X-I

272 53 11
                                    

10 Ocak
01.13, gece.

Son yaşananların ardından hayatlarımız daha önce hiç olmadığı kadar huzurlu bir hal almıştı. Törene dair hazırlıklar planladığımız gibi ilerliyor, evimizi ise dilediğimiz gibi düzenliyorduk. Diğer yandan yeni yıla doğru ilk adımı bir kez daha birlikte atmış, sevdiklerimizle birlikte şahane bir gece geçirmiştik. Her şey inanması güç bir şekilde muntazamdı ve ben de mutlu bir sabaha uyanmıştım lakin kahvaltıdan sonra kapımız aceleci bir şekilde çalınıp karşımda beklenmedik bir şekilde seni bulduğumda bir şeylerin yolunda olmadığını anladım.

Seni içeri davet ettim ancak bunun için vakit olmadığını söyledin. Çatıldı kaşlarım istemsizce, öyle düşünceli görünüyordun ki zihninde hangi düşüncelerin dolaştığını tahmin edemediğim için korkmaya başladım. Parmaklarım ceketinin üzerinden kolunu sararken "Neler oluyor?" diye sordum ve benden kaçmaya çalışan bakışlarını yakaladım.

"Sana söylemekten dahi utanıyorum," dedikten sonra duraksayıp ardıma kısa bir an için döndü gözlerin, ardından yutkunup bana doğru bir adım attın.

"O gün gördüğün o küçük mezarın bir yıldan uzun bir süre önce Bayan C. ile eşinin ölü doğan bebeklerine ait olduğunu öğrendim. Dün sabah evlerinden çıkan hekimi görünce merak edip sordum ve kendisinin düşük yaptığını öğrendim. Oysa hamile olduğundan bile haberim yoktu."

"Bu çok üzücü lakin bizimle nasıl bir ilgisi olabileceğini anlayamadım."

Hâlâ kolunda duran parmaklarımın bir yansımasına büründü elin ve dirseğimin iç tarafını sardı avucun. Dışarıda ağaçları titreten rüzgâr içeri dolarken saçlarımı dağıtmaya başladığı için alnımdan yanağıma düşen saç tutamlarını kulağımın arkasına bırakırken "Son yaşadıklarımızdan sonra babasıyla ağır bir kavga ettiklerini biliyordum fakat belli ki bütün bu olaylar onu fazla yıpratmış. Elbette bizi de suçluyor, dahası bu kez erkek kardeşi de ona hak veriyor gibi görünüyor çünkü evlerinden çıkan hekimle konuştuktan sonra geçmiş olsun dileklerimi iletmek için kapılarını çaldığımda kendisi beni öfkeli bakışlarla karşıladı. Sesinin tonu, seçtiği sözcükler, bana bakışı... Sanki nefret doluydu," diye endişeli bir şekilde konuştun. Kelimelerine yerleşen o his, yanaklarımı kesen ayazın suretine bürünüp beni sardı, ani bir ürperme ile doldu dört bir yanım.

"Yine açık bir şekilde bizi suçlayacaklarını ve başkalarının önünde küçük düşürmeye çalışacaklarını mı düşünüyorsun?"

"Daha kötüsü."

Avucun kolumdan kayıp önce bileklerimle ardından parmaklarımla buluştu. Öyle sıkı tuttun ki elimi, sanki bırakırsan dünya tarumar olacaktı. Beni bir kez bırakırsan sonsuza dek kaybedecekmişsin gibiydi bakışların, bir an gözlerini benden ayırsan ayrılığımız ebedi olacaktı.

"Sana bir zarar vermelerinden korkuyorum. Bunu denemelerinden, en çok da başarmalarından."

"Başaramayacaklar," derken sesim buruktu fakat bunu fark ettiğim gibi çenemi dikleştirip sessizce boğazımı temizledim.

"Bunu yapamayacaklarını biliyorum çünkü bize ait olmayan yükleri daha fazla taşımayacağız, bizi onların altında ezmeye çalışamayacaklar. Buna izin vermeyeceğim."

"Farkındayım lakin onun gibi bir kadının yapabileceklerinin sınırı yoktur. En küçük bir riski dahi göze alamam, bu yüzden kuzeydeki çiftliğe dönmeni istiyorum."

Bunu söylemeni beklemediğim için şaşkınlıkla bir süre duraksamak mecburiyetinde kaldım. Yanımda olduğum müddetçe ne kadar çok savaştığımızın, yara alıp canımın yanmasının hiçbir önemi yoktu. Ne olursa olsun birlikte üstesinden geleceğimizi biliyordum, dahası bunu sen de biliyordun ve tam da bu sebeple benden gitmemi istemene bir anlam veremiyordum.

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin