23. Güzellik Salonu

En başından başla
                                    

" Ne zaman döneceksin? "
Bunu ben mi demiştim şimdi? İyice bu evliliğe alışmaya mı başladım ne?

"Neden sordun?"
Yüzünde muzip bir gülümseme belirdi. Hoşuna gitmişti ayının. Şimdi yelloz Yeliz'le akşama kadar bir evin içinde kalamam da denmezdi ki. Annesiydi sonuçta.

"Hiç, öylesine sordum işte. Dikkat et kendine."
İyice eş rolüne bulandın Müge, aferin kızım!

Yüzümü avuçlarının arasına alıp dudaklarımdan öptü. Kalbim kıpır kıpır, aklıma ve mantığıma ihanet ediyordu. Ellerim boynuna dolandığında, öpüşünü derinleştirmişti bile. Dili, dudaklarımı aralamak için izin isterken, kokusu burnuma doluyor , ciğerlerimi bayram ettiriyordu.

"Enzio, geç kaldık. Karını akşam becer."
Her romantik anın içine eden mutlaka birileri olurdu. Bu ailede bu görevi Marcio üstlenmişti anlaşılan. Dövmelerle dolu kollarını, kaslı göğsünde birleştirmiş, sıkılmış gibi bir hali vardı.
Bu adama birisi düzgün konuşması gerektiğini öğretmeliydi. Utancımdan yerin dibine girmek üzereydim.

"Geliyorum. Akşam görüşürüz."
Önce Marcio'ya söylemiş, sonra da beni tekrar öpüp gitmişti. Bense arkalarından bakakalmıştım.

Odadan çıkmak üzere olan Cario'yu görünce hızla kolundan tutup durdurdum. Bir kolundaki elime bakıyor, bir de bana bakıyordu. Ne bu havalar anlamıyorum ki. Sanki kolunu tuttum diye canını mı alacaktım?

"Cario, müsait olunca Enzio'nun yaralarına bakar mısın?"
Dudaklarında pis bir gülüş belirdiğinde yine hoş olmayan şeyler yapacağını anlamıştım.

"Ne o? Kocanı mı düşünür oldun? Sen hiç merak etme, yarasına tuz bile basarım."
Bu kardeş falan değildi, döl israfı it.

"Allah belanı versin."
Arkamdan kahkaha attığını duysam da umursamadım. Benimle alay mı ediyordu, ciddi miydi belli değildi. Çok iyi anlaştığımız kesindi!

Kapıya gittiğimde evin erkekleri çıkıp gitmiş, Yeliz ve Helin'le başbaşa kalmıştım. Tam arkamı dönüp sabahtan beri ortalıkta görünmeyen Ayda'nın yanına gidecektim ki, Yeliz beni yakalamıştı.

"Nereye gelin hanım?"
Bir elini beline koymuş, yaktım çıranı der gibiydi.

"Ayda'nın yanına gideceğim. Hala uyanmadı sanırım, kahvaltıyı kaçıracak."

Bir kaşını havaya kaldırıp Helin'e merdivenleri işaret etti.
"Ayda'nın odasına kahvaltı götür. Kızlara da söyle bize iki sade kahve yapsınlar."

Bana sormadan sipariş veriyordu. Bir kere ben her kahveyi içmezdim. İzmir'in kızıyım bir kere, biz kahveyi fincanda pişirir öyle içerdik. Fincanda pişmeyen kahveyi içmediğimden herkes benim kahveden nefret ettiğimi sanırdı, ama yanılırlardı.

" Benim kahvem fincanda pişsin lütfen. Yanında da bitter çikolata olsun."
Bitter çikolata olmadan kahve içilir mi? Asla!

"Gelin hanımı duydun. Hadi elini çabuk tut."
Yeliz bilmiyor olabilirdi ancak Helin benim kahveyi nasıl içtiğimi çok iyi bilirdi. Beraber okulu asıp hemen yürüme mesafesinde olan kemeraltına gider, kızlarağası hanında kahve içerdik. Bir zamanlar en yakın arkadaşım dediğim kıza şimdi emir veriyor olmak, onun için çok kötü bir şeydi. Gururu kırılmış olmalıydı.

Yeliz, bahçeye çıktığında ben de peşinden çıktım. Evin arka tarafına dolaştığımızda dün gece Enzio'nun bileklerinden çözdüğüm kelepçe ve onu indirmek için kullandığım sandalye, ağacın altındaydı.

Boğazımda oluşan yumru, aşağı inmek bilmiyordu. Adımlarım yavaşlamış, hatta tökezlemişti. İçimde geçmeyen bir sızı vardı. Bu şiddeti beş yaşından beri görüyor olması, az daha ağlamama neden olacaktı.

TUTSAK +18 (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin