VI

989 99 106
                                    

ø

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

ø

Alkol insanı uyuşturuyordu. İçindeki canavarı ortaya çıkarıyordu, deli gibi eğlenebilmek için gerekli cesareti veriyordu, ağlamayı sonraya erteliyordu, gülmek için bahanen oluyordu.

Ama galiba bende yan etki yaratmıştı.

Tam tersine olduğumdan daha sakin hale gelmiştim. Her şeyi sorgulamaya başlamıştım. Yüzüm gülmüyordu. İnsanları izleyip yaptıkları şeyleri kınadığım birkaç saatin ardından bundan da sıkılıp tavanı izlemeye başlamıştım.

Sebepsiz kendimi kötü hissediyordum. Belki de sebebi bildiğim halde bilmemezlikten geliyordum. Ama biliyordum, er ya da geç yüzleşecektim. Ve alkol bana bu cesareti veriyordu. Belki de düşünmeme yetkimi elimden alıyordu.

Tam tersi olması gerekirken.

Yaşadıklarımı gözden geçiriyordum da... bazen yeterince tepki vermemiş olmaktan korkuyordum. Bazı olaylara olan bakış açım, sakinliğim beni dumura uğratıyordu. Gerçekten ne yaptığımı bilmiyordum. Neden kendimi tuttuğumu, neden içimden geçenleri söyleyemediğimi, neyden korktuğumu... hiçbirini bilmiyordum.

Böyle yaparak kendi katilim olmaktan korkuyordum.

Keşkelere sürükleniyordum. Her anımın bir keşkesi vardı ve ben boğulmak üzereydim. Keşke babama daha sıkı sarılsaydım diyordum mesela. Keşke her sarılışım sonmuş gibi, her anımız sonmuş gibi tadını çıkarsaydım. O gittikten sonrası zordu. Çok zordu. Özellikle Koreli olup da İngiltere'de yaşayan, ailesi tarafından istenmeyen tek çocuklu, dul bir kadın için oldukça zordu.

Bir diğer konu da kör olup olmadığımdı. En yakın arkadaşımı ve sevgilimi tanıyamayacak kadar kör müydüm gerçekten? Sonradan mı değişmişlerdi, yoksa başından beri mi böylelerdi? Sevdiklerime güvenmek benim suçum muydu? Yakıştıramamak, toz kondurmamak suç muydu? İnsan en yakınlarına güvenmeyecekse kime güvenecekti? Etrafındaki herkes ona ihanet edecekse ne anlamı vardı ki çevresinin kalabalık olmasının? İnsan o kalabalıkta da yalnız değil miydi zaten?

Canım yanıyordu.

Çok yorulmuştum. Çok kırılmıştım. Kendimi tüm bunlardan uzak tutmak istiyordum şimdi. İnsanlar yok etmek için güvenimi kazanırken ben sadece kendimi korumak istiyordum. Göründüğümden daha hassas bir kızdım. Kırılması daha kolay, acıtılması daha kolay. Hayata yenik başlamıştım çünkü. Hep eksik kalan bir yanım vardı.

Galiba attığım shotlar beni fena çarpmıştı.

Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde başımı kaldırmadan sağıma çevirdim ve yanıma oturan Haruto ile karşılaştım. Elindeki bardakla kendine rahat bir pozisyon bulduktan sonra benim gibi kafasını koltuğun sırtına yasladı. Bu haline gülümserken "Sıkıldın mı?" diye sordum.

Geldiği için içten içe seviniyordum çünkü boğulmuştum ve kafamı onunla dağıtabileceğim düşüncesi rahatlatıyordu.

Elindeki bardaktan içkinin kalan son yudumunu aldıktan sonra eğilip önümüzdeki masaya koydu. Aynı pozisyonuna dönmeden önce kısaca göz göze gelmiştik. Tavanı izlemeye devam ederken "Kalabalık ortamlardan hoşlanmıyorum." diye mırıldandı.

my lips ft. yours ᥫ᭡ w.harutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin