16.Bölüm

1K 57 3
                                    

Bir tepki bekledim ama hiçbir tepki vermedi. Tamam, o zaman gitmeme bir engel olmadığına göre burada kalmamın da bir sebebi yoktu.

Tam merdivenlere yönelmişken, hızlıca tezgahın üzerinden atlayıp yanıma geldiğini fark ettim. Tanrım, o yükseklikte ki tezgahtan nasıl atlamıştı? Tek sorun bu mu gerçekten?

Hayır, bir sorun daha vardı: Görünmez olduğuma göre gidiyor olmam onu neden ilgilendiriyordu?

Kalbimin atışları öyle hızlıydı ki onun duymasından korktum.

Beni kolumdan yakaladı ve ''Yukarı çık,'' diye emretti. Lucas'ı daha önce hiç böyle görmemiştim. Gözlerinden ateş çıkıyordu ve bütün çenesi kaskatıydı. Öfkesi oldukça korkunç olmasına rağmen beni tahrik ediyordu. Ama bu sefer gariplik bende değildi, gerçekten. Hangi kadını karşısına koysanız, bu öfkeli adam için korktuğu kadar tahrik olurdu. ''Bana emir verme,'' diye tısladım düşüncelerime zıt bir şekilde.

''Nicole,'' diye hırladı. ''Hemen yukarı çık ve beni bekle.'' Yutkundum ve birkaç saniye sakinleşmeye çalıştım. Muhtemelen benimle istifa işini konuşacak ve belgeleri ayarlayacaktı. Farklı bir anlam yoktu, farklı hiçbir anlam yoktu.

Kolumu ondan sertçe kurtardıktan sonra, hiçbir şey söylemeden yukarı çıkan merdivenlere yöneldim. Arkamdan çenesini sıkarak, dik dik bana baktığını tahmin edebiliyordum.

Odasına çıktığımda her zaman beni sarmalayan huzur bile gerginliğimi almaya yaramıyordu. Hatta batmaya başlayan güneşin içeri süzen altın ışıkları, ayağımın altında ki Londra manzarası bile yeterli değildi.

Benimle ne konuşacağını, nasıl konuşacağını gerçekten bilmiyordum ama neyi istediğimi çok iyi biliyordum.

Benim tek istediğim o'ydu.

Ve bu isteğim hiçbir zaman gerçek olamayacak kadar ütopikti, o yüzden şu an bu odada bulunmam demek canımın yanması demek olacaktı.

Canımın yanmasından çok yorulmuştum.

Kapı açıldığında, kızgın bir boğayı andıran patronum içeri girdi ve arkasından da kapıyı çarparak kapattı. ''Senin ortan yok mudur?'' Bunu sanki sakin olmaya çalışır gibi burnundan söylemişti. Histerik bir şekilde güldüm. ''Bir şeylerin ortasını bulmada pek iyi değilimdir.'' Gösterişli bedeniyle bana doğru yaklaşmaya başladığında istemsizce birkaç adım geriledim.

''Bana bu kadar mı dayanabiliyorsun?'' Sweatshirtünün kapüşonunu gevşetmek ister gibi çekerken, hırsını bir şeylerden çıkartmak için bunu yaptığını düşündüm çünkü biraz daha sert çekerse kalın kumaşın yırtılması mümkündü.

Omzumu dikleştirirken ''Bana böyle davranamazsın,'' dedim üzerine bastırarak. Öfkelendiğimde her zamankinin aksine cesur olabiliyordum, şu anda kendimin en sevdiğim versiyonuydum çünkü kolay kolay bu kadar iddialı olmazdım. ''Kim olursan ol,'' diye devam ettim. ''Ve ben hangi durumda olursam olayım, bana bu muameleyi yapamazsın.''

''Tanrım,'' Lucas'ın suratında gerçekten de yardım dilenir gibi bir ifade vardı. ''Bana kendini küçük gördüğünü söyleyen sensin ve sana böyle davranıyorum çünkü kendini nasıl gördüğünü fark etmeni istiyorum.'' Siktir... Bu, gerçekten ağırdı.

Tokat atılmış gibi birkaç adım daha gerilediğimde, hala nefes nefese bir halde bana bakıyordu. Damarları belirginleşmiş ve vücudu öfkenin etkisiyle kaskatı olmuştu. ''Senin kendine biçtiğin değer bu Nicole, bunu sen istemedin mi?''

Haklıydı, o kadar haklıydı ki gözlerimden yaşların çoktan akmaya başladığını hissediyordum.

Ona, böyle davranma hakkını veren kişi bendim. Kendime bir gram saygım yoktu ama başkasından saygı görmediğimde küplere biniyordum. Buna ne hakkım vardı? Daha da önemlisi, bu yaşıma kadar bu gerçeği nasıl fark edememiştim?

Lucas göz yaşlarımdan, minnettar olacağım şekilde, bir gram bile etkilenmeden bağırmaya devam etti. ''Kendini herkesle kıyaslayıp sonunda kaçınılmaz bir şekilde işe yaramaz olduğuna karar veriyorsun. Aptal, neden siktiğimin aynasını bir kere olsun kendine tutmuyorsun?''

Yutkundum, söyleyecek hiçbir şeyim yoktu ama onun diyecekleri daha bitmemişti.

''İstifa etmene izin vermiyorum ama eğer istersen birkaç gün izin alabilirsin.'' Küçük at kuyruğunu açtı ve ellerini dağınık saçlarının içinden geçerdi. ''Birazcık istikrarlı ol, benim seni ezip geçmeme izin verme.''

''Beni ezip geçmeyen tek kişi sensin,'' Dudaklarımdan istemsizce, fısıltı halinde çıkan kelimeler onu durdurdu. Daha önce beni ezdiğini düşünsem bile şu an kesinlikle yanıldığımı fark ediyordum. Lucas beni görebiliyordu, gerçek Nicole'ü biliyordu.

Sessiz kalarak bana doğru yaklaştı. Gözlerinde ki sinir bir nebze olsun yatışmıştı ve odağı şimdi bambaşka bir şey gibi geliyordu. Yüzümü avuçlarının arasına alırken ''Çünkü hak etmiyorsun,'' dedi pürüzlü ses tonuyla. ''Ne zaman bunu fark edeceksin?'' Baş parmağıyla yanağımda ki göz yaşlarını sildi, ardından da başıma küçük bir öpücük kondurdu.

İçimde ki duygular o kadar karışmıştı ki nasıl davranmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

''Çok yanlış, anladın mı?" Bunu söyledikten sonra acıyla inler gibi bir ses çıkardım. ''Ama çok doğru hissettiriyor.''

Söylediklerim Lucas'ın başını hafifçe geri çekip, kaşlarını çatmasına sebep oldu. ''Zannettiğin kadar yanlış olduğunu sanmıyorum,'' Omuz silktiğimde, eğilerek benimle aynı hizaya geldi ve üzerine bastırarak, tane tane ''Doğru hissettiren hiçbir şey yanlış değildir.'' dedi.

Tanrım... Yine çok yakınımdaydı. Grimsi gözlerini birbirine karıştıracağım kadar, çillerini sayacağım kadar, tek bir kelimemde dudaklarına ulaşacağım kadar yakınımdaydı. Bu mesafe çok tehlikeliydi, ikimiz için cehennemin içinde ki bir cennet çukuru sayılırdı. Aklımı başımdan alıyordu.

''İşten ayrılmayacaksın,'' Bunu söylediği anda ikimizin dudakları birbirine değdi. Nefesimi tuttum. ''Yanımda kalacaksın.'' Gözlerimi yumdum ve yutkundum. Bu sözlerin bende yarattığı etki olumlu anlamda çok büyüktü ama bir de kenarda ki gerçek vardı: Lucas nişanlıydı. ''Sen,'' dedim mesafemizi açmadan, ona uyum sağlayarak. ''Benimle ne yapmak istiyorsun?'' Söylediğim her kelimede dudaklarımızın birbirine değmesi işkence gibiydi. Önünüze konan koca bir kutu dondurmayı çay kaşığıyla yemeye benziyordu.

Lucas gözlerini kapatırken, nefesini üfledi. ''Bilmiyorum, sikeyim böyle işi.''

Kendime bile zor itiraf ettiğim şey dudaklarımdan çıktı. ''Ben kimseye bunu yapamam, kendime bile. Seni paylaşamam.''

Lucas dudağıma ufak bir öpücük kondurdu ve yüzümde ki ellerini belime indirdi. Burnunu burnuma sürterken ''Nasıl engel olacağım?'' diye mırıldandı. ''Bunu nasıl engelleyeceğim Nicole?'' Dudaklarını boynuma indirdi ve küçük küçük öpücükler kondurmaya başladı. Bedenim, zihnimden önce davranıp onun işini kolaylaştırmak için boynumu yana doğru hafifçe eğdi.

Küçük ısırıklar bırakıyor, yalıyor ve emiyordu. O bütün hünerlerini boynumda sergilerken iç çamaşırımın ıslandığını hissettim. Kendimi kaybetmeye çok yakındım, hatta tamamen kaybetmiş bile olabilirdim.

''Lucas,''

''Şş,'' Öpücükleri boynumdan gömleğimin açık kısmına indi ve köprücük kemiklerimde oyalanmaya başladı. ''Bir kereliğine sadece akışına bırak, ne istiyorsan onu yap.''

''Ama...'' Devam edemedim. İkimizin nefesi de öyle hızlanmıştı ki, kapının arkasında biri olsa duyabilirdi bile.

İçimde ki melek ve şeytan büyük bir çatışmanın içindeydi. Melek, Lucas'ın nişanlı olduğunu hatırlatarak beni durdurmaya çalışıyorken; şeytan 'Yap gitsin' diyordu. 'Bir kere olsun istediğini yap.'

Ne zaman bir şeyi tamamen doğru yapmıştım? Gerçek anlamda? Yine yanlış yapacaktım ama yanlışım istediğim şey olacaktı. Kalbimin sesini dinlediğim için yanlış yapacaktım. Sikerler ya ...

Canım şu an fena halde yanlış yapmak istiyordu.

Nic ve LucWhere stories live. Discover now