XV-XII

462 75 88
                                    

Herkese merhaba,

Son derece duygu dolu bir bölüme geçmeden önce 12 Eylül'de, yani yarın Instagram hesabımda sohbet niteliğinde bir soru-cevap etkinliği yapacağımı tekrar hatırlatmak istedim. Gelecek bölümlerden alıntılar ve bütün duyurular için hesabımı takip edebilirsiniz.

Başka zamanlarda iletmek istediğiniz soru ve görüşlerinizi de yine burada ve sosyal medya hesaplarımda mesaj olarak ya da Ask.fm hesabımdan iletebilirsiniz.

Dilerim bölümü beğenerek okursunuz.
Lütfen bölümle ilgili yorumlarınızı benimle paylaşmaktan çekinmeyin, şimdiden çokça teşekkür ederim.

Sevgiler!

—Ayça.
Instagram: thequenes
Twitter: thequenes
Ask.fm: thequenes

15 Aralık
12.10, gece.

Zaman, dünyamızda farklı bir gezegenin algısıyla karışmış, dakikalar saatlerden hesap sormaya başlamıştı. Şafak vaktini aydınlatan ışıklar pencereyi aydınlığa boyarken saniyelere mi sığıyordu kalp atışlarım yoksa daha kısa bir an içinde mi olup bitiyordu her şey, kavrayamıyordum. Uyuyamaya çalışmıştım ancak pek muvaffak olamadığım için perdelerin arasından yanaklarıma dokunan esintinin eşliğinde sabahın huzurlu manzarasını izledim.

Ne var ki saatler bütün lahzalara direniyordu.

Gerginlik yüzünden ağrımaya başlayan karnımı mazeret olarak sunup kahvaltımı tek başıma, odamda yaptıktan ve biraz da kitap okuyarak kendimi oyaladıktan sonra bile öğle vakti hala gelmemişti. Sabırsızlığım beni tüketirken daha fazla dayanamayıp hazırlanmaya başladım, elbisemi hızla değiştirip ne yaptığımın pek farkında olmadığım bir şekilde saçlarımı taradım. Heyecanla yatağa oturup avuçlarımı soğuk kumaşa bastırırken kendime defalarca her şeyin iyi gideceğini tekrarlamak durumunda kaldım ancak seni tekrar görene dek kaygılarımın sona ermesi imkansızdı.

Bu yüzden daha fazla evde duramadım. Arabanın hazırlanmasını beklerken girişteki aynada kendime bakarak neler söyleyeceğimi prova etmeye çalıştım lakin olmadı. Ardından vazgeçtim çünkü seni gördüğümde hazırlanmış kelimelere ihtiyacım duymayacaktım. Çaresizce yıldızları izlediğim, akan nehirlerin çağlayan dalgaları arasında sesini duyduğum yahut kıvrılan her yolun sonunda silüetinin bir sanrı olarak durduğu günlerde sana her nasıl seslendiysem, sessizliğe karşı durup neler anlattıysam şimdi de onlardan bahsedecektim. Yine de dalgınlığım öyle derindi ki arabaya bindikten hemen sonra evinin önünde buluvermiştim kendimi, arada kalan zaman dilimi tanımsıza yakın ve tamamen belirsizdi.

Bahçeden içeri attığım ilk adımla birlikte geldiğim haber verildiği için çalışanlardan biri kapıyı açmış, beni bekliyordu. Ben yürüdükçe bu ana dek nasıl hayata tutunduğunu anlayamadığım birkaç solgun yaprak dallarından kopup ayaklarımın ucuna düşüyor, bahçedeki hüzünlü çiçekler üzerlerine çöken soğuk yelle birlikte başlarını daha da büküyordu. Bahçeniz kasvetliydi ancak içeri girdikten sonra bana arka bahçede beni beklediğin söylendiğinde evin bütün köşelerine parlak ışıklar dökülmeye başladı. O hüzmeler aydınlattı sana ulaşan yolları ve bahçe kapısının hemen arkasında durduğumda gözlerin gözlerime onun sayesinde ulaştı.

Ayağa kalkıp beni karşıladığında yüzüme güçlükle bakabildiğini görmek kalbimi sızlattı lakin seni anlıyordum. Doğru kelimeleri seçmek, başlangıcı tayin edemiyorken heceleri yutup durmak, kendini açıklamak için can atarken sessizliğe mahkûm kalmak zordu ve ikimiz de aynı durumdan muzdariptik. Karşına oturduğum an elini bana uzattığında küçük bir cesaret tohumu düştü yüreğime, gülümserken parmaklarım avucuna dokundu. O saniye kuvvetli bir ürperti sardı bütün bedenimi, senin de o yumuşak kıvılcımı hissettiğini düşündüm zira çehreni şaşırmış bir ifade kaplamıştı hafifçe. Ne var ki "Nereden başlayacağımı bilmiyorum," dediğinde aslında çoktan konuşmaya başladığını fark etmediğini anladım ve bu yüzden tebessümümü büyütürken elini bırakıp arkama yaslandım. Susacağını düşünmüştüm fakat yanıldım.

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin