Kulübeden dışarıya baktığımda kimse görünmüyordu. Bahçede gezen koruma neredeydi?

"Ayda bahçe kapısını aç, eğer şifre varsa bu bodrumda konuştuğumuz şifredir. Ben arabayı alıp geliyorum."

"Dikkatli ol."

"Sen de."

İçimde kaçamayacakmışız gibi bir his vardı. Kulübedeki tıkırtımızı hiç mi duyan biri olmamıştı? Bahçede dolaşan adam nereye kaybolmuştu? Sanki bir yere oturmuş, bizimle alay ederek izliyorlarmış gibi içimde bir his vardı.

Arabanın kilidini açıp koltuğa oturduğumda hemen koltuğu boyuma göre ayarladım. Malum 1.65 lik boyla, 1.80 lik korumanın kullandığı aracın koltuk mesafesi bir olmuyordu. Anahtarı takıp aracı çalıştırdığımda çıkan sese hala kimse gelmemişti. İçimde bir tedirginlik vardı. Ama kaçma arzusu, içimdeki kurtları susturmaya yetiyordu. Aracı bahçe kapısına ilerlettiğimde tam da tahmin ettiğim gibi Ayda şifreyi girince kapı açılmıştı. Hızla gelip yanıma oturdu.

"Bas Müge bas, kurtuluyoruz. Bu lanet yerden kurtuluyoruz."

Ona şüphelerimden bahsetmeli miydim?

"Basıyorum ya Ayda. Ne tarafa  gideceğiz? Polise gidelim. Karakol sence nerededir?"

Evden çıkıp kıvrımlı orman yolunda ilerliyorduk. Peşimizden gelen bir araba yoktu. Belki de gerçekten kurtulmuştuk.

Daha önceden bir kere geldiğim İstanbul'u, turistik yerleri dışında bilmiyordum. Hele ormanın içine kurulmuş bir köye benzeyen Şile'ye hiç gelmemiştim.

Saat 4'ü geçmek üzere olmalıydı. Hava hala karanlık olmasına rağmen, güneş yükselmek için hazırlığını yapıyordu. Camları açtığımda serin hava yüzümüzü yalamış, saçlarımızı savurmuştu. Nihayet evin ıssız yolundan çıkıp ana yola bağlanacağımız sapağa geldiğimizde bizi bekleyenlerin olduğunu gördük.

Siyah, beş tane son model araç park etmiş bizi beklemekteydi.

"Ayda, sana bir şey diyeceğim ama. sakın panik yapma olur mu?"

"BİZİ BEKLİYORLAR!"
İkimiz de aynı anda söylemiştik. Şimdi ne yapacaktık?

Araçların dışında bekleyen korumalar yolun ortasına geçmeye ve durmamız için ellerindeki silahı bize doğrultmaya başlamışlardı. Ama durmayacaktım. Hızımı arttırdığımda Ayda'nın çığlıklarını duydum.

"Çarpacaksın Müge dur."

Durmadım. Arabayı üstlerine sürdüm. Tekrar geri dönemezdim. Aynı şeyleri yaşayamazdım. Ölüm benim için kurtuluştu.

Ne kadar ciddi olduğumu görmüş olacaklar ki son anda kendilerini yolun kenarına attılar.
Onlarla birlikte Ayda'da derin bir nefes almıştı. Arkasını dönüp bakmaya başladı.

"Geliyorlar. Arabalara bindiler Müge. Geliyorlar."

Korkuyordum. İlk defa kalbim bu kadar şiddetli atıyordu. Yüksek hız ve virajlı yollar, kalbimin ritmi şaşırmasına neden oluyordu. Ellerim terliyor, gaza basan bacağım zangır zangır titriyordu. Kaza yapacaktık. Hissesiyordum. Ya kontrolü kaybedip yoldan çıkacak bir sonraki virajı alamayacaktık, yada durup teslim olacaktık.

"Ayda ne yapacağız?"
Düşünemiyordum. Ne yapacağımızı düşünemiyordum. Tüm dikkatimi aracı yolda tutmaya vermişken bir şey düşünemiyordum.

"Duralım."
Aniden söyledikleri, kararlı ses tonuyla uyumluydu.

"Ne?"
Doğru mu duymuştum? Duralım mı demişti?

"Duralım ve ormanın içinden kaçmaya devam edelim. Bu şekilde kaçamıyoruz. Bile bile kendimizi ölüme götürüyoruz kaza yapacağız. En azından kaçarken ormanın içinde izimizi kaybettiririz."

Mantıklıydı. Olabilir miydi? Kaçabilir miydik? Onun dediklerine uyumaktan başka çarem yoktu.

" Korumadan aldığım silahı arka koltuğa atmıştım. Arka koltuğa geç ve onu al. Şimdi dediğimde arabadan atlayacağız. Tamam mı?"

"Tamam."

Bu da bir çeşit intihar değil miydi? Kurtulma şansımız var mıydı? Arabayı boşa aldım fakat atlayıp atlamamak arasında kararsız kaldım. Bu kadar hızlı giderken atlayıp yaralanırsak bizi yine yakalamazlar mıydı?

Son anda karar değiştirip aracın tekerleklerinden acılı çığlıklar getirerek durdurdum. Şimdi diye bağırmamla araçtan inip el ele koşmaya başladık. Arkamızdan silah sesleri geliyor ama durmuyorduk. Bizi vuramazlardı onlar için çok değerliydik.

Bağırışlarından ikiye ayrıldıklarını duyuyorduk. Ama biz çalılardan açıkta bulduğumuz yerlerden geçiyor, nereye gittiğimizi bile bilmeden sadece kurtulmak için koşuyorduk. Onlarsa ellerinde telefonlarının ışıkları, bizim peşimizden geliyorlardı.

Toprağa basan ayaklarımız takılıyor, bazen düşme tehlikesi atlatıyorduk. Karanlık gecede ay ışığının izin verdiği kadar önümüzü görebiliyorduk.

El ele tutuştuğumuz için ben önde Ayda arkamdaydı. Tam sol tarafımızda ağaçlar ve çalılıklar sona erdiğinde, sağımda kıpırtı hissettim.
Bir adam sağ tarafımızdan koşarak gelmekteydi.

Ayda'yla aynı anda çığlık atıp sol tarafa koşmaya başladık. O anda tek düşündüğümüz kurtulma arzusuydu. Ne adamların durun diye bağırışlarını duymuş, ne de önümüzdeki uçurumu görmüştük.

Ayaklarımız boşluğa bastığında herşey için çok geçti. Ormanda çığlıklarımız yankılanmıştı...

⛓️⛓️⛓️

Geç gelen bölüm için üzgünüm.

Beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın lütfen 

Bölüm hakkındaki görüşleriniz neler?

Sizce bölüm nasıldı? Beğendiniz mi?

Gelecek bölümde neler olacak tahmini olan var mı?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...


TUTSAK +18 (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin