12.Bölüm

930 56 2
                                    

En sonunda mesaim bittiğinde o kadar terliydim ki, ilk defa soyunma odasında ki duşu kullanmaya karar verdim. Duşun içine sabitlenmiş şampuanı gördüğümde istemsizce gülümsedim. Her şey düşünülmüştü. Bir Leonard Cohen şarkısını dilime dolayıp, hızlıca duşumu aldım. Duştayken şarkı söylemek her zaman beni rahatlatırdı.

Yanda asılı duran pakette ki havluyu vücuduma sardıktan sonra, duştan dalgınca çıktım. Hala kafamda bugünü tekrar ediyordum. Sonra... Onu gördüm. Soyunma odasının ortasında ki banklarda oturuyordu. Yüzünde ki düşünceli ifade, benim küçücük bir havluyla karşısında dikildiğimi fark edince şaşkınlığa dönüştü. Grimsi yeşiller, artık koyu yeşillere dönüşmüştü. Sanırım Lucas gibi kontrollü bir adamın en büyük laneti gözlerinin rengi yüzünden tepkilerini gizleyememesiydi. O gözlerde hiçbir duygu olmasa bile rengi kendini ele veriyordu.

Zaten duştan çıktığım için kırmızı olan yanaklarım biraz daha kızardı. ''Lucas?'' Lucas transtan çıkmışçasına kafasını sallayarak kendine gelirken, boğazını temizledi. ''Şey, konuşmak istedim.'' Boğazım her geçen saniye daha da kuruyordu, kalbimin atışlarını anlatmama ise kelimeler yetmezdi. ''Yani,'' dedim gülümsemeye çalışarak. ''Burada mı?''

Lucas ağır adımlarla ayağa kalkarken, ''Seni kaçırmak istemedim,'' diye açıkladı. Ses tonu her zamankinden biraz daha boğuktu, içimi titretiyordu. ''Gerald çıktığını söyledi ama Bob çıktığını görmemiş. Ben de belki buradasındır diye geldim,''

''Tamam...'' Yutkundum. ''Ben beş dakikada üzerimi giyeyim, konuşalım hemen.'' Lucas sessizce başını salladı ama hemen sonra dayanamayarak ona seslendim. ''Lucas?'' Bana döndüğünde yüzünde meraklı bir ifade vardı. ''Kötü bir şey yok değil mi?'' İçten içe hala ''Ya kovulursam?'' diye düşünmeyi durduramıyordum. Lucas sanki ne düşündüğümü biliyormuş gibi gözlerini devirirken ''Hayır,'' diye mırıldandı. Ardından da beni odada yalnız bıraktı.

Üzerimi giyinirken, ıslak saçlarımı tararken, çantamı toplarken... Aklımda sadece beni ilk havluyla gördüğünde Lucas'ın bakışlarında ki değişim vardı. Görmüştüm, o gözlerin istekle karardığına yemin edebilecek tecrübeye sahiptim.

Yüzümde ki gülümsemeyi gizlemeye çalışarak odadan çıktığımda, duvara yaslanmış beni bekliyordu. ''Tamam mısın?'' Başımı salladım.

''Ben de çıkıyorum, seni evine bırakayım. Tabii başka bir planın yoksa?'' Aslında sabahtan beri aklımın gerisinde, Ufford St. 'de dondurma yemek vardı. O kadar canım çekiyordu ki yemezsem bir yerlerim falan eksilebilirdi. Kötü bir şey yoksa, dondurmacıya yürürken de konuşabilirdik değil mi? ''Aslında,'' dedim dudağımı ısırarak. ''Canım sabahtan beri Ufford St. 'de dondurma yemek istiyor. Oraya kadar yürümemize ne dersin, vaktin var mı?'' Teklifimi haddimi aşmak olarak görmesinden çok korkuyordum, yanaklarım utançla pembeleşmişti. Korktuğumun aksine rahat bir ifadeyle omuz silkti ve ''Bana uyar,'' dedi.

Beraber restorandan çıkarken, içimde öyle çocuksu bir neşe vardı ki kendimi suçlu bile hissedemiyordum. Alt tarafı bir dondurma yiyecektik değil mi? İkimiz de Bob'la vedalaşırken, Bob'un suratında garip bir şaşkınlık vardı. Neyin buna sebep olduğunu merak ettim.

Yürümeye başladığımızda, ''Neden gülüyorsun?'' diye soran Lucas beni kendime getirdi. Tanrım... Gülüyor muydum? İşin komiği bunu bana sorarken Lucas'ta gülüyordu. Omuz silktim ve ''Sadece dondurma yiyeceğim için çok mutluyum,'' diye yalan söyledim. ''Bütün gün aklımdaydı.''

Bir süre havadan sudan konuştuk, ardından asıl önemli detayı sormak aklıma geldi. ''Sen benimle ne konuşacaktın?'' Lucas siyah, spor ceketinin yakasını soğuğa siper olarak kaldırdıktan sonra rüzgardan uçuşan saçlarının üzerine cebinden çıkardığı siyah bereyi geçirdi. Ardından burnunun içine sakladığı septumunu dışarı çıkardı. ''Eh, artık bir patron olarak 'Düzgün' gözükmem gerekmiyorsa, kendime dönebilirim sanırım.'' Söylediği şeyin üzerine kıkırdadım. ''Septumunu gizlemen kişiliğini gizlemiyor, gömlek giydiğinde bile hala aykırı görünüyorsun.''

Nic ve LucWhere stories live. Discover now