Hazırlanıp kahvaltı için otelin restoran bölümüne indiğimizde gözlerime inanamadım. İzmir de kim var kim yoksa gelmişti. Yolda yürüsem selam vermeyecek komşular bile beleş uçak ve tatil olunca bu fırsatı kaçırmamışlardı. Gidip sorsam, benim haftalardır kayıp olduğumdan haberleri bile yoktur.

Herkes kendi keyfinde, kimi fotoğraf çekiniyor kimi kahvaltı yapıyordu. Sadece yakın akrabalarım beni görünce ayaklanıp yanıma gelmişlerdi. Hepsi sarılmış, beni merak ettiklerini dile getirmişti. Değer görmek güzel bir şeydi.

Dost kara günde belli olur derler ya, ne güzel söylemişlerdi. Yokluğumda aileme destek olanlarla birlikte olmak güzel bir duyguydu.

Akşama kadar sohbet ettik. Kötü günleri unutmak ister gibi gülüp eğlendik. Kına vakti gelince de otel odasına gelen kuaförlerin yardımıyla hazırlandım. Annem, yengelerim, kuzenlerim ve Ayda'yla birlikte hep beraber süslenmiştik.

Anneciğim kıyamamış benim için bindallı alıp getirmişti. En sevdiğim renk olan lacivert, bugün benim için daha canlıydı sanki. Lacivert kadife kafandan olan bindallının iç elbisesi krem rengindeydi. Üstünde pembe, mor, lacivert ve beyaz taşlardan olan desenler ve beyaz inciler vardı. Görür görmez aşık olmuştum. Tarlatanla birlikte giydiğimdeyse, aynadaki görüntü muhteşemdi. Çok güzel olmuştum.

Herkesin gözleri dolmuş, maşallah diyerek bana bakıyorlar, sarılıyorlardı. Beni ağlatacaklardı haberleri yoktu.

Hep beraber çıktığımızda bizi bekleyen araçlara bindik. Bir çok kişi önceden gittiği için geriye sadece yakın akrabalarım kalmıştı.

Yol boyunca heyecandan kalbim duracaktı. Ne kadar zorla da olsa bu benim kınamdı. Genç kızlığımın hayaliydi. Küçükken az koşmamıştım düğünlerde gelinlerin peşinden. Geline bir kere sarılsam diye neler yapmazdım. Gelin görcez diye meraktan ölürdüm. Şimdi küçükken özenerek baktığım gelin, ben olmuştum.

Başımdan ne kadar kötü şey geçerse geçsin, mutlu olmak benim de hakkımdı. Ne yapmalıydım? Zorla evleniyorum diye oturup ağlamalı mıydım? O zaman ailem bir terslik olduğunu anlamaz mıydı? Bugün mutlu olacaktım. Ailem, biricik kızlarının nikahını görememişti. Ama en azından kına ve düğünü hayal ettikleri gibi olsun istiyordum. Kızımız evlenirken mutsuzdu, huzursuzdu demesinler istiyordum.

Limana vardığımızda ben küçük bir yat beklerken üç katlı büyük bir gemi bizi bekliyordu. Her yanı süslenmiş, direklerine balonlar ve küçük ışıltılı lambalar asılmıştı. Girişte kocaman bir pankartla Müge'nin kınası yazıyordu.

Bir çok davetli gelmeye başlamış, gemide hareketlilik görünüyordu. Bizim geldiğimizi görenler, ellerine telefon almış çekiyordu. Sanki ömürlerinde hiç görmemişler gibi fotoğraf çekme merakını hiç anlamıyordum.

Geminin önünde bir sürü gazeteci fotoğraf çekme peşinde, onların önündeyse bir ordu dolusu koruma engel olmaya çalışıyordu. Ünlü iş adamı adı altında mafya, evleniyordu. Hem de bundan daha büyük haber mi vardı?

İçeriye girdiğimizde bizi karşılayan Enzio olmuştu. Lacivert bir takım giymiş, içindeki krem rengi gömlekle, benim bindallımla uyum halindeydi. Koyu mavi gözlerine lacivert takım o kadar uyumlu olmuştu ki, sanki daha canlı daha parlak bakıyordu. Saçlarına fön çektirmiş, sakallarını kestirmişti. Ona kirli sakal daha çok yakışıyordu aslında, ama böyle de yakışıklıydı.

Gözlerimiz kenetlenmiş, sanki koskoca gemide sadece biz kalmış gibiydik. Elini uzattığında tereddütsüz tuttum. Birlikte ilerlemeye başladığımızda tebrikleri kabul ediyor, herkese samimi bir tebessüm sunuyorduk. Dışarıdan bakınca iki aşık gibiydik, çok mutluyduk. Ama içimizde ağlayan çocuğun sesi, kulaklarımızda yankılanıyordu.

TUTSAK +18 (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin