XXX-VII & XII-VIII

161 32 21
                                    

30 Temmuz
07.05, akşam.

Günlerinin o kadar büyük bir kısmını mecliste geçiriyorsun ki bazı geceler yastığa başımı sensiz koymak durumunda kalıyorum artık. Sıklıkla Ayçiçeği yahut ailem ziyarete geldiği için bir başıma değilim fakat sevgilim, sensiz öyle yalnızım ki feza karardıkça üşüyor yüreğim, etrafını saran keder deryasında çırpındıkça daha çok boğuluyor ciğerlerim.

Burada olsaydın sarardın şimdi omuzlarımı, silerdin gözlerimdeki özlemi. Saçlarımda gezinirdi nazik ellerin, huzurla ürperirdi bütün bedenim. Sıcak fincanımı uzatırdın sonra bana, dudaklarım seninkilere dokunduktan hemen sonra ve ısınırdı benliğim hızla, avucun parmaklarımı bulduğunda.

Şimdi yanımda yoksun ve sensizliği kendime dahi anlatamıyorum. Güneşin göğün perdesini araladığı andan beri duruyorum bu pencerenin yanında ve hislerimi doğru kelimelerle aktarabilmenin bir yolunu arıyorum fakat bulamıyorum. Camın diğer tarafında suretin beliriyor zaman zaman, sanki aklımı yitiriyorum. Bana kısa bir pusula ile haber göndermenin, akşam yemeğine yetişemeyeceğini söylemenin hiçbir manası yok o anda. İşte bak, oradasın, tam karşımda.

Yansımamda kaybedince seni, pencereyi aralayıp sıcak yaz havasının karşısında ağladım. Bir elim karnımın üzerine düştüğünde durdurmak istedim kendimi, bir süre havada asılı kaldı gözyaşlarım ancak muvaffak olamadım. Damarlarımda hissettiğim çınlamaları dindirmek için bileklerimi bastırırken göğsüme, küçük bebeğimizden af diledim.

Ve tam da o an, narin bir tekmeyi andıran kısa süreli bir ağrı girdi karnıma.

12 Ağustos
01.13, öğlen.

Kendimi yormamam gerektiğini söyleseler de bugün biraz dışarı çıkıp hava almak istedim. Dün acele bir şekilde eve gelip bir süre eve gelemeyeceğini söyleyip ayrıldıktan sonra Ayçiçeği bana refakat etmeye karar verdiği için gezinti sırasında yanımda o da vardı. Bir süredir koyu renkli elbiselerle şapkalar tercih ettiğini biliyordum ve bunun ruh halini etkilediğini bildiğimden ona beyaza yakın bir renkte üzeri türlü çiçeklerle süslü güzel bir şapka hediye ettim. Dışarı çıkarken bu şapkayı takması konusunda ısrarcı olduğumda öncesinde ziyadesiyle isteksizdi fakat sonra onu bir şekilde ikna edebildim.

Şehir merkezinden biraz uzakta olan evden çıkıp kısa bir süre için arabayla yolculuk ettikten sonra yakındaki bir parka ulaştık. Arabadan inmeme yardım eden Ayçiçeği kolumu sıkıca tutarken "Yorulduğun an söylemen yeterli, derhal geri döneriz," dedi fakat teni o kadar solgun görünüyor, gözleri öyle yorgun bakıyordu ki benden daha çabuk yorulacağına inanmaya başlamıştım. Yine de onu onayladım ve kenarları türlü renklerdeki çiçeklerle süslenmiş yolda yürürken koluna girdim.

Dalgın olduğu için cümlelerimiz sıklıkla bölünüyor, sohbetimiz birkaç kelimenin ardına güçlükle ulaşabiliyor olsa da onun arkadaşlığı, yanımda olması bana iyi geliyordu. Onun da aynı düşünceyi paylaşıyor olmasını diliyordum ki Ayçiçeği ansızın bana çevirdi gözlerini ve buruk bir şekilde gülümserken "İyi ki buradasın," dedi kırık bir sesle.

"Sabaha kötü bir haberler uyanmaktan korktuğum için geceleri uyuyamıyorum lakin sonra kendime yalnız olmadığımı hatırlatıyorum, bu da bana dayanma kudreti veriyor. Yalnızca bir haber alabilmeyi bekliyorum şimdi, tek bir satır dahi duysam kâfi."

"Geçtiğimiz gün Kuşların Şairi cephede olan kardeşinden mektup aldığını söylemişti, biz de yakında müjdeyi alabiliriz diye düşünüyorum."

"Belki de," derken duraksadı ve bakışlarını kuru toprağın üzerinde gezinmeye başladı bir anda. Yol kenarındaki uzun çimenler saçlarımıza dolan meltemle usulca sallanıp etrafımızdaki sessizlikte çatlaklar bırakırken hafifçe Ayçiçeği'nin bileğine dokundum. Bana baktığında gördüm içindeki çekingenliği lakin sebebini anlayamıyordum. Konuşmasına "Ancak ben böyle bir haberi ona vermek için daha fazla beklemek istemiyorum," diyerek devam ettiğinde şaşkınlıkla aklıma gelen ilk suali sormak istesem de sustum ve benden bir kaçan, aynı lahzada gözlerimi tekrar bulan Ayçiçeği'nin söyleyeceklerini kaygıyla bekledim.

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin