XXVIII

710 93 61
                                    

⌀

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kantinde oturmuş diğerlerini bekleyip telefonumla ilgileniyorken karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle onlardan birinin olduğunu düşünerek kafamı kaldırmıştım. Karşılaştığımsa bu hafta ortalıkta pek görünmemiş olan Suzuki Yui'ydi.

Açıkçası onunla en son muhattap olduğumda kavga etmiştik, ondan sonra onu tamamen görmezden gelmiştim. Ara sıra yanımıza uğruyor olsa da yokmuş gibi davranıyordum. Varlığı her ne kadar sinirimi bozuyor olsa da iki üç gün boyunca etrafımızda olmaması onu tamamen unutmamı sağlamıştı.

Ve varlığını unutmuşken gayet mutluydum.

Şimdi onu burada görmek ise benim için pek bir şey ifade etmemişti, sinirlenmemiştim bile. Normaldi. Ben istediğimi almıştım, arkadaşlarımla ve Haruto ile mutluyken o benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Haruto ile ilgili tehditlerinin de içi fos çıkmıştı, Haruto benimleydi. Bana sorun çıkarmadığı sürece o yokmuş gibi davranmaya devam edebilirdim. Umarım o da kısa sürede burada yerinin olmadığını anlayıp ülkesine geri dönerdi.

Gözlerimi onun üzerinde tutmadan telefonuma tekrar çevirdiğimde kollarını göğsünde birleştirmişti. Ne zırvalamak için geldiğini bilmiyordum ve dürüst olmak gerekirse merak da etmiyordum. Şu an gün yüzünde olmasa da içimde ona karşı bastırılmış bir öfke vardı hala. Haruto'ya yaptıkları için, bana söyledikleri için. O gerçekten buraya ait değildi. Haruto için iyi değildi. Bizim için iyi değildi. Olması gereken yer burası değildi. Bunu gerçekten göremiyor muydu?

"Çıkıyormuşsunuz."

Birkaç dakika sessizlikten sonra sonunda ağzındaki baklayı çıkardığında şaşırmamıştım. Sanırım bununla yüzleşmemek için hastayım adı altında okula gelmemişti ama o da çok iyi biliyordu ki sonsuza kadar kaçamazdı. Bu durumla, Haruto ve benim birlikte olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmesi gerekiyordu.

İstifimi bozmadan onu onaylayan bir mırıltı çıkardığımda histerik bir şekilde güldü. Kabullenmek pek işine gelmiyor olmalıydı. Eh, bu da beklemediğim bir şey değildi.

Yine de beni asla tedirgin etmiyordu.

"Onun nasıl gözünü boyadın bilmiyorum ama çok sürmez, Alia." dedi sonunda kafamı kaldırıp ona bakmamı sağlarken. Yüzünde iddialı bir ifade olduğunu söyleyebilirdim ama bunun gerginliğini saklamak için taktığı bir maske olduğunu anlamıştım. Sesinde hayal kırıklığı vardı, gözlerinde korku vardı. İçten içe böyle bir şey olmayacağının gayet tabi farkındaydı ama pes etmediğini göstermeye çalışıyor gibiydi.

Ama bu benim gözümde onu güçlü birinden çok takıntılı biri yapıyordu.

"O yine bana dönecek. Her zaman olduğu gibi."

Bu söylediği de beni güldürmüştü.

Burnumdan sert bir nefes çıkararak gülerken telefonumu kilitleyip masaya bıraktım ve arkama yaslandım. Dikkatimi ona verdiğimi anladığında daha da kendinden emin görünmeye çalıştı ama ben bu mimikleri ezbere biliyordum. İlk kez onda görmüyordum ve insan okumada iyi sayılırdım. İzlemeyi severdim ve bu da bana bazı yetenekleri aşılamıştı.

my lips ft. yours ᥫ᭡ w.harutoWhere stories live. Discover now