31. Bölüm | İblisinle Tanış Miniğim | Kısım 2

1.2K 100 66
                                    

 ''Sıra Mercan'ın,'' dendiği sırada Mercan defteri ters çevirip çizimini annesine gösterdi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


''Sıra Mercan'ın,'' dendiği sırada Mercan defteri ters çevirip çizimini annesine gösterdi. Genç kadının yüzündeki gülümseme ise tüm çabalarına rağmen, o anda son buldu. Dudakları hızla aşağı düştü, heyecanla çırptığı elleri öylece donakaldı. Kalp atışları, hareketlerine nazaran hızlandı, nabzı kulaklarında atmaya başladı. Gözleri şaşkınlık ve hatta korku ile aralanırken, dudaklarından anlamsız mırıltılar döküldü. ''Bu-bu da-'' dedi ancak devamını getiremedi. Ellerini dudakları üzerine kapatıp, gözlerini resimden zorlukla ayırarak kızının gülen yüzünde çevirdi.

Küçük kız, öyle mutlu, öyle beklenti dolu bakıyordu ki, o an kızının gerçekten neyi resmettiğinden haberi olup olmadığını sorguladı. Tüm bedeni istemsizce titredi, doktorun şaşkınlık dolu bakışları Fahriye'nin duygu seli gözleriyle kesişti.
''An-anneciğim,'' diye mırıldandı Fahriye. Elini dudaklarından çekip resme doğru uzattı ve kâbuslarında gördüğü görüntülerin, kızının parmaklarında yeniden can bulduğunu kendi gözleri ile gördü. Parmaklarını kucağına bırakılan defterin üzerinde gezdirdi. Boğazına yerleşen korkunç yumrudan dolayı yutkunamadı.
''Anneciğim, ne-neden böyle çizdin?'' diye sordu.
''Kendimi çizdim anne. Daha önce hiç denişe gitmemiştik, o yüzden denişte gibi çizdim. Bak!'' dedi ve küçücük işaret parmağını resim üzerindeki bir noktaya değdirdi. ''Bunlarda denişin altındaki mercanlar...''
Fahriye, kızının bedeni etrafına çizilmiş kırmızı lekelerin 'mercanlar' olmadığını biliyordu. Kızına daha önce mercanları göstermişti ancak bu dağınık kırmızı lekeler mercan şeklinde çizilmemişti. Tıpkı, suyun altında dağılan kanın pıhtılarının dağılışı gibiydi.
Onlar mercan değildi, onlar kandı.

Mercan'ın küçücük bedeni dingin bir suyun altında resmedilmişti. Gözleri yarı açık, mavi irisleri tamamen solgundu. Teni bembeyaz, saçları ise bedeni etrafında dağılan kanının arasına karışarak sarılığını yitirmiş bir haldeydi. Üzerinde beyaz bir elbise, ellerinde ise çiçekler vardı.

Basit bir çizim gibi duruyordu, 6 yaşındaki bir çocuğun çizebileceği basit çizgiler gibiydi. Hafif güleç bir yüz, çizgileri doldurmayan iç boyaları, simetriden uzak beden ölçüleri ve ara sıra ellerinden bulaşmış olan dağınık boyalar vardı. Tamamen, küçük bir çocuk resmi gibi duruyordu ancak hiçbir çocuk, kendisini ölüymüş gibi resmetmezdi.
Mercan, suyun altında ölü gibi görünüyordu. Bunu ilk bakışta anlayabilecek tek kişi de, Fahriye idi.

''Çok-'' dedi ve soluklandı. Parmaklarına bulaşan pastel boyayı yedirip yok etti ve kızına bakıp gülümsedi. ''Çok güzel olmuş bir tanem, gerçekten şahane!'' dedi, ruhsuz bir şekilde. Gülümsemesi, biricik Mercan için yeterdi de artardı bile.
''Biliyordum!'' diyerek olduğu yerde zıpladı Mercan. ''Sevdi, sevdi, sevdi!'' diye şakıdı küçük kız. Olduğu yerde döndü, eteklerini savurdu ve doktoruna dönüp, onun düşünceli ifadesini umursamadan işaret parmağını salladı. ''Ben kazandım!''

Doktor Fahriye'yi dışarı çıkarıp, kapı ardından kapanır kapanmaz önüne yığılmasıyla birlikte onu hemşirelere emanet ettikten sonra, içeriye geri girmek için hareketlendi. Fahriye, oturduğu yerden uzanıp doktorunun elini tuttu ve durdurdu.

''Neden-'' dedi ancak yeniden soluklanması gerekti. ''Neden onu çizdiğini biliyorum,'' dedi. ''Biliyorum, biliyorum ve hepsi benim suçum.''

''Sizin bir suçunuz yok Fahriye Hanım,'' dedi doktor. ''Mercan'ın dileğini öğrenmem gerekiyor.''
Doktor içeriye girdi, aklında onlarca bilgi dolanıp, teoriler ürete dururken, kucağında kaplumbağası ile sakin bir şekilde oturan küçük kızın yanına doğru adımladı. Sandalyesine oturdu, ellerini kavuşturdu ve tebessüm eden küçük kızın sevimli yüzünü inceledi.

''Annen resmini gerçekten çok beğenmiş,'' dediğinde, küçük kızın gülümsemesi genişledi. ''Böylece kazananın sen olduğu açık Mercan...''

''Birlikte kazandık!'' diyerek ellerini çırptı küçük kız.
''Ve şimdi dileğinizi söylemekte özgürsünüz.''

Mercan, doktorun odadan çıkmadan önce masasına bıraktığı resim defterini işaret edip kaplumbağasına sarıldı. Doktor, deftere düşen bakışları ile kaşlarını çattı. ''Dileğini de mi çizdin?'' diye sordu ve basit bir onay aldı.

''Çizim konusunda gerçekten yeteneklisin ha,'' diye keyifle mırıldanıp, somut bir dileğe ihtiyacı olmasının getirilerini hesapladı. Defteri eline aldı ve çizilen ürkütücü resmi atlayıp bir arka sayfadaki çizime geçti. Bu defa tüyleri ürperen ve korkuyla sarsılan kişi, Birol Bey oldu.

Defter aniden elleri arasından düştü ve ahşap zemine yapışan defterdeki görüntü, sanki daha da belirginleşmiş gibi doktorun önünde serildi. Doktor, bir resme, bir de Mercan'a baktı. Dili tutulmuş, şaşkınlıkla çevrelenmişti ve şimdiden sonra Mercan'ın bilinçaltını bırakmış, gördüklerinin kendisi ile ilgisini sorgular olmuştu.

Tedavi planları aniden çöp oldu.
''Bunu sen mi çizdin?'' diye tuhaf bir soru sordu doktor. Mercan başını salladı, ''Arkadaşım ile birlikte çizdik. Dileğimiz bu,'' dedi.
Doktor alaylı bir tebessüm ile çizimi işaret etti. ''Bunun ne demek olduğunu biliyor musun Mercan?'' diye sordu, ardından. ''Ne yapmamı istediğinin farkında mısın?''

Mercan omuzlarını silkip kaplumbağasının kabuğunu okşamaya başladı. ''Bu arkadaşımın isteğiydi,'' dedi mırıltı halinde. ''Ama bunu yaparsanız benim dileğimde gerçekleşirmiş. Bir dilekle iki kuş!''

Doktor başını iki yana salladı ve eğilip defteri yerden kaldırdı. ''Başka bir dilek dilemeni istiyorum. İllaki çizmene gerek yok, bana söyleyebilirsin. Gerçek dileğini merak ediyorum; arkadaşının değil, senin dileğini.''
''Ama bana dedi ki, eğer bunu yaparsanız benim dileğimde gerçekleşecekmiş ve o da ödül kazanmak istiyormuş. Hemen kendi isteğimi söylersem onunkini yapmazmışsınız. Onun üzülmesini istemiyorum.''

''Tüm bunları sana arkadaşın mı söylüyor Mercan?'' diyerek hafifçe eğildi doktor. Mercan'ın küçük boyunun hizasına bir tık daha yaklaşmış ve onun eğdiği başının altındaki yüzünde bulunan ifadeleri seçebilir hale gelmişti. Mercan abartılı bir şekilde başını salladı. ''O şuan burada mı?''
Mercan, birkaç saniyeliğine doktora baktıktan sonra hiçbir tepki vermeden oyuncağı ile ilgilenmeye devam etti.
''Pekâlâ, sana başka ne söylüyor?''
''Eğer dileğini yerine getirmezseniz sözünüzü tutmamış olurmuşsunuz.''
Doktor başını iki yana salladı. ''Hayır Mercan, hayır. Ben sözünün eri bir insanımdır, insanları asla kandırmam.''
''O zaman dileği yerine getirin.''
Mercan, başını kaldırmadan o kadar kısık ve ruhsuz bir sözle söylüyordu ki, bunu istemsizce ya da başka birinin kontrolünde yapıyormuş gibi görünüyordu.
''Bunu yapamam, bana dileğini söyle,'' diyerek ısrar etti Birol.
Mercan başını hafifçe kaldırıp omzunun üzerinden geriye doğru baktı. Bir süre öyle durduktan sonra dönüp dudaklarını büktü.
''Dileği yerine getirmezseniz gerçekleri anlatacakmış,'' dedi biranda. ''Bunu istemezmişsiniz.''
''Hangi gerçeklerden bahsediyorsun Mercan?''
Mercan'ın gözleri birkaç saniyeliğine başın hareket dahi ettirmeden soluna doğru çevrildi. Bu hareket, sanki sol kulağına fısıldayan bir ses varmış gibi hissettiriyordu. Sesi dikkatle dinliyor ve aktarıyormuş gibi görünüyordu.
''Karınız bu gün buraya mı gelecek?'' diye sordu Mercan. Doktorun kaşları aniden çatıldı ve bedeni dikleşti. ''Bunu nereden duydun?''
Mercan aynı hareketi tekrarladı, sesi dinledi. ''Duymuş, diğer doktorlar konuşurken anlamış.''
''Bunun dileği ile ne ilgisi var pekala?'' dedi, kendinden emin bir tonda.
''Eğer sözünüzde durmazsanız, karınıza gerçekleri anlatacakmış.''
''Ne gerçeğini anlatmayı planlıyor?''
Mercan durdu ve arkasına baktı. ''Bu ne demek ki?'' diye kendi kendine fısıldadığı zoraki duyuldu. ''Ama anlamını bilmiyorum,'' dedi, sonra da önüne dönüp doktora baktı.

''Karınızı, Sadiye doktorun sekteri ile aldattığınızı söyleyecekmiş,'' dediği anda doktor aniden öne doğru eğildi ve Mercan'a uzanıp onu ayağa kaldırdı. Küçük kız, ne olduğundan bir haber doktorun karşısında durup, onun yakasındaki kaplumbağa rozeti ile oynamaya başladı. Doktorla göz teması kurmuyordu ancak doktor, onun mavi gözlerine bakmak için çabaladı.
''Bunu kimden duydun Mercan?'' dedi.
''Arkadaşım söyledi, biraz üzgün görünüyor. Aldatmak ne demek doktor? Daha önce duymamıştım.''
Doktor başını iki yana salladı. ''Arkadaşın bunu nereden duymuş?''

Lanetli Kan | I-II ve IIIWhere stories live. Discover now