XIII-XI

218 32 64
                                    

Finalden önceki son bölümdeyiz ve öyle karmaşık duygular içindeyim ki... Her gün kendimle verdiğim savaşlar içinde bu hikâyenin bana huzur veren bir yanı oldu her daim. O yüzden şimdi ondan nasıl ayrılacağımı, eksikliğinde nasıl bir karmaşayla karşı karşıya kalacağımı bilemiyorum. Veda sözcüğü fazla hüzünlü geliyor, bu yüzden bunun bir son olmadığını, hiçbir zaman bu masala bir nokta koyamayacağımı düşünüyorum.

Yine de buruk içim. Finalin ağırlığı var üzerimde, bu doğru fakat biraz da benim için böylesine kıymetli olan bir hikâyenin yalnızlığına şahit olduğum için üzgünüm.

Günler öncesinde bu bölümü dün akşam yayımlayacağımı söylemiştim fakat kendimi iyi hissetmediğim için bugün paylaşmaya karar verdim sonra. Buraya yazıp haber vermeyi unutmuşum fakat üzülerek görüyorum ki zaten bu gecikmeyi fark eden, eksikliği hisseden, onları bekleyen kimse de olmamış. İşte bu, istemsizce yüreğimi ezip geçen bir durum. Belki de tam da bu yüzden artık bu hikâyeyi yazmaya bir son vermem gerekiyordur.

Yine çok konuştum, artık susuyorum.

Dilerim bölümü beğenerek okursunuz. Düşüncelerinizi paylaştığınız ve burada olduğunuz için çok teşekkürler.

Sevgiler.

—Ayça.
Instagram: thequenes
Twitter: thequenes
Ask.fm: thequenes



13 Kasım
11.57, akşam.

Bugün bir nefesle doldu seneler hayatına ve gözlerini açtın dünyaya.

Gece üzerimize çökmeden önce yeni yaşını kutlamak, birlikte geçireceğimiz her bir yılın şerefine yanında olmak istedim yelkovan kendini akrebin ağında bulduğunda.

Yapamadım.

Kendimi güvende hissettiğim küçük parkta sabahın erken saatlerinde yürüyüş yaparken yakaladı karanlık beni, önce kollarımı sardı zehirli sarmaşıkları, sonra kirli bir perde kesti nefesimi. Gözlerimi tekrar açtığımda yorgundum ve tanıdık olmayan bir rüzgâr sarmıştı öncesinde yalnızca doğum gününe dair fikirlerle dolu olan zihnimi.

Bileklerimi bir arada tutan ip tenimi keserken nerede olduğumu anlamaya çalıştım lakin kapalı perdeler bana geçit vermiyor, oturduğum eski koltuğun haricinde içinde pek bir mobilya bulunmayan oda hiçbir ipucu vermiyordu. Duvarlar kir ile nemden renk değiştirmişti ve tavandan düşen ufak damlaların sesi eşliğinde yakıcı bir koku da etrafımı çevrelemişti fakat bütün bunlar, aradığım cevabı bulmam için yeterli gelmiyordu.

Korku karnıma ağır bir bataklık gibi çöküp midemin bulanmasına neden olurken cılız birkaç mum ışığıyla aydınlanan odanın kapısı gürültülü bir şekilde açıldı ve içeriye daha önce hiç görmediğim iki genç adam girdi. Bana bakmadan bir süre kendi aralarında fısıltı halinde konuşmaya devam ettiler, dakikalar sonra kızıl, uzun saçlara sahip olan adam duyabileceğim bir şekilde "Bunun iyi bir fikir olmadığını söylemiştim," diyerek parmağını bana uzattığında ilk kez bakışlarımız karşılaştı fakat hemen yıkmadı aradaki bağı.

Bana bakmaya devam ederken "Bizim derdimiz eşiyle, onunla değil," dediğinde çattım kaşlarımı, karşısındaki uzun boylu, yüzünde koyu sakallının dahi gizleyemediği derin bir yara izi olan adam da ona katılıp gözlerimin içine baktı.

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin