「 Anlamak Ve Anlayış 」

1.9K 143 105
                                    

Gnash- I hate you I love you

Bazen uzaklık yaratmak için köprüleri yakmak gerek.

"Senden tiksinip tiksinmediğimi mi merak ediyorsun ?"

"Hayır neden tiksindiğinizi." Bay Jeon'un dağınık saçları rüzgarla sevişirken eğildi ve yüzümü avuç içine aldı.

"Çünkü çok güzelsin." Yumuşak dudaklarını dudağımda hissetmeden önceki son cümlesiydi bu.

Dejavu yaşamış gibi onu rüyamda gördüğüm aklıma gelmişti. Bana gülümsemesi ve güzel koktuğumu söylemesi ardından annemin adının dökülmesi dolgun dudaklarından. Sanki dudaklarım bana ait değildi, sanki öpmek istediği kişi ben değildim.

Dudaklarımı oynatamıyordum bile beni zorlamıyorlardı da zaten. Bay Jeon'un öpüşü bir baba şefkati gibiydi. Başımı okşar gibi öpüyordu bay Jeon, sırtımı sıvazlar gibi.

Avuç içine aldığı yanağımı baş parmağıyla hafifçe okşarken güzel olduğum için benden tiksindiğini kast etmiyor gibiydi. Ne büyük yalan ama.

Rüzgar saçlarımızı birbirine karıştırıp ardından acımasızca ayırıyordu. Kavuşamayan iki aşık gibiydik. Bay Jeon ise dudaklarımızın arasına hiçbir hava akımı sokmadan öpüyordu beni. Ağlamak istiyordum çok güzel olduğum için, Park Jimin olduğum için, Park Hyeri'nin oğlu olduğum için.

İstemsizce kapattığım gözlerimin çehresine dolan tuzlu su damlacıkları yanağımdan yol çizerek dudağıma aktıklarında bay Jeon nefesini düzene sokmaya çalışarak geri çekildi ve ıslanmış yüzüme baktı, elleri hâlâ yüzümdeydi.

"Senden tiksinmiyorum." Yüreğim rahata ermek yerine sanki daha da yük almıştı üzerine. Bile bile, isteyerek. Bay Jeon'un benden tiksinmesini istiyordu, bunu hak ediyormuşum gibi istiyordu. Benden tiksinmeliydi.

"Neden ?" Diye sordum.

"Çünkü çok güzelsin." İki soruma da aynı cevabı vermişti. Bay Jeon hiçbir soruma beklediğim cevabı vermezdi, beklemediğim cevabı da vermezdi. Cevaplarını bilmiyordum ama zamanla anlam kazanıyordu bende. Sanki 'bekle' diyordu, 'cevapları ileride anlayacaksın.'

Ama nedense verdiği cevaplarla birlikte doğru yolda değil gibiydim, kafamda oturtamadığım birtakım hatta beynimi delik deşik eden problemler vardı. Çok fazla soru çok fazla cevap vardı ama istemiyordum artık öğrenmek. Kapatmak istiyordum üstünü bir şeylerin.

Ailemin ölümünü dahi umursamaz hâle gelmiştim. Sanki onları bay Jeon'la kalma sebebi olarak bahane ediyordum. Gidemezdim çünkü bay Jeon ailemin katiliydi, çünkü intikam almalıydım. Peki bunu gerçekten istiyor muydum ? Yoksa tek isteğim her şeyi siktir edip onu yaşamak mıydı ?

O da olmuyordu işte. Bay Jeon beni görmüyordu, farkıma varmıyordu ona göre ben annemdim, Wooyoung da bendi. Birilerini birilerinin yerine koyarak psikolojik insan tahlilleriyle davranış şekilleri vardı.

Bana işkence etmesi anneme olan nefreti içindi. Beni öpmesi annemin dudaklarını öpme isteğiydi. Şehvetli dokunuşları anneme olan tutkusuydu.

Wooyoung ise bütün bunlara katlanmak zorunda olan benin yansımasıydı. Ona olan merhameti acıması bundandı. O gün benim yarama bakıp tüm konsantresini ona vermesi hatta onunla gitmesi de bundandı.

Bay Jeon, çok karmaşıksınız ve sizi çözmek bana acı veriyor.

Bay Jeon sessiz kalmış dudaklarıma tekrar eğilmiş öpmek üzereydi ki geri çekildim ve yüzümdeki ellerini ellerimle ittim.

"Benimle böyle oynayamazsınız. Sizden hâlâ ölesiye nefret ediyorum." Mimiksiz suratıyla birlikte dikilen vücudunu orada bırakıp yüzümü üşüten rüzgarı karşıma aldım. Sanki dünyayı görmemi ister gibi önüme düşen kahkülleri iki tarafıma atıp görüş açımı genişletmişti. Rüzgarı seviyorum, rüzgarı hissetmeyi öğreten bay Jeon'dan nefret ediyorum.

Euneirophrenia ❦ KookMinWhere stories live. Discover now