XXVII-XII

277 56 36
                                    

27 Aralık
05.55, akşamüstü.

Bütün gece zulüm dolu, uykular bana yalnızca kabustu.

Zihnimin derinliklerinde düşünmemeye çalıştıkça içimi daha çok kaplayan bir keder, ruhumu kemiren şüpheler vardı. Elimde hissettiğim yumuşak yün kor ateşten bir parçanın suretine bürünüyordu önce, çok geçmeden solgun bir gladiçyanın keskin dallarına dönüşüyordu. Gözlerimi kapatmaya çalıştığımda kirpiklerim acıyor, uzandığım yatak karanlık bir bataklığın ortasına düşüyordu.

Karşında durup onlarca soru sormak istiyordum sana. Artık neyin doğru yahut yanlış olduğunu ayırt edemediğim için öyle büyük bir çaresizlik yaşıyordum ki senin söyleyeceklerinden dahi korkuyordum istemsizce. Sana olan güvenim sarsılmazdı ve biliyordum ki böyle bir durum olsaydı bana mutlaka söylerdin. Ne var ki belki de bu hakikatti ancak sana da söylenmemişti.

Bu belirsizliğe daha fazla tahammül edemediğim için sabah erkenden evden ayrıldım ve nereye gittiğimin farkında olmadan yürümeye başladım. Gece boyu yağan yağmurun ardında bıraktığı çamurlu yolda ilerlerken ayakkabımla birlikte eteklerime yapışan ağırlık gittikçe artsa da yürümeye devam ettim ve ancak şehir merkezindeki meydana geldiğimde kendime gelebildim. Önce bir çeşmenin yanında durup elimden geldiğince ayakkabılarımı temizledim, ardından bir araba bulup ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım. Elimdeki zarfa gözlerim dolarak bakarken aradığım cevapları bulabileceğim bir yer geldi aklıma ve en nihayetinde, dakikalar sonra kendimi Bayan C.'nin evinin önünde buldum.

Zayıf da olsa parlayan güneşe bakıp bütün cesaretimi toplamaya çalıştım fakat metanetim yalnızca kapıyı çaldığım ve karşımda Bayan C.'yi bulduğum ana kadar dayanabildi. Yüreğim daha önce defalarca ağır yükler taşımak zorunda kalmıştı fakat bu hepsinden farklıydı. Korku içinde olduğundan koşup kaçmak istercesine hızlıydı lakin sana olan güvenimin karşısına ördüğü duvarlar da bir o kadar yıkılmazdı. Bayan C. bana sorgulayan gözlerle bakarken derin bir nefes alıp zarfı havaya kaldırdım ve "Bunu siz mi yazdınız?" diye sordum. Bunu yaparken meydan okuyor gibi göründüğümden emin olsam da bu cılız bir yansımanın sebep olduğu yanılgıdan başka bir şey değildi.

"Aklınızdaki soruların karşılığını size ben veremem ancak gerçekten bir cevap arıyorsanız kız kardeşimin mezarına gidin, orada bulacaksınız."

Bu katiyen beklediğim bir yanıt değildi, afallamış bir şekilde dudaklarımı aralayıp hiçbir şey söyleyemeyeceğimi fark ederek geri kapatmamın ve bunu birkaç kez tekrarlamamın sebebi buydu. Kolumu aşağı indirip zarfın koyu eldivenlerimin aksindeki rengine, ince kâğıdın ardında varlığı belli olan mektupla patiğe baktım ve ardından hiçbir şey söylemeden oradan ayrıldım. Belki de acıyordu bana Bayan C., ilk olarak sana değil, kendisine geldiğim için ne kadar çaresiz olduğumu görüyor olmalıydı yahut içime düşürmeye çalıştığı şüphe tohumlarının filizleneceğine inanarak seviniyordu. Artık karşımda durmasa bile vicdanlarımızda bıraktığı onca yaraya rağmen bana bakarken yüzüne korkusuzca yansıttığı acımasızlığı zihnimdeki tuvalden silmek kolay değildi.

Mezarlığa yaklaştıkça o beyaz örtünün üzeri karanlık renklere bulandı, aralara düşen çizgilerden başını çıkarıp nefes almak istedi kalbim ancak başaramadı. Parmaklarımı avucuma bastırıp metanetimi korumak adına kendimi teskin etmeye, her şeyin yolunda gideceğine ve bütün bu yaşananların aslında bir yanlış anlaşılma olduğuna kendimi inandırmaya çalıştım. Arabadan indiğim andan kabristanın neredeyse tamamını dolaşıp Bayan D.'nin adını ararken karşıma ne çıkacağına dair hiçbir fikrim yoktu lakin başka türlü kendimi kaybetmeden nasıl nefes alacağımı da bilemiyordum.

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin