3.Bölüm

957 51 4
                                    

12 yaşında ki Nicole'e ihanet etmiştim .

Tamda şu anda , annemin dün bahsettiği iş görüşmesine gidiyordum ya da gitmeye çalışıyordum da denebilir . Metrodan inerken , restorana doğru yürürken ... O kadar gergindim ki yolda 2 kişiye çarpmış ve üç kere de düşme tehlikesi geçirmiştim . Dudaklarımı kemirmekten kanatmıştım ve popom kaşınıyordu .

Onu yıllardır görmemiş ve hiçbir haber almamıştım . Sadece üniversitede işletme okuduğunu biliyordum . O kadar ... Acaba hala eskisi kadar yakışıklı mıydı ? Olgun , klasik tarzda bir adama mı dönüşmüştü yoksa hala o rockçı havası duruyor muydu ? Acaba eskisi gibi neşeli ve sıcakkanlı mıydı ? Beni görünce nasıl tepki verecekti ?

Tanrım ... Sakin olmalıydım ama bu adam benim ilk aşkımdı ve onu sekiz senedir görmemiştim . Nasıl sakin olacaktım ki ? Ayrıca şu anki durumumdan dolayı çok utanıyordum , karşısına havalı bir yemekte başarılı bir iş kadını olarak falan çıkmak isterdim .

Restoran , Waterloo istasyonunun yakınlarında , Thames nehrinin kıyısındaydı . Böyle bir konumun kirasını ödemek için gerçekten yüklü miktarda para gerekiyordu . Acaba nasıl olmuştu da bu konuma gelmişti ? Belki de konferans falan vermesi gerekiyordu :''Köşeyi nasıl döndüm ?''

Nehrin kıyısına geldiğimde, oldukça karanlık ama ihtişamlı görünen restoran hemen dikkatimi çekti . Adresteki isim oldukça şık dizayn edilmiş tabelada yazıyordu : ''Unnamed'' Oldukça ilginç bir isimdi ama sonra düşündüğümde tam da Lucas 'a göre olduğunu fark ettim . Sıradan olan şeyleri sevmezdi , dikkat çekecek şeyleri her zaman bilirdi .

Yüzümde istemsizce oluşan tebessümle beraber zengin görünen restorana ilerledim . Kapıda beni oldukça iri bir güvenlik görevlisi karşıladı . ''Hoşgeldiniz ,'' Adamın sesi , görüntüsüyle hiç uymuyordu . Oldukça sevecendi ve gülümsediğinde ortada bir dişinin kırık olduğunu fark ettim . Bir güvenlik görevlisinden beklenmeyecek kadar tatlı bir adamdı , insanı ürkütmüyordu .

''Merhaba , şey ben ...''

''Nicole Aurnia Murphy ?'' Adamın tek seferde kim olduğumu bilmesi beni şaşırtsa da , üzerinde düşünemeyecek kadar gergindim . ''Benim,'' dedim tedirgin bir gülümsemeyle . ''İş görüşmesi için gelmiştim .''

''Buyrun lütfen ,'' İçeri girdiğimde , içerisinin dışarıdan görüldüğünün aksine rengarenk olduğunu fark ettim . Sıcaktı , insanı iyi hissettiriyordu. İlk dikkatimi çeken şey , içeride bir sürü Rönesans dönemi tablosunun bulunmasıydı . Her tablonun etrafı sarmal yapraklarla süslenmişti ve içeride o kadar çok yeşillik vardı ki , sanki bir botanik bahçesinde gibi hissediyordunuz .

Burası aslında tam olarak restoran gibi de değildi , biraz barı da anımsatıyordu . Özellikle gündüz zamanı dışarıda kimsenin olmaması , klasik İngiliz Pub tarzının dışında olduğunu kanıtlar gibiydi . Havalı yerdi : ''Burada öyle her geçen takılamaz , ünlü değilsen başka kapıya ahbap.'' diye bağıran yerlerdendi hani . Pahalı zevk buram buram yüzünüze çarpıyordu .

Başka bir dünyaydı sanki . Lucas gerçekten de iyi iş çıkarmıştı .

Ben etrafı incelerken , bir anda nefesimin kesildiğini hissettim . Panikatağım falan yoktu yanlış anlamayın , sadece ismimi yıllar sonra onun sesinden tekrar duymuştum . ''Nicole ?''

Ah, bu ses ... Yıllar önce , erkeksi , kalın sesine içim giderdi . Anladığım kadarıyla hala da gidiyordu çünkü size yemin ederim ki bu dünyada ki en karizmatik sesti . Nasıl gitmeyecekti ki ?

Nefes almaya çalışarak arkamı döndüğümde , işte oradaydı . Barın önünde dikiliyordu . Tanrı aklımı korusun ... Bu adam ... Bu adam insanı bayıltacak kadar iyiydi millet . Bir insan mükemmelken nasıl daha da mükemmel olabiliri sorgulatan cinstendi . Tanrı 'nın bu dünyaya bıraktığı bir armağandı .

Nic ve LucWhere stories live. Discover now