XV-V

281 42 41
                                    

15 Mayıs
10.47, akşam.

İşlerinle meşgul olman gereken birkaç hafta boyunca dilediğimiz gibi baş başa zaman geçiremediğimiz için hafif de olsa bir burukluk vardı içimde ancak bu yalnızlığın bana ilham verdiğini de kabul etmeliyim. Yazdığım şiirlerin yanında bir de öykü köşesi ayırdılar bana, düzenli olarak hikâyeler yazıyorum okurlara. Kuşların Şairi'nin söylediğine göre şimdiden ilgi görmeye başlamış, hatta çalışanlar arasında dahi gelecek bölümleri merakla bekleyenler varmış. Sen başka bir şehirdeyken bir mektup yazıp sana bütün olanları anlatabilirdim lakin heyecanıma yenilmedim ve bekledim.

Dün döndün evimize, anlattıklarım karşısındaki sevincini taşıyan gülümsemeni izledim özlemle. Yanımdayken bile dinmeyen bir hasretle dokundu parmaklarım yanağına, bakışlarım da bana gururla bakan gözlerine. Gazetelerin birer nüshasının çalışma odana bırakılmasını istedin hemen sonra ve yanıma tekrar oturduğunda "Benim de bir haberim var sana," dedin heyecanla.

"Yarın ikimizin portresini yapmak için bir ressam gelecek evimize."

Bu, ne zamandır hayalini kurduğum bir düşünceydi ancak sana bahsetmemin üzerinden o kadar uzun zaman geçmişti ki unuttuğunu düşünmüştüm. Hiçbir şey söylemeden gülücükler içinde sarıldım sana ve düşüncelerimi okumuşsun gibi "Unuttuğumu düşünmüştün, değil mi?" diye sorduğunda kahkahalar atmaya başladım.

Başımı iki yana sallayıp "Hayır, elbette böyle bir şey aklımın ucundan dahi geçmedi," diye cevap verdim lakin hâlâ gülmeye devam ettiğim için tam aksini düşündüğüm açıkça belli oluyordu. Kahkaham birkaç saniye içinde dindikten sonra başımı omzuna koyup teşekkür ettim, senin tarafından sevilmek öyle eşsiz bir duygu uyandırıyordu ki içimde, ne yaparsam yapayım bir şekilde karşılığını bulamıyor, o hissin verdiği heyecanı dindiremiyordum.

"Onu çalışma odama asmak istiyorum, böylece çalışırken bile her daim yanımda olacaksın," dediğinde yüzümü hafifçe sana doğru çevirip çenene küçük bir öpücük bıraktım. Gülümseyerek elini karnımı koyduktan sonra "Ve elbette kızımız da," diye ekledin. İrileşen gözlerle doğruldum, daha önce cinsiyetle ilgili hiç konuşmamıştık. Öyle ki benim dahi tahminim yoktu henüz.

"Kızımız mı? Demek bir kızımız olacağını düşünüyorsun?"

Kolunu sırtımın arkasından uzatıp beni sararken derin bir iç çektin ve ardından bakışların uzaklara yönelirken "İçime öyle doğuyor," diye cevap verdin.

"Uzun kirpiklerinin üzerine düştüğü gözleri ile merakla ve gülümseyerek bana bakan, toprak rengi saçları kurdelelerle bağlanmış küçük bir kız çocuğu rüyalarıma giriyor, tıpkı sana benziyor."

Dudakların yukarı doğru kıvrılırken nemlenen bakışlarımı sana çevirdim. Pencerenin ardına bakmayı sürdürürken uykularında seni ziyaret eden o silüeti düşündüğünü biliyordum, gülümsemenin nedeni buydu. Tasviri zihnimde canlandırdım seninle birlikte, o küçük kız çocuğunun elini tuttuğunu, birlikte kırlarda koştuğunuzu düşündüm. Yüreğim ısındı ve kafesine hızla çarpmaya başladı.

"Sana benzemesini istiyorum," diyerek başını bana çevirdiğinde kendimi daha fazla tutamamaktan korktum ancak gözlerimi çevirmedim.

"Önce kalbim, sonra ruhum birleşti seninle, ben sen oldum seni sevdikçe. Dünyada bırakacağım her izde seni ve yalnızca seni görmek istiyorum."

Baş parmağını sıkıca tuttum yanağım ıslanırken ve daha fazla ağlamamak için dudaklarımı ısırdım hafifçe. Duygularımızın böylesine nasıl benzeyebildiğini anlayamıyordum fakat aklıma tek bir sebep geliyordu yine de. Ruhlarımız birbirinden bağımsız olarak benzeşiyor, birleştiklerinde de birbirlerini neredeyse kusursuz bir şekilde tamamlıyorlardı. Ben kendi varlığımdan, sen de kendinden uzaktın lakin birbirimizi bulduğumuz yere kendimizden daha sıkı bir şekilde ısınmıştık.

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin