Oturuşumu düzelttiğim ara kapıyı açıp girdi, sırtındaki okul çantasını arka koltuğa bıraktıktan sonra "Naber?" diye sordu gülümseyerek, aynı şekilde gülümsedim "İki saattir seni bekliyorum!" diye yalan söyleyerek dalga geçtim.

"Hiç de bile, arabayı görünce hemen dışarı çıktım!"

"Şaka yapıyorum zaten!"

"İyi!"

"Biraz solgun görünüyorsun?" Gözlerini bana çevirdi, aslında mutlu görünüyordu ama yine de bir sorun varmış gibiydi. Aklının ailesinde olduğundan emindim ama bunu ona belletmedim, soramazdım. Normalde böyle şeyleri birbirimizden sakınmaz ve söylerdik ama Tuana söylemez hep içine atardı ama ben biliyordum, bir sorun vardı.

"Açım!" Dedi sabah ki beni taklit ederek. Bundan hoşlanmasam da kahkaha attım, bazen hislerimi saklamak için ya gülerdim ya da sinirli bir şekilde bakardım.

"Yarın ki sınava gece çalışalım mı, sucuk ekmeği de ikimiz yiyelim. Annem Toprak'a kıyamaz ona menemen yapar. Seni bir yere götüreceğim," Dedim, aklımda iki şey vardı, ilki karnımızı doyurmak için onu Soner Abinin yerine götürecektim. İkincisi ise Taşköprü'ye götürerek biraz yalnız kalmamızı sağlayacaktım. Uzun zamandan beri onunla yalnız kalmamıştık.

"Valla evden çıktım ya, sabaha kadar coşalım!" Dedi kahkahalarının arasından, müzik çalardan en sevdiğim parçalardan birini açtım: Smash, Godzillas Meeting.

Tuana kahkaha atarak müzik sesinin sonunu açmıştı neredeyse, ellerini havaya kaldırarak dans ediyordu. Onu mutlu görmek beni dünyanın en mutlu insanı yapıyordu, o gülümsediğinde bile ben mutlu oluyordum. Eminim benim sayemde Katibin Melekleri ona fazladan sevap yazıyorlardı.

"Eğlenmeye geldik, koççum!" Pencereden kafasını çıkarmış bağırıyordu, kolundan tutup içeri gülerek çeksem de beni tınlamayıp bağırmasına devam etti.

"Smoş! Smoş teyze smoş, yumoş değil!" Kahkahamın arasından bir ona bir de yola bakıyordum. İngilizce seviyesi köylülerle yarışırdı, gerçi bizim köyden üç tane İngilizce öğretmeni çıkmıştı ya neyse!

"Smaş, raş!"

"Senin ingilizce hocan kim, onun ağzına tüküriyim ben?"

Kahkaha attı, "Artık sen!" ben de ona katılıyordum, artık ona ben öğretecektim. Kendisi Kore dizileri izleye izleye bir kaç kelime öğrense de İngilizceyi sevmiyordu. Bu yüzden pek öğrenmiyordu. Ya da öğrenemediği için sevmiyordu, bilmiyorum ama benim dil yeteneğim fazla gelişmişti. İngilizce ve Rusça biliyordum, biraz Arapça ve Farsça da biliyordum.

Yaz tatillerinde babam iş için İstanbul'a gidiyordu, ben de onunla gittiğim için otellerde bar kısmında çalışıyordum, bazen şarkı söylesem de daha çok turistlere çevreyi gezdiriyordum. Bu sayede de dil kurslarında gördüğüm dersleri pratiğe dökerek kendimi geliştirmiştim.

Omuzlarını sallayarak saçlarını savuruyordu, elmacık kemiklerinden öptüğüme dans etmek ne güzel yakışıyordu. O kadar eğleniyorduk ki ses yüzünden bir şeyler konuşsak da kimin ne dediği belli değildi.

Gideceğimiz yere vardığımda iki acılı soğansız, bir tane de acısız sucuk ekmek ve vazgeçilmezimiz acılı şalgam siparişi verdim. Ne olur ne olmaz şalgam biter diye ayran da aldım. On beş dakika sonra yine yollardaydık, gideceğimiz yer biraz uzaktı.

"Hoşlandığın biri var mı?" Tuana şarkıya eşlik etmeyi kesip bana bakmıştı, şaşkın ve bir o kadar da utanmış görünüyordu. Saçlarını kulağının arkasına yerleştirdikten sonra "Neden sordun?" diye sordu, hoşlandığı biri olduğunu o an anlamıştım; acaba kimden hoşlanıyordu, benden hoşlanma ihtimali var mıydı?

KANKAŞK - KALBİME FISILDAWhere stories live. Discover now