36. BÖLÜM

109 79 31
                                    

Sesler geliyordu ama duyamıyordum. Seslerin net olması gerekti.  Yakınımdaydılar ama her şey birbirine karışıyordu. Gözlerim kapanmaya çalışıyor ancak inat ederek zorluyordum beynimi.

"Lanet olsun, lanet olsun!" diye bağırıp kapıyı yumrukluyordu.

"Tuana, iyi misin? Beni korkutma. Lütfen aç şu kapıyı!" dedi. Sesi telaşlıydı ama ben cevap vermek yerine, yerimde çırpınmaktan başka bir şey yapamadım. Şu an çektiğim acı berbat ötesiydi. Kurban verilen koyun gibi çırpınmaktan öteye gidemiyordum.

"Aç şu siktiğimin kapısını lan, ölüyorum kızım! İçeride Allah bilir nasıl bir haldesin. Ölürüm sana bir şey olursa, aç şu kapıyı!" diyerek kapımı tekmelemeye başladı. İstediğin kadar bağır pislik, açsam zaten açacağım. Hangi akılla kilitledim ben bunu ya?

Son gücümü kullanarak ayağa kalkamasam da havada kalan elimle anahtarı çevirdim. Ama dönmedi. Tekrar denedim, dönmedi. Bu sefer gözlerimi kapattım ve bütün gücümle tekrar denedim. Kapının gıcırtısı ve açılışı umutlarımla birlikte gözlerimi de sonsuz bir karanlığa hapsetti.

"Beni duyuyor musun miniğim?" gözlerimi yavaş yavaş açmış ve karşımda sevdiğim adamı görmüştüm. Deniz Efe Kaya.

"Seni öptü mü?" diye sordum. Merak ettiğim tek şey buydu, Deniz'i zorla öpmeye çalışmıştı fahişe kılıklı, öpmüş müydü? Deniz uyanır uyanmaz bu soruyu ona sorduğum için şaşırmıştı. Sonra ten rengi kızarmaya başladı.

"Tabii ki de hayır, öpemedi çünkü onu ittirdim. Öpüyordu ki ittirdim, yemin ederim öpmedi!" diye sinirlendiğini belli edince etrafa baktım. Bana değil o kıza sinirlendiğini anlamıştım.

"Burası neresi?"

"Bizim evimiz!"

Şu an duvar kağıtlarının süslediği geniş bir odadaydım. Tavan siyah duvar kağıdını süsleyen irili ufaklı yıldızlarla kaplıyken duvarların bir köşesi boş, bir köşesi denize dönük bir şekilde bir eli saçlarını karıştırırken çekilmiş bir fotoğrafının duvar kağıdı ile döşenmişti, yatağın tam karşısında duvar yerine büyük bir terasa açılan camdan duvarlar vardı.

Diğer duvar ise Deniz ile benim yollarda, okulda ve Burak'ın odasında ve en güzeli de biz Adana'ya lunaparka gittiğimizde bankta uyuya kalmış şekilde çekildiğimiz fotoğraflarla kaplıydı. O duvarı görünce küçük dilimi yutacağım zannettim, inanılmaz bir şekilde o kadar güzeldi ki.

Küçük dilimi yutsam da Deniz'in son sözlerine inanmayarak ağlamaya devam ettim, "Yalan söylüyorsun, öptü, gözlerimle gördüm!" diyerek ayaklandım, yatağın kenarında ki fiskosun üstünde spreyim vardı, alıp cebime koydum.

Deniz ne yaptığımı anlamaya çalışırken kolundan tutarak "İğreniyorum herkesten Allah'ım, çok iğreniyorum ya!" Deniz eliyle saçlarımı okşarken "Dokunma bana!" diye bağırdım, lavabonun yerini biliyordum, oraya çekiştirip kapıyı açtığım gibi içeri ittim onu!

"Allah'ım tekrar tecavüze uğrayacağım ama bu bir kabus olmaktan çıkacak!" Deniz'in gevelemelerini dinlemeden onu çeşmenin önüne çekip suyu açtım ve elimle su alıp Deniz'in dudaklarını yıkayarak "İğreniyorum ya, ıy ıy!" diye çığlık çığlığa dudaklarını başta olmak üzere elini yüzünü hep yıkadım. Sıvı sabun kullanmayı da ihmal etmedim.

Bu yaptığım ne kadar akıllıca bilmiyorum ama yine de yaptım işte! 

"O kız neden seni öpmeye çalıştı aklım almıyor, ne hakla?"

"Toprak'la derdi vardı, ben de Toprakmış gibi yaptım, yemin ederim öpeceğini bilsem alsa yerine geçmezdim."

"Siz sürekli yer değiştiriyor musunuz böyle, ay inanmıyorum!" diyerek elimi anlıma götürdüm ve yatağa oturdum.

"Birkaç durumda değiştirdik ama gereksiz yere değil ve seninle olduğum her durumda da ben, bendim."

"Ben hiç bir şey hatırlamıyorum, nasıl geldik buraya?" diye sordum. Konuyu değiştirmiştim bir nevi, düşünmek istemiyordum. Elimdeki yaşı üzerime silmek için elimi attığımda üzerimdeki gri tişörtle siyah eşofmanı fark ettim. Utandığımı belli ederek ve aynı şekilde öfkeyle Deniz'e bakınca "Çok kötü görünüyordun bende Süleyman'a gelmeden seni evime attım. Ona da mesaj attım güvende olduğuna dair."

Kalbim sıkışırken "Anlamadım," dedim. "Sen beni kaçırdın mı?"

"Kaçırdım tabii ki de gözümün önünde tükenip gidiyorsun. Dayanamadım, gereken herkese de haber veririm istersen."

Ağzım şokla açılırken ne bok yediğini bilmeyen bu çocuğun aklının başında olmadığından şüpheleniyordum. Ne demek oluyor kaçırmak, şu bildiğiniz kız kaçırma, evlilikli olandan mı bahsediyordu bu velet?

"Yani sen bildiğin benimle evlenmeyi düşündüğün için mi beni kaçırdın?" söylediklerime inanamıyordum, bu doğruysa ben yıllardır sevdiğim çocukla evlenecek miydim? Yok canım bu kesinlikle olmazdı, abim beni keser, doğrar ve köpeklerin önüne atardı. Hiç acımazdı. Babam el insan köpeklerin önüne atmazdı ama abim net atardı.

"Bunda anlamayacak ne var kızım, dayanamadım anlıyor musun? Beni çıldırtıyorsun! Bu yüzden kaçırdım seni, iki saattir yatıyorsun zaten. Az önce doktor getirdim, serum taktı. Çok korktum." deyince ben hâlâ inanamıyordum. Beni eve götürmesini istemiyordum, bu bir yana onunla uyumak istiyordum. Bir yandan eve de gitmek istiyordum lakin bunları ailem duysa beni yaşatır mıydı emin değilim!

Yatak çift kişilikti ve lacivertti. Biz yatakta oturur pozisyondaydık ve gözlerimizin içinde kayboluyorduk. "Az önceki dediklerim sadece şakaydı canım, sen istemeden seni alıkoyacak değilim. Bunu çok istesem de!" deyince gözlerimi devirdim ve yataktan kalktım. Biraz üzülmüştüm ama belli etmedim.

Odanın biraz ilerisinde terasa doğru giderken aşağı inen dört basamaklı merdiven vardı ve karşınıza mor renkli iki tane karşılıklı üç kişilik koltukla, iki tane tek kişilik koltuk çıkıyordu. Üç kişilikli koltuğun karşısında ahşap siyah bir masa ve onun üzerinde duran televizyon ve oyun kumandaları, masanın alt tarafında ise CD koleksiyonları ışık saçıyordu. Oda eskiden tabii ki bu kadar büyük değildi, aradaki tahta duvar gitmiş, iki oda birleştirilmişti.

Mor koltukların birine uzanıp "Ben uyuyacağım, Hilal'e bugün Aksen'de kalacağımı söylersin." diyerek bulduğum yastığı da kafamın altına aldım. Kaç dakika sonra uyudum bilmiyorum ama gözümü kapar kapamaz Deniz'in güzel yüzü beni esir etti.

"Yani biz evlenecek miyiz?" diye sordum. Yıllardır sevdiğim, kalbimde aşkını yeşerttiğim adamla evlenmek benim için o kadar tarifi imkansız bir mutluluktu ki anlatamam yani.

"Benimle evlenmek istemiyorsan kapı orada?" dedi, her zaman ki kendinden taviz vermeyen Deniz, diye düşündüm ve omzuna bir tane vurdum. Bu his içimi yaktı kavurdu.

"Demek evleneceğiz, ne zaman peki?" diye sordum, dünden razı, hazır ve de nazır bir şekilde. Bu bir delilikti, şu an ne abimden ne de annemgilden korkuyordum. Sevdiğim adam beni kaçırmıştı. Bunu hiç beklemiyordum. Beni sevdiğini öğrendiğimden beri zaten beynim karman çorman olmuştu, ne yapacağıma aniden karar vermem kesinlikle kalbimin suçuydu.

"Seni bilmem ama ben yanımda sen olduktan sonra ölüme bile yürürüm." dedim, bunu demem 'seni seviyorum' demek gibi bir şeydi. Belki saçmalıktı ama bilmiyorum, evlenmek istiyordum, onunla bir ömür mutlu olmak istiyordum. Geleceğimi onunla paylaşmak, hislerimi sadece onula sürdürmek istiyordum. Ondan sonra kimse olmasın istiyordum, deliydim ama savaşta ve aşkta her şey mübahtı, öyle değil mi? Korkmadım, korkamayacağım da.

Hem zaten iş işten geçmişti artık, o beni kaçırmıştı ve üzerimi bile değiştirmişti. Evlenmek şarttı. What didim gülüm? Haha! Çıldırdım, bu bir rüya olmalı! Zaten şaka yapıyorum, kaçmak gibi bir düşüncem, amacım yok. Babama bunu katiyen yapamam.

Bir anlığına duraksayıp kaşlarımı çatarak ona çevirdim yüzümü "Dur bir dakika, sen benim üstümü mü değiştirdin?" diye çığlık atıp Deniz'i yatağa yatırdım ve "Bunu nasıl yaparsın sapık sevgilim," diyerek omuzlarına vurmaya başladım. Daha fazla dayanamayarak geri yatıp bu sefer kollarına sığındım. Onun kokusu ile uyuyacaktım, bundan iyisi ise saçlarımı öpmesiydi.

"Seni seviyorum, Tazmanya canavarı!"

"Seni seviyorum, okyanus gözlüm!"

***

KANKAŞK - KALBİME FISILDAWhere stories live. Discover now