XXVI-XII

294 57 35
                                    

26 Aralık
08.25, akşam.

Sağlığına kavuşmanın şerefine düzenlenen yemeğin üzerinden bir hafta kadar geçti. O gece aynı zamanda herkese birlikteliğimizi resmen duyurma şansı da bulmuştuk ve bu sebeple artık her şey çok daha farklıydı. Birkaç hafta öncesinde sana artık hasretle ve kalbim acıyarak bakmayacağım günleri umutsuz bir şekilde bekliyordum, oysa bu sabaha nikah törenine dair hazırlıklar yapmak üzere uyandım. Heyecanım beni şafak vaktinde uyandırdıktan sonra şömine başında oturup umutla beklediğim istikbali düşündüm. Alevler içinde yanan geçmişten sıyrılarak kara bir dumana dönüşen anılar gözlerimin önünden geçip giderken başımı dışarıya doğru çevirdim ve pencere pervazında duran güvercini selamladım gülümseyerek.

Bugün hangi elbiseyi giyeceğimi düşünmedim çünkü kollarımı hangi kumaş sararsa sarsın, yansımam hangi tona bürünürse bürünsün, bunların hiçbir önemi olmayacaktı. Ne gözlerimizin karanlığından âlâ renk ne bakışlarımızın derinliğinden ince dokuma bulunabilirdi bugün, bu yüzden hiç çekinmeden seçtim en yalın elbisemle mütevazı takılarımı. Aynadaki suretimde heyecanın izi okunamıyordu lakin kalbim öyle hızlı atıyordu ki güçlü bir girdaba sürüklüyordu ruhumu, bileklerim üşüyor, parmak uçlarımı sızlatıyordu. Pencerenin aralığından içeri sızan soğuk rüzgâr üşüttüğü yanaklarıma al izler bırakırken gözlerime dolan nem ise kirpiklerimi parlatıyordu.

Kahvaltıda ellerimin arasında duran fincanın sıcaklığı beni ısıtmaya yetmedi zira kökleri kalbimin derinliklerine kadar uzanan korku ve onun yaveri olan endişeler, göğüs kafesimin tam ortasına buzdan bir kale inşa etmişti. Kulelerinin önünde duran mutlu hislerim camdan birer süvari gibi dikiliyordu karşılarında fakat öyle kırılgandı ki her biri, tek bir darbede yerle yeksan edilecekleri neredeyse kesindi. Ben ise o kalenin ücra bir köşesindeki karanlık bir zindanda durmuş olacakları izleyen bir mahkûm gibiydim, ruhumu sarpa saran fırtınaların karşısında biçareydim.

Ne var ki annem de kız kardeşim de kendime yenilmeme izin vermeyecekti. Bu yüzden terzinin dükkanına girdiğimiz andan itibaren bana türlü kumaşlar ve farklı renklerdeki mücevherleri göstererek zihnimi meşgul etmemi sağladılar. Söz konusu özel günlerde giyilen kıyafetler olduğunda gözümüz kapalı güvendiğimiz terzi beyle uzun bir süre aklımdaki elbise üzerine konuştuk. Omuzlarından kollara ve de göğüs kısmına doğru uzanan tül detaylarını, belde daralıp ardından genişleyen eteklerin nasıl görünmesini istediğimi onu anlatırken o da hayalimi bir kâğıda işlemeye başladı. En nihayetinde öyle güzel bir eskiz ortaya çıktı ki kendimi o elbisenin içinde hayal etmek bile istemsizce gülümsememe neden oldu ve öyle bir hülyanın içine düştüm ki senin kapının eşiğinde durduğunu dahi fark etmedim.

Yanımda durup eskize bakarak "Eşsiz ve son derece zarif bir elbise olacak," dediğinde sesini duymanın verdiği şaşkınlıkla irkilerek başımı sana çevirdim ve tebessümüm büyüdü. Seni hiç beklemesem de sözcükleri yutmamın asıl nedeni, yanımdaki varlığının içimdeki heyecanın katlanmasına sebebiyet vermesiydi. Bu yüzden sen kâğıdı eline alıp detaylara dikkatle bakarken kalbimi dizginlemeye çalışarak izledim seni, gözlerin bana döndüğünde ise kırıldı dudaklarımın mühürleri.

"Bugün terziyle senin de görüşmen olduğunu bilmiyordum, yoksa prova mı demeliyim?"

"Hayır, aslında henüz gömleğim bile hazır değildi," derken başını hafifçe eğip onay beklercesine terzi beye baktın. Seni onayladıktan sonra "Öyle efendim lakin arzu ederseniz son halini görebilirsiniz," diye konuştu terzi bey ve tek eli yardımcılarından birine her an işaret vermek üzere havada durdu lakin sen bunu istemedin ve tekrar bana döndü gözlerin.

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin