20.Bölüm

1K 60 4
                                    

Kenarda ki boş tuvallerden birine yönelirken ellerimin titrediğini hissediyordum, resim yapmayalı uzun zaman olmuştu. Benim için ilaç gibi olan bir şeyden, yaşadığım hayal kırıklığı yüzünden o kadar uzun süre kendimi uzak tutmuştum ki şimdi elime alırsam batırmaktan korkuyordum. Lucas için değer, o seni anlayabiliyor. Cesur ol, buna ihtiyacınız var.

Cesaretimi toplayarak tuvali şövaleye oturttum. Lucas'ın meraklı bakışlarını hissetsem de durmadım ve kendime boya seçmek için öylesine atılmış gibi duran bir yığın boyanın içine daldım.

İçimden geldiği şekilde, yeşilin her tonunu elime aldım. Genelde çok soyut çalışmazdım ama bugün için bir sakıncası yoktu, içimde ki hissi sadece bu şekilde aktarabilirdim. ''Fırçaların nerede?'' Lucas'ın sessizliğinden şaşkınlığını anlayabiliyordum ama ayak uydurdu ve ''Galiba şurada ki dolabın içindeydi,'' dedi başıyla eski bir dolabı göstererek.

İhtiyacım olan fırçaları aldıktan ve radyoda ki emo çalan bir kanalda durduktan sonra, artık hazırdım.

Tekrardan kendimi kapatacak ve sadece içimden geleni yansıtacaktım.

Boyayı sıçrattım, kontrolsüzce fırça darbelerini indirdim. Dışarıdan gelecek tek bir uyarıcıya bile açık değildim, sadece tuvalde bıraktığım izlere kendimi yansıtıyordum. Hiç durmadım, kafamı hiç başka yöne çevirmedim. Yeşillerin her birine hissettiğim acıyı, aşkı, korkuları, yalnızlığı koydum. Onları renk olmaktan çıkardım.

''Nicole,'' Uzaktan bir ses geliyordu ama algılayamıyordum. Kurulmuş bir robot gibi fırçayı hareket ettirmeye devam ettim. ''Nicole,'' Durmadım, darbeleri daha da hızlandırdım ve bütün duyguları birbirine karıştırdım. Tek bir yeşilin bütün yeşilleri şekillendirmesine izin vermedim.

''Nicole!'' Tablom çirkinleşmeye başladı. Ben de böyle mi görünüyordum, bu kadar çirkin miydim? Kendi çirkinliğim yansıdığı için mi tablolarımı kimse istememişti?

Fırça elimden sertçe çekilip alındığında ve bir beden beni sımsıkı sarıp geriye çektiğinde girdiğim transtan yavaş yavaş sıyrıldım ve gerçekliği algılamak için zihnime izin verdim.

Lucas'ın kucağındaydım, beni sımsıkı tutuyordu. Bütün bedenimin titrediğini, göz yaşlarımın etkisiyle yanaklarımın ıslandığını, burnumun aktığını fark ettim. Hızlı hızlı nefes alıyor, hıçkırıyordum.

Ağır gelmişti.

''Tamam,geçti.'' Lucas kollarını gevşetip, saçımı okşamaya başladı. ''Sorun yok, geçti.'' Onun elini sımsıkı tuttum ve doğrulup ona döndüm. Lucas'a destek olmam gerekirken nasıl olmuştu da onun bana destek olduğu bir duruma gelmiştik? Bencilin tekiydim, onun acısından çektiğim acı bende teselli edecek gücü bırakmıyordu.

''Özür dilerim,'' diye fısıldadım. Ona yalnız olmadığını hissettirmek, durumu yüzünden kendini kötü hissettirmemek için farklı bir yol izlemek istemiştim. Onun acısını hissettiğimi ama bunun için ona acımadığımı göstermek istemiştim. Bunun bu kadar ezici olacağını ve beni alt üst edeceğini tahmin etmiyordum. ''Bir de beni teselli ediyorsun, ne kadar bencilim.'' Burnumu çektim ve hıçkırıklarımı bastırmak için elimle ağzımı kapattım. ''Ne kadar bencilim!''

Lucas'ın gözlerinde o kadar derin bir ifade vardı ki devam edemedim. ''Sen benim için en iyisini yaptın,'' dedi hipnotize olmuş gibi. ''Ben kendimi daha iyi hissedeyim diye... Siktir.''

Göz yaşlarımı durdurmaya çalışmayı bırakarak resim yaparken zihnimden çıkmayan şeyi pat diye söyleyiverdim. ''Kendine zarar vermiyorsun, değil mi?'' Aynı anda ağladığım için sesim garip çıkmıştı ama beni anladığını biliyordum. Kafası karışmış görünse bile. ''Ne?''

''Gözlerin kıpkırmızı, evin ot koktuğunu şimdi fark ediyorum. Başka bir şeyler de yapıyor musun?''

Lucas sertçe yutkundu ve bir an gözüme çok savunmasız göründü. Bunu söylediğim için, ya da cesaret ettiğim için şaşırdığını biliyordum. Yine de başını olumsuz anlamda salladı. ''Hayır, sadece ot içtim. Her zaman içmiyorum zaten.''

''İçme lütfen,'' Bunun için yalvarmam garipti, biliyordum ama kendimi o kadar sıkmıştım ki rahatlamaya ihtiyacım vardı. ''Annen için çok üzgünüm ama sana kesinlikle acımıyorum. Sen hayatımda tanıdığım en güçlü insansın.'' Yüzünde küçük ama buruk bir gülümseme oldu ve ''Biliyorum,'' dedi sadece dudaklarını oynatarak.

''İyileşmeyecek ama hastalığı yavaşlayacak, buna gerçekten bütün kalbimle inanıyorum ama nasıl söylerim bilmiyordum.'' Göreceğim şeyden çekinerek az önce çizdiğim tabloya döndüm ve makineli tüfek gibi cümleleri sıralamaya devam ettim. ''Hissettiklerimi göstermek istedim ama yeşil bile kurtaramamış. Bunu at gitsin, çok çirkin. Neden resmi bıraktığıma-'' Lucas elini sertçe dudaklıma bastırdı ve ''Dur artık,'' dedi acıyla inlermiş gibi. ''Yapma.''

Beni kucağına doğru geri çekti ve ''Teşekkür ederim,'' diye kulağıma fısıldadı. ''Bir tek sen bana iyi hissettirebiliyorsun. Keşke ben de sana...'' Başımı hızla olumsuz anlamda salladım. ''Sen bana dünyaları veriyorsun Lucas! Böyle düşünme,'' Lucas gerçekten de büyülenmiş gibi görünüyordu, ben de ne vardı ki? Bu bakışları hak etmiyordum. Sanki zihnimi okumuş da doğru olmadığını göstermek istiyormuş gibi ''O kadar güzelsin ki,'' dedi. ''Her anlamda,'' Kalbim duracak gibi hissettim.

Dudaklarıma eğilirken, ''Keşke'' diye fısıldadı. ''Keşke sana ne kadar güzel olduğunu gösterebilsem.''

Nic ve LucWhere stories live. Discover now