Canım çı-kı-yor-du .
Bugün ilk iş günümdü ve daha kalabalık başlayalı sadece bir saat geçmişti ama şimdiden inanılmaz yorulmuştum . Garsonluk zor işmiş .
Mesaim saat altı da başlıyordu ve gece üçe kadar sürüyordu . Her hafta çalışma saatleri değişecekti çünkü katlar arasında paslaşmalı çalışıyorduk . Bu hafta oldukça karanlık atmosferi olan ara kattaydım . Burası tahmin ettiğim gibi disko bölümüydü . Akşam yedi de açılıyor ve sadece atıştırmalıkla , içki servisi yapılıyordu . İlk hafta için biraz zor bir bölümdü ama üstesinden gelirdim .
Bella , tam da göründüğü gibi gestapo bir kadındı . Kuralları vardı :
1- Saç mutlaka toplu olacak .
2- İş üniforması kusursuzca ütülenecek.
3- Aksesuar yasak .
4- Müşterilerle gereksiz diyalog kurmak yasak .
5- Söylenenleri yazmak için kullandığımız elektronik cihazı herhangi bir müşteriyle paylaşmak yasak.
6- Restorana arkadaş getirmek yok .
7- Söylenenden fazla kişi gelen masalara müsamaha gösterilmeyecek .
8- Geç kalmak kesinlikle yok .
9- Ara kata 22 yaşından küçükleri almak yok.
10- En üst kata sadece restoran üyeliği bulunanlar çıkabilir .
11- Ve geri kalan klasik , işle ilgili bilgiler falan ...
Bütün bunları beni dövecekmiş gibi anlattığını söylememe gerek yoktu sanırım . Birkaç kere kabalaşsa da , garip bir şekilde ondan hoşlanmıştım . Onunla çalışmanın keyifli geçeceğini tahmin ediyordum , bana çok şey öğretebilirdi .
Bu arada oldukça kalabalık ve işleyen bir restorandı . Şimdiden birkaç ünlüyü görmüştüm bile. Giriş kapısında bekleyen paparazziler bana başka bir dünyadaymışım gibi hissettirmişti .
Elimde ki çerezlerle birlikte merdivenleri çıkarken , ara kattan hiçbir ses gelmiyordu . Sanki içeride bir parti yokmuş gibiydi ama aslına bakarsanız oldukça gürültülü bir ortamdı . Sadece ses öyle iyi yalıtılıyordu ki asla diğer katlara taşmıyordu , bana çok etkileyici gelmişti . Belki de daha önce böyle ortamlara pek girmediğimdendi .
Sensörlü kapıdan içeri girdiğim anda kulağıma dolan gürültü ve önümde ki karmaşa yüzünden neredeyse yüzümü buruşturacaktım . Son anda kendimi engelledim . Bella 'nın söylemeyi unuttuğum diğer kuralı da buydu :
12 – Acıdan ölsen bile gülümseyeceksin .
Çerezleri büyük arkadaş grubunun olduğu masaya yerleştirirken , birkaç tanesinin beni dikizlediğini hissedebiliyordum . Yaşlarımız yakındı ve ilgilendikleri de oldukça belliydi , ne olursa olsun herhangi bir şekilde bana dokunmaya kalkışırlarsa kafalarını duvara sürte sürte kıvılcım çıkarırdım .
''Başka bir istediğiniz var mı efendim ?'' Disko topu gibi görünen bir kız ''İki cin tonik!'' diye bağırdığında , onu başımla onayladım ve bara doğru ilerledim . Yolda bana işaret yapan birkaç masayı hafızama kazırken , aynı anda barmen Jonas 'a içkileri söyledim . Tatlı çocuktu , anlaşması kolaydı . Bana oldukça yardımcı olmaya çalışıyordu . Bir de onun yanında çalışan iki kişi daha vardı ama onlar daha çok yardımcıları gibiydi .
Jonas içkileri hazırlarken , beni çağıran masalardan tek tek siparişleri aldım ve fazlalıkları topladım .
Barda Lady Gaga 'nın Bad Romance şarkısı bangır bangır çalıyordu , şu anda eşilk ederek dans etmeyi ne kadar çok isterdim . Herkes çok eğleniyor gibiydi , neyse . Ben de eğleniyordum . Garsonluk yorucu olsa da şimdilik eğlenceliydi .
Sipariş edilen içkileri masalara ulaştırdım ve beni tekrar çağıran başka bir masaya ilerledim . Sonsuz bir döngüyü andırıyordu ve nedense burada ki dört garsonda hiç durmadan çalışmasına rağmen iş akışı hiç durmamıştı .
Her içkiyi beklerken , kendime katta ki bir oyunu izleme hakkı veriyordum . O kadar çok vardı ki ... İçerde bir karnaval gibi farklı oyun setleri bulunuyordu : Masa tenisleri , içine topların atıldığı içkiler , basketbol fileleri , ateriler , konsollar , daha adını bilmediğim bir sürü değişik şey...
Saat iki buçuk gibi bazı masaların boşalmaya başlamasıyla , az da olsa rahatladık . Sürekli bir köşeye geçip esniyordum ve kimsenin bunu görmemesi için dua ediyordum . Bu saatlerde genelde 10.rüyama falan geçmiş olduğum içim ...
Mesaimiz bittiğinde , her yer oldukça düzenli ve sessizdi . Saatlerdir maruz kaldığım gürültünün , normalde pek hoşlanmadığım sessizliğe dönüşmesi iyi hissetmişti . Garip bir tecrübeydi , aslında ilk günden bir sürü şey tecrübe etmiştim .
''Vay be , her zaman bu kadar yoğun mu ?'' Bara doğru yaslandığımda Jonas bana buzlu , büyük bir bardakla su verdi . ''Teşekkürler ,''
''Soruna gelince , evet her zaman bu kadar yoğun . Daha yoğun olduğu bile oluyor .''
''Hadi ya , burası baya işlek bir restoran .''
Başını sallarken , kendine hazırladığı suyu da bir dikişte içti . ''Biraz işletme zekasıyla ilgili , Lucas bu işi iyi beceriyor .'' Kaşlarımı çattım . ''Onu tanıyor musun ?''
''Elbette tanıyorum , patronum .'' Yüzünde geniş bir gülümseme vardı ama patrondan daha fazlası olduğunu biliyordum , zaten beni yanıltmadı . ''Ama aynı zamanda da çok iyi dostum . Burada benim gibi birkaç kişi daha Luc'un önceden arkadaşı . Tanıdığı ve güvendiği insanlarla çalışmayı sever .''
Acaba ben de Jonas'a Lucas'ı önceden tanıdığımı söylemeli miydim ? O zaman benim torpilli bir beceriksiz olduğumu düşünür müydü ? Gerçi ne diyecektim ki ? Lucas benim çocukken ki platonik aşkım .
''Anladım ,'' derken Jonas 'a gülümsedim ve bitirdiğim bardağı ona doğru ittim . ''Artık eve gitsem iyi olur , yarın görüşürüz .'' Bu katta tanıştığım diğer garson arkadaşlarımla da vedalaştıktan sonra üzerimi değiştirmek için soyunma odasına indim . Evet , Lucas bizim için bir soyunma odası yaptırmıştı . İçerisi aynı lüks bir spor salonun soyunma odasına benziyordu : Duş , şık dolaplar , birkaç tane dinlenme şezlongu , geniş giyinme kabinleri ... Çalışanlarını bu kadar önemsemesi çok hoşuma gitti , her anlamda başarılı bir patrondu .
Üzerimi giyindikten sonra , Kasım ayında ki yeni yeni soğuyan Londra havasına çıktım . Restoranın en sevdiğim yönlerinden biri , hemen nehrin kıyısında olmalıydı . Bütün manzarayı kolayca görebiliyordunuz .
''İlk iş günün nasıldı ?'' Arkamdan gelen Lucas'ın sesini duyduğumda , heyecanlanmama engel olamadım . Güzel görünüyor muydum acaba ? Hiç sanmıyorum Nic , pestilin çıkmış gibi.
Ona döndüğümde , her zamanki gibi harika görünüyordu . Dünün aksine oldukça rahat giyinmişti :Siyah kot , beyaz bol bir tişört , üzerine siyah bol kot ceket ve siyah converseler . Ayrıca bu akşam septumu da dışarıdaydı . Eskiden aşık oldum o asi Lucas gibiydi , tek fark şimdi daha da mükemmel olmasıydı .
Bir cevap vermem gerektiğini hatırladım ve istemsizce kocaman gülümsedim . ''Harikaydı ! Buranın enerjisi mükemmel ya , hiç durulmuyor .'' Omuz silkerken bana doğru yaklaştı . ''İkinci kat her zaman daha kalabalık oluyor.''
''Aynen öyle , canım çıkmadı desem yalan olur .'' Bana ufacık bir gülümseme hediye etti . ''Nerede yaşıyorsun ?''Benimle ilgileniyor muydu ? Sırıtmamak için kendimi zor tuttum.
''Hackney'de.'' Söylediğimin üzerine kaşlarını çatarak saatine baktı . ''Bu saatte oranın pek tekin olduğunu sanmıyorum Nicole .''
Omuz silktim .'' Değil zaten ama yapacak bir şey yok , sonuçta orası benim evim.''
''Taksiyle git , fişini şirkete kestirirsin.'' Londra 'da ki taksilerin ne kadar pahalı olduğunun farkında mıydı acaba ?
''Ama-''
''Lütfen Nicole ,'' O kadar net bir şekilde bakıyordu ki ısrarımın boşa gideceğini biliyordum . Bu yüzden pes ettim . ''Tamam , teşekkürler Lucas .''
Gözlerinde gizemli bir parıltıyla tebessüm ettikten sonra ''İyi geceler Nicole ,'' deyip arkasını döndü ve sokağın içine doğru ilerledi .
VOUS LISEZ
Nic ve Luc
Roman d'amourNicole'ün hayatıyla büyük bir sorunu vardı, sonsuz bir başarısızlığa hapsolmuş gibi hissediyordu. Berbat giden bir sanat hayatı, hakkında sıfır tecrübeye sahip olduğu bir mesleği vardı. Ablası Riley'nin gölgesinde büyümüş ve hiçbir zaman göz önünde...