VI-XII

2.2K 157 137
                                    

6 Aralık
01.23, gece.

Bütün umutlarım senin avuçlarındaydı.
Ve fakat beyefendi, bütün umutsuzluğum da oradaydı.

Ağaçların arasında duruyorduk bir an öncesinde ve sonra, seni götürdüler. Bunu izlemek zaten başlı başına acı vericiydi lakin bunun ardındaki gerçeği biliyor olmak, asıl zulmedici sebepti. Arkadaşların seni eve ulaştırmak için acele ederken kardeşin benimle kaldı ve yanımda, sessizlik içinde dizleri üzerinde durdu karlar omuzlarımıza düşerken hızlıca. Kısa bir süre için başımı çevirip baktığımda soğuktan burnunun kızardığını, gözlerininse parladığını gördüm ve nedeni, orada güçlükle duran yaşlardı. Hafifçe kısıldı bakışlarım, daha dikkatli inceledim onun gözlerini ve beyefendi, daha önce fark edemediğime inanamadığım bir şeyi, tam da o an anladım.

Korku bir tek benimle değildi, acı da öyle. Kardeşinizin içinde de korkunç bir şekilde büyüyen bir yangın vardı ve belki de ruhlarımızı saran felaketler, aslında birbirinin aynısıydı.

"Hanımefendi, artık gitmeliyiz," dediğinde o, itiraz etmeden ayağa kalktım ve birlikte, usulca yürüdük etrafımızı saran beyaz örtünün içinde. Ne ona çevirebiliyordum gözlerimi ne de tek bir kelime söyleyebiliyordum zira bunun için kudretim yoktu. Zaten bastığımız yerlerde terk ettiğimiz adımlara veda edip gözlerimin ucundaki uçurumlardan düşmek üzere olan haykırışların ilerlemesine engel olurken ziyadesiyle meşguldüm. Böylelikle, yalnızca kardeşinle benim içinde bulunduğumuz bir araca bindiğimizi, sonrasında soğuğun titrettiği ağaçları izleyerek evime ulaştığımı, kardeşin bana gözleri bir bataklıkmış da keder oraya saplanıp kalmış gibi bakarken onun yanından ayrıldığımı ve sessizlik içinde odama ulaştığımı fark edememiştim, sadece anımsayabiliyordum düşününce.

Kız kardeşimin yardımıyla yatağımı kaplayan battaniyenin içine girerken ellerimiz çarpıştığında hala parmaklarımın buzla kaplı olduğunu hissettim, oysa eve girdiğimde birkaç dakika boyunca şöminenin karşısında durmuştum ısınabilmek adına. Yine de, kâfi değildi çünkü bütün bu keskin kar fırtınaları etrafımı değil, ruhumu sarıyordu. Dakikalar öncesinde yanağına dokunduğunda elim, kirpiklerin gölgesindeki iki karanlık buluştuğunda ve sesinin doğduğu şafağı hissettiğimde dudaklarımda, beyefendi, biliyordum ki yüreklerimiz buz ile tutuşmuş, soğuk rüzgârların avuçlarına düşmüştü ve belki de, böylece varlıklarımızı sarmıştı o güçlü yeller. Bu yüzden bir türlü ısınmıyor ellerim çünkü sürüklendiğimiz bu yerde alevler solar, küller ölürdü fakat buzdan bir ateşi söndürecek hiçbir şey yoktu.

Yalnızca ardını saklayacak kadar yoğun bir sis vardı etrafımızda ve o belirsiz karanlığın bir ucunda biz varsak bütün herkes diğer taraftaydı.

Başımı usulca yastığa koyarken bana kaygıyla bakan annemin çehresini o bulanık beyazlığın içinde bir yerlerde gördüğümde kanatları yağmur damlalarıyla ağırlaşmış bir kuş düştü kirpiklerimin ucundaki yara ve gözümü acı içinde kapattığımda, tüyleri serildi yanaklarıma. Uyku, sakin dalgaların kıyılara dokunduğu gibi bütün bedenime yayılırken etrafımı keskin bir sessizlik sardı. Bilincim havadaki toz zerreciklerine sıkışıp benden uzaklaşırken derin bir nefesle birlikte yükseldi kalbim ve sanki, onu orada bıraktım. Düşmedi fakat asılı kaldığı görünmez dalların ucunda, şiddetli bir şekilde sallanmaya, ardından usulca çatlamaya başladı. Ona yetişemediğim gibi bunlara engel de olamadım. Parmaklarımın ucunda tırmandım göğe lakin ellerim yalnızca boşluğu avuçladı saniyelerce. Neredeyse ulaştığımı düşündüğümde ise ufuk çizgisine bir adım düştü.

İzleri küldendi.

O an öyle büyük bir korku yayıldı ki bedenimdeki kafese, yüreğim onun sarsıntısı ile düştü ve aynı sırada bir kısık soluk süzüldü dudaklarımın ucundan. Ellerim ve de bileklerim, saçlarımın uçlarıyla kirpiklerim, mağaraları kelimelerimin ve dahi, umutlarımı sakladığım avuç içlerim... Her biri, daha önce karşılaşmadıkları bir hisle, titriyordu şiddetle. Gözlerimin kenarına dokunuyor gibiydin ancak bana çok uzakta atıyordu şimdi kalbin. Böyle ağırdı sana bakıp bir yalana inanmak, böylesine kaçılmaz ve fakat, öyle güzeldi ki... Ona inandım. Doğrusu, onu bütün benliğimle kabul ettim ömrüme. Yaşıyordun ve şimdi, tam karşımdaydın. Bu sahte olamazdı zira yavaşça dışarı süzülen kızıl nehirlerin doğduğu kesiklerin üzerini örtüyor, onları iyileştiriyordu.

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin