43. Bölüm | Eski Bir Sahne

1K 68 149
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.



Bölüm 43: "Eski Bir Sahne"

Karanlık, artık ezbere bildiğim bir şiirin ilk dizelerinde gizlenen duygu haline gelmişti. Ve orada daima varlıklar nefes alıyordu.

Geçmişimi kurcalamak için salondaki televizyonluğun ikinci çekmecesini didik didik etmem gerekse de, annemin hazırladığı albümlerimizde küçüklüğüme dair pek fazla görüntü bulamamıştım. Annem resimlerimizin yarısını kaldırmıştı. Bunu, okul tiyatrosunda çekildiğimizi bildiğim en az elli fotoğraftan yalnızca ikisinin duruyor olduğunu fark etmemle anlamıştım.


İlkokul üçüncü sınıfta, sınıf öğretmenimizin düzenlediği küçük gösterimizde tüm sınıfın katılımının zorunluğu kılındığı ve yemyeşil, yosunu andıracak kıvrımların olduğu tuhaf elbiseyi giymeye maruz bırakıldığım bir anım vardı. İlk ve tek sahne deneyimim olan o çirkin yosun halimle gösteriyi batırmam kaçınılmaz olsa da, annem daima gülen yüzü –ve tüm anneleri kıskandıracak güzelliği ile- eskiciden aldığımız kırık kamera ile elliye yakın fotoğraf çekilmişti.

Çok iyi hatırlıyorum ki, fotoğraflardan birinde elbisemdeki tüyler yanlışlıkla ağzıma girdiği için kusarken yakalanmıştım. Bir diğerinde ise sahnenin bir köşesinde –dünya yanmışçasına- ağladığım bir karem vardı. Belki ilk giydiğim topuklu ayakkabıma rağmen kısacık kalmış boyum ile çocukların ardından sadece topumuzun göründüğü fotoğrafı da bulabilirim sanmıştım lakin o fotoğraflar bu albümde değildi. Şimdi sadece ikimizin sarılırken ki fotoğrafları kalmıştı.

"Onları nereye kaldırdın anne?" diye kendi kendime mırıldandım. Gecenin bir yarısı olmasını umursamadan bildiğim birkaç gizli köşeyi karıştırarak albümleri aradım ancak onlar burada değildi. Annemin odasını aramamama rağmen albümün orada olmadığından da emin oldum.


Bir defasında, - ben hatırlamıyor olsam da- annem evdeki fazla eşyaları kolileyip kaldırdığımızı söylemişti. Kolileri birlikte toparladığımızı ve sık sık ağzıma bant yapıştırıp tuhaf tuhaf konuştuğumu dile getirse de böyle bir sahne zihnimde yoktu.

Kayıp anılarım artık beni şaşırtmadığından bunları düşünmek yerine yalnızca kaldırılan kolilere odaklandım; onlar evde olmadığı için yalnızca bodrumda olabilirdi. Bu yüzden şimdi bodruma inen merdivenlerin sonunda, demir kapının kilidini açarken bir gece kedisine yakalanmıştım.


Miyavlayıp sıçrayan kedinin korkusu ile anahtarları düşürüp bir süre boş boş arasam da sonunda bodrumun kapısını aralayıp içeriye girdim. Rutubet kokusu burun direğimi sızlattı, dökülen duvarlara dokunmaktan çekindim ve diğer dairelerin alanlarını geçerek kendi bodrumumuzun kapısını da zorlukla açtım.

İçeride eski, cılız bir ampul vardı. Şimdiye dek dayandıysa bile şimdiden sonra aniden patlayıp beni karanlıktakilerle baş başa bırakacakmış gibi görünüyordu. Birkaç kez tekledi, sonra da sarımtırak bir renkte yanarak üst üste dizilmiş onlarca koliyi açığa çıkardı.

Tek kişinin geçebileceği genişlikte bir yol oluşturacak şekilde aralıklı dizilmiş kolilerin yüksekliği boyumla aynı hizadaydı. Sararmış kartonların üzerine annemin el yazısı ile küçük notlar bırakılmıştı.
Mutfak malzemeleri, salondaki eskiler, kitaplar, kırılacaklar, oyuncaklar, bebeklik giysileri...

Lanetli Kan | I-II ve IIIWhere stories live. Discover now