0.1

8K 175 73
                                    

Medya : Julia Stone / Winter On The Weekend*

Keyifli okumalar 🥂

***

Beni görebiliyor musun ?
Burada, sisin içinde yürüyorum,
Benim gibi sende dolaştın mı ölüm kadar sessizliğin içinde ?

İçimde büyüyüp duran çığlıkların ev sahibiydi bağıra bağıra söylediğim sözler. Uçurumun kıyısındaydım, ölüm uzak değildi şimdi bana. Küçük bir adım bedenimin serin sularla buluşması için yeterli görünüyordu.

Dalgalar kayaları dövüp, yağan yağmur sularına karışırken başımı gökyüzüne çevirdim. Bugün kilisede ki küçük kızın ruhunu asmak için toplanmıştı yağmur damlaları. Yüzümü yalayıp geçen ve gözyaşlarıma karışan damlalara aldırmadan daha yüksek sesle söylemeye başladım kafamın içinde dönüp duran şarkıyı.

Varoluşun ve hiçliğin arasında kaldığım çizgi daha keskin gelmeye başlamıştı gözüme. Çığlıklarıma karışan gök gürültüsü, kulaklarıma derin bir basınç uyguluyordu. Kimdim ben ? Yıllar geçtikçe benliğime sorduğum sorular altında ezdim ruhsuz bedenimi. Sorular büyüdükçe cevaplar azaldı, cevapsız kalan her soruda kemiklerim biraz daha kırıldı.

Kırk dikiş yamasına tutunmaya çalışan o küçük kızdım, solmaya yüz tutmuş tüm çiçekler, annesiz kalmış çocuklar, gökyüzünden kopan her haykırıştım. Adım belirsiz, varoluşum ise silikti.

Sendeleyen bir cesetten tek farkım, nefes almaktı. Görünmezdim, çarptığım silüetlere dahi değemeyen bir gölgeydim. Gölgeler karanlıklarda belirirdi en çok ve yine en çok karanlıklarda hapsoldum ölümün sessiz kıyısına.

Kollarımı iki yana açıp, gözlerimi usulca kapadım. Oyunun sonuna gelmiştim. Az sonra bedenim serin sularla buluşacaktı. Ruhumu az sonra azad edecektim. İnce ve kemikli parmaklarım usulca saçlarımda dolandı. Saçlarımı hapsettiğim tokadan kurtarıp özgürlüklerine kavuşturdum. Hâlâ daha saçlarımdan gelen ferah esinti kokusu yüzümde ki sırıtışa ev sahipliği yapıyordu.

Ölmek için dahi ne kadar küçüktüm oysa.

Hayat bunu umursamazdı, bende öyle yapmalıydım. Yüzümdeki saçları ellerimle geriye atıp tek adımlık mesafemin sonuna geldim. Kayaları döven sular bacaklarımın titremesine sebep oluyordu. Gözlerimi kapatıp bedenimi yavaşça boşluğa bıraktım. Bir kuş gibi süzülüşüm ve bir deniz kızı gibi derin sulara sert düşüşüm. Bir yıldızdım gökyüzünde ve kaymıştım katran karası denizlere. Yüzmeyi bilmediğim için son çırpınışlarımda yavaşça solmaya başlamıştı. Kollarım güçsüzce iki yanıma düşmüş, bilincim kendini çoktan teslim etmişti.

***

Keskin hastane kokusuyla hafifçe araladım gözlerimi. Tek hareket ve hissetme yetim buna dayalıydı zaten. Bedenimde ki hiçbir uzvu hissetmiyordum. En son intihar edip kurtulduğum için Tanrı'ya teşekkür ediyordum. Başımda ki keskin ağrıyla yüzümü buruşturduğum sırada tanımadığım bir erkek sesi doldu kulaklarıma.

" Sonunda uyandın küçük hanım. "

Anlamsızca gelen sözlere aldırış etmeden gözlerimi tamamen aralamaya çalıştım. Bir yandan da doğrulmaya çabalıyordum.

" Sen hiç rahat durmaz mısın ? "

Ruhsuz bakışlarımı zor bela gözlerine odakladım. Karşımda; otuzlarında, esmer ve kemikli yüz hatlarına sahip, oldukça uzun boylu bir adam duruyordu. Bu da kimdi böyle? Sesli düşünmüş olacağım ki dudağının kenarı alaycı bir havayla yukarı kalktı.

" Tam bir veletsin küçük. Tüm gecemi berbat ettin!"

Söylediklerini umursamayarak ayaklanmak için küçük bir hamle yaptım ama sonucunda aldığım tek karşılık acıydı. Ne zaman tersi olmuştu ki zaten ?

" Rahat durmazsan canın daha çok yanar. Uslu bir kız ol ve işimi daha da zorlaştırma."

Ona cevap vermek için araladığım dudaklarımı açılan kapı durdurmuştu. İçeriye giren hemşire hafif bir tebessümle yüzüme bakıp, sonrasında karşımda ki adama yöneldi.

" Kenan bey küçük hanım uyanmış, şimdi onu bir kez daha kontrol edeceğim ama gayet iyi görünüyor."

İsminin Kenan olduğunu öğrendiğim adama bir bakış atıp hemşireye döndüm.

" Neden buradayım ? "

Yüzüme alık alık bakması ile içimde ki şeytani yanım hafifçe sırıtmıştı. İntihar ettiğimi elbette hatırlıyordum. Asıl soru işimi neden yarı da bıraktıklarıydı. Saçma bir açıklama telaşına kapılan hemşireye gözlerimi devirip kolumu ellerinden kurtardım. Bana kızgın ve hafif korkulu ifadesiyle bakıp o adamın yanına gitti tekrar.

" Kenan bey geçmiş olsun, küçük hanım oldukça asi ve hırçın. Kızınız sizi de zorlamıyordur umarım."

Ah! Ne saçmalıyordu böyle?

" İlk olarak ben küçük değilim ikincisi bu adamı tanımıyorum dahi nereden babam oluyor? "

Bağırarak söylediğim sözler üzerine Kenan hemşireyi başından savıp yavaşça yanıma yaklaştı.

" İntiharı düşünen aptal bir veletsin. Sana işimi zorlaştırma dedikçe aksini ister bir havadasın. Seni oradan çıkarmanın hata olduğunu düşünmeye başladım. "

Bir şey söylememe izin vermeden büyük adımlarını kapıya yönlendirip hızla açtı kapıyı.
Bir şey unutmuş gibi hafifçe dönüp devam etti.

" Hastane masraflarını hallettim. En azından yaşamayı becer velet."

Kapıyı hızla yüzüme kapatıp beni olanca sinirimle başbaşa bıraktı. Saniyeler içinde tanıdığım ve yine saniyeler içinde tekrar kimsesiz bırakıldığım yerde öylece kaldım. Söylenilen gibi küçüktüm belki ama söylenilenin aksine velet değildim. Gözlerim dolu dolu olmuş, öylece duvara bakıyordum.

Bilirsiniz, bazı hissiyatlar cümlelere dökülmez. Ve bazı intiharlar yaşatsa dahi nefes aldırmaz. Yaşamayı dahi beceremeyen bir velettim belki de. Ya da yaşamak isterken diri diri gömülen ruhsuz bir et yığını.

Öyle ya da böyle yaşamayı hâlâ haketmiyordum. Tanrı'lar küçük kız çocuklarına acımazdı ve benim Tanrı'm ölmem için türlü yollar deniyordu.

***

Oy vermeyi unutmayın lütfen 🕊

VERA | Daddy IssuesWhere stories live. Discover now