36.Bölüm

843 60 15
                                    

Multi alıntı. 

Elimin ayağımın birbirine dolandığını hissederken, kendime en az yüz kere güçlü olmam gerektiğini hatırlattım. Benim kimseye ihtiyacım yoktu, kendime yetebilirdim ve artık kendimi küçük görmeyecektim. Benim layık olduğu şey bu korkunç yalanlar değildi.

''İyi geceler Dan,'' dedim Lucas'a bir kez bile bakmadan. Beni gördüğü anda ayaklanmıştı. Onun aksine hala yerde oturan Danny ''Oldukça geç bir saat hayatım, sanırım ''Günaydın'' daha mantıklı olur.'' diye mırıldandı. Açıkçası saatten haberim bile yoktu.

''O zaman sana günaydın,'' diye homurdandım ve apartmandan içeri girdim. Lucas'ın da beni takip ettiğini hissedebiliyordum ve bu bilgi bana hiçte iyi gelmiyordu. Titreyen ellerimle asansörün düğmesine bastım ve sanki yanımda hiç kimse yokmuş gibi sakince beklemeye başladım. Nabzımın atışı boynumdan bile görülecek kadar güçlüydü, kontrolümü kaybedecek gibi hissediyordum. Kokusu burnuma geliyordu ve bakışları bir saniye bile üzerimden ayrılmıyordu.

Güçlü ol Nicole, sen bundan çok daha iyisisin. Bu sefer kendine saygın olsun.

Gelen asansöre benim ardımdan bindi ve benden önce davranarak dairemin olduğu kata bastı. Ben onu görmezden geldikçe, inatla aldırmıyor ve uyum sağlıyordu. Gerçekten, onu öldürmek istiyordum. Onu tam anlamıyla öldürmek istiyordum.

Sessiz ve gerginliğin elle tutulur olduğu bir asansör yolculuğundan sonra dairemin kapısına geldiğimde. Anahtarı, elimin titremesinden dolayı zar zor deliğe sokmayı başardım. En sonunda lanet kapı açıldığında içeri girdim ve maalesef ki Lucas'ı dışarı bırakacak kadar hızlı davranamadım. Çoktan aradan sıyrılmıştı.

''Konuşmak istiyorum,'' Buraya geldiğinden beri ilk defa pürüzlü sesini duyduğumda, bütün duyguların içimde yeniden patladığını hissettim ve hırsımı almak ister gibi çarparak kapıyı kapattım. Bu hareketim, evde ki avizemin bile sallanmasına sebep oldu.

''Eğer gitmezsen,'' dedim hissettiklerimin aksine duygusuz bir sesle. ''Polis çağıracağım.''

''Sikimde bile değil,'' Tanrım, öfkeli görünüyordu. Nasıl oluyor da kendinde öfkelenme hakkını bulabiliyordu? İnsanın akıl sağlığını bozacak türden bir adamdı. ''Neredeydin?''

Hayretle güldüm ve çantamla sırılsıklam ceketimi portmantoya astım. ''Pardon?''

''Seni saatlerdir durmadan arıyorum, neredeydin?'' Az sonra cinayet işleyecek gibi tehlikeli ve korkunç görünüyordu. ''Sana bir soru sordum,''

''Sen hangi hakla benden bir cevap bekliyorsun?'' Tamam, öfkem beni yiyip bitiren acımın bile ötesine geçmeyi başarmıştı. Artık bende en az onun kadar tehlikeliydim. ''Sen hangi yüzle buraya gelebiliyorsun orospu çocuğu?'' Sesim her kelimemde biraz daha yükseliyordu. Lucas acımasızca gülümsedi. ''Dünyaya dönmen güzel,''

Kendime engel olamayarak hızlıca yaklaştım ve tüm gücümle hayatımda attığım en sert tokadı ona attım. Kırbaç gibi ses salonda yankılanırken ve yüzü hafifçe yana doğru dönerken salona ölüm sessizliği çöktü. Dişlerini sıkıyordu, çenesinin kasılmasından bunu görebiliyordum. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Belki de hayatım için endişelenmeliydim ve siksinler, elim çok acıyordu. Bembeyaz yüzünde çıkan beş parmak izi, onunda canının en az benim elim kadar acıdığının kanıtı gibiydi.

Gözlerini tekrar açtığında, neredeyse gri kadar açık renk olan yeşil gözleri şimdi siyah kadar koyuydu. ''Sen,'' diye hırladı üzerime gelmeye başlarken. ''Sen insan gibi konuşamıyor musun?'' İstemsizce geri adım attım ama başım hala dikti. ''Belki de karşımda bir insan olmadığı içindir.''

Nic ve LucWhere stories live. Discover now