4.Bölüm

902 57 2
                                    

Canım çı-kı-yor-du .

Bugün ilk iş günümdü ve daha kalabalık başlayalı sadece bir saat geçmişti ama şimdiden inanılmaz yorulmuştum . Garsonluk zor işmiş .

Mesaim saat altı da başlıyordu ve gece üçe kadar sürüyordu . Her hafta çalışma saatleri değişecekti çünkü katlar arasında paslaşmalı çalışıyorduk . Bu hafta oldukça karanlık atmosferi olan ara kattaydım . Burası tahmin ettiğim gibi disko bölümüydü . Akşam yedi de açılıyor ve sadece atıştırmalıkla , içki servisi yapılıyordu . İlk hafta için biraz zor bir bölümdü ama üstesinden gelirdim .

Bella , tam da göründüğü gibi gestapo bir kadındı . Kuralları vardı :

1- Saç mutlaka toplu olacak .

2- İş üniforması kusursuzca ütülenecek.

3- Aksesuar yasak .

4- Müşterilerle gereksiz diyalog kurmak yasak .

5- Söylenenleri yazmak için kullandığımız elektronik cihazı herhangi bir müşteriyle paylaşmak yasak.

6- Restorana arkadaş getirmek yok .

7- Söylenenden fazla kişi gelen masalara müsamaha gösterilmeyecek .

8- Geç kalmak kesinlikle yok .

9- Ara kata 22 yaşından küçükleri almak yok.

10- En üst kata sadece restoran üyeliği bulunanlar çıkabilir .

11- Ve geri kalan klasik , işle ilgili bilgiler falan ...

Bütün bunları beni dövecekmiş gibi anlattığını söylememe gerek yoktu sanırım . Birkaç kere kabalaşsa da , garip bir şekilde ondan hoşlanmıştım . Onunla çalışmanın keyifli geçeceğini tahmin ediyordum , bana çok şey öğretebilirdi .

Bu arada oldukça kalabalık ve işleyen bir restorandı . Şimdiden birkaç ünlüyü görmüştüm bile. Giriş kapısında bekleyen paparazziler bana başka bir dünyadaymışım gibi hissettirmişti .

Elimde ki çerezlerle birlikte merdivenleri çıkarken , ara kattan hiçbir ses gelmiyordu . Sanki içeride bir parti yokmuş gibiydi ama aslına bakarsanız oldukça gürültülü bir ortamdı . Sadece ses öyle iyi yalıtılıyordu ki asla diğer katlara taşmıyordu , bana çok etkileyici gelmişti . Belki de daha önce böyle ortamlara pek girmediğimdendi .

Sensörlü kapıdan içeri girdiğim anda kulağıma dolan gürültü ve önümde ki karmaşa yüzünden neredeyse yüzümü buruşturacaktım . Son anda kendimi engelledim . Bella 'nın söylemeyi unuttuğum diğer kuralı da buydu :

12 – Acıdan ölsen bile gülümseyeceksin .

Çerezleri büyük arkadaş grubunun olduğu masaya yerleştirirken , birkaç tanesinin beni dikizlediğini hissedebiliyordum . Yaşlarımız yakındı ve ilgilendikleri de oldukça belliydi , ne olursa olsun herhangi bir şekilde bana dokunmaya kalkışırlarsa kafalarını duvara sürte sürte kıvılcım çıkarırdım .

''Başka bir istediğiniz var mı efendim ?'' Disko topu gibi görünen bir kız ''İki cin tonik!'' diye bağırdığında , onu başımla onayladım ve bara doğru ilerledim . Yolda bana işaret yapan birkaç masayı hafızama kazırken , aynı anda barmen Jonas 'a içkileri söyledim . Tatlı çocuktu , anlaşması kolaydı . Bana oldukça yardımcı olmaya çalışıyordu . Bir de onun yanında çalışan iki kişi daha vardı ama onlar daha çok yardımcıları gibiydi .

Jonas içkileri hazırlarken , beni çağıran masalardan tek tek siparişleri aldım ve fazlalıkları topladım .

Barda Lady Gaga 'nın Bad Romance şarkısı bangır bangır çalıyordu , şu anda eşilk ederek dans etmeyi ne kadar çok isterdim . Herkes çok eğleniyor gibiydi , neyse . Ben de eğleniyordum . Garsonluk yorucu olsa da şimdilik eğlenceliydi .

Sipariş edilen içkileri masalara ulaştırdım ve beni tekrar çağıran başka bir masaya ilerledim . Sonsuz bir döngüyü andırıyordu ve nedense burada ki dört garsonda hiç durmadan çalışmasına rağmen iş akışı hiç durmamıştı .

Her içkiyi beklerken , kendime katta ki bir oyunu izleme hakkı veriyordum . O kadar çok vardı ki ... İçerde bir karnaval gibi farklı oyun setleri bulunuyordu : Masa tenisleri , içine topların atıldığı içkiler , basketbol fileleri , ateriler , konsollar , daha adını bilmediğim bir sürü değişik şey...

Saat iki buçuk gibi bazı masaların boşalmaya başlamasıyla , az da olsa rahatladık . Sürekli bir köşeye geçip esniyordum ve kimsenin bunu görmemesi için dua ediyordum . Bu saatlerde genelde 10.rüyama falan geçmiş olduğum içim ...

Mesaimiz bittiğinde , her yer oldukça düzenli ve sessizdi . Saatlerdir maruz kaldığım gürültünün , normalde pek hoşlanmadığım sessizliğe dönüşmesi iyi hissetmişti . Garip bir tecrübeydi , aslında ilk günden bir sürü şey tecrübe etmiştim .

''Vay be , her zaman bu kadar yoğun mu ?'' Bara doğru yaslandığımda Jonas bana buzlu , büyük bir bardakla su verdi . ''Teşekkürler ,''

''Soruna gelince , evet her zaman bu kadar yoğun . Daha yoğun olduğu bile oluyor .''

''Hadi ya , burası baya işlek bir restoran .''

Başını sallarken , kendine hazırladığı suyu da bir dikişte içti . ''Biraz işletme zekasıyla ilgili , Lucas bu işi iyi beceriyor .'' Kaşlarımı çattım . ''Onu tanıyor musun ?''

''Elbette tanıyorum , patronum .'' Yüzünde geniş bir gülümseme vardı ama patrondan daha fazlası olduğunu biliyordum , zaten beni yanıltmadı . ''Ama aynı zamanda da çok iyi dostum . Burada benim gibi birkaç kişi daha Luc'un önceden arkadaşı . Tanıdığı ve güvendiği insanlarla çalışmayı sever .''

Acaba ben de Jonas'a Lucas'ı önceden tanıdığımı söylemeli miydim ? O zaman benim torpilli bir beceriksiz olduğumu düşünür müydü ? Gerçi ne diyecektim ki ? Lucas benim çocukken ki platonik aşkım .

''Anladım ,'' derken Jonas 'a gülümsedim ve bitirdiğim bardağı ona doğru ittim . ''Artık eve gitsem iyi olur , yarın görüşürüz .'' Bu katta tanıştığım diğer garson arkadaşlarımla da vedalaştıktan sonra üzerimi değiştirmek için soyunma odasına indim . Evet , Lucas bizim için bir soyunma odası yaptırmıştı . İçerisi aynı lüks bir spor salonun soyunma odasına benziyordu : Duş , şık dolaplar , birkaç tane dinlenme şezlongu , geniş giyinme kabinleri ... Çalışanlarını bu kadar önemsemesi çok hoşuma gitti , her anlamda başarılı bir patrondu .

Üzerimi giyindikten sonra , Kasım ayında ki yeni yeni soğuyan Londra havasına çıktım . Restoranın en sevdiğim yönlerinden biri , hemen nehrin kıyısında olmalıydı . Bütün manzarayı kolayca görebiliyordunuz .

''İlk iş günün nasıldı ?'' Arkamdan gelen Lucas'ın sesini duyduğumda , heyecanlanmama engel olamadım . Güzel görünüyor muydum acaba ? Hiç sanmıyorum Nic , pestilin çıkmış gibi.

Ona döndüğümde , her zamanki gibi harika görünüyordu . Dünün aksine oldukça rahat giyinmişti :Siyah kot , beyaz bol bir tişört , üzerine siyah bol kot ceket ve siyah converseler . Ayrıca bu akşam septumu da dışarıdaydı . Eskiden aşık oldum o asi Lucas gibiydi , tek fark şimdi daha da mükemmel olmasıydı .

Bir cevap vermem gerektiğini hatırladım ve istemsizce kocaman gülümsedim . ''Harikaydı ! Buranın enerjisi mükemmel ya , hiç durulmuyor .'' Omuz silkerken bana doğru yaklaştı . ''İkinci kat her zaman daha kalabalık oluyor.''

''Aynen öyle , canım çıkmadı desem yalan olur .'' Bana ufacık bir gülümseme hediye etti . ''Nerede yaşıyorsun ?''Benimle ilgileniyor muydu ? Sırıtmamak için kendimi zor tuttum.

''Hackney'de.'' Söylediğimin üzerine kaşlarını çatarak saatine baktı . ''Bu saatte oranın pek tekin olduğunu sanmıyorum Nicole .''

Omuz silktim .'' Değil zaten ama yapacak bir şey yok , sonuçta orası benim evim.''

''Taksiyle git , fişini şirkete kestirirsin.'' Londra 'da ki taksilerin ne kadar pahalı olduğunun farkında mıydı acaba ?

''Ama-''

''Lütfen Nicole ,'' O kadar net bir şekilde bakıyordu ki ısrarımın boşa gideceğini biliyordum . Bu yüzden pes ettim . ''Tamam , teşekkürler Lucas .''

Gözlerinde gizemli bir parıltıyla tebessüm ettikten sonra ''İyi geceler Nicole ,'' deyip arkasını döndü ve sokağın içine doğru ilerledi .

Nic ve LucOù les histoires vivent. Découvrez maintenant