50. Sonun Başlangıcı

58.6K 2.8K 924
                                    

Bu bölümü ipnesena ve naberlanyapram1 e ithaf ediyorum

Kısa bir bölüm oldu. Ama son bir aydır hayatımda benim için çok büyük sorunlar oldu, olmaya da devam ediyor. Bu yüzden yazmaya vakit bulamıyorum. Siz de fark ediyorsunuz artık güzel yazamıyorum. En kısa zamanda toparlanmaya çalışacağım. Psikolojik olarak zor bir dönemden geçiyorum.

Güzel bir haberim var. Liseye geçecek olan arkadaşlarım; puanınızı yüksek tutmaya bakın çünkü yüksek puan alanları da görüntülü konuşmaya alacağım. Umarım bu sizi motive eder 😊

Keyifli okumalar

Boğazındaki bıçaktan dolayı yerde kıvranarak acılar içinde ölen adam, bugün hayatımızı değiştirmişti. Işığı sönmüş, donuk gözlerine bakmamaya çalışarak yanına yaklaştım. Sanki yine ayağa kalacakmış gibi hissetsem de bunun artık imkansız olduğunu biliyordum. Bu sefer gerçekten ölmüştü. Eğilip boğazındaki bıçağı çektiğimde üzerindeki kanı İgnazio'nun eşofman altına sürerek temizledim.

Bıçağı katlayıp soğuk kanlılıkla odadan dışarıya çıktığımda karşı odadaki doktorlar ve yaralı adamlar aklıma geldi. Yanarak ölmeleri umrumda bile değildi.

" Müge neredesin? Müge?"

Sanki kıyamet kopmuş, yer yerinden oynamış, dağlar un ufak olup toz zerrecikleri haline gelmiş gibi ortalığı ayağa kaldıran kükreme tabi ki de kocam Enzio'dan başkasına ait olamazdı. Gelmişti demek.

Sesimi çıkarmadım. Sessizce aşağı indiğimde mutfağa doğru gidiyordu. Elindeki silahı temkinli bir şekilde sağa sola tutuyor, olası bir tehlikeye karşı hazırlıklı görünüyordu. İri cüssesine rağmen sessiz oluşu ve çevik hareketleri beni kendisine hayran bırakıyordu.

Arkasından yavaşça yaklaştığımda derin bir nefes aldığını duydum. Silah tutan eli iner gibi olmuş, sonra tekrar kalkmıştı. Mutfaktan içeri girdiğinde ben de peşinden ilerledim. Ses gelmiyordu. İçeriye doğru başımı uzatmamla, sırtımın kapıya yapışması bir olmuştu. Enzio silahı kaldırmış, gülerek bana bakıyordu.

"Kraliçem"
Fısıltı şeklinde dudaklarından kopup kulaklarımın pasını silen sesi, içimi kıpır kıpır yapmaya yetmişti.

"Kralım"
Sanki üzerimde elbise varmış da eteklerinden tutuyormuş gibi önünde küçük bir reverans yaptım. Soran gözlerim, gülen gözlerinin derinlerinde yanıtlarını aramaktaydı. Cario, nihayet abisine de adresi göndermiş olmalıydı.

Gözleri bedenimi taradığında dizimdeki ıslak kanı gördü. Dizlerinin üzerine çöküp dizime baktığında derin bir nefes çekti ciğerlerine. Eli korkarak pantalonuma değdiğinde sadece kan bulaşmış olduğunu fark etti. Verdiği nefesle geniş omuzları çökmüş, alnı bacaklarıma dayanmıştı.

"Başına kötü bir olay gelecek diye çok korktum. Vuruldun sandım Müge. İyisin, iyi ki yanımdasın. Çok teşekkür ederim."

Bacaklarımda duran elleri sanki kaçıp gitmemden korkar gibi sımsıkı beni tutuyordu. Gözlerinden geçen minnet ve rahatlama, tüm duygularımı etkisi altına alıyordu. Ellerim yüzünü avuçladığında bu sefer yukarıdan bakan bendim. Yeni çıkmaya başlayan sakalları avuç içlerimi gıdıklıyor, kasıklarımda karıncalanmaya neden oluyordu.

Ateş saçan mavi gözlerini gözlerimden ayırmadan yüzünü yana çevirip avuç içimden öptüğünde nefesim kesilmiş, kalbim teklemişti. Pembe dudakları, İgnazio'nun yüzüğünü taktığım baş parmağımın ucuna kapandı. Dili parmağımı okşadığında, dudaklarından parmağıma geçen elektrik, kasığımdaki yangını harlamıştı.

Gözlerimizdeki arzu, zaman ve mekanı unutturmuştu. Ne acı ki az önce bir ölünün yanından geldiğimi unutturmuştu.

"Evimize gidelim mi canım?"
Hatta odamıza gitmeliydik. Hem de acilen.

"Arabaya gitmeye ne dersin?"
Gözleri, evet demem için umutla bakıyordu.

Hüngür hüngür ağlamam gerekirken artık duygularını kaybetmiş bir robot gibiydim. Hislerim alınmış gibiydi.  Sanki birileri sırtımdaki anahtarı çeviriyor sonra da kenara çekilip yapacaklarımı izliyordu. Birilerinin müzik eşliğinde dans eden balerini gibiydim. Tek yapması gereken anahtarı çevirip kapağın açılmasını beklemekti.

Belki gerçekten oyuncak değildim ama duygularımı hissetmek istemeyecek kadar kalbim katılaşmaya başlamıştı. Bencil olacağım demiştim. Az önce yaşadıklarımı unutup bencil olacağım. Tabi nereye kadar dayanabilirsem. Vicdanımı ne kadar susturabilirsem.

Elinden tutup ayağa kaldırdım. Koşar adımlarla dışarıya çıktığımızda Ayda ve Marcio'nun bağırdığını duydum. Bahçenin dışarısında oldukları için ne dediklerini anlamıyordum. Korumalar bahçe duvarlarını kendilerine siper almış, herkes eve bakmaktaydı.

Koşarak bahçeden çıkmak üzereyken duyduğumuz patlama sesi, yeri titreten sallantı, arkamızdan gelen sıcak hava dalgası bizi dışarıya fırlatmıştı.

İçeride olduğumuzu unutup evi havaya uçurmuşlardı!

Kulağım çınlıyor, gözlerim kararıyor, uğultu halinde duyduğum sesler başımı ağrıtıyordu. Sırtımda hissettiğim ılıklık ve acı, tüm bedenimi etkisi altına almıştı. Kollarımı kaldıracak gücüm yoktu.

Birileri sırtıma dokunuyor, acılarıma bir yenisini daha ekliyordu. Yapma, dokunma demek istesem de ağzımdan çıkan acı dolu iniltiler oluyordu.

Kulağımdaki çınlama geçtikçe, duyduğum sesler gittikçe anlam kazanmaya başladı. Ayda'nın ağlarken istemsiz olarak çıkarttığı hıçkırık seslerini ve Marcio'nun ettiği küfürleri duyuyordum. Uzaktan gelen ve giderek yaklaşan ambulans sesiyse, gözümün önüne Leo'yu getiriyordu.

Gücümü toplamaya çalıştım, ayağa kalmaya çalıştım ama olmadı. Yapamadım. Bugün sondu belki de. Hayatım bugün son bulacaktı.

Arefe günlerinde ailemle mezarlığa gittiğimizde mezar taşlarındaki tarihleri okumak gibi saçma bir alışkanlığım vardı. Doğum ve ölüm tarihleri aynı veya çok yakın olan kişiler her zaman ilgimi çekerdi. Ben de bugün onlardan biri olacaktım. Ben de bir gün önce girdiğim yeni yaşımın tadını çıkartmadan hayata veda edecektim.

Sondu. Biliyordum. Hissediyordum. İçimden bir ses bir şeylerin sonuna geldiğimi söylüyordu. Sırtım acıyordu ama en çok kalbim acıyordu. Patlama sırasında binlerce parçaya bölünüp sırtıma saplanan cam parçacıkları gibiydi kalbim. İşe yaramaz ve yaralı. Bir araya getirmesi mümkün olmayan kırıklarla dolu. Cam kırıklarıyla dolu. Sırtımda değil, damarlarımda hissediyordum o kırıkları. Kanımla birlikte giriyordu bedenimin en ücra köşelerine.

Gözlerimden akan yaşlar, artık son olmalıydı. Bir daha dökülmemeliydi. Ağlıyordum ama kendim için değil. Benim ardımdan ağlayanlar içindi her bir göz yaşım. Ardımdan yüreğine taş basacak annem içindi. Geceleri gizli gizli ağlayacak babam içindi. Erkek adam ağlamaz diyenlere inat, mezarımın başında ağlayacak erkek kardeşlerim içindi. Benimle birlikte hayatı cehenneme dönmüş Ayda içindi. Kendim için değildi, asla değildi.

Gözlerim karanlığa dalmaya başladığında duyduğum sesler de azalmıştı. Artık sonun başlangıcına yolculuk etme vakti gelmişti.

⛓️⛓️⛓️

Burada bitirdiğim için çok üzgünüm. En kısa zamanda aranıza dönmek istiyorum duanıza çok ihtiyacım var. Sizi seviyorum.

Bölüm hakkındaki görüşlerinizi alayım?

Bir sonraki bölüm sezon finali olabilir. Bir iki hafta ara verip Aşk ı Cüda kitabımı yazmayı düşünüyorum.


TUTSAK +18 (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now