46.Bölüm

860 60 9
                                    

Multi alıntı.

Yüzünde ki ifadeyi görmeliydiniz. Ağzı bir balık gibi açılmış, gözleri büyümüştü. Dehşet içindeydi. Tam bu haline güleceğim sırada, detaylar dikkatimi çekti. Gözlerinin altı mosmor, gözünün beyazı da kıpkırmızıydı. Kirli sakalını tıraş etmemişti ve zayıflamıştı. Saçları iyice uzamış, alnına geliyordu. Gerçekten de dedikleri ot kokusunu yoğun bir şekilde alabiliyordum. Çok mutsuz ve salmış görünüyordu.

Kalbimin acıyla kasıldığını hissettim, öyle ki neredeyse yüzümde ki tebessüm solacak ve ağlamaya başlayacaktım. Yine de kendimi toplayarak beklenti içinde gözlerimi ona diktim, hala bir şey dememişti.

O hiçbir şey söylemedikçe benim içimde ki sıkıntı büyüdü ve kapısını çalmadan önce zihnimde dolaşan şüpheler tekrardan kendini hatırlattı. Ya seni artık istemiyorsa?

''Nicole?'' Adımı dudaklarından duyduğumda, nefes açlığı çeker gibi derin bir nefes aldım. Kalbim saniyede milyonlarca kere atıyordu.

''Ben... Ben belki noeli beraber kutlayabiliriz diye-'' Gözlerinin dolduğunu fark ettiğimde, beni biraz da olsa tutan her şeyin ipi koptu ve ''Seni çok özledim.'' dedim titreyen sesimle. Elimde ki sepeti tutacak gücü gittikçe kaybediyordum, bu yüzden yavaşça yere bıraktım. ''Bunu daha fazla devam ettiremeyeceğimi düşündüm, herkes ikinci bir şansı hak ediyor. Sen bile.'' Muzip bir ifadeyle gülmeye çalışırken gözümden bir damla yaş süzüldü. ''Seni seviyorum, hem de çok. Duygularımın hiçbiri değişmedi. Pişman olduğunu ve senin de bana aynı şeyleri hissettiğini biliyorum.'' Yanaklarım kızarırken, utançla bakışlarımı kaçırdım. Düşündüğüm kadar özgüvenli değildim. ''Yani şey, hala hissediyor musun bilmiyorum ama-'' Sözlerim, onun beni elimden tutarak sertçe kendine çekmesi ve dudaklarını dudaklarıma bastırmasıyla son buldu.

Siktir...

Bunu deli gibi özlemiştim.

Açlıkla bana saldıran dudaklarına aynı hırsla karşılık verdim ve dilimi diline doğru ittim. Derinden gelen inlemesi, bacaklarımın arasının şiddetle sızlamasına sebep olurken sanki bunu anlamış gibi kendini bana doğru bastırdı. Elleri her yerimdeydi, sıkıyor ve sanki kaybetmekten korkuyormuş gibi bırakmıyordu.

Nefessiz kalana kadar adeta hayvani bir şekilde öpüştükten sonra, dudaklarımızı ayırıp bana şöyle bir baktığında ağladığını fark ettim ve bütün tüylerim diken diken oldu, midem kasıldı. Ama işin garibi ben de ağlıyordum ve onu görene kadar bunun farkında bile değildim.

İki eliyle yüzümü avuçlayıp dudaklarını tekrardan dudaklarıma bastırırken, gözleri açıktı. Öpüyor ve geri çekiliyor, sonra doymamış bir kaplanın açlığıyla yeniden öpüyor, ısırıyordu. Bütün bunları yaparken gözlerinde öyle derin ve özlem dolu bir ifade vardı ki bütün kontrolümü kaybetmiş, şiddetle ağlamaya başlamıştım. Bu zamana kadar ondan uzak durabilmeme inanamıyordum.

''Seni,'' Araya bir öpücük girdi. ''O kadar,'' Bir öpücük daha. ''Özledim ki.'' Ondan önce davranıp dudaklarımı dudaklarına bu sefer ben bastırdım ve uzun uzun, tutku dolu bir öpüşme daha başladı. Ellerini yüzümden indirip kalçamı sıktığında, ikimiz de aynı anda inledik.

Kapıyı ayağıyla kapatıp, beni kucağına aldı ve kanepesine taşıdı. Bütün bunlar olurken, çoktan boynumu emmeye ve ısırmaya başlamıştı bile. Şehvetin ikimizi de çoktan esir aldığını biliyordum. Her şeyi bir kenara bırakmış ve birbirimize duyduğumuz açlıkla baş başa kalmıştık, artık ikimizde ağlamıyorduk.

Beni koltuğa sertçe yatırdığında, paltomu çıkardım ve elbisemin sırtını açması için hafice yana döndüm. Öpmekten ve ısırmaktan fermuarı bulması o kadar zor oldu ki küçük bir kahkaha attım. ''Beni yemeyi mi planlıyorsun Luc?'' Bana cevap bile vermedi, sadece boğuk bir hırıltı çıkardı ve üzerimden elbiseyi çekiştirmeye başladı.

Nic ve LucWhere stories live. Discover now