN AMANSIZ ÇAĞRISI /BÖLÜM ●21●
❦ KIZGIN KÖMÜRLER ALTINDA /BÖLÜM ●22●
❦ SERSERİ ADAMLAR APTAL KIZLARI SEVMEZ /BÖLÜM ●23●
❦ YERE DÜŞEN AĞLAMAZ /BÖLÜM ●24●
❦ GÖRÜNEN DAĞIN ARDINDAKİ DÜNYA /BÖLÜM ●25●
❦ DERİMİN ALTINDAKİ KARINCALAR /BÖLÜM ●26●
❦ YATAK ODASI / BÖLÜM ●27●
❦ ŞEHVETİN SICAK KOLLARI +18 / BÖLÜM ●28●
❦ NEDENİ BİLİNMEYEN SORUNLAR / BÖLÜM ●29●
❦ SU YOLU / BÖLÜM ●30●
❦ KULÜPTEKİ STRİPTİZCİLERİM / BÖLÜM ●31●
❦ 6 MİLYON TL / BÖLÜM ●32●
❦ SOĞUK KALPLER YARALAR / BÖLÜM ●33●
❦ SENİ KİRLETEBİLİRİM / BÖLÜM ●34●
❦ PART 1 / BÖLÜM ●35●
❦ PART 2 / SARIMSAKSIZ OLSUN / BÖLÜM ●35●
❦ DİLRUBA' NIN YÜZÜĞÜ / BÖLÜM ●36●
❦ NEREDEYDİN SEN? / BÖLÜM ●37●
❦ MASA LAMBASI / BÖLÜM ●38●
❦ ONUN KIRDIĞIM KANATLARI VAR / BÖLÜM ●39●
❦ SAKLI KALAN / BÖLÜM ●40●
❦ ONUN YAZDIĞI HİKAYELER / BÖLÜM ●41●
❦ ONUN ELLERİNDEKİ GÖZYAŞLARIM / BÖLÜM ●42●
❦ BENİM KANATLARIM / BÖLÜM ●43●
❦ ZİHNİMDEKİ TANIDIK PİYES / BÖLÜM ●44●
❦ KARMA ACIMAYI SEVMEZ / BÖLÜM ●45●
❦ ÇALINAN PANDORA KUTUSU / BÖLÜM ●46●
❦ BENİ TEMİZLER MİSİN? / BÖLÜM ●47●
❦ ONUN GÖZLERİNDEKİ IŞIK / BÖLÜM ●48●
❦ GERÇEKLERİN YILDIZ TOPU / BÖLÜM ●49●
❦ ÇAMURA BATAN TOPUKLULAR / BÖLÜM ●50●
BİR ANI
❦ KÜTÜPHANE DUVARLARI ARDINDA / BÖLÜM ●51●
❦ MASANIN ALTINDAN / BÖLÜM ●52●
❦ BÖLÜM ●53●
Hellö
❦ BÖLÜM ●54●
Deliler Ağlamaz Kitap Oluyor
YAZARLARA YARDIM
İzole ve Yeni İngilizce Serüvenim
DUYURU

❦ BORNOZ /BÖLÜM ●11●

53.5K 12.9K 1.5K
By ilmelistan

Hellö 💦

Havada asılı kalan sözlerimin bir önemi yoktu. Gözlerim onun yeşil gözleriyle kesişiyorken ne istediğimin de bir önemi yoktu. Zira gözlerim, dudaklarımın işlevini çoktan onun ellerine sunmuş ve davetkâr bir aşüfteden farksızdı. Ama o, benim istediğimin aksine yavaşça yerinden kalktı ve yorganı kaldırıp gözlerimin içerisine baktı.

"Hadi, uyuman gerek."

Uyumak mı?

Bedenim uyuşmuş ve ne yapacağını bilmez bir hâlde sarsılsa da beni asıl şaşırtan şey onun az önce olanları bir celsede kenara iteklemesiydi.

-*-

Sabah olduğunda uyanmak gibi bir planım katiyen yoktu. Üzerime öyle bir ağırlık çökmüştü ki bu ağırlık ile akşama kadar uyuyacağıma emindim. Vural bana seslenip yeniden beni uyandırmaya kalkışmasa, gerçekten yerimden oldukça memnundum.

"Ayza... Uyanman gerek. Bir saat oldu. Kalkmak bilmiyorsun." demesi ile yine onu geçiştirircesine mırıldandım. Uyanmak falan istemiyorum demenin kısa bir yöntemiydi ama o anlaşılan onu bir saattir anlamıyordu.

"Ya bırak beni. Uyuyacağım. Başım çok ağrıyor." diyerek isyan ettiğimde bir an sessizlik oldu ve sonrasında kendimi yine deliksiz bir uykunun içerisinde buldum.

Uyandım ama bu sefer, yerimde hareket etmek istediğim içindi. O kadar fazla uyumuştum ki hareket etmemle açılan bilinçaltıma karşılık elimi sürükleyip yerleştirdiğim ve parmaklarımı hareket ettirdiğim yeri fark etmem uzun sürmemişti.

Gözlerimi dehşete düşmüş bir şekilde açtığımda gözümün önüne gelen ilk şey telefondan gelen bir ışık ve boynuna gömüldüğüm için düştüğüm karanlıktı. Efsane ve uyandığımda almaya alıştığım o koku burnuma ilişirken kendime içten büyük bir küfür sunmadan edemedim.

Telefona bakıp parmaklarını hızlı bir şekilde dolandırıp birisine mail atmaya çalışmasına karşılık uyanık olduğunu da anlamam uzun sürmemişti. Al işte, hem uyanıktı hem de bu hâlimden mi faydalanıyordu?

İşte o an, dün gece olanların aklıma gelmesi ile ne diyeceğimi şaşırarak öylece kalakaldım. Dumur kesilmiştim âdeta. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi ürpermiş ve sekteye uğramıştım.

Tanrı'm! Dün gece ben neler yapmıştım öyle?

Onu öpmüştüm ve beni okşaması için âdeta açık alan vermiştim. O ise bilerek satrançta yenilmişti.

Siktir!

Uyuyormuş numarası yapmak, uyanmaktan daha az yakacağını bildiğim için öylece hareketsiz bir şekilde yatmaya devam ettim. Gözlerim ise telefonun ekranında dolanan kemikli uzun parmaklarındaydı. Evet, o parmaklar dün gece, benim isteğimle üzerimde dolanmıştı değil mi?

Hay ben senin içen aklını kanalizasyona sokayım Ayza.

İşle ilgili bir mail yazdığını anlamak zor olmamıştı ama aklımı kesinlikle oraya veremiyordum. Benim asıl aklımı karıştıran şey hâlâ dün geceydi ama kulağıma ilişen o sesle artık işler daha da karıştı.

"Uyandığından beri, uyurken ki hareketliliğinden daha çok hareketsiz kaldığının farkında mıydın?"

Yakalanmanın verdiği telaşla ne diyeceğimi şaşırırken o konuşmaya devam etti.

"Artık kalkmazsan görüntülü sohbete bu şekilde katılacağım." demesiyle yerimden telaşla kalkmam uzun sürmedi.

Yaptığım bu ani hareketle başım deli gibi dönerken midemin de boğazıma ulaşması kısa bir anımı almıştı ama ben olduğum yerde şaşkın şaşkın ona bakmaya devam ediyordum. Pijamalarıyla duruyordu. Benim aksime... Ben, dün gece direkt uykuya dalmış olmalıydım ama o kıyafetlerini değiştirmiş ve yanıma yatmıştı. Muhtemelen yine ona sarılan taraf ben olmuştum çünkü hâlâ çok kenarda duruyordu.

"Özür dilerim. Ben... Çok içmiş olmalıyım." diyerek dün geceyi hatırlamıyor bahanesine girişmem ile anlayıp anlamadığını fark etmek adına yüzünü izledim. Ama dağınık saçlarının altında duran pasaklı Vural hâli bile göze hoş gelebilecek bir etkendi.

"Alkole dayanıklı olmadığını tahmin etmemiştim."

"Hakkımda pek bir şey bildiğin yokken bunu bilmemene şaşırmamalısın." dedim ve yerimden hareketlenip yataktan indim.

"Başım çatlıyor. Saat kaç?"

"3'ü 15 geçiyor." demesi ile şaşkınlıkla ona döndüm.

"Yook artık! Beni neden uyandırmadın?"

"Uyandırmadım mı? Seni 5 kere uyandırdım Ayza. Bana mısın demedin." demesi ile ilk başta inanmadım. 5 kere beni uyandırmış ve ben uykuya dönmüş olamazdım. Kahretsin! Olamazdı. Muhtemel değildi ki.

Derin bir nefes alıp verdim.

Değildi, değil mi?

Çok içtin kızım. Ne bekliyorsun? Bir kere seslenince uyanmayı mı?

"Of! Ben duşa gireceğim." diyerek o utanç verici durumdan kurtulmak adına ilerlediğimde arkamdan seslendi.

"Birazdan bir görüşmem olacak. Görüntülü." diyerek beni uyarması ile elimi rastgele sallayıp banyoma girmiştim bile.

Duş boyunca utancımı üzerimden sıyırıp atmak istedim ama bu pek mümkün olmamıştı. Bir de kıyafetlerimi almadan duşa girdiğim hesap edilirse o başka bir evrendi.

Bornozumu üzerime geçirip kopçasını sıkı sıkı bağladıktan sonra banyodan çıkıp tedirgin bir şekilde ona baktım.

Vural, koltuklara oturmuş bilgisayardan birilerini ciddi bir şekilde dinlerken hâlâ üzerini çıkarmamıştı. Gözleri bir anlık da olsa bana kalkıp bilgisayara indiğinde hâlimi önemsemediğini düşünerek rahatlamıştım ama daha bu rahatlık hissini dahi sindiremeden gözleri tekrar kalktı ve beni buldu.

Şaşkın hâli yüzünün her ayrıntısından belli olurken bir an olduğum yerde put kesildim. Onun ise kaşları çatıldı ve bir ekrana bir de bana baktı. Gözükmediğime emindim çünkü kamera ondan tarafaydı ama anlaşılan bu şekilde çıkmam onu sinirlendirmişti ki bir an laptopu kapatıp bana seslendi.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"

"Özür dilerim. Gerçekten. Girerken yanıma kıyafet almayı unutmuşum." dediğimde kaşlarının çatıklığı yüzünden silinmemiş, bedenine hâkimiyet salan korkutucu o hiddet ise elle tutulur bir hâl almıştı.

"Birisi seni bu hâlde görebilirdi."

Dudaklarının arasından çıkan şiddetli sözlere karşılık bir an neye uğradığımı şaşırmıştım.

"Ama görmedi."

"Görebilirdi." diyerek sesini yükseltmesi ile şaşkınlıkla ona bakakalmıştım.

"Vural, normal hayatta giydiklerim bundan daha fazla yerimi gösteriyor."

"Kıyafetlerle bu hâlin aynı mı sanıyorsun?" diyerek kendisini kasması ile gerçekten de sinirlendiğini anlamak zor değildi.

Uzun zaman sonrasında bana bu şekilde davranıyor olması ile birlikte sanki dejavu yaşıyormuş gibi uyarılmıştım. O, depoda başıma gelenlerden sonrasında korktuğum adamın değişmesine ayak uydurmaya çalışan aptal aklıma lanetler yağdırırken bu kadar uzaktan dahi sinirden koyulaşmış gözlerini görebiliyordum. Sanki bulutların gölge oluşturduğu fırtınalı bir gecede, sokak lambası tarafından aydınlanıyordu.

İçim sıkıldı. Ne diyeceğimi şaşırarak etrafıma bakınırken depoda bana yaptıklarını hatırlayarak titremeye başlayan bedenime dahi mukayyet olamadım. Vural ise hâlimden bihaber bir şekilde konuşmaya devam etti.

"Git üzerini giyin. 15 dakikan var." demesi ile bir korkuyla ona bakmadan edemedim.

"Neden?" diye sorduğumda ise bana cevap vermeden yeniden yerine oturdu ve laptopun kapağını açıp ekrana baktı ve bir anda gülümsedi. İşte o an, değişen ruh hâline karşılık diyecek tek kelime dahi bulamadım. Sessiz sedasız giyinme odasına ilerlediğimde, duşa girmeden önce olan dertlerim bir an gözümde değersiz ve önemsiz gözüktü. Yaptıklarımdan utanan yanım kendisini geride bırakıp beni örselerken korkum bana el sallıyordu.

Sırf o görüntülü konuştuğu zaman bornozlu çıktım diye miydi bu davranışının nedeni? Bana 15 dakikan var demişti. İyi de neden?

Ellerim titreyerek hazırlanmıştım. Saçlarımı kurutup sıkı bir topuz yaptıktan sonrasında yüzüm aydınlık gözüksün iyice göz altlarıma kapatıcı sürmekle yetinmiştim. Makyaj yapacak hâlim hem hiç yoktu hem de 15 dakika içerisinde hazırlanmak oldukça zordu.

Üzerime beyaz, askılı, şort tulum geçirmiştim. Garip bir şeydi ama Müzeyyen Hanım'ın dolabıma yerleştirdiği kıyafetlerden birisiydi. Pahalı ve gösterişli dursa da güne ayak uydurabilecek bir kıyafetti. Nereye gideceğimizi bilmediğim için de en uygun olarak gözüme bu görünmüştü.

Giyinme odamdan çıkmak için kapıyı araladığımda karşımda Vural'ı görmemle irkilmem bir olmuştu. İri bedeni, gergin bir hâlde karşımda dururken çoktan üzerini değiştirdiğini fark etmiştim. Beyaz, sadece markasının amblemi olan arması, ketenimsi bir gömlek giymişti. Altına ise açık renk, kot pantolon... Sıradan ve göze hitap eden klasik bir yaz kombini gibi dursa da beni geren etken onun bana olan bakışlarıydı.

"Hazır mısın?" diyerek beni süzdüğünde başımı sallamakla yetinmiştim.

"Güzel. Hadi, gidiyoruz."

"Nereye?"

Ama cevap gelmemişti. İçimden bir ses, gittiğimiz yerin hoşuma gitmeyeceğini söylüyordu. Sanki onun kurallarını bir celsede silmişim gibi bana olan garip tutumuna karşılık ne diyeceğimi de şaşırmıştım. Sanki istedikleri olmamasına alışık değil gibi, beni de buna yönlendirmek için peşinden sürüklüyor gibiydi.

Aşağı indiğimizde salonda oturup dergilerden birisini okuyan Müzeyyen Hanım'ı görmem uzun sürmedi. Ses, dikkatini dağıtmış olmalı ki başını kaldırıp bizden tarafa baktığında şaşırmış gibi duruyordu.

"A-a! Oğlum senin bu saatte evde ne işin var?"

"İşimiz var bizim. Bu akşam eve gelmeyeceğiz. Bizi beklemeyin." demesi ile daha da telaşlanmam uzun sürmedi. Kahretsin, beni geri depoya falan götürüyor olamazdı değil mi?

Müzeyyen Hanım, oğlunun diktatörlüğü karşısında tek kelime dahi edemeden öylece olduğu yerde bize bakakalmıştı. Bense Vural'ın ardından ilerlerken telaşlı ve anlam veremez bir hâldeydim.

Bizi bekleyen arabaya bindiğimizde daha da telaşlanmam uzun sürmedi.

"Vural, nereye gidiyoruz?"

Sessizlik...

Gergin bir şekilde dönüp ona baktığımda yeniden sordum.

"Sana nereye gittiğimizi sordum." Bana döndü ve öyle ters baktı ki bir an bu soruyu sorduğuma bin pişman oldum.

"Dağ evine. Bir süre orada kalacağız." demesi ile şaşkınlıkla ona bakakaldım.

"Bu da nereden çıktı?"

O evden uzaklaşmama seviniyor olmam gerekirken daha da kokmuştum çünkü dağ evi demek, korkutucu bir yer demekti. Yalnız olmak demekti. Özellikle de sinirli bir Vural söz konusu olunca...

"Neden?"

"Sen hep o evde kalmaktan şikâyet etmez miydin? Al, gidiyoruz işte."

"Sahil kenarındaki ev değil de neden dağ evi?"

Bir sessizlik daha oldu. İstediğim cevapları alamayacağım, hoyrat tavırlarından belli olsa da susup yolu izlemekle yetindim. Uzun, çam ağaçlarıyla kaplı bir yoldan geçtikten sonrasında birkaç dağı geçip arasından ilerlemeye başladık. Eski yol, birçok yazlık evin istikametiydi. O kadar güzeldi ki bir an şaşırmadan edemedim. Arka tarafımız deniz görüyor olsa da etraf tamamen yeşillikten ibaretti.

En azından çevrede ev var diye düşünürken tepede olan, taşların üzerine inşa edilmiş bir taştan ev dikkatimi çekti. İstemsiz mimarisine hayran kalmadan edememiştim çünkü balkonu, uçurum kenarındaydı ve direkt aşağıya denk geliyordu.

Araba hâlâ ilerlemeye devam edip bir de o köşkün istikametine dönmesi ile şaşkınlıkla Vural'a baktım ama tek bir tepki dahi vermiyordu.

Araba, elektrikli garaj kapısından içeri girmesi ile artık gerçekten de o köşke geldiğimizi anlamam uzun sürmedi.

Bir an, aklımdaki bütün korku düşünceleri yok oldu. Öyle heyecanlanmıştım ki bir an önce arabanın durmasını bekliyordum. Ve sonunda kapının önünde durdu.

Arabadan inip etrafıma bakındığımda küçük bir kulübe ve köşk girdi görüş alanıma. Orta alan boştu. Çevresine fazla önem verilmemiş gibi dursa da üç katlık bir yazlığa benziyordu. Merakla uçurumun kenarına ilerlediğimde bir sürü evin ve ormanla kaplı arazinin ayaklarımızın altında olduğunu gördüm. Sağ taraf ise boydan boya denizdi.

Gideceğimiz yerin ıssız ve korkutucu bir yer olacağını beklerken harika bir manzara ile karşılaşmak dengemi istemsiz şaşırtmıştı. Merakla dönüp Vural'a baktığımda cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtığını gördüm. Sesimi çıkarmadan arkasından ilerlediğimde koridorda koşturarak bize doğru ilerleyen yaşlıca bir kadın ve erkek görmem uzun sürmedi. İçeride hoş bir sıcaklık ve güzel bir koku hâkimdi.

"Hoş geldiniz efendim." diyen adam, kafasına kasket takmış, omuzları çökmüş olan bir çalışandı. Ellerini sarı bir bezle temizleyip bize selam verirken saygıyla Vural'a ve bana bakıyordu. Yanında duran kadının ise aralarına kır düşmüş kahverengi saçları vardı. Yüzünde belli belirsiz hayatın getirdiği izleri taşıyan kırışıklıklar boy göstermişti. Kısa, tombul bir kadındı. Gülümserken tombul yanakları gözlerini örtmeye yetiyordu.

"Hoş geldiniz efendim. Biz de sizi bekliyorduk." demeleri ile merakla Vural'a baktım. O da başını onaylar anlamda sallamakla yetinmiş ve "Hoş bulduk. Tanıştırayım. Ayza, benim kız arkadaşım. Gelmeden önce size söyledim diye hatırlıyorum." demesi ile ikisi de hızlıca onaylamış ama yaşlı adam konuya girmişti.

"Hoş geldin Hanım Kızım."

"Tanıştırayım..." diyerek bana dönen Vural ise korktuğum karakterden uzaklaşıp adeta farklı bir atmosfere sürüklenmiş gibi kibar bir şekilde konuşuyordu.

"Züleyha Hanım ve Mustafa Amca bizim diğer evlerin düzeninden sorumlu çalışanlarımız. Buraya geleceğimi söylediğimde onlar bizim için evi ayarladılar." demesi ile başımı onaylar anlamda sallayıp onlara gülümsemekle yetinmiştim çünkü artık bu ailenin hâkimiyetine tam olarak akıl erdiremiyordum.

Odaya geçtiğimizde beni karşılayan ilk şey yanan şömine ve Fransız balkondan önüme serilmiş manzara olmuştu. Öyle sıcak ve hayal edilemez bir atmosferdi ki bir an kendimi bir film setinde hissetmeden edemedim.

"Burası çok güzel." diyerek duygularımı gizleyemezken ilerleyip manzarayı görmek için camın önünde durdum.

Fevkaladeydi.

Sarı ve yeşilin uyum içerisinde bulunduğu manzara öyle huzur vericiydi ki bir an Vural'a karşı bu şekilde art niyetle yaklaştığım için kendime kızmadan edemedim.

Benim evi karış karış incelemem ve sonunda yatak odasına gelmem ile Vural'la karşılaşmam uzun sürmemişti. Dolapta ikimiz için de yerleştirilmiş kıyafetlerden kendisine kıyafet seçiyordu. Geniş ve benim odama karşılık daha boş bir odaydı. Yazlık olduğu her hâlinden belli olsa da otantik ve güzeldi. Manzaraya karşı terası da vardı ama gecenin soğuğuna karşılık oraya çıkmayı sonraya erteleyip Vural'a odaklanmıştım.

"Buraya neden geldik?"

Çekinerek olduğum yerde durup ona baktığımda eşyalarını gözden geçirmeyi bırakıp bana dönmüştü. Çatık kaşları ile karşılaşmam ile bir an gerçekten hayal falan gördüğümü düşünmeye başlamıştım çünkü az önce pamuk gibi görünen adam bu kadar hızlı ruhani değişimler geçiremezdi.

"Evden uzaklaşmak isteyen sen değil miydin?"

"Peki, burada ne kadar kalacağız?" diyerek onu geçiştirdiğimde başını hafifçe sallayıp konuşmaya devam etti.

"Bir süre. Bir sorun mu var?"

"E benim özel derslerim ne olacak?"

"Artık özel ders almayacaksın."

İşte o an ne dediğini kavrayamaz bir şekilde yüzüne öylece bakmadan edemedim. Şaka yapıyor olmalıydı çünkü bu saçmalığın daniskasıydı. Tam, normal insanlar gibi konuşmaya başladık derken şimdi bu konu nereden çıkmıştı?

"Ciddi olamazsın?"

"Neden olmayayım?"

Kaşlarını kaldırıp bana yeşil gözlerini çıkararak baktığında gerçekten de ciddi olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

"İyi de neden? Sen dememiş miydin bir meşgu..." dememe kalmadan sözümü kesti ve bana doğru adımlamaya başladı.

"Fikrimi değiştirdim. Bir meşguliyetin olsun istemiyorum." dediğinde önümde durmuş, iri bedeni ile bana yukarıdan bakarken esip gürlüyordu. Bense durumu daha kavrayamamışken şaşkın şaşkın sordum.

"Anlamadım?"

"Anlayamayacak bir şey yok. Bu evde oturup çok sevdiğin o manzarayı seyrederek zaman geçirmen gerektiğine karar verdim."

"Sen delirdin mi? Ağzından çıkanları kulağın duyuyor mu senin Vural?"

Tek kaşını kaldırdı ve dudakları şeytani bir kıvılcımın izini taşırcasına yukarı kıvrıldı.

"Neden şaşırıyorsun? Seni bir depoya kapatmamdan sonrasında bunun sana normal gelmesi gerekirdi." demesi ile damarıma basması bir olmuştu.

Acımasızdı. Dudaklarından çıkan sözlerin beni yaraladığı izbe sokakların farkında değildi. Yeşil gözlerinde barınan sükûnet, bir çığlığın feryadı kadar sert ve acımasızdı. Anlam veremediğim bir dünyanın içerisinde, onun kollarında hapis kaldığımı yeniden yüzüme vuruyordu ve bu onu asla rahatsız etmiyordu. Tam düzeldi, en azından normal insanlar gibi olabileceğiz derken, tam onunla bir şeyler paylaşabileceğiz derken...

"Sen... Ne değişti? Bir hata mı yaptım?" dedim artık son çare olarak. Bir depo olmasa da bu güzel evin hapishanem olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Bir adım daha atıp âdeta dibime girmişken eğildi ve titreyen bedenimi önemsemeden sıcak nefesi tenimi yakarken kulağıma doğru konuşmaya başladı.

"Çalıştığım insanların, eşimi bir bornoz içerisinde görmeleri ne demek biliyor musun?"

Kulağımın dibinde ettiği sözlerin keskinliği ile ürpermiştim. Üşümüş, aynı anda sıcaklayıp bütün badirelerle baş başa kalmıştım sanki. Kalbim, göğüs kafesimi parçalayacak kadar hızlıyken tek kelime etmeden öylece bekledim. O da cevap vermemi beklemiyordu zaten.

"Senin için onca insanın hayatına mal olamam Ayza. Bunu benden isteyemezsin." dedi ve ben söylediklerinin şoku ile öylece kalakalmışken yavaşça geri çekilip parıldayan yeşil gözleri ile bana bakarken konuştu.

"O yüzden de ikimizin başını belaya sokmaman adına buraya gelme kararı aldım. Senin istediğin de bu değil miydi?"

"Vural... Sen ne dediğini bilmiyorsun." dememe kalmadan dudağımın üzerine parmağını koyup beni susturdu ve gözü dönmüş bir hâlde gülümsedi.

"Şhhh! Sakin ol. Züleyha Hanım ve Mustafa Bey seninle ilgilenecekler. Stresten uzak, doğayla iç içe bir hayat yaşayacaksın."

"Sen beni bu eve hapsediyorsun."

"Daha önce yapmadığım şey değil." diyerek yüzünü buruşturdu ve başını iki yana sallayıp sanki normal bir konudan bahsediyormuşuz gibi beni geçiştirdi.

Hareketlerine anlam vermeye çalışırken bu sefer de uzandı ve önüme düşen saç tutamımı kulağımın arkasına iteklerken konuşmaya devam etti.

"Hem... Sen de bana ilgi duymaya başladın. Bu sayede, burada birbirimizle daha fazla ilgilenmeye vakit bulabiliriz."

Onun dudaklarından çıkan sözlerin her zerresi içerisinde barınan ruhunun bir celsesi vardı. Gözlerindeki o deli ışıldamadan anlamak zor değildi. Görebiliyordum. Kaşlarını çattığında ortasında oluşan kırışıklar bile onun normal bir insan olmadığını kanıtlıyordu. Yaptığım onca hatanın malini yüzüme vurmak için can atıyordu âdeta. Dudaklarını aralanıp bir nefes çektiğinde içine, benim oksijenimi bile isteye yok ediyordu. Farkındaydı bunun. Sessiz bir hikâyenin olmayan noktasıydı. Başrol ise ben ve olmayan bir adamdan ibaretti. Gözlerine baktığımda bunu anlamak zor değildi. Zira ben şimdi anlıyordum. Bu adam, hayatımda gördüğüm en güzel oyuncuydu. Öyle güzel oynuyordu ki onca yaptıklarından sonrasında beni bile inandırabilmişti. Beni depoya kilitleyip öldürmekle tehdit eden bir adamdan ne bekliyordum ki? Onu öpmek, ödüllendirmek ve yatağımda kabul etmek, hangi akla hizmet beni doğruymuş gibi örselemişti? O, ilk tanıdığım günkü adamdı işte. Kanlı canlı karşımda duruyordu. Değişmemişti. Sırf onu, görmemem gereken bir şekilde gördüm diye beni zorla kendisiyle evlendiren bir ruh hastasıydı. Ve ben bu adama dün gece kendi kapılarımı açmıştım. Sanki o an dudaklarından çıkan sözlerse gözlerindeki deli ışığın sesiydi.

"Malum ya bulunduğum yerde ne sapı sedefli bir çakı var ne de başı bulutlarda bir çınar."

BÖLÜM NASILDI?

Yazar: İlayda Melis Okurgan

Youtube: Mel Okurgan
Instagram: ilmelistan
Twitter: ilmelistan

YARDIMCI HESAPLARI

Wattpad: melis_hikayeleri
Instagram: melseytanlari
Facebook: melis hikayeleri

Continue Reading

You'll Also Like

11.8M 676K 34
Doğrulup tekrar kameraya baktığımda ise bir süre konuşmamıştı. Beni izliyordu. Başını hafif yana eğmişti ve benimle dalga geçmeye devam ediyordu. "Ş...
5K 289 29
Tüm engellere ve zorluklara rağmen aşk
284K 18.3K 102
(Wattpadde Bir deli Kumsal adlı ilk kitaptır.) (Düzenleniyor...) Üç abiyle yaşıyorsanız, bela mıknatısıysanız ve fazla güzelseniz hayat sizin için ço...
34.1K 938 37
Annesini iki aydir kaybetmis olan Deniz babasida esinin olumunden sonra bir kizinin oldugunu unutmus esinin mezarinda zaman geciriyordu.Genc kiz Deni...